15 Şubat 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

15 Şubat 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mamur, 120 pia Mani da dana müstllaf, 10,50 çocuklara) w Hp Arcan, 20 Rifat ve arkadaş sa Türk musikisi ve halk şark la 0 Omar Bıra tarafından arapça ba De Safiye ve arkadaşlari tarafmdan se Ve hülk şarkıları, saat ayarı, yi lr tiyatrosu dram kısmı tarafından ” 18, 2210 ajans ve borsa haberleri, öper FURAR programı, 22,30 pllikla solo OperSİ parçaları, 23 son m kaç könser, 18,35 kitaplara dair.) e fon, 005 kızlarm iktiamii faali, vE 2050 Münikten nakli, 21,! 2S eğlenceli kanser, 72.05 Bres| 2306 haberler, hava © vegaire a es “3 ima Askeri konser, Gö konuşma rl, 2055 konferanslar, 21,45) e kerirmer, 22,45 haberler, 23,05 caz “iy » Ve gan 24,05 almanca haberler LAN sen Küberler, Yİ, franaraca ve almanca ha haberler, “3; Kanseri, 1800 orta İngiltere 10 tiyatro hnberleri, hava, haber) ri 5 karım yay, 23,35 askeri 2 ne örkestram, 1,35 haberler, dana orkestrası, 135 yaborler:| Ki) haberleri, giirler, baberler, dllelede haberler, o 21,10 bAvBi TO, 21,55 faşizm habetleri, MU 2 22,45 komedi, kitaplara da'r| Müzik, da isi, istirahatlerde haberter,! Naş e, sbetçi eczaneler , m tuhteli semtlerinde röbet eezancler şunlardır: Sare 9 ÜBensnaon), Beyazıtin (Hay- b zda (Hikmet Cemi), Eyüp aa, Bekandetayında (Üniversite) | NA ta a A Şehremininde (Ham-| talan, pe Aksarayda (Zi) Yükasika'ıtırımda (Şark merkez), Gelate t m ŞA ga (Kemal Ttebül m” nim Kasımpaşada © (Mley* Ulag, (Nafi Halid), BSarryerde (4- el ve Adulardakiler; it Saşe, Kadıköy, Müvak h (Saadeti, o Büyükadadı Ma (Tarag, Cİ : İİ Gin Ea 0 Tİ (8 yönü ilanları Tinde Yollama müdürlüğü em- kesti bulunan 2 No, hu şartım İkinci ay tamiri için 19/Şwr ne me Kay mes yapılacaktır. tor. iy, bedeli 4149 Kira 86 kuruş” tar, ta 311 Hira 24 kuruş ve keşfi komisyonda İsteklilerin belli saatte Zelmeleri (332) (679) Tan eksiltme ile in bedeli 4500 li- mz buçuk lirdir | FERAH SBIRNSSHALAN ——— BEYOĞLU Şahane melodi Dördüncü aşk Şanghay Halk kahraman'arı Neşe a Aşk güneşi Şovbet Kızıl Çayır ve Hücum ta. buru Yeşil domino ve zanlodi Korkuruz kaptan Hindistan kahramanları ve| Bir günlük kibar kadın Son uçuş ve Bozambo korsanları Kadife maske ve Ölüm Bçrumü UUMURİYET * Kara Xedi ve Büyük (htinl ISTANBUL Programını bildirmersiştir çapkın genç ve Kızıl çayır Bay Tekin Küçük prenses Bay Tekin Çül savaşları ve Çin batak baneai KADIKÖY 4 Yeği demine USKUDGAR MALE 1 Margarita BAKIRKÖY MİLTİYADİ : Siyah inci “Josefin Baker | Brodvay| Şık ŞARK ASRI , ASTORYA o: , ei : HILAL , AZAR , ALEMDAR * KEMALBEY TIYATROLAR ———— TEPEBAŞI DRAM KISMI Tm eler e ee MN N BİR DEFAYA MAHSUS 16-2 037 salı akşamı NAŞİT AŞK MEKTEBİ operetinde ayrıca NAŞİT tarafından 1 parda komedi ora karsı MEKTEBİ klan Yunut Ziya Gesteliyen: Muhlis Saba HALK OPERETİ KADIKÖY Süreyya s#inemasanda Bu akşam sast 21 de Zozo Dalmasm iştiraklis ESKİ HAMAN ESKİ TAS da eler) e | KP Şİ GEY TPE GM İRLİRİ Zİ Çatalca Müst. Mev. eratın ihtiya” cı olan 4000 kilo zeytinyağı ihale günü talibi çıkmadığından açık ek - siltme ile ihalesi 20/2/1937 cumar- tesi günü saat Il de yapılacaktır. Muhammen tutarı 2660 liradır. Şart namesi hergün öğleden sonra komis* liralık ilk teminat mektup veya mak- buzları ile beraber ihale günü vakti muayyeninde Fındıklı Komutanlık “Yüz Tira sahibi Olmak şartlle isterse kör, topal, çolak, şaşı ve kanbur olsun Zevce arayan genç Birkaç gün oluyor, Bir sabah matba- aya geldiğim zaman dostum Hasan Rasim bana bir mektup uzattı ve oku- yup bitirdiğimi görllnce gülümsedi: — Acaba nasıl bir adam? Merak et- tim ben... — a in merak etti demeğe dahi lüzum görme: den yola düzüldüm. Zira okuduğum mektubun hulâsası şu idi: “Een Güpommek istiyorum. İster kör, Kirk elilik Glam: yeter ki zevcem olacak bayan yüz türk lirasına sahip bulunan?” Geliniz de bu satırları yazan adamı görmek, onunla konuşmak merakma tutulmaymız. Böyle bir izdivaç, hangi sağlam mideli bir babayiğitin yeyip yutabileceği bir karnıhahardır? Mektubun altındaki adres şu idi: “Tophanede, Boğazkesen caddesin - de, numara: 137 Manav Kemal.,, Tramvaya bindiğim anda yaşını ba- #mt alm, dünyasmdan vazgeçmiş bir adamla karşılaşncağımı o sanmıştım. Fakat Boğazkesende 137 numaral dükkânda; — Manav Kemal kimdir? Deyince, ince Uzun, esmer, güzel göz 10, temiz kıyafetli bir genç; — Benim! Demez mi? Bütün hedeflerini, ümitlerini, ihtiras. larmı yüz lirayla hulâsa edebilen bu gence bayretle baktım. Yüz lira... A- caba yüz tane yeşil renkli kâğıt 19 yaşında bir gençin en parlak, en tatlı, en yaldızlı hayali olmıya lâyık mıydı? O, hiç de hayalperver görükmüyor- du. Çok ucuza almadığı belli, fakat pek temiz paltosunun ceplerine ellerini sokmuş, hendesesi ancak kendisine malüm bir âlemi görüyormuş gibi, bü- tün dileklerine cevap veren mes'ut dünya, sanki eski ssatler, paridüller ve durmuş rakkaslarla dolu gu eameki- nm, ılık nefesleriyle buğulanan şu kü. çilk ve yamalı eamekânlarm bir karış Btesindeymiş ve isterse derhal elliye- bilir, elle tutulabilirmiş gibi realist bir tavrı vardı. — Farzet ki... « du, Ne yaparsın? — İki düşüncem var - dedi - Ya sa- atçiyi buradan çıkarır, aradaki bölme- yi kaldırır, büyük bir manav dükkân nım sahibi olurum. Yahut manavlığı bı rakır, köşe başında küçücük bir kahve açarım. — İkinci düşüncen sakat gibi geli - yor bana... — Neden? — Bu semtte küçüklü büyüklü elli altmış kahve gördüm de. — Olsun. Müşterisiz kalanı yok ki. Hem ben işimi bilirim. Buradaki bütün kahveler iflâs etseler bile ben gene İşi- mi yürlütürüm, Fakat kahyeciliğe ada- makılli merak sardığımı senmayınız. Niyetim mazavlıktan ayrılmamakir. Çünkü bayım, manavlık deyip de ge$- meyiniz, bu zanaat yüzde altmış kâr bı rakır, Yani günde üç lira alışveriş et- tin mi, 180 Irurusu cebe atarsın. Tabif bunun işinden yirmi otuz küruş dük- kânm ötesinde berisinde kayboluverir, Fakat bir buçuk lira sağlam kür kalır. Öyle tatlı bir anlatısı vardı ki, ha- ni neredeyse; “— Gel ortak olalim Yaka dedim - yüz liran ol mağa geldi de manavlığa karşı kaba tan ân? aşkı söndürebilecek vakit bu- Yabildim. Camlı kapı tekrar Bymi inandırıcı sesle devam et — Eskmiz; ben burasını açtığı man topu 201! rayem vardı. Ta- bit terazi aldık, dirhem aldık, elekt: abone olduk, sepet, küfe, tezrüh edin. dik, on lirası uotu. Geriy rayla işte dört e ha doğrusu dört ay dayandık, şimdi sallanıyoruz. ! İ basım beş çocuk kalırsa bu eve bakmak — Neye? demin kazandığından bah- sediyordun ya? — Artık kazanmıyorum demiyorum ki... Gene kazanıyorum. Ama, insaf be hsaf ediniz de biraz sıkıntı- olmamı tabii bulunuz. Ayda âr otuz liradır. Otuz lira ibi geçindirebiliyo- ür, refah icinde. ) rm elime geçen ile ben ailem ah om DİKÜ se ğ ka Manav Kemal dükkânda yiz. Fakat dört ay içinde, on dokuz yaşmda bir manav Kemalcik de dört pazar arkadaşlarıyla gezmeğe gitmez mi? — Gider elbette... — Eh... Gördün mü ya? gider. Gİ- dince de ikişer Tradan sekiz lira hava- ya ucar, Kârı eve garfettiğime göre) bu seki#lirayı nereden bulurum ben? —10. — Düşünme! sermayeden tırtıkla - dık! Peşin parayla mal almak başka, krediyle almak gene başka... Bak gu kıza! Çenesiyle işaret ettiği taraftan nef- ti mantolu bir sarışın kız geçiyordu. — Fena değil... - dedim - Güldü: — O tarafmı sormadım. Elindeki prasa demetlerini göstermek istedim. Bu sabah kendisine maydanoz beğen» diremedim, Arnavut bahçıvan nerede kötüleri, solmuşları varsa hep onlari sermiş de bırakmış. Muhaveremiz'n burasına gelines o - nun çok dilrüst bir türkee ile konuştu- ğunu da farkettim; sordum: — Mektebe gi mi? — Sekiz sene kadar telebelik ettik. Beş sene Gelatasarayda, iki sene İtal- yan mektebinde... Hani şu karakolun yanmdaki “Seola mascula İtalinna” da, bir yil da "29" uncu mektepte okudum. Adam olacaktık ema... tali bu! Tür tali, Kara gözlerinin hafifçe ıslandıkları- nı gördüm. Belli ki tahsiline devam e- dememiş olmak bu genç için büyük bir iç acı — Babam, z#manından evvel ölme seydi... - diye devam etti - Sanırım ki, birkaç sene sonra kendimizi kürtar- mış olurduk. Fakat bu'yeis uzun sürmedi, Bilâkis onda âni bir değ ik oldu ve insanı tesiri altina alan bir gururla göğsünü gere gere haykırdı: — Şimdi ben bir babayım. Bir evin babası. Bir evde kocasız bir ana ve bas — Suztunuz. Demek ki böyle bir fe lâketin delişetini tatmamış bulunuyor. sunuz? Mes'utsunuz! Ben söyliyeyim» Evin en büyük erkeği kimse bu ev ar. tık onun sırtma yüklenmiş olur ba - yım. İşte benim marav oluşum bu yüz dendir. Hayvretle yüzüne buktım; — Sen demin otuz lirayla evini mü-| reffehen geşirdirdiğini söylüyordun.! Demek bu otuz lira altı kişiyi besliye-| Bu para ilene yapmak istiyor? biliyor? — Bal gibi. — Peki nasil oluyor bu keramet? — 6 lira her ay oda kirası, Günde otuz kuruş da üç kilo ekmek parasi... Misafir gelirse dört kilo alıyoruz Ars sıra fasulye, bazan mercimek, nohut, Biraz da et... Birçok hemşerilerinin ayda yüz, yüz elli, üç yüz, beş yüz lira ile dahi kurs- madıklarını iddia ettikleri saadet ça- tısını mütevazı otuz liracıkla çatıveren delikanlınm refah reçetesini dikkatle not ettikten sonra bir saattenberi u- zaklaştığım esasa, sadede geldim: — Peki ama... Evleneceğin Bavsnda ancak yüz lira varsa bu para düğün masrafa yetmez. Başımı salladı: — Düğün, nişan masrafı olmıyacak, Evleneceğiz yalnız... Ben bu mahalle. nin âdetlerini bilirim, Bir sünnet dü- gününde bile 70 liralık rakı az geliyor, — Bu da güzel... Şimdi söyle baka- im. Müstakbel zevcen nihayet kaç ya» gında olabilir? — 45 ine kadar makbulilmüzdür! — Mektubunda “,.. isterse kusurlu olsun...” diyorsun? Faraza kör olsa ge- ne razı mısm? — Yocok! — Sasıya? — Makbulümüzdür. Bir gözü olmaz- sa gene basımızm Üstünde yeri var! — Sağır? — Ziyanı yek. Sağırlık görülmez bir kusurdur, Ben arasıra hiddetlenir de ağzımı bozarsam duyamıyacağı İçin gönlü de kırılmaz.. içek bozuğu? Cil filân?... — Makbulümüzdür! — Topal olursa? — Zararı yok! — Kanbur? — Allah vermiş deriz. Hem her sa- bah arkasmı sıvazlıyarak dükküna geleceğim için uğurum artar! Bu cevapları tamamiyle ciddi ola - rak veriyordu. Dayanamadım: — Be yavrum... - dedim - anlaşıl yor. Yüz lirayı alm ezince kadmcağı- ğı kanıp koyvereceksin. — Ne münasebet! Söz bir Allah bir, Ayrılmaca yok. Zaten anam bir havli ihtiyarladı. Çamaşırlarımızı kim yıkı- yacak? Bu sözleri biraz hiddetli bir tavırla söylemişti, Onu böyle bir suale muha- tan etmekle hassas bir telinden dokun- duğumu, doğru hareket etmediğimi anladım. Bahse bir başka mecra ver- rek istedim: — Peni evine götürür müsün” — Hay hay! - dedi - orasını da gö- rünliz de tamam olsun bu ig. ... Şimdi sokak mektenlerden dönen ç0- cuklarla doluvdu. İlerde bir sokağa saptık, da“ ve merdivenli bir yokuşu çıkmea sağda bir evin önünde dürduk. Üstleri basları temiz iki erkek yav- ru onâ koştular; — Ağabey! atabey! — Ağabeyciğim! Küctiğünün açık basmı okşıyarak: — Kardeşlerim... « dedi - Tertemiz, gıcır gıcır yıkanmış ve kurulanmış tahta bir merdivenden ge ne tertemiz bir sofaya ulastık. Arılan bir kapıdan içini görebildiğim bir o- dada milefik bakışlı bir kedmm, mek- tenten dönenleden dsha kilçiik iki ço- cukla van yana oturduğunu gördüm. Ve bilmem neden bu manzaravı bir havli fetikten sonra tekrar Kemale doğru dönen gözlerimin yagardığını hissettim. O, şimdi, Tonhanede Boğazkesende 1371 numaralı dükkünm manavı değil, bambaska bir evdi: Dört çocuklu bir evin reisi ve dört çocuklu bir ananm babası, İste dostum Hasan Rasim, sana bir mektup gönderisine merak ettiğin “Haber” okuyucusu böyle bir kahra” mandı? Nizamettin NAZİF

Bu sayıdan diğer sayfalar: