11 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

11 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YAZAN SN Edgar Wallace Tefrika numarası —47-— ÇEVİREN: fa Dy, adan evvel tuvaletini yapı Yanın karşısı geçmiş, tır- yy TaPirken dedi —iaye Musun ne düşünüyorum? SR İlde bizden sonfa da buraya Nene, br var. Yoksa ihti. ai, Par, 278. hem merdiven başına “pm Maklıkla; Kiri yapmazdı. Tem, Müd e tarafndan fazla ik. Mmak im yok. Zira Bellami ya ME lerin yaktlaymea, mu- & e dinamitle uçuçracak ve » Yazaki, madam Saviniyi dü. a Vi gg, emek istiyorsun? İya,, Zi tuzağa düşürdü. Onun ,teşehbüslerinden haber- e daha var. Koldharbur Sasi, Smit öldü, Diğer *öya tkarsa mesele kal step karşı da büyük bir ekşi, akkak onu da elde etmek İT ama #w hafifti, En küçük bir Yanırdı. Bir aralık uyandr Ürttü, kulağına fıslad $tmeden kalk, birisi var | z yataktan : şe Bacası vardı. Yalın a- a Serde, büyük salondaki ni sönmüş, birisi yanık aibukl yatarken, hepsi, ğe larına emini. Lâmba. NE na, iii saran, muhakkak $- sltalma bakindi. Kimseler gördü. Eğer, bir sani olsaydı, görecekti, » sesi Yuyul, min yanma döndü; Bellami imiş, ka- m. Niçin daha Sevay Sı Bah Töz & er, P Vermedi, fakat sus diye Bağa girme Eile tavanı göster. os iğ kapandığını ve yazıha- Yay By ni duydular, ar > başka kim olabilir ki! İçeri, Ray yaka Salona gitti. Oo Bütün N A ii &y 0 in ir Mini, Etrafına bakındı. ata ek Başını salladı: tek Ny “yumağa niyetim yok içün” da içelim “diyordu. Fay elinde dağ AP erke, , 4 OK, atte & yi inin alt tarafı. m kaldığımıza elit *, gidip defteri si ve hayretle ya YA koydumdu, İsim > Başka yere koymuş |” vTanıp aka * Kapının kücük de. SİN buraya geldi. Saat | liği açılmıştı. Savini bir sıçrayışta eline tabancasını aldı ve bir direğin arkasına saklandı. Fakat Bellami: — Savini, dedi. Tabancant, şu iler. deki masanın üzerine bırak. Aksi tak- | dirde size bir kelime bile (o söylemiye, ceğim, gideceğim. Savini düşündü. Hafa tutmakta ma- na yoktu, Hem Bellami onlara fenalık yapmak isteseydi. gece geldiği vakit istediğini yapabilirdi. Bunun için, kâtip. ihtiyarın dediğini yaptı, gidip, masanın üzerne tabancayı koydu. Bellami: — Şimdi, dedi, kapıya yanaş, Kork- ma, Eğer seni öldürmek (isteseydim, bir tavşan avlar gibi avlardım. — Mösyö Bellami, size ne yaptık ki bizi buraya kapadınız? Bize itimadınız yok mu? — Tebit yok: Onun için sizi kapat. tam. Hem sizi arıyorlar. Dün sabah bir polis geldi. Ona, buradan gittiğini- zi, Amerikaya hizret etmek niyetinde olduğunuzu söyledim. Herhalde artık | sizi arayacak değiller, tize bir tavsiyem var, Yanıımzdaki erzakı mümkün ol- duğu kadar | tasarruf ile kullanmız. Zira, ebediyyen burada kalataksınız. Mahpesinizin anahtarını (o bahçedeki havuza attım, — Yalan söylüyorsunuz mösyö Bel. i, Eğer ahahtarr atmış olsaydmız, bu gece buraya girip madam (O Heldin defterini çalmaztlınız. — Ne dedin? Bellaminin sesi boğuklaşmıştı. Delik- ten görünen yüzü sapsarı olmuştu, (Devamı var) Seni şimdi tırnaklarımla ve dişlerimle bin parça edeceğim. Artık dünyada yaşıyacak bir dakikan daha yok — Sen kartımla çocuğumu nere ye götürüyordun? Tarzan birdenbire çoştu. Köpür- müş bir sırtlan gibi ürpererek yaralı ya bir adım sokuldu..Gözlerinden a- teş ve öç saçtığı halde haykırdı: — Söyle diyorum sana, karıma, çocuğuma ne fenalık yapmak isti yordun? Söyle, seni şimdi paralıya" İ cağım. Tırnaklarımla ve dişlerimle bin'parça edeceğim. Artık dünyada yaşıyacak bir dakikan daha yek. Söyle diyorum al;ak!.. Söyle baka- yım!.. Gerçekten çıldırmış ve kudur muşa benziyen Tatzann bu sözleri karşısında, yaralı adam şaşkınlıkla gözlerini açtı. Sonra da kuvveti büs- bütün kesilmiş gibi, güçsüz ve takat- siz karşılık vermeğe çalıştı. — Ne diyorsunuz?.. Ben orları hiç incitmedim ki.. Ben.. ben onları Rustan kurtatmağa uğraştım.. Sizin kadınınız bana vapurda acıdı, iyilik güsterdi.. Sonra o zavallı mi bebeğin habire ağladığını isitiyor- dum. Benim de İsveçte bir karım, küçük bir çocuğum var.. Onun için üreğim acı ile parça, parca oluyor” du.. Vapurda bu anne ile bebeğinin ayrr, biribirine hasret kalmasına ar- tık dayanamadım.. İşte bu kadar... Beni, onları incidecek kadar kötü bir adam mı sanıyorsunuz? Zavallı yaralı biraz durdu ve din- | lenmeğe çal sonra göğsüne sap lanan oku gösterdi. İsveçli aşçının sözlerinde ve ba” kışındaki mana doğruyu söylediğine işaretti. Tarzan yalan söylemediğini anlıyordu. İsveçlinin, yalan söylemediğinin bir isbatı da, kendi feci vaziyetini unu” Tarihi macera ve aşk romanı Yazan: (Vâ - Nü) Bu romanı Evliya Çelebinin bir arkadaşı tarafından yazılmış bir eserden istinsah ettim... Bakınız, nesi: Mukaddime Neşrettiğim bu kitapla tarihimi ve edebiyatımızın meçhul bir sayfasını | a açıyorusi?,. Tevazusuz söyliyebili. | rim: Evet, Çünkü bu eser, benim değildir. Ben, onun sadece Türkçeden Türkçeye âciz bir müterciriyim, “Papas Osman,, romanı, pek garip bir tesadüf olarak elime geçti.. Bu ma- cera, on yedinci asir ortalarında yaşa. yıp devrinin İstanbul hayatını bütün teferruatile anlatan ve o asırda mek- şuf olan hemen bütün dünyayı dolaşa- rak bir de muazzam seyahatname telif eden Evliya Çelebinin bir arkadaşı ta. rafından kaleme alınmıştır. Hakiki müellifin ismi, Anber Mus- tafadır. Evvelâ bunu uydurma bir ad sanarak, tereddüde düştüm. Fakat son. ra, Evliya Çelebinin matbu birinci cil, dinin 245 inci sayfasında ondan bahs- edildiğini hayretle gördüm. Anber Mustafa, sahiden de mevcutmuş; ilk mesleği müezzinlikmiş ve Evliya Çele- bi, has hamam yanımdaki meşkhane de onunla sık sık birleşerek musiki ile l meşgul olurmuş. Meşhur eserde bu tafsilâta rastla. yınca fevkalâde sevindim: Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A.E. tarak alçak bir adam sanılmasından dolayı acınması ve kırılması idi... Evet bu adamın göğsüne ölüm oku | ilanmıştı, Artık ölümün kapısın- | da duruyordu. Tarzan da neredey- se onu boğacak ve parçalıyacaktı. Halbuki, o bunları düşünmüyor, ka" dınla çocuğa kötülük yapacak bir adam sayılmasının gücüne gittiğini anlatmıya çalışıyordu. Öleceğine al dırmıyordu. İngiliz beyzadesine na” muslu olduğunu söylüyordu. Tarzan adamın yalan söylemedi | ğini anlaymca yaralının baş ucun” da diz çöktü, içinde yapmacık ol- mıyan derin bir sadelik ve gönül a* cısiyle: — Çok fenalık ettim. Yaptığım iş gönlümü parçalıyor.. Ne yapayım ki şimdiye kadar etrafımda, gördü - ğüm bütün insanları alçak buldum. Kimseye inanım kalmadı. Hele Ro- koff gibi bir herifin yanıda bulu - nana kim inanabilirdi> Fakat şimdi yanılmış olduğumu anlıyorum., Ar tık hepsi ge:ti.. Şimdi bunları bıra kalım da seni rahat bir yı mek ve yaralarını iyileşti lunu bulalım! Seni çabuk ayağa kal dırmazsam kendimi en kötü adam sayacağım!.. Zavallı İsvecli, Tarzanm bu söz lerine karşı acı acr gülümsiyerek ba- şmı salladı. Sonra dedi ki: — Siz hemen yola çıkınız. Kas dınmızla çocuğunuzu arayınız.. Bir iş varki... Yaralı adam birdenbire duraladı, ! Bir iki yutkundu.. Ve nihayet: | — Ben - dedi: - Rokoff alçağının dediği gibi orman sırtlanlarına yem “— Demek ki Anber Mustaba var- miş.. Demek onun kitabı da hakikaten on yedinci asır ortalarında yazılmış» Demek ben bir manevi hazine keşfet. tim!,, diye çıldıracak gibi oldum. Bakınız: “Papas Osman,, diye ad koyduğum bu kitabın sadece “seyahat. namei Anber Mustafa, adın: taşıyan aslını nasıl ele geçirdim: * sw 1921 seensiride, Rusyada bulunu. yordum. Birkaç ay Kafkasyada yaşa- mış, sonra, beş arkadaşımla birlikte, 'Tifisten trene binerek Moskovaya doğru yola çıkmışlım. Tren ama ne tren. “Lokomotif odunla iyor. Fekat odun da bittiği için, arada sırada düru. yor. Ahal — Hay in biraz ağaç kesin de getirin. Yolumuza ancak bu suretle devam edebiliriz! - diyorlar.. Bire, dağıttıkları baltaları * strtlaya. rak, ormanlara giriyoruz. Yaşına ku- rusuna bakmadan çalıyoruz satırı.. Lo. kometifin birkaç saatlik erzakını temin ettikten sonra, haydi allah selâmet ver- sin. Yine yola düzeliyoruz.. Trenin içi de bir âlem,. Altı kişilik yere yirmi insan sıkışmış» Fakat bu olmaktan iğreniyorum.. Neredeyse öleceğim; Büyük bir iyilik yapıp beni çabucak öldürüverirseniz ol: maz mı?. Bu sözler, hayatı en kan- kişler içinde geçmiş olan yaban ada- mını bile titretti. Daha bir dakika evvel o, kanlar içinde, son nefesini alan bu adamı elleriyle boğmak, dişleriyle parçala* mak üzere idi. Şimdi ise onu öl“ dürmek, kendi karısını, kendi çocu" ğunu eliyle öldürmek kadar güç idi. Delikanlı, yüreğinde duyduğu büyük bir acı ile yaralıya yaklaştı, adamcağızı daha rahat yatmak i çin başını kollarına aldı. Fakat tam bu sirada İsveçli veni baştan uzun bir öksürüğe tutularak ağzından kanlar boşanmağa başla” dı. Öksürük kesildi; o Andersenin başr arkaya düşmüş, gözleri kapan” miş, hareketsiz kalmıştı, Tarzan İsveçliyi artık öldü sanı - yordu. Fakat yaralı birdenbire gözlerini açtı, ve sönük gözlerini yaban ada- zun bir ah ç — Eh ne yapalım! benim ka Diye mırıldanarak can verdi. xI İ da kimsesiz kaldı! | Tarzan orada Kinkay? vapuru / nun #ğçısı icin 1sârz bir mezar kazdı Süphe yok ki, biraz evvel bü İsyeç Ni âşçınm çirkin kılığına rağmen göğ- | sünde bir yiğitin kalbi çarpıyordu. kadarla da kalmıyor. Tabii zamanlar Ga bavul koymek için yapılmış raflara #damlar tırmanıp oturmuş. Ko: ra hatta kahapelerin aralarma iy kadınlar sepetlerini yerleştirmişler.. Üzerlerine kenklileri çökmüşler... Hu- lâsa, vagon değil, sardalya kutusu. Iskarı Trenin dam: da öyle. Bereket ver. sin mevsim yaz ve Rusyada tünel filân yok, Millet, plâjda kum banyosu yapar gibi serilmiş. İşin fecaatl, o sıralarda geçtiğimiz havalide 30 milyon aç vardı. Bunlar, hat boyunda dolaşıyorlar. Şayet yolcu- lardan biri bir karpuz kabuğu atacak olursa, bunu ele geçirmek için araların. da boğazlaşıyorlar.. Hulâsa, bir höngâme ki, diğer tefer- ruatınlan bundan evvelce yazdığım bir iki hikâyede bahsetmiştim. Böylelikle, adi zamanlarda üç günde gidilen yolu, bu sefer on bir günde al, mecbur olmuştuk.. ona da muvaffak olamadım ya. nuna geldiğimiz za- man, treni kaçırdım.. Mübareğin sanki âcele etmek mutadı imiş gibi, beni bi. rakıp gitti. Ah, işte o zamanki perişanlığımmn derecesini tasavvur edemezsiniz Zira, biletim de zaten pek az olan param da arkadaşlarımdaydı. Onlar, bana iki s0- mun ekmek, biraz peynir, biraz da ye. miş almak Üzere elli milyon ruble kadar cüz'i bir meblâğ vermişlerdi. ( Malum ya, o zaman paranın düşüş , devri! Hepimiz, züğürt miliyâderlerdik. Bir lokantaya girilse otuz milyondan aşağı çıkılmazdı.) Hulâsei kelâm, dilini bile pek becere- i i Al şehrinin ortasında yapayalnız, sivri külâh, kala kaldım. Ve benimle alay eder gibi düdük çalıp giden tre. nin arkasından hazin hazin baktım. Şimdi ne yapacaktım?.. Eyvahlar ol- sun! Şüphesiz ki arkadaşlarım beni, trenin © halinde merak bile etmiyetek. lerdi: “Kim r hangi vagona bi onların birinde çıkagel üşüneceklerdi. Zira, daha ibi hadiseler olmuş, kaldı sa arkadaşlarımız karşımızda beliri mişlerdi, Lâkin bu sefer, hakikaten kalmıştım İşte.. Onları, belki de bir daha bulama, yacaktım. Böyle meyus dü; dan bir el yakaladı. Dö Çeka memi Aksi aksi bir şeyler söy. lenip beni kapıya doğru sürükledi. An- laşılıyordu ki, tren gittikten sonra bu- ralarda kalmanın memnu olduğunu bildiriyordu. Az ötede biri daha vardı Memur, diğer elile de onun yakasına yapıştı. İkimizi birden kapı dışarı ettk Bu zat, Almanca olarak bağırıyor. du: — Ne bakla?.. Beni ne hakla atiyor- sunuz?.. Ben, devletin misafiriyim, Moskovadı toplanan beynelmilel kü- tüphanecilik konferansına. Avusturyaz dan murahhas geliim. : Ama, kim kime, tuma tuma,, Çeka memuru onu dinlemiyordu. #ki- nöbetçilerin İZ, diye evvel de başbaşa kaldığımız 7 bana, bildiği iki Üç kelime Rus bir şeyler anlatmağa kalktı. Gülümsiyerek: — Benim de Rurçam benüz sizinki gibi.. Daha yeni öğrenmeğe barlıyos rum, Almanca konuşunuz! . dedim, O zaman, felâket arkadaşım başladı: — Ah, sormayın başıma gelenleri. Tren kalktı. Arkadaşlarım gitti.. Ben kıldım.. Üzerimde de para yok.. Bile- tim de onlarda, Şimdi ne yapacağım?.. ğ Devam Gar,

Bu sayıdan diğer sayfalar: