4 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

4 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| 'n lak yüzli 4 Mi) Nü kendisi. Nasıl güzel değil Para bıraktı ise taa ire: Acmanız son nefesine aklmı muhafaza etti mi? & Cevat: Bakşlım, ben de merak Yorum. Henüz vasiyetnamesini eri lyetçi — Bay komiser, bana GE” dedi, “Dünyada senden daha m bulursan alnı karış. © dodi, Ben de hemen sise Koş» — Fransız karikatürü — Güzel kız ğa İstediğinden âlâ bir kız bul Şok €vlâdım. Hem güzel, hem de az Parası var. ği Teşekkür derim, Kimin ne — Tüccardan merhum bay Top Müren iiçük kızı. Yaa Galiba tanıyacağım. Sarışm, ü, mavi gözlü bir kız ma Küçüklüğünü bilirim. Ancak bar, kaldığına göte bu kız topal» | — değ Aa, evet... Ama her zaman | bi Yürüdüğü zaman! tr portör (asistana) — Dikiş | ek kizim. Beyaz iplikle dik. Olur», vu, hast ini yö İriş mi stanın rengini yörme, tiz? Gönç | döl İ “yes lm Neniz var, nihayet İm gi Sise karşı büyük bir hay. | me miki, ! lâk) — yediği halta bak! Kavga Komiser — Nedir o gürültünüz, birer birer söyleyin. (Erkeğe) gece vakti derdiniz ne? Erkek (saçı sakalı biribirine kar rışmış, ıstırap ve dehşetten gözleri büyümüş) — Aman bay komiser senden medet, karım beni zehirle di. Kadın (Nuhuset suratlı bir mah İftira" Ben neye zehirliyecekmişim. Rin, bilir sokakta neler zıkkımlandın da mideni bozdun! EZ Erkek (kendini bir sandalyeye atarak) — Bir doktor bolun getirin, öleceğim! Bu kadır. canidir, bırak. mayın hemen hapse atın! Kadın — Gidi iftiracı köpek! Al lahtan korkmadan neler söylüyor. Bay komiser, bu adami bir hastaha” neye yolla, hemen horsaklarını, mi- desini yarıp baksınlar da yalanı meydana çıksın! ! ANN Patron — Neden geç kaldımz? Memur — Gelirken merdivenden a. şağı yuvarlandım. Patron — Böyle olsaydı daha erken gelmeniz Tdzımgelirdi! Pardesü | Fikret Adil bekârlığında meşhur | bir şairle ayni apartman dairesinde| oturuyordu ve elbiselerini beedisin.! den habersiz alıp giydiği kadaşından pek şikâyetçiydi. Bir gece Beyoğlu caddesinde onu gene cürmü meşhut halinde yakala. dı: — Ne? Gene benim pardesümü giymişsin. Sana kaç defa söyledim yaku! Öteki cevap verdi: — Evet ama yağmur yağıyor, pardesünü almasaydım gene sen zararlı çıkacaktın! Fikret Adil hayretle sordu: — Neden ben zararlı çıkacak- mışım ? — Tabii sen! Pardesiinü giyme" seydim bu yağmurda smokinin ne bale gelirdi? için bu ar- Sen derece ilmi bir tetkik AY İKİYE AYRILIRSA NELER OLABİLİR ? Yazan: Osman Cemal Kaygılı Bu, palavradan, yahut atmasyon* dan bir havadis değil ha! Bunu, A- merikanm anlı sanlı, namlı şanir kozmoğrafyacıları, astronomcuları söylüyormuş; Yakında: AY İKİYE BÖLÜNECEKMİŞ! Son sistem teleskoplarla yapr lan son denemelerde ayn orta ye rinden çok inceldiğini, battö bu im ce yerlerde bazı çatlaklar da mey- dana geldiğini görmüşler. Onun i- çin yakmda: AY İKİYE BÖLÜNECEKMİŞ! Bölünsü de görelim, bakalım! Bu meseleyi görüşmek üzere ön ce bizim rasathaneye telefon ettiru direktör bay Fatin dedi ki: — Vellahi azizim, benim böy- le bir şeyden pek haberim yok; ben yalnız şunu söyliyebilirim ki ay çok ihtiyarlamış, çok yorgun, bit- kin bir hale gelmiştir. Onun için son zaxıanda &endisi gibi çok ihtiyar, çok yorgun, arkadaşlarından birkaç yıldızla birlikte ve bizim Nasrad- dın hocanın ruhu vasıtasiyle güneşe ! bir istida takdim etmişlerse de he İ nüz bundan müsbet bir netice çık- mamıştır. — Acaba çıkmiyacak mi dersi- niz? — Belli olmaz. Çünkü güneş. şimdi bütün dikkat gözünü bizim dünyanın pek gergin olan ; siyasi durumuna dikmiş; Dört gözle hep bizi gözlüyor, hep bizim dünyanın alacağı yeni vaziyeti kulaçan ediyor. Onun için zannederim ki birkaç yık dız arkadaşı ile birlikte ayın teka ütlüğe sevki isi , ancak'bizim şu kavanoz dipli dünyanır alacağı yeni duruma bağlıdır. — Ay tekaütlüğe sevkedilirse geceleri dünyamızı kim aydınlatır dersiniz). — Ya “zühre,, bir 'ki derece bir- den terfi ettirilerek ayın yerine ge- çirilir; Yahut kuyruklu yıldızlardan birinin o, up uzun, şatafatlı ve sah | kım saçak kuyruğu beline ve ba | şına dolanarak yusyuvarlak ve kos” koca bir ay şekline getirilip kendi- sine bundan sonra gök : yüzünde ay vazifesi gördürülür. — Amerikalıların dediği çıkar da | eğer ay yakmda ikiye ayrılırsa bi- MİL ei mk ar» oh maka vi ki zim dünya bundan fayda mı görür, ziyan mı? — Fayda görür ama, bir şartla! — Nedir o şart? — Ayrılan parçalar ayrıldıktan sonra biribirlerinden bir hayli uzak- laşmak şartiyle ! Şayet her iki par ça ayrıldıktan sonra biribirlerinden milletce uzaklara giderlerse o za” man dünyamız bundan şu suretle faydalanır. Meselâ: Parçanın biri, büyük çekmecenin üzerinde iken bulut altında kalır da İstanbul karanlık olursa öteki parça Çamlıcanın üzerindeki bulutsuz yer - den gene bizi, pek âlâ aydınlatır. Sonra her iki parçanın da şarktan, garptan, yahut şimalden, cenuptan karşılıklı arzıdidar etmesi de latif bir manzara teşkil etmez mi? B. Fatin buna dair fazla bir şey söylemeden telefonu kapattı Bunun üzerine bizim matbaanın kapkaran- lık fotograf odasına çekilip İngiliz sisteminin en son usul olarak tatbik ettiği televizyon vasıtasiyle aydaki rublardan birini çağırdım ve tam bir buçuk saat sonra, o da bin zorlukla, ? bulabildiğim bizim gazeteci rahmet- Ni Vartanın ruhu ile görüştüm. Güzteeci Vartanı hatırlarsınız tabit.. Hani iki yıl önce bu dün yadan göçen kalenderlerden kalenderi o Şebin Karahisarlı Var tan... Mübareğin ruhu da kendi gibi amma da tatk dilli, güler yüzlü, nükteci, şakacı, hazır cevapmış ha!1!, - Kendisine önce, buradan göçtükten sonra ni-in baş ka yerleri tercih etmeyip de aya gittiğini sordum; Şu cevabı ver- di: —Bizimkiler hep burada da o nun için... — Sizinkiler kim?.. Saymıya başladı: — Nasraddin hoca, Tıfli, İncili çavuş, Bekri Mustafa, Leblebici Horhor, Marko pasa, Kavuklu Hanı di, Abdürrezzak, K. Hasan.. — Orada he iş yapıyorsun baka: kım Vartancığım, gene gazetecilik | mi? İ — Hayır burada kavuklu Ham- dinin işlettiği beş yüz milyon lira sermayeli bir bankanm direktörlü- günü yapıyorum! — Oh, oh, ohh.. Doğrusu, çok memnun oldum, allah âfiyet versin! Hamdi de, sen de dünyada çok çektiniz ama.. — Merak etme burada da çeki” yoruz!, N | tadaki boşlukta kalanlar, soluğu # | korkuyorum! İ lerimi bir ben bilirim, bir de... — Orada ne çekiyorsunuz? — Dünyada ya sabur! çekerdik; burada da havaların hep karma ka" rışık gitmesinden dolayı grip ok muşuz, boyuna burnumuzu çekip duruyoruz! — Yana.. Demek bu yıl, sizin oranım havaları da bizim buranın havalarına benziyor.. Bizde de bu kış havalar hep sabah lodos, öğleyin poyraz, akşamüstü inbat gitti. — Kabahat Bay Fatinde! — Neden? — Neden olacak birader? Adam cağızm yüzü pek yumuşak, gelen misafir kovulmaz deyip daha lodos kahvesini içerken “siz de şöyle bu- yurun efendim!,, deyip poyraza yer gösteriyor. — Şey Vartancığım! — Buyur canım? — Biz burada garip bir havadis duyduk... Amerikalılar diyorlarmış ki yakımda ay orta yerinden ikiye ayrılacakmış! — Doğrudur azizim! — Sebep? — Sebebi.. Sizin dünyada oldur Zu gibi bizim Ayda da bütün ruhlar iki taraf oldular. Onun icin şimdi halat ceker gibi bu iki tarafın elin- de sağa sola çekile çekile zavallı a- yn beli ipince kaldı. Pek yakında koparacağa benziyor - — Koparsa ne olur? — Ne olacak, side a'duğu gibi sağda kalanlar Faşist, tolda kalanlar komünist! — Sen ne tarafta kalmayı isti yorsun? — Ben ortada kalmayı istiyorum” ama... Ay iki parçaya ayrılınca or şağıda, sizin yanımızda alırlar! diye — Fena mı yahu? gene eski dost- larma kavuşursun! — Ziyade olsun azizim, oradan yakamı kurtarıncaya kadar çektik” — Bir de kim bilir?. — Benim canım, ciğerim, iki gör züm veznedar Mahmutçuğum! Haydi artık yeter konuştuğumuz, bizim bankada iş zamanı geldi! So- ranlara çok selâm! İ — Güle güle!., Bakalım, yakında ay ikiye bölü- nünce ortada kalanlardan ki Dalgınlık Çocuk — Hava neden pek s0- duk? Baba — Poyraz yani şimal rüz. gârı esiyor da ondan. Çocuk — Şimal rüzgârı sıcak da eser mi? Baba — Hayır oğlum, şimal rüz- gârı ne cihetten eserse essin daima soğuktur! 'TELEVİZYONLA MUAYENE Televizyon taammüm ederse dok. torlar, apartımam yapmak için şimdi, kinlen daha az 2ahmstle para kaza. mabileceklerdir! Kendi gözündeki mertek | Ayaşlığı ile maruf arkadaşmı sokakta görünce hatırmı sordu. — Ne âlemdesin? — Sorma pek fenayım. Dün ge. ce açıkta yattım, üşümüşüm. Her ta. rafım ağrıyor. — Bu havada pencere açık bıra- kılır mr? — Pencere değil yahu, sokakta yattım, sokakta! — Nasıl olur? — Dün dört arkadaş meyhane. den dönerken bir köşe başında aya- ğım kaydı, düştüm. Kalkmağa uğra- şırken yorgunluktan uyuyup kalmr. şım! — Arkadaşların seni kaldırma" mışlar mı? — Ne gezer! Kerataların hepsi Ev sahibi — İmkân yok, pijama, mm pantalon kuşağını kaybettim! Bune izan! Bay müfettiş kimbilir hangi ta- mirat isinden kalmış molozları cadde üstünde görünce ameleleri haşlama» ğa başladı: — Bunları hâlâ mı? Cevap verdiler: — Kaldıracaktık bayım ama ara- kaldırmadınız | ba bekliyoruz, üç haftadır gelmedi. Hu cevap bay müfettişi yatıştıra* madı: — Araba gelmediyse bir çukur kazıp bu molozları içine gömmeği de akıl edemediniz mi? — Molozları cukura doldurmak kolay ama bu sefer de çukurdan çi» kan topraklar cadde üstünde kala. cak. Bay müfettiş hiddetinden tepine» rek haykırdı: — Bu ne sersemlik yarabbi! Çu. kuru hem molozu, hemde içinden çıkan tonrağı alacak kadar büyük aç mağı akıl edemiyor musunuz? Imtihan sonu ır aldığını öğrenince ne dedi? Talebe — Muallim bu dersi 0x. Muallim — Baban imtihanda sr Kutmasını bilmiyor, dedik — | İİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: