16 Ağustos 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

16 Ağustos 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir pazar gezintisinin intibaları: a A TA va A a A AN EE ET — “ HABER — Temiz hava ihtikârı yok edilmelidir ! ka İYİYİ eği Anan 04 Usuye vpundnsayşunış v1 düpedüz ihtikârdır ve ne yazık ki i İlki tahta parçası *ve bir desti su crada belediyenin tasdikli fiyat listesi de görülmemektedir. n090 00100000 04041001191 10909000 EEE EU YEAR AAİUANMASy0m00000 an asmasm1 00 09008 ba8NME RUARMUMA EMEN KAAEAMEREEKEAMA BATES EUN SARENENNE KAN 0EBAEN EEE MARAS Gecelerini uykusuz geçiren şoförlerin acıklı vaziyetleri... Yazan: Osman Cemal Kaygılı Geçen pazar, bizim ev yoldaşiyle bir gesiş.gezdik, bir tozuş tozduk, bir hava alış aldık ve felekten bir gün çalış çaldık ki olur şey değil! Ben zaten, ötedenberi, pazar gün- leri, böyle gezintilere çıkmasını, böyle yerlere gitmesini pek sevmezdim ama, neyse bir kere oldu! #4 Saat on buçukta, biz, daha Fatihte > tramvaya atlar atlamaz azap baş gös- terdi, Çünkü tramvay daha bu ilk du- rakta adamakıllı yükünü almıştı. Ba yazıttar kalkarken kalabalık! sıcak- tan, sıkmtıdan yüreklerimiz gelmeğe başladı. Eğer Karaköyle ban- kaların önümü geçerken uğrıyazağımız sıkıntının bu kadar dayanılmaz bir hal alacağını önceden kestirmiş olsaydık, oralardan geçerken kesip koklamak için yanımıza birkaç da limon alırdık! Maslak yolunda uykusuz olobüs kullanan şoförler Nihayet Taksime © varıp kendimizi Yenimahalle otobüslerinden birine ata- bildik.. Atabildik ama burada da benim için ikinci bir dert başladı. Biz bu gün sözde gezmeğt, tozmuya, hava almıya, felekten bir gün çalmıya, ve herkes gi- bi keyif sürmeğe, eğlenmeğe gidiyor. | duk. Bekleyin gittik! o Otobüs kalkar kalkmaz orada bir bildik peydalandı ve #amki bu zatın işi gücü, otobüsün kon- döktörünü benimle tanıştırmakmış gibi hemen bizi bizi "ize takdim ve son- ta da kondöktöre şunu ilâve etti: — Dertlerinizi baya söyleyin, birer birer, 6 gazeteye yazar! Adamcağızlara: — Bugün paydos ve istirahat günü- müzdür. Lütfen beni rahat bırakın! Diyecek oldum. Fakat, onlar ikisi birden bir kere lâfa başlamış bulundu. Jar. Artık işin yoksa dinle dinliyebildi. ğin kadar... Taksimde söze başlıyan konidökğör, arada bir jandarma karakol. ları önünde, durak yerlerinde sözlerine ufak fasılalar vererek — size yemin e derim — Tâ Sârıyere kadar hep bana dert yandı. Trpkı tevkifhaneden adliyeye gider. ken yolda jandarmalara dert yanan maz unlar. gibi! Ben, : bunları yazmıys. yan Hünkâr suyundaki çocuklar — Sanırsam sizin bu durumunuza bir müddet önce gazeteler gene yazmş.- lardı, o yazıştan bir netice çıkmadı mı? | Melül melül boynunu bükerek cevap verdi: — Çıkmadı. Sönra bizim: ev. yoldaşın gösteretek ilâve etti; — Ne olur? çoluk çocuğunuzun bâ- | şt için bunu bir de.siz yazıp. Bizde çoluk çocuk nanay ömma işte adamın ağzından dinlediğim bu derdi bir kere de hen yazıyorum. Eğer değik- | leri doğru ise inşallah bu sefer tesiri o- lur. Olur amma bizim o günkü hafakan k tramvay yolculuğundan sonra bu su- zişli otobüs yolculuğu © günkü gezme- nni yarısmı ağımdan burnumdan getir i miş oldu. Biz, o gün Boğaza dert dinle miye mi gitmiştik yoksa gezip tozüp ha va almıya, keyif sürmiye, öğlenmiye mi Gelelim şimdi eğlence faslina... — Bundan ötesi ne-olu, yoksa sizin o günkü gezinin bundan ötesi de mi tat sız kaçtı? Diyeceksiniz. Onu da anlatayım : Sarı yer rhtımından yaya yürümek şartiyle ancak on dakika çekecek bir yol için caktım. Lâkin adamın, bunları gazete. arabaya otuz kuruşu Suladıktan sonra ye yazmak için bana yalvarışları pek) ve yaya olarak kanter içinde bir bayli #raklı idi, onun için işte onları buraya birer birer yazıyorum: Kendi ifade ve iddiasina göre Yeni mahâile - Taksim yolunda işliyen biletçi dik yokuşlar çıktıktan sonra geldik ora- nin en amlı seyir yerlerinden birine dal dık. Buraya dalmakla j5 bitse iyi, fakat kendimize » ilişecek bir köşe bucakçık ve şoförler haftanın bütün günleri yir.) bulmak meselelerin meselesi oldu. Öne, mi dört saat içnide ancek üç, Üç huçuk *rda, sağa. sola yukarı aşağı bir hayli saat uyku uyuyabiliyorlarmış.. Her güni baş vurduk. sabalım beşinde uykudan kaldırılan bu Sonunda yarı gölgeli. yarı güneşli adamlar geceleri - bire, bir * bucuğa ve| Havasız bir duyarm dibine sokulabildik ele cumartesi, pazar akşamları ikiye, iki buçuğa kadar hiç durup dinlenme- den çalışıyor ve ondan sonra da evle. rine barklarma gidemeyip üç, üç bı saatlik bir uyku işin otobüsleri» işinde ki daracık ve kıpkısa kanapelere karga. &k burgacık bir şekilde kıvrılıp yatıyor larmışt,, Adam diyor ki: — Bu yüzden ayda bir bile çoluk ço- cuğumuzla birlikte buluşup görüşemiyo rüz. Bu yüzden vücudümüz, sıhkatimiz etiyor. Düşünün bir kere, gönde ancak üç, üç buçuk saat uyku uyuyan bir şö- f6r, İstanbul yollarının en sakar, en ne tamelisi olan bu meşhur ecelbeşiği yok ra nasl salya? Yirmi dört saatte yirmi bir saat çalışdırılmamıza karşılık | olarak patronlardan aldığımız para İse ancak yüz kuruş gündeliktir. Biletginin bütün bu çezallümlerini tekrar teferar dinledikten sonra kendi sine sordum: Orada da bir kaç dakika ayakta bekle- dik. Nihinvet mele mele bir adam yanı» mıza geldi: Biraz bizi süzdü, ve oraya ovurmak istediğimizi keşfedince gitti. mustatil eski bir tahta getirdi. Daha sonra gidip o tahtayı üzerlerine oturt- mak için çapraz şekilde birbirine çatıl- miş iki de ayak ulaştırıp n mustatil tah» tayı bu ayaklarım üzerine Oturtu ve bunlar sözüm yabana bizim yemek” iç- mek masamız oldir. Bu müstatil tahtanın ye çaprazlama ayakların renklerini nesir sorun, ne ben Nİ söyliyeyim! Bunlar, yıllarca çâmurlu bir gölün veya derenin. yahut sulak bir bostanın içinde yata yata renklerini kay için ocakta bile yanacak renkli şey» betmiş gama: ları şüpheli, kuru çamur lezdi,» Bizimki bunları görünce bana du: — Ayel,.bunların üzerinde yenilir, içilir mi? Görenler bize ne der? Yanıbaşımızdaki yahudi ailesinin et- rafına dizilmiş olduğu ayni nesneyi gös- tererek: sor- — Ne yapalım, dedim elle gelen dü- ğün bayram! Biz de onlar gibi bunun j Üzerine bol gazete kâğıtları örteriz! Ve öyle yaptık, yanımızda getirdiği- miz dört beş gazete ile bu, tuğla har- manınan çamur tezgâhlarından katiyen ve z*rre kadar farkı olmıyan “masanın başrz öktük! Yahn ayak, “başı kabak garsonlar Neden sonra şalvavlı “mı, poturlu mu; Ber hali garsonldan başka her şeye benziyen yalmayak, başı kabak bir a dam bize bir testi su ile iki bardak çlet- ti. Ve İşte o kadar, ondan sonra saât- lerce ne gelen oklu, ne giden! Artık, testimizdeki suyumuz in dıkça biz kendimiz kalkıp kalabalığı ya- rarâk pınarın başma gidiyor, suyumuzu kendimiz doldurup getiriyor, arada bir avakları fırladıkça devrilen masamı- 4 kendimiz kaldırıp onartıyor,. hülüna her işimizi kendimiz görüyorduk, Kahve, çay:falan filân gibi şeyler hak getire! Vakıa ortada gatsona ben- n, az benziyen, hiç benzöniiyen çe- şit çeşit, renk renk adamlar dolaşıyor; fakat, bunlar, hep yeni gelenlere bizim tertip masalar hazırlamak ve her yeni gelene ancak bir testicik su yetiştirmek ten başka hir iş yapmıyorlardı. İki saat sonra üstleri başları 'düz- gün, yaşirca başlıca yani “efendiden,, iki zat ellerindeki boş kâğitlarla bize sokulup sordul — Kaç ki — İki kişiyiz! Bunlardan birisi elindeki böş kâğıt. larm Üzerine kurşun kalemiyle bir şey» ler yarıp masaya bıraktı. Baktım kâğı- dın üzerinde şunlar yazılı: 25 25 20 o Masa | | M .hareirimiz Hünkâr suyunda. Ortada ve bir desti en ile beraber Bu sefer ben onlara sordum? — Bu nesi? — Hesabıniz! Adam başına yirmi beşerden elli, yirmi de masa yetmiş! — Adam başına istediğiniz yirmi beş kuruş ne parası? — Öyledir bayım, burada ber otu- randan yirmi beş kuruş para alırız ve vna karşılık kendilerine testi ile su ve- ririz! — İyi ama, biz iki saattir, testimizi hep gidip kendimiz dolduruyoruz! — Ne yapalım, kalabalıkta fazla a- damımız yok! — Masa parası dediğiniz yirmi ku- tuşu bu “masa!,. için mi alryorsunuz? — Şüphesiz bayım, onun için alı- yoruz, Ne yapalım, pazar günleri masa- yetiştirem:yoruz! Artık lâf uzatmıyarak kendilerine Yetmiş kuruşu bayıldım, Sıra şimdi ya- ribağımızdaki yahudi ailesine gelmişti.. | Ailenin başkanı koltukçu o Nesimaçiye | sordular: — Kaç kişisiniz? Gülümsiyetek cevap verdi? — İki kişiyiz! Halbuki Nesimaçinin o yanında bir karısı Ve beş çocuğu vardı. Ötekiler ço- sukları göstererek : — Ya bünlar? Nesimaçi gene gülerek: — Ne yapayım, onları da ben bu ka- dar kalabalık istemedim ama Allah ver- dil Hepsi birden gülüştüler ve Nesima- çinin güler yüz. tatlı dille giriştiği pro- fesyonel bir pazarlıktan sonra çocuk- latdan dördünü pek küçük diye ıskarta- ya çıkıp kendilerini Üç nülus sayarak doksan beş kuruş üzerinden bir pusla kestiler. Hallerindeti pek yoksul görü nen zavalir, sessiz bir aileye ise bizim tertip tam bilet kesip paralarını alarak yürüdüler, Ne yapmalı ki herkes bizim koltuk- çu Nesimaçi gibi öyle yerlerde proles yonel bir pazarlık usulüne girişemiyor. Adamlar gittikten sonra koskoca bahçenin her bucağını dolaşarak beledi- yeze tasdikli Obir fiyat listesi aradım ama ne yâz'k ki burada öyle şeylerden eser yoktu. Vakıa Boğazda bir pazar günü için gezmeyi göze alana yetmiş kuruş pek bir şey değil ama nasıl clu- yor da orada kahvesiz, çaysız. lokum- suz falansız filânsız sadece bir ufak testi su karşılığı olarak insandan yirmi beş kuruş alıyor ve tuğla barımanları nın çamur teknesin' masa diye verip o- | nun için de aynca yirmi kuruş 1s*iyor. Jar? Orası ki o gün de gördüm. eski za- manlarda “da bilirim, pak zengin takımı nın, İâks yaşayanların bir mesiresi değil en ziyade orta hallileriş fakir kısmının bir seyir yeridir. Nitekim o gür orada bu dediğim perayı verenlerin yarısı hep bu çeşit insanlardı, O gün orada oturanlar- dan yaşlıca bir adam aynı yerin büfe- swan almış olduğu on kuruşluk beyaz peyniri getirip'bana gösterdi, şaştım. Çünkü üzeri delik deşik olan bu yağsız keçi peynirinin kilosu İstanbul pazarla- rında otuzarır, Sarryer kırka satılır. senden aşağı verilmediği bana gösteri- len peynirden anlaşılıyordu, Bu on ku- rüşlük peynir yüz yirmi beş gram ya var, ya yoktu bakkallarında Orada ise herhalde sek- Ne dersiniz, burada o gazeteler bile pahalı Akşam ilstü yanımıza sokulan bir müvezziden bir (Haber) alıp çeyre- Ği uzattım, ime bakarak: — Bir kuruş daha! Deği, — Neden? Göğsünü gere gere cevap verdi: | erkekli hep şişmanlar?” dile) tenel elkarpuz) # Ü Sal ikbediiki tatille nn, "görütüğünüz gey #05 ua tam V0 ki 4 — Burada ei. — Kırk paranın bilir? yi Diyeceksiniz. xe p” ayağı öyle deği e. yerk gi mile bulandırır. BA” > kırk lirayı bile ars” göz göre ufacık 1€ ecik fs şısında $ in altı kuruş isteme?” o gözeteden vazgeçin * & komşumuz gibi! Şirketi Hayriye * e ler istedikleri kadar P* reklâmıni. propaganda Ky Bu gibi insanı sinirle yeri f ratarda devam ederk” xor gidip tatlı tatlı pASİ bişer, da agi Dilenci bolloğu “irt Müşteriye yirmi i olarak bir testi su V€ ” bir çamur tezgâhında” m iyen bu güzelim sb ei ki dilenci bolluğuna »€ 2d yok ki çatalınızı önünü batırıp da ağzınıza bir a İrili utakir karş” müz, e, güruh Bemen ağrmadak!, A dikerek nağmeye beşir y — Biz parça da bea li — Şu karpuzun bir © (4 alayım hanım teyze! z .—Şu ekmekten bir vi, uzat ablacığım! ön il“ Diyeceğim hani, © Epi me yaptık ki tadı damsğ p li hâlâ gönlümüzde! gel Bir de diyorlar Kİ İnne bet etmiyor! Bu hals€ daha önceki pazar bet pi bol ağaçlıklı seyir yer 0 itmiştim, Semtini; si f ğım, bu yere girerken di on bir kuruş alıp eli“ tuşturdular ve: n — Bü marka ile Moe masa, sandalye ali” ka ile kahve, çay, gas“ terseniz içebilirsiniz Dediler ve öyle © da burada her susadi meye gidip suyunu eN Wa garsonlar boyuna iste” yeri 4 vorlardı. Üstelik bur?” |. hem alafranga çalg' vat ye adı Boğaziçi ve Sarız a wa o başka diyec€i mevkii, çalısı, #£” yerlerde olah'lir. k ayak garsonların müft kalivesi iskemleleri İC ye çamur tezgâhın değit! ii e çe O gün Sarıyerde” ei muz Balatir koltukg© sordum ? isini — Bakıyorum. “ci ! isi bir çok kişiler var bur? ios”, yi i çok iyi Türkçe bilen K cukları olsun bizimle g5 o ari Mei / Türkçe ile uzun boylu ğ ye” se de etrafımızı kaplı?” e hemen hiç Türk$* hele ükşatna doğru Pİ” yo dıkla bir poker partisi a . r lenin konuşmalarınd# € j ciflerle söylenen sördt erimi tek tük 'TürkS* liyordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: