5 Ekim 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

5 Ekim 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— $ İLKTEŞRİN — 1937 Mevsim ge Şapkalara dikkat! Sabahleyin şapka ile çıkanların onda dokuzu şapkasız dönüyor Yazan: Osman Cemal Kaygılı Ey ne olâcaki Alı gezenin hali budur işte! o Alti ay bu, diğe kolay... Nisanın ba- ares belki de martın Ortasından bu bi adar Şapka yüzü görmiyen baş | ECER SOğu, pazar günkü bol yağmurlu ve âz serince havayı görünce şapka- da del G ve şapkasız em «Si Hele bizim arkadaşlardan biri Ra akşama kadar tam şapkasını unutmuş © ve iş ğu | yerden şapkasını almak ei pa İ dela geriye dönmüş... daş O, bun o gün, beş yerde İzinei di rakmışım, SETPİştirmiye ha şlayınca diya bu söler de g birimi, Tamvayın son durak ii — Yahu, be UNUtaşum | m şapkamı tramvayda efa şapkayı tramvayda bı. S Bu mu acaba? “gine, biçimine b y a nim Şapkaydı Fakât on — Yunca büktım ki € melerime kadar tum; tam be u kafama ko. mübarek ta kulak mes Besiyor. Geriye. uzat- — Bu Olmuyacak? T Göleyse uyurum başkasını? ai > değil! Benim Sapkam koyu &Di idi. Bu fe, açık lâcivert| Sa AN, Şuna bir bakın! > O Olacaktı > ei kabağı Dere baktım UN gibi teş Onu da Beriye uzattım Bir de — Buda değişi > Ya şu? İşte b 4 Üçüncü kamdı, Süncü tam benim şap. eli Sordum ; — Bunlar he, çö Mütülar, şapkalı a tramvaylarda sini Evet, hem de bun a ur) Tarih se “İYaret günü ya bildiriliyor *CA 2 A) Türk tarih ser- direktörlüğana.. tebliğ ; lar yalnız bi Kenel dilmiyeir.. Bârâyındaki tarih €n İtibare; ve N n 10 dan ebe e di Sârşamba gün- < * ÖĞEE Zünler d Ballım Ziyaret kara MRmuştir, evvel Topkapı There “rün ööiede i n El Bp pe ü müzesi ve öğle. Yasofya , <*İET için de i- | silmektedir, “çe Öreleri kaplamasi e e larında ve. e inden ig, larını bir <Plerin zi eklerdir. rektielüzü âreti icin s4 mi e ğü Ayr bir m İçin kültür gi. ve » : alebe ken, ae tertip et- in günde topl iğ i menlerinin seli ik » e akatin, rih © öğret. Teceklerdir. SerRiyi gezebi Satılık Bilhassa ik Ve açacaklara ç baki Yeni Vitrinler Ba işli m mekkerçi Ma dat, Muhitti ea ttine — — Dok iin. kâyıtiı 526 Doktor İskende Mübii © sicil No, iş * mümna > Memi kaybettim, yörük ehli. | gımdan hükenği BA Snisini çikara- ur, aliye, aydır başı açık £ zim Hatta İşliyen arabalarda | lar! idi o * untuları. 'napları Üçüncü defa bizim şapka ce şapka» bir lokantada kaldı, Ve bu sefer ; | sız olduğumu yolda bana bizim © yan kaynana hatırlattı. Vakit öğleden biraz sonraydı, kendisiyle köprüde karşılaş- tik. O, Kağıköyündeki küçük kızma gi- | diyormuş. Köprünün karşı tarafında | eliyle bana işarete etti, dupe ve kar- | ydan karşıya bana seslendi: i — Hani şapkân be adam, sen sabah” leyin evden şapkalı çıkmıştı! ” Haydi ben tersyüsüne lokantaya! Ben daha kapıdan girerken garsön ör- dekbaşı renkli bir genç şapkasını koş- turdu: — Buyuru , — Hayır, bu benim değil Onu götürüp bir başkasmı yetiştir” nuz, efendim şapkanızı! —O da değil! — Öyleyse içeriye bakınız, asılı şapkalardan hangisi sizindir? Duvajda bir dürüneye yakm şap- ka asılı olduğu halde içeride müşteri na- muna ancak üş. dört kişi vağdı. Anlag:lıyordu ki bunların çoğu be- nim şapka gibi hep unutulmuş şapka- lardı. Bunların içinden İsendi şapkamı alıp yürüdüm. Dördüncü defa şapka peşinden koş- mâm bunların hepsinden tuhaf oldu. Bir arkadaşın zoriyle Beyoğlunda bir pasta- &da oturup birar çene çaldık, Akşam tramvayla eve dönerken köprü üzeri- | nin serinliği bana tekrar şapkamı hâ- tırlattı. Tramvay tam Eminönü tara fındaki. çivili geçidin önünde hafif bir durak yaparken ben dışarıya fırladım ve aksi tarafa giden bir başka arabaya atlıyarak bu sefer di aş ÜRE mekle — Aman az kam kalmış! — Bakalım çfendim! Şapkaların asılı olduğu yerde ne ka- dar şapka varsa hepsini alt üst ettik, fakat benimkini bir türlü bulamadık! — Acaba, yanlışlıkla birisi sizin şap kayı almış olmasın? — Belki de! — Ne kadar zahmetse yarın bir da- ba teşrif buyursanız, onu yanlışlıkla almış olan zat, herhalde yarm geriye getirir! — Peki, öyle yapalım! Boynum bükük kapıya doğrulurken garsonun biri atıldı: — Bayım, &izir şapkanız ne renkti? — Koyu kurşuni! — O halde şapkanız elinizde! — Kimin elinde? — Kendi elinizde! Bir de ne bakayım, şapka gerçekten | »ol elimde değilmi? Aman dikkati! Yoksa altı aydır» İs- tanbul sokaklarında hafif ayak, başı ka- bak gezmeğe alışanlar bu yağmurlar ve serinliklerle beraber benim gibi şapka- lariyle sabahtan akşamı kadar kovala- maca oynarlar hâl, Bizim arkadaş, bu $â, el pazartesi sabahı bize anlatırken kendi- ne sorduk: — Ya şimdi nerede Buna ne çevap vers Demesin mi ki: — Tramvaya biner daki plântona: e şu sende kalsın, ne olur ne olmaz, akşama dönüşte gene senden alırım! Deyip oraya iriniz, Beyoğlun- izim benim burada şap- pka macerasını şapkan? e beğenirsiniz? ken ilk istasyon- braket. O; Cemal KAYGILI 2 Asker, 48 günlük ölü HABER — Aksam postası, REKORLAR S9 sene evvel bugün inci Selim Solyaya gelerek büten devlet- lere padişahlığını bildirdi padişahın yanında isyan etmişiti 1986 5 birinelteşrin günü (871 sene evvel bugün padişah Selim İstanbuldan Sofyaya gelmişti. Selim, babası Sultan Süleymanın öldüğünü ve Osmanl: tahtına kendisinin geçtiğini bii, tin hükümetlere bildiriyordu. Venedik Raki, 0, cumburiyetleri, Fransa krait, İran Şahı bep bu cülüstan haberdar edildi. Selim, Vukovara geldiği vakit sadrazamın bir mektubunu buldu. Sadrazam mektubunda padişaha orduya gelmemesini bildiriyor.asks eiilün bakişişi isüyeceğini, kalbaki hazine, nin bunu müsait olmadığını ilâve ediyor, Bej grain Görmeşini tavsiye ediyordu. Belim, sadrazanın tavsivesini — dinledi ve Belgrada döndü, burada orduyu beklermeğı başladı. rir Sokullu, Süleymanm ölürünü gizil tutmuştu. Otağı bilmayunda SÜ! om bağırsaklarını gömmüş ve sskere pağ. gam rahatsr olduğunu vayfmştı. Ordu, Askerin gürültülü alkışları arasmda bereket etti. Naaş büyük bir tahtıravanm üstüne konulmuştu. Belgrada (o dört meni yakmlaşıldeğr vakit o sadrâzam bir çok Ba. fızları davet etti. Kuran ve Hfhiler okuma, larını bildindi, Sabah yaklaşıyordu. Bir Orman kenarını gelinmişti. Tübintin hüznü arasmda (birden iâhilerin yükse'mekte olduğunu duyan 8s. kerler padişahın #tmüş olduğunu baber aldı. tar. Kirk sekiz gün saklanan o ölüm bu su, retle meydana çıkmıştı. Sabah olürken te. talım toplanan askerler kuran ve HAhi okumakta olan hafızlarm etrafını sardlar. Gürültü #8yor, yola devam etmiyeceklerini haykırıyorlardı.. Sokullu vaziyetin gittikçe olduğunu görünce onları (knaa şöyle dedi: Kardışlar, yoldaşlar, niçin yürümezmiz. Yürüyelim, bünen yılık İslâm padişahıdır. nakerden fenalaşmakta başlıyarak 20 lira O. son derece güzel, kumral saçlı, | mavi gözlü bir delikanliydi. İsmi Nec- | det'ti. Ve küçük bir şehin postahanesin- de çalışıyordu: Postahane, küçük bir ibareti, Mektuplar, paketler gişe yerine geçen gayrı muntazam bir delikten a- Imıp verilirdi. Bu delikanlı, ihtimal, / hâlâ orada çalışmaktadır. Fakat, şimdi şüphesiz saçları ağarmış bir ihtiyardır | ve gâyet sakin geçen hayatında bir tek | hâdise onda unutulmaz bir hatıra bi- rakmıştır. Bu hâdisenin ihtiyar bir kadınla a mağazadan lâkas: vardır. Bu ihtiyar kadın her gün postaha- neye uğrar ve hep ayni suali sorardı: — Rezan nâamrma mektup var mı? Bu hüzünlü ve yalvarıcı ses her gün ayni şekilde, ayni suali sorardı. İster yağmur yağsın veya güneş etrafı ka- vursun, yaz olsun, kış olsun, bü bep ayni tarzda tekerrür ederdi. Kadın çok ihtiyardı. Üzerinde hiç bir zaman değişmiyen eski siyah bir elbise ve ayni eskilikte bir çarşaf var- dı. Necdet, kutuda mektup arıyormuş gibi yaparken, o da nazik ve ciddi tebessümle gülümserdi. Necdet pekâ biliyordu ki, hiç bir mektup: yoktu ve | olamazdı. Fakat bunu asla belli etmiyor du. Çünkü anlaşılan, zavallı kadın bir gün mektup almak ümidini kırmıyor- du. O gün de öyle oldu ve Necdet: — Hayır, Rezan hanım, dedi, maat teessüf bugün de hiç bir şey yok. — Rezan namına mektup var mı? Belki yüzlerce - dala duyduğu bu Kuranıâzam İle tezim © eyliyelim. Bu deklu gazavat edip Engarua vilâyetin darülialâm eyledi ve cümlemizi nimeti ibsanile besledi, İvazı bu mudur ki, mübarek cesedini başı. mızda götlürmiyelim ? İşte oğlu Sultan Selim ban en yedi gündür Belğiada site inünlanr dir. Merkum gazi padişah rahmetullahi a. ley, cümle bahşiş ve terfilârinisi tavsiye et. miştir, Bitlamam İhraç olunur. Hep alırız. Hemen, hafızlar! Durman, kuranmaziım oku. Yup yürüyelim... Bu sözler askerin taşkınlığını teskin etti, Ordu takrar yoluna devam etmeğe başladı Metroviçe gelmişlerdi. Vezirter buradan ikin ci Selime bir heyet gönderdiler. Heyet Sul. tan Süleymanm bu seferde beraber getirmiş olduğu altın taht üzerinde Selimin yemin et. mesini ve hir miktar cilür bahşişi ihsan ey. Jemesihi arzettiler.., Selim bu arzı | hocası Ataullaha güntererek reyini sordu. Hoca şu cevabı verdi al: şahaneleri İstanbulda tahta cU)04 buyurmuşlardır, Bu Tüslmeyi burndn tekrar etmek zaittir. Padişah bu cevaptan memriun olmadı. Bir de kapıcıbaşı Lala Hüseyin paşanın rayisi almak istedi, Hüseyin paşa dı şu cevabi ver di; Eğer İstanbuldan Belgrada (gelmemiş âık, ördir he yapacaktı? Bu yeni Tasi, izenin r3 faydası var? Selimin mahremi olan Celal bey de şunları üye etti: — Devletin ilik zamanlarında — padişahlar askerin keher altından geçmedikçe tahta Çi. kamaz denilirdi. Bu o şaman için doğru #di.LA kin şimdi tahta cüz bir halkı veraset ol. duğu için bu eski hatıraları Saya etmek |â. zeragelmez, Bu sırada padişahm taktı Balgrada yakın Hilnkâr tepesi denilen yere getirilmiş bura da kurulmuştu, Selim, Sokulludan haber beklemeden inni. yeti Ge oraya giti, Ertesi sabah güneş doğarken bütün ordu mateme girmişti. “Erkân: devlet matem Vi. bastle gımle serıktı... Solaklar, (bebekler, sorguçlarını çıkarıp bürkleri (bir nevi ser. Tonton amcanın otomobili. sual Necdetin kalbine nüfuz etmişt Şunu söylemek lâzımdır ki, Nec- det son derece aliçenap bir kalbe malik ti, fakat arinesi yoktu ve Rezan hanım bu kalbi aciyle dolduruyordu... Necdet kadının fakir olduğunu bili yor ve beklediği mektubun ihtimal bir zamanlar yanından ayrılarak annesini unutan oğlunda olacağın; hissediyordu. Necdet, bir hayli düşündükten son ra kadına bizzat mektup yazmağa ka- rar verdi. Bu küçük sahtekârliğı ya- Pip, kutuya koymakta ne mahzur var- dı? Bu mektubun oğlundan olduğu ze habını vermek güç bir şeymiydi? Re. zan hanım hiç şüphesiz bu sahtekârliği anlamiyacak ve son derece sevinccek- ti. Buna rağmen Necdet tereddüt edi- yordu. : Sahte mektubu yazmak ona kor- kung görünüyordu, Fakat, nihayet kal binin arzusu galebe çaldı ve bir gece, lâmbasınn soluk aşığı altında şu kü- şük mektubu yazdı: “Sevgili anneciğim! Uzun müdet sana mektup yazmak Püş) Üzerine paştemallar sardılar. Çaruştar, çağpigirler, sair ağular karalar, dilsizler çul, tar giydiler. Cümlesi nalet tetyat ediyorla. rdi. “Belgrad halkı libas matem olarak çullar giymiş oldukları halde köprüyü geçip geldi. ler: PEgan ile tesbih ve tehlil ediyorlard., İxincl Setim, #iyah atlastan bir elbise giy. mişti. Yanma gene 6 renkte © çuhadan bir kavuk koymuş olduğu balde'elterini dua 4. çin yukarı kaldırmış olarak çadırından çıkıp cenaze arubasina doğru ilerledi. Dunlar ya. pıldıktan ve padişah çadırına çekildikten son ra Der taraftar bir yaygara koptu: — Adete riâyet editmedi. Bize verilmesi lâzımgelen bahşişten Biç bahanlunmadı. Ey vezirler, niçin böyle yaptınız? Müttehimler ellerimizden kurtulamaz. Seni de ey padişah. ya Edirnekapısındaı, yahut saray bahçesinde ot arabüst yanında bulacağız... Selim, askerin ölüye © hürmet için para simadan susmasına imkân olmadığını Anla, yınca zAbilleri yanına çağırarak üç gün bah şiş dağıtırdı. A a a imkânmı bulamadım. Postacılarm na dir uğradığı küçük bir köyde çalışıyo- rum, Manmafih, bundan sonra, sık sik mektup yazmağa gayret edeceğim. Sana yirmi lira gönderiyorum. Bu az bir paradır ve daha çok gönder mek isterdim. Belki yakında daha fazla göndereceğim. Seni bir an bile umutmadığıma inan Oğlun Raif Necdet zarfa yirmi lira koydu ve mektubun arka tarafına bir adres yaza Tük mürekep kurumadan eliyle bulaş- terdr. Böylelikle zavallı kadın, bu sah- te adresi okuyamıyacak ve oğluna ce- vap veremiyecekti. Ertesi sabah, Necdet, İşine gelin- ce, zarfa bir pul yapıştırdı ve damğayı öyle ustalıkla vurdu ki, köyün İsmini de okumağa imkân yoktu. Zarfı kutu ya koydu ve bu anda, dünya ona cen- net'gibi göründü ş «Mutad saatte ithiyar kadın, gişeye yaklaşınca, Necdet biraz srkılır gibi ol du. , — Rezin hanına mektup var mı? Ayni nazik tebessüm, ümid dolu ayni nazârlar... Gözlerinin önünde duran zarfı ara- muya başladığı zaman, Necçdetin eleri li du. Nihayet soğuk kanlılığını topliyarak: — Evet, Rezan hanım, dedi, bu gün size bir mektup var. İşte! İhtiyar kadının gözleri .üyüdü ve parmaklar; öyle (titredi ki, az daha mektubu düşürecekti. Rezan hanımın mektubu koynuna nasıl heyecanla yerleştirdiğini seyre- derken, Necdet de titriyordu. Çünkü kadının dudaklarında, nazik tebessüm yerine heycan veriçi bir ifâde vardı. Yizmi lira, delikanlı için gok, büyük bir meblağdı. Fakat buna hiç acımıyor du. İhtiyar kadın mesuttu ve bu saadet ona da sirayet ediyordu. Rezân hanım, ertesi sabah, gene mu tad zamanda postahaneye geldi. Gişe ye yüklaştı ve Necdete zarfı uzattı. — Belki bana yardım edebilirsiniz, dedi, dün sevgili oğlumdan mektup âal- dım, fakat bu mektubun nereden gel- diğini bir türlü anliyamadım. Siz me- mur olduğunuz için her halde, işin i- geldiğini tahkik edip, benim mektubu- ginden çıkarsız. Mektubun nereden mu © adrese göndermez misiniz? Gön derirsiniz değil mi? Çok teşekür ede- rim, oğlum? İhtiyar kadın uzaklaştı. Necdet mek tubu cebine soktu. Kendi isteğiyle ü- zerine yüklendiği vazifeyi yapıyordu. Bu andan itibaren, Rezan hanıma iste diği zaman ve istediği kadar mektup yazabilecek, kadıncağız da bu mektup- ların oğlundan geldiğini zannederek memnun olacaktı. Necdet gişeyi kapayarak odasına çıkacağı saati sabırsızlıkla bekledi. Ni hayet, bu saat gelince, akşam yemeğini rsmarlamayı bile unutarak, koşa koşa merdivenleri çıktı ve kapıyı itinayla ki lidledikten sonra, zarfı açtı. Sararmış bir defter sahifesi üzerinde şunlar ya zılıydı: “Sevgili oğlum! Senden mektup alınca nasıl sevin- diğimi bilemezsin. Beni unuttuğunu dü şünmiye başlamıştım, Bir anne için oğlunun kendisini düşündüğünü bilme si kadar bü bir saadet olamaz. Gönderdiğin para için sana çok te- şekkür ederim, Param tam bitmek üze reydi ve tam vaktinde imdadıma ye öştin. Bana tekrar ve mümkün olduğu ka dar sık sık yaz. Mektubumu bitirmeden evvel sana şunu da söyliyeyim ki, mek tuplarını başka bir vasıtayla gönderir sen çok daha iyi olur. Çünkü, bana öyle geliyor ki, yazdığın mektuplarda para gönderdiğini anliyan posta memuru- GE mektupları açarak paraları çalmak manr isterim. Feride Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: