9 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

9 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Murad Sarleğlu ustasımın gözleri dehşetle büyüdü. Çünkü karşısında gözlerini kör ettirdiği esirci kanbur Reşit duruyordu © << Hayır. Bütün isteği, bütün ar “ misu sadece yemek ve içmek. N Saat geçmiyor, acıktığmı ve ” susadığını oİleri sürerek yiye- © eek ve içecek şarap istiyor. Ben ha- -yatımda onun kadar obur, onun ka dar doymaz insan görmedim muhte- “rem başbuğ. — Şunu huzuruma getirin! Beş dakika sonra halife Müstasım| “ süklüm büklüm bir vaziyette Hülâgü-| “nün önlnde diz çökmüş düruyordu. İ Hulagü bir müddet hiç ses çıkar- madan Mustasımm hiyanet, korku ve > cinayet ifade eden suratma baktı, Son| ora konuşmağa başladı: © © — Oğullarınmn öldürüldüğünü, ka- “rilarmm ve kızlarının ötekine, beriki- - pe verildiğini biliyor müsün? i — Evet muhterem kumandan, ba- na hepsini haber verdiler. — Bu yüzden bir teessür duymu- © yor musun?” Benim bu yaptıklarım NM bir canavarlık, bir ketiliik sayılmaz Li mi? > — Haşa! Ne münasebet! Katiyyen! “Zati âliniz her ne yaparsanız çok mu- © vafık ve yerinde yaparsmız. ğ — Olur şey değil! Hem ben sana © bir gey sormisk istiyorum. — Emrediniz! — Bundan bir müddet evvel benim » sarayımdan hoşuma giden esirlerim- den biri kaçmıştı. Kendisinin senin ir saraymda bulunduğunu haber slmış- ie. Nerede bu kız? — in bahsettiğinizi anlıyarı- u— ” Güztdeden... o o —Ha, evet. Doğrudur. Fakat Size bütlin mukaddesatım üzerine ye- - © mim.edebilirim ki onun sizin yanmız. odan Kaytığını bilmiyordum. Eğer'bil. — seydim o kahpeyi,.. — Sus!; Fazla konuşma, ağzımı! © Yırtarım. Sen sorduklarıma cevap ver. Nerededir 0? — Öldü. p — Ve ölümüne de sen sebep oldun. — Pek âlâ. Fakat neden ben sana böy- le şeyler soruyorum? Seninle başke türlü hesaplaşmamız lâzımdır. Ve he- > saplaşacağız da... Aç mism? p — Açımı. © — Çok mu? — Evet! ' 'Hulâgü dışarıdan birisini çağırdı ve kendisine halifenin anlamadığı © “Türkçe ile bir şeyler söyledi. Az son- Pa bu adam elinde bir kâse ile tekrar içeri girdi ve kâseyi Mustasımm önü- ne koydu. Ve eline'de bir kaşık sıkış- , ardi. API Mustasım kaşığı kâsenin içine 80- kunca duraladı. Çünkü kâse ağız &- ğıza altın ve mücevherle dolu idi, Hu- lagü emretti: — Madem ki açsm, ye! — Fakat bu işte biryanlışlık ola- cak, altın ve mücevherat yenmez ki.. — Madem. ki sitm ve mücevherat karm doyurmuyor, bunları niçin bir gok zavallıların kanlarına girerek gas- bettin, askerlerine, memurlarına da- ğılarak kendini sevdirmedin, bana karşı koyabilmelerini temin etmedin de sadece hazinelerini doldurmağa baktın?. Bu pis paralar yüzünden Bağdat mahvoldu. Askerlerin on bin- lerle bigtinah halkı öldürerek görül. memiş cinayetler ve facialar işlediler. Bütün bunların mesulü sensin ve sen bütün bu cinayetleri işlediğin için ölüme mahkümsun!. Ben parmağımla bir sineği, bir kar- gayı öldürmekten çekinirim. Fakat seni boğamk, gebertmek için içimde büyük bir arzu duyuyorum. Hulâgü daha birçok geyler söyliye- cekti. Fakat vazgeçti. Dışardan birini çağırarak Mustasımı işaret etti; — Şunu götürün! Mustasım bir anda dışarı çıkarıldı. Doğruca ordugühın mahpesi vazifesi- ni gören bodrum gibi bir yere götü- rüldü. Hulâgü bu esnada yanmda ku- mandanlarından Boğatimuru çağır. dı ve kendisine şa emri verdi: — Halife Mustasımı size teslim ed!- yorum. Ona cezasmı bizzat vermiye- ceğim. Çünkü aleyhinde başka bir se- bepten dolayı, o kadar fena hisler ta- şiyorum, ona karşı o kadar büyük biri kin besliyorum ki, belki bu yüzden a- daletten şaşar, hislerime kapılarak 6- na müstahak olduğundan daha büyük bir ceza veririm, Onun için Mustası- mm oszasını sen tayin edeceksin! O- na verdiğiniz cezayı tatbik ettikten sonra bana haber verirsiniz! Mustasım #insi ve büzülmüş olduğu köşede bir-müddet durduktan ve göz- leri Joşluğa alıştıktan sonra tam kar- şısında bir insan karaltısı sezdi. Bu karaltı bir müddet kendisine karşı hareketsiz durduktan sonra kımılda- di. Ve yerde dört ayak üzerinde e- mekler gibi yürüdükten sonra hâlife- ye yaklaştı. Yanma, ta yanına sokul-| du. Sonra elini Mustasımm Üzerinde dolaştırarak onun bileğini kavradı. Mustasım bütün bu olan biten ha- reketleri büyük bir heyecan ve korku ile takip ediyordu. yevm var) RR EE ismi Roman oNakleden: Hatice Süreyya SM Gözlerinin önünde koskocaman bir termömetre dolaşıyor. Otuz yedi otuz > dokuz... Kalbinin, kalplerinin vuruşu- © mu'dinliyor... Sonra, otuz sekiz; De mek ki saat ilerledi. ğ — Ve süatler böyle ilerliyecek.. O yak- aşacak: Ölüm... © Silkiniyor.. Gene oğlunun manzara © lerin aklmdan silemiyor.. İşte, şu anda hastanede olup bitenleri görmek te devam ediyor: Hermişire, haşin elle- iyle ona yaklaşıyor. Aman, sakın en- jeksiyon iğnesini alkole -sokmıya u nutmuş olmasın?.. Ayağa kalkıyor, haber vermek istiyor. Eli imdat işare tine- “uzanıyor. İşte; yolculuk, böyle buhranlar i- y ime devam etmektedir. 3 *— Sen, ona her şeyini medyun- sun! Bütün ümidin, istikbalin odur! Halbuki, evlâdına hiçbir fedakârlıkta bulunmadım. Sade onun sana saâdet getirmesini hodbincesine istedin. Hal- buki sen onun saadetini düşünmedin! Bir de anneyim diye dolaşıyorsun ha? Bu nasıl annelik?,, Uykuya daldı. Fakat sinirleri sü- kün bulamadı. Ayni fikirler, endişe. ler, üykusu arasında da devam eği- yor. Hattâ belki de fazlasiyle.. Zira, âsabı gerilmiş. Enisi hasta haliyle, sapsarı yüzüyle, bembeyaz entarisile, karşısmad görüyor.. Ellerini kendi “e doğru uzatmış: - ' Anneciğim! Bir tane anneci gal Yalnız benimsin! Yalnız benim! diyor. Uykusumun vuzuhu içinde, oğlunda, “ Hatıralarını anlatan : EFDAN TALAT icens'; Gi ew UR — 222 — Yazan: İH Bir aralık yüzbaşı Defreytas sesleniyor? — Halk tekrâr buradan geçetektir, değil mi? — Zünnederim. — Şimdi nereye gittiler, — Taksime veya Tatavlaya... — Birisin; göndersek de vaziyeti ta- kip etsek. — Ben şimdi bir Türk polisi gön- deririm, — Çok iyi olur. Oradan dişarı çıkarak polis Selâimi- yi çağırıyorum: — Acele alaym arkasına git, halka Karış ve vaziyet ne ise öğren gel. Di- yorum. Selâmi yarım saat sonra geldi. He- yecandan kan başıma sıçramıştı. So- luk soluğa odaya girdi? — Bey, burada oturulacak “ei bana) mı? — Ne var? — Ne var mı? Hiç bu gece kaçırı- lr mı? Ne görülecek manzara beyim.! Hem seyrettim, hem ağladım. — Pek âlâ! Sen şimdi bana gör- düklerini anlat bakalım. — On binlerce kişi ö koca Taksim meydanını doldurmuş. Öyle ki iğne atsan yere düşmez. Bir takım hatipler gıkarak güzel güzel nutuklar söyledi- ler. Halk tezahürat yaptı, Bağırdı, çağırdı. . Ortalıkta Türklerden başka kimseler yoktu. Bütün hiristiyanlar dükkünlarını kapatmıştı. . Kimsenin kı- una hata gelmedi. o Herkes vakarını muhafaza ediyor, kimseye tecavüz et- meyi aklından bile geçirmiyordu, Halk smufları arasında polisler dolu idi, Şim- di alay geri dünmeğe vaşladı. Filhakika on beş dakika sonra Te- pebaşından doğru mütbiş bir uğultu du- yülmağa başladı. Biraz sonra gürül tüler arasında davul) sesleri, (yaşa) fer- yatları iyiden iyiye farkediliyordu. Beş dakika geçmeden Selâmi koşa koşa geldi: — Olanlar olmuş... Halk çoşmuş. Beyoğlunda yirmi otuz dükkânla,-Yu- nan mümessilliğinin caddeye nazır olan cephesindeki bütün pencereleri taşla indirmişler. Bu esnada bir hay panik olmuş. Etrafda bulunan yabancılar, halkın husumetini fiilen izhar edeceğin- den korkarak kaçmışlar. Fakat iş bu- | kadarla kaldı. Kimsenin burnu kana- madı, Selâmiyi savdum. Bu hadiseyi te- lefonla haber verip vermemek mesele-! sini düşündüm. Neticede berifi gece yarısı sinirlendirmemeğe karar verdim. Duyacağını ki duysun... ilk defa olarak Mini biesinin de bulunduğun ve bundan dolayı Enisin ıstırap çektiğini farketti. Wvet, oğlu, annesinin başkasma da ait olmasını istemiyordu. Bunu nasıl Olmuştu dı, uyanıkken farkedememisti. Ekseriya| böyle değil midir: İntibalar, uykuda! vazıhlaşır... Enis, bütün gece, ondan ayrılmadı. Hep ellerini uzatıyor: “— Anneciğim! Benimsin... Tama- mile bana ait olmanı istiyorum. Baş- kasına gitmene tahammülüm yok", Zavallı İsmet.. Bütün ruhunu açr yor... Oğlu benliğine giriyor. Kendi içinde tam manaisyle (mezeojüyor... Ta evvelki gibi: Doğurmadan evvelki vaziyet gibi.. Her gev bitiyor. - Artık iki vücut bir olmurtur.. Yalnız mw- habbetli kalmıştır... İşte böyle m garip rüyâler gör- dü, durdu. Bir wwandi. o “Kurup! durmıyayım! Sala iyileşecek, bir şey kalmıyacek!,, divesdüründü. Bu teselliden sonra tekrar daldı. , Yarı baygınlığı esnasındağ. kendi! kendine kızıyor: — Dün aklından neler reçiriyör-! dun? Yalnız nefsini Me Oğlunun ölümünü, olur işlerden telâk- Olanlar olmuş, halk ccoşmu camları çerçeveleri indirmi Çok geçmeden alay aynı tezahürat/ gece evvelki hadiseden tedi ve coşkunluk içinde geçti ve İstanbul târafma gitti. Saat on ikiyi bulmuştu Ballar hâlâ mesai odasından çekilme- | mişti. Onun biraz da ne yaptığını me rak ederek odasına girdim, Koltuğun- da dalgın, düşünceli bir halde oturuyor- du... Beni görünce: — Bir şey mi var? Diye sordu. — Hiç bir şey yok. mal bir haldedir. — Şu nümayişin baditeriz geçişine doğrusu memniünum. — Evet, polislerin getirdikleri ha berler çok iyi... En ulak bir münase- betsizlik olmamış. Vaziyet nor- — Yarın bu meseleleri daha eses: görüşürüz. Yalnız sen bu akşam te- lefon .mukaverelerini idare etmek için buradan ayrılma... Ballar bu sözleri söyledikten sonra istirahat etmek üzere odasına çıktı. Son zamanlarda hemen ekseri geceleri» mi Krokerde geçiriyordum. Böyle ol- duğu halde Balların bilhassa bu gece burada kalmamı tasrihen bildirmesi pek manasız değildi. O vaziyetin nezake- tini İyice kavramıştı ve o benim.bu ge- ce velev ki bir saat için dahi olsa da- ireden sıyışmamı istemiyordu. oBitta- bi onun dediğini yaptım ve © gece sa- baha kadar telefon başında nöbet bek: ledim. Fakat hiç bir şey olmadı. Gece tam bir sükünet içinde geçti, Ertesi sabah erkenden, gete cere- yan eden vukuat etrafında tafsilât al mak üzere Esat Beyi ziyaret ettim, O da erkenden makamına gelmişti. Biraz sinirli idi. Daha ben oturmadan: — Her şey iyi ama, dün gece bi- zı müyasebetsizlikler olmasaydr. Biz bir şeyden haberdar olamadık. — İsabet olmuş. Onları o zamın için tahrik etmediğimiz çok iyi oldu. — Biz nümayişin hadisesiz geçtiğine seviniyorduk. — Mühim bir mesele olmadı, Fa- kat barı dilşüncesizler taşkınlık yap: mak istediler. Derhal yakalattım. Şim- di mevkuf bulunuyorlar, Esat Bey bana bu hadiseler etra” fındâ tafsilât verdi. Krokere döndüğüm zaman ben de işi izam etmeden Balla- ra anlattım. Ballar, sözümün sonunda gülüm- siyerek şunlar; söyledi; — Esat Bey, kendisinden ümit et- tiğimiz gibi bu vaziyeti hakikaten iyi idarç etmiştir. Bu ufak tefek mesele lerin Biç bir ehemmiyeti yoktur. O gün bizim yukarı kattaki mahut misafirleri de ziyaret ettim. Hepsi bir ki ediyordum... Bunu belki de bir kur- tuluş çaresi olarak görüyordun.. Ölüm?.. Gene tekrar sıçrayıp uyandı. Böyle havsalanm almıyacağı şeyleri metle alâkası olmıyan bir insan ola- caktı, Enisi kucaklamak, bağrına hasmak ister gibi, kollarını göğsünde kavuş- taruyor, Gihni hâlâ dereceyle meşgul; Otuz gekiz Üç... Hararet artıyor, artıyor.. İşte şimdi, şimdi ölecek., Uykusu arasında, birdenbire, kendi ni tutamadı: — İmdat! İmdat! - diye bağırdı. Böyle bağırması Üzerine kendi de n- yandı. Etrafına baktı. Trende olduğu nu anlayıp derlendi, toplandı. i Karşısına meğer meçhul bir: adr gelip oturmuş.. Genç biri.. Gri kostü.; mü, sevahat kasketi var. Krrnaz fare! gibi, gözlerini yuvalarında /tr döndü.! rüp duruyor; Ve İsmâte bakıyor. Belki de düşü. | sen küstah ve mülevves mahlük kim | â:? Her halde bu, İsmetle, hakiki İs.| — Rahatsiz oldunuz galiba hanr mefendi.., vaziyette idiler Geceyi büy ku içinde geçirdikleri yüzl W oluyordu. Hele uzun mi bulun nevima cellâdlığını 3 polis müdürü Tahsin hakik ve acınacak vaziyette idi. dedim. Yol herife acımak doğru bir şey Hepsinden evvel Tahs işindeki büyük kuruntuyu bile lüzum görmeden: — Alfdil Bey, Allaha caremize baksınlar. Ya bi halk Krokere hücum eder pârçılarsa?.. Vem sülmekle bera ciddi bir mana vererek dedi »erh olunuz. İş dar varmaz. — Peki ama, biz daha ni rada kalacağız? — Orasını İngilizler bilir de bugünlerde Londrâdan 4 nızda kati talimat gelecekti — O zamana kadar b raaruz kalırsak ne olacak? — Böyle bir hareket vukuu ler sizi müdafaa etmeğe kal lerdir. Fakat bu sözlerim onla diğim itimat ve sükünu | Bilâkis telâşları daha çok a; rinden birisi: — Demekki bir tecavüz * Öyle olmasa İngilizler bizi düşünürler mi? Diye bir mütaleada bulu da münasip cevabı verdim. Or rssington ile rörüş tanbuldan bir an evvel sıvışr lardı. İsteklerini kumanda; ceğimi vaadederek ellerinder tuldum. Artık şehirdeki gayri n arasında müdhiş bir panik Zaferi güneş gibi öşikâr kahraman ordu, İstanbul kaçl dar dayanmıştı. Aradan bir kaç gün geçi ordusunun İstanbulu da işgi ve düveli itilâfiye kuvvetleri ketlerine döneceği şayial, kuvvet bulmağa başladı. Bu şoyialar mütarekeni ftrsatcü unsurları perişan her cins ve mezhepteki bi Türklük düşmanları #dfırı Onlar için büyük ümitler bi muştu, Şimdi herkes başı bakmağa başlamıştı. (Devd Bir muhâvere mevzuu Ismet, ona cevap vermedi. Sadece: — Hayır efendim! « di çekildi. Büzüldü, yattı... — Duran sizi rahatsız nimefendi ? 3iraz sonra: - Hava soğudu... liba... Bunların ikisine' verdiği biribirinin ayni: — Hayır.. — Hanımefendi.. Çok he haliniz var... İnsallah baş: felâket germiş değldir.. Yuğundan mı, acaba”. Bu sefer delikanlıya bir d yor. Karşısındaki adamda o kek hali kalmamıştır. Kendi bamet'eden gözlerle baki; de yumşadı. Delikanlıyı, halden anlar bir şahsiyet o dü. — Fena rüyalar gördüm! — Evet, demin ağlıyordu kırdınız da.. — Esasen çok kederliyim. rap çekiyorum... (De Üşüye

Bu sayıdan diğer sayfalar: