23 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

23 Ağustos 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 AĞU! STOS — 1936 Hüseyinin suratı akrep, kertenkele ve kara yılanların ısırmaları yüzünden bir yara halini almıştı Biri hömurdandı: — Gebermiş galiba! Öblürlü sözlinü tamamladı: — r geberdiyse talihli adam- mış! — Haydi biz işimizi yapalım. — İp nerede? — Oldu mu? — Oldu! Askerlerden biri, üçünün yavaş| yavaş salıverdikleri iple aşağıya indi. Elinde hazır olarak tuttuğu bir ilmi- ği hareketsiz yatan Hüseyinin bir ba- cağma taktı. Sonra: — Haydi çekin! Diye bağırdı. Önce onu yukarı çektiler, Sonra dördü birden Hüseyin! yukarı aldı. lar, Biri suratma baktı; — Gebermemiş be! — Baygm! Hafif hafif nefes alı- yor Üçüncü nefer biraz filosoftu. Dün. yaya turlu bir küfür savurduktan sonra homurdandı: — Hey kahbe dünya hey! — Haydi bakalım. Sirtla her'(i! — Benim değil, onu senin sırtla- man Yizım. Çünkü maiyetinde &en — Ben dünyada sırtlamam. Çün. kü bana çok fena muamele ediyordu Beni bir gün sarhoş gördü de o hafta| izinimi vermemişti, bunu yaptıysa haklıdır. Sen. haklıymış. Sarhoş olmak amma halife Mustasım ber — Vallahi benim akim böyle ince şeylere ermez, Dördünelisü lâfa karıştı: — Burada f4zla beklemiyelim. Be- nim karnım acıktı. Öğle yemeği ye-! medim, Şunu çabuk yukarı çıkarı İrm — Canım acele etme! Hüseyin o kadar fena adam değildi. Ne kadar geç yukarı çıkarsa kendisi için o ka- dar iyidir. Zavallıyı yukarıda bekli - yen akibeti biliyorsun. — İyi amma benim karnım çok aç. — Haydi öyleyse Hüseyini sen sırt- a" — Pek âlâ! Filosof nefer ikinci bir sunturlu küfür daha savurdu; — Hey gibi kahbe dünya hey! Yine demir kapılar açılıp kapan. dı, yine boş dehlizler ağır ayak NEN Ee seslerini iri lokmalar gibi yuttu. Yi ne merdivenler ve merdivenler, Nihs- yet işkence odası. Dört nefer getirdikleri cesedi mer mer bir masanın bıraktı. lar. Halife Mustasım homurdanır gibi sordu: — Gebermiş mi? — Hayır. Sadece bayılmış! — Ayıltın öyle ise gunu! İşkence salonunda hazır bulunanlar- dan biri elinde küçük bir şige İle Hü- seyine doğru yaklaştı. Mustasıin bundan sonra yanı başın- da duran zenci cellât Beşire bitap etti; — Sen de hazırlan! Beşir başını salladıktan sonra yan-| makta olan ocağa doğru yürüdü, Hüseyini ayıltmak için yanma yak- laşmiış olan adam zavallı eski muha- fız zabitin suratmı görünce gayri ih- tiyari irkildi. Çünkü bu surat açlıktan biribirlerini yiyen akrep, kertenkele yılanların ısırmaları yüzünden bir ya- ra halini almış, şişmiş ve morarm, Şişeyi Hüseyinin burnuna ya tırdı. Hüseyine kokaltılan bu ruh, sü. ratle tesirini belli etti, Hüseyin evve-| lâ derin derin nefes aldı. Sonra göz ka-) pakları kıpırdadı, Nihayet gözleri açıl- dı. Mustasrım Hüseyinin kendisine gel- diğini görünce baş ucuna dikildi: — İtiraf et hain! Cürmünü söyle! Hiçbir şey gizlemeden, hiç bir gey at- lamadan hepsini, noktası noktasma doğru olarak anlat! Fakat nerede ? Hüseyin cevap vere- cek değil, henüz düşlinebilceke halde! bile değildi, Mustasım cellât Besire işaret etti, Cellât Beşir ateşte dura dura kıpkır. mızı olmuş bir şişle mermer masanm yanma yanaştı.. üzerine (Devamı var) Kalamışta köşk almak istiyenlere Kalamış caddesinde 7 numaralı köşk satılıktır. Üç dönümden fazla bahçesi, iki caddeye kapısı olan dışı yağlıboya, içi sanatkârane nakışlarla süslü bulu nan bu köşkün on odası iki salonu, hs" mamı, taşlığı, çamaşırlığı,kileri, iç ve & $ı ve mutfak uşak odası, havagazi, elek trik ve kumpanya suyu tesisatı, kuyusu ilh, mevcuttur, Mükemmel nezareti nak liyat ve çarşıya yakınlığı olan bu köşk! hakkında fazla malâmat almak istiyen'| lerin Haber gazetesinde Vâlâ Nured- dine müra HABER — Aksam Postası — Hatıralarını anlatan : EFDAN TALAT A Res Yen Yazan: İHSAN ARİ Adamcağızı merak ediyordum. Denizin şakası olmaz, iyi yüzm bilenler bile kendini kurtarama ve suların derinliğinde kaynarla bu mevzuun be olmasından mem- sesini çıkarmadı General Harington nim yanımda açıl nun kalmadığı için ? Fakat, ben, onun bu sükütunü da hayli manidar buldum, O Hususi hayatında dürüst ve namuslu bir adam olduğü söy lenen. generalin gözleri bizim £ ibtiyar! Balların sözlerini tasdik eden bir mana taşıyordu. Bu sırada Ballar bana (eliyle dışarı İ sıkmamı işaret etti, Ben her iki kuman- dan: başbaşa bırakarak © odadan dışarı çıktım. Ballarla general (o Haringtonun görüşmeleri yarım saat (okadar sürdü. Bir aralık Kornval tekrar Haringtonun yanma girdi. Bir müddet sonra kolonel Ballar ile kolonel Kornval Haringtonun yanından ayrıldılar, Krokere © üçümüz beraber döndük. Yolda hiçbir şey konuş madık. Ballar, polise Yunas mümessi- linin yukarı getirilmesini o emretti. Biz odada gelen kâğıtları tetkikle meşgul- ken meşhur çavuş Rayt herifi odaya ge- tirdi. Aman yarabbim; o deminki mağ- rur ve mutaazzım diplomat ne kadar da değişmişti, O bir sığır (gibi kurulan Ballara âdeta emir vermeğe (o yeltenen adam nedere, bu süklüm püklüm adam nerede? Ballar bana tekrar işaret etti. Ben odama geçtim, fakat ara kapıyı ka- pamadım ve arkasından dinlemeğe baş- ladım. Kornval iyi fransızca biliyordu. Şöyle çıkıştı? — Mösyö! Siz İstânbulda * bulunan polis teşkilâtımızın reisini emriniz altın- da bir memur mu zannediyorsunuz. Mümessil efendi kekeledi: — Pardon! Böyle bir şey düşünme- dim. — Düşünmeseniz bu kadar bâlâpervaz sözler söylemezdiniz. — Ne söyledim. — Söylediklerinizi biliyoruz. Karşı - nızda bir İngiliz miralayı olduğunu u- nutmamanız lâzım, — Özür dilerim. Benim kolonel Bal- İara çok hürmetim vardır. — Öyledir de neden size gösterdiği yardımları da bir tarafa bırakarak ken- disine akıl öğretmeğe kalkıştınız. — Tekrar özür dilerim. Kolonel Kornval bu #efer Ballara döndü: — Miralayım! Herhalde bu işi bir yanlış anlaşılma şeklinde kabul ederek dost bir hükümetin burada o mümessili bulunan O bu elendiye karşı olan iğbi- rarınızı UnUtUNUZ. miralay İ birleşiriz olmaz mı? İlk gelen ötekini zili ie — O zaman ne olacak sanki! Yine! herkes bize fena fena bakacak, kötü annenin kızları kötü olur, kanları bo- zuk! diye kimse bize İş vermiyecek.. Sabrım kalmadı Neclâ, gel kaçalım, buradan gidelim! İzimizi kaybedelim. İstanbulda bizi tanıyan olmaz belki biraz rahat ederiz; Neclâ tereddüt ediyordu. O daha münis daha mütevekkildi, Fakat niha- yet hemşiresinin ısrarına kandı ve gü nün birinde ilk fırsatta kaçmağa ka- rar verdiler. Ahmet bey Şadiyeye verdiği sözü tutmakta devam ediyordu. Sık sık ge lir çocukları yoklar, Hatta sıkıntı çek-! mesinler diye ufak bir cep harçlığı da bağlamıştı. Maişetleri mektep idaresi| — mağ | tarafından temin edildiği için, kızlar, bu parayı arttırmışlar, ikisinin de çan- tasımda yetmişer lira kadar vardı. İş buluncaya kadar bununla İstanbulda bir müddet yaşayabilirlerdi. Artık gün leri fırsat beklemekle geçiyordu. Niha yet o an da geldi. İki hemşire kolay- lıkla çıkabildiler. Mektepte kimsenin nazarı dikkatini celbetmedi. Koga koğa bostanlara doğru ilerlediler. Ağaçlık bir yeri siper alarak kendilerine çeki düzen verdiler, Leylâ kardeşini öptü; Haydi şekerim, ayrılalım birlikte y rsek daha ziyade göze çarparız. İzimizi çabuk bulurlar. Halbuki başka başka yollardan gidersek ayrılmış ol duğumuz akla gelmez. Biz olduğumuzu| anlamazlar. Haydarpaşa -iskelesinde| beklesin. bekliyelim, Allah göstermesin birbiri- — Peki, ama mutlak birbirimizi mizi kaybedersek ne oluruz! — Deli misin, çocuk değiliz ya, ne diye birbirimizi kaybedecek mişiz! — Korkuyorum! — Kuzum Neclâ saçmalama, yüz. dük yüzdük ucuna geldik bir tereddüt yüzünden kendimizi yakalatmıyalım.. Vallahi üzülüyorum. — Kızma canım, hakkın var. Sinir. lerim zayıf galiba, ama merak etme cesur olacağım, dediklerini mükemmei | surette yapacağım. Güle güle körde- şim. Leylâ hızlı hızlı yürümeğe başladı Neclâ da bir müddet bekledikten &on-| Ta başka bir cihete doğru ilerledi. 'Trenden iner inmez Leylâ etrafıma bakındı, vapur yanaşmış yolcuları bekliyordu. Herhalde kardeşi bu trene yetişmemiş olacak ki gö: yordu. Vapur kalkmcaya kadar bütün yolcu- ları gözden geçirdi, sonra tahta peyke-| lerin kenarma oturdu böklemeğe baş-| Tadı, Bir tren daha geldi, yine: yolcular boşandı, vapura bindiler gittiler.. Bu — Benim bu efendiye karşi ne kadar hüsnüniyetim olduğunu (o berkes bilir. Benim onların hayat ve (huzurları için tedbir düşünmekte olduğum bir sırada karşıma geçerek ayak diremesi ne abes bir harekettir. Eğer benim tavassutumu kabul e- derseniz ben aradaki sultefehbümü hal- ledeyim. Ballar çavuşa dışarı çıkmasını tenbih ettikten #onra-Kornsale İngilizce ola- rak dedi ki; — Bu herife bir daha bir İngiliz zabi- ti ile daha aklı başında konuşmasını tav siye ediniz. Ve defolup gitsin. Bu kadar gaile arasında bir de onunla mı uğra şacağım, Keolonel Kornval mümessile tarziye verdirdi ve kendisini (o beraber alarak Kerokerden çıkardı. Bu hâdise de böyle- ce kapanmış oldu. Son iki üç gün o kadar meşgul idim ki, benim yüzümden başma bir felâket gelmesi pek muhtemel bulunan İrfan Reisin bayat ve mematı hakkında bir haber almağa vakit bulamamıştım. De ize döküldüğümüz mahut geceden son ra ne zaman İran reisin evine gitmek istesem bir aksilik, bir iş çıkmıştı. Bu akşam, nisbeten işlerim ohafifle- mişti. Adamcağızı çok merak ediyor . Denizin şakası olmaz. Ekseriya yüzme bilenler bile ondan kendi- derinliğinde du ni kurtaramaz ve suların kaynar, gider, İçimden: — İnşallah adamcağıza bir şey olma» mıştır. O da benim gibi bir kenara çi” kıp bu badireden sağ, salim kurtulmuş» tur. Gidip macerasını öğreneyim, diyordum. Kolonel Ballar, odasında yalnız otu. ruyordu. Sabahki hâdiselerden oldukça cant sıkılan İhtiyar zabit, işini gücünü kanapeye uzanmış, tenbel ten üyerdu. o Odasına girdim. Ö ecek bir adam arıyormuş. Doğ — Efdal, hâlâ şu adamların akılsız- liğına hayret ediyorum. Sen ne dersin? — Ne diyeyim, ben de hayretteyim. haysi- e an bir işin mes'uli- yetini üzerlerine aldılar. Ağızlarına bu- runlarına bulaştırdılar. Sonra da üste- lik küstahlık ediyor, asayiş işine burun. ların: sokmak vorlar, Acaba o heri. İmparatorluğun böyle birçok kereler tekerrür etti. Ar- tık akşam oluyordu. Altıya doğru ga- yet lüks bir otomobil durdu. İçinden gişman, orta boylu, çiçek bozuğu bir er» kek indi. Vapur henüz yanaştmıştı. Yan gözle şöyle Leylâyi süzdü, her halde hoşuna gitmiş olacak ki yaklaşarak söze başladı: — Küçük hanım sizde mi vapura? — Hayır efendim. — Eğer bu taraflarda işiniz varsa, otomobilim boş duruyor, nereye gide- cekseniz sizi götürsün. — Teşekkür ederim efendim. Bir ye değilim. i mi bekliyorsunuz? Cevap almağa vakit bulmadı, düdük» ler öttü, kapılar kapanacaktı adam telâşla cebinden bir kart dö vizit çı- kardı kıza uzattı. — Bunu alm, eğer hayatta bir sr kıntınız, bir derdiniz olursa size her hususta yardım edebilirim emin olun! Leylâ hayret içinde elindeki karta baktığı zaman muhatabı çoktan vapu- ra birnmişti. İnce parşömen Üstine ba- #ılmış yazılara göz gezdirdi: ME&HMET TALİ Kalamış 117 numara İnsiyakı bir hareketle, çantasınni i fin jandarmalarına bü işi (o bıraksas olur? — Ne olacak, halk bir lâhzada b ni linç eder. — O aptal bunu düşünemiyor sav — Düşünebilecek vaziyette olsa karşı böyle bir cüretkârlikta — bi bilir miydi? — Evet, ama dersini aldı. — Hem de mükemmelen.. — Bir daha da benim yanıma ys! masın. Bu sefer bir iki saat değil, t69 li deliğe girer... — Cesaret edeceğini pek zannetmi! rum. Koloneli biraz teskin ettim. — Bi dışarıda yeni havadisler olup olosüiji nı sordu. Bililtizam ordumuzun ileri reketine devam ettiğini bildirdim. Bi nı salladı: — Ok yaydan çıktı. Bu herifler böyle bir âkibete müstahak imişler, di, Kolonelden o akşam için müsaade larak yanından ayrıldım. DAKTİLOLARIN ODASINDA O akşami faaliyetsiz geçirecek? Evvelâ bizim çifte daktilonun girerek kızların bir hatırını sorayım #” dim. Birkaç gür var ki onları arayıp mamıştım. Odalarma girdiğim (a matmazel T... gitmeğe hazırlanıyord”" Matmazel A... ise henüz işini bitir: mişti, İkisi de beni görünce sitem Tef Ha 2 i — Ayol biz seni seyahatte bitiyo” duk, nereden çıktın! diye alay etti. geri: — Sen sağ mısın kuzum! diye bu * layı tamamladı. l Halbuki odalârına © uğramıyalı © gün olmuştu. Havadan sudan konuş” ken vakit epey geçti. Bugün mahreff ve mühim raporların matmazel A» 0? makinesinden geçtiğini biliyordum. nun için diğer kızın gitmesini beki dim, O, gidince A... ya karşı o âşi hareketlere başladım. Bir sürü aşk © lelerile üç gündenberi kendisini gör” ğe fırsat bulamadığım için çok üzül ğümü, ensuz yaşamanın imkânsız old8” ğunu, hiçbir ân aklımdan çıkmadığı" söyledim ve bu sözleri söylerken de zı hafifçe kucaklıyarak kıvırcık sesi dan öpmeğe başladım. Kendisini tam men bana teslim etmişti. Gözlerinin gülüyordu. gi (Devamı ver) içine attı, Artık karanlık olmuştu. S9” bahtanberi bir şey yememişti içi DA? yordu. Oradaki küçük dükkândan sandoviç aldı, bir bardak gazoz ii Son trene kadar bekledi. Ne geleni vw ne giden nerede kalacaktı, ne yap! t17 Memurlar onu garip garip yorlardı. Babacan kılıklısı yaklaştı" — Küçük hanım, seferler bitti, Pİ rası kapanacak. — Peykede yatamaz mıyım? — Olamaz efendim, — Yarın sabahki ilk treni kaçırmfİ istemiyorum, Bir'sini bekliyorum w kınlarda bir oda bulamaz mıyım? İhtiyar adam biraz düşjindü, e" kaşıdı. İlk önüne geleni evine al1f doğru değil, hırlı mı hırsız mi neyi” nesi Allah bilir. Fakat pek de açılmamış olduğu halinden ta belli. Hem evinde ne var ki neden Kö” kacak: — Benim kulübem iki adım 42” — Aman kurum, beni bir gece kabul edin. Kaç para isterseniz rim, (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: