16 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

16 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 NİSAN 1938 İ (Baştarafı Dünkü sayımızda) — Evet.. — Noreden geliyorsunuz? . — Beşinci dehlizden.. — Tamam olduğunuzdan emin mi- siniz?, Bu suale cevap veren Kuçati idi. — Evet.. Ben en arkada idim.. Etsa> fıma dikkatli dikkotli baktım.. Hiç kim- se kalmadı... — Öyleyse çocuklar iş başıma Su- yun madenin öteki kısımlarımı istilâsı- na mâni olmak için bir duvar öreceğiz. Duvarcılar asansörden çimento Çür valları çıkarmağa, tuğla taşımağa, arabalariyle kireç indirmeğe başlamış* lardı bile.... . Mühendis elindeki değnekle bir yeri gösterdi : — Duvarı örmeğe buradan başlıya- caksınız.. Buradan şuraya gudar.. Hây- di çabuk olunuz, iş. su buraya kl_df’ yükselmeden olup bitmelidir. Şimdilik su altımızdaki dehlizlere akıyor.. E!" işimizi bitiremeden bu kata kadar yük- selirse o vakit bütün çalıştıklarımız bo- ge gitmiş olur. Onun için elinizi çabuk tutun çocuklar.. Burada çalışanlara be- şer koron farla yevmiye vereceğir.. Sonra bir defa daha sordu! — Hepinizin burada olduğuna emin misiniz? . Bütün göğüslerden ayni ses çıktı? — Evet..... İş, büramalı bir çalışma ile başladı. Pavlita arkadaşlarına can ve yürekten yardım ediyor, tuğla taşıyor, kireç ve- riyor, taş koyuyor, çimento döküyor- du.. Duvarların yarısı örüldüğü 'lh! su geldi, yetişti.. Beraber sürüklediği tah- aha lerr BĞ 2erasi B 164 parçaları, kallarld beraber — yâpıl- ?-h olanı dı;’nrı çarptı. Tuğlalar U- zerinden vıçradı, köpüklendi, yılan gibi islik çaldı, torire bir köpek gibi yattı ve duvarın dibini yaladı. Sonra hafif hafif, ince ince dalgalandı ve yükselmeğe, daima, durmadan, dinlenmeden yüksel. meğe başladı.. Faket düvar da yükseliyor, sudan ev- wet kubbeye yetişmeğe çabalıyordu. Mühendis düşünceli bir tavırla siyah suda pırıldayan akislere bakıyordu. Kubbede m her elektrik ampulü nün suda titriyer parlak gölgesi vardı. Mühendis duvarın öbür tarafına geç- | ti. Su beline kadar geliyordu. Suya bir #metre., daldırdı.. Saatini çıkardı. ve dakikaları saydı. Beş dakika — ıstırapla, endişe içerisinde, hareketsiz - bekledi.. Sonra müsterih bir tavırla madencilere doğru döndü.. — Çocuklar, eğer iki sart içerisinde guvarr bitirebilizsek suyu yenmiş ola. cağır.. Acele ediniz, çimentoya acıma- yınız.. Duvar yükseliyordu. Pavlita bütün kuvvetiyle çalışıyor, çalıştıkça sevini- yor, arasır> suya bakıyor ve hormurda- niyordu : — Mel'un canavar, eninde de, — 80- nunda da yeneceğiz seni.. Nihayet son taşlar da kondu. Çimen- to yığınları son delikleri tıkandı. Her kes sevinçle nefes aldı. İş bitmişti.. Asansör tekrar indi ve amele oabaşı- sı geldi.... —Geçmiş olsun, çocuklar. Bir defa yoklama yapalım, bakalım, eksik var mı? Şimdi isimlerinizi okuyacağım.. O- AKPADUR Cebinden defterini çıkardı ve açtı. I Onbaşı daha iyi görsün diye elindeki feneri yukarıya kaldıran Pavlita, ada- mın elindeki kurşun kalemin eliyle be: raber titrediğini farketti, — Kuçxi?, — Var... — Moron? . — Var.. — Çebesta?, — Kubok?. — Burada.. — Kiziyalı. —— Kireç karıştırıyor — Pavlita?.. — Buradayım. — Yanek.. Ses yok.. Bütün başlar kalktı, hare- ketsiz gözler ıstırapla Pavlitaya baktı. Yanek Pavlitanın oğlu idi. Onbaş: ikinci defa sordu... — Yanek?.. Gene ses yok... İhtiyarın kalbi — burkuluyor, demir bir mengene içerisine sıkışıyordu. — Yanek var mı, yok muT. — Yok. Bu cevap ağır bir taş gibi zavallı ba- bocun başımna indi., İçinden bir şey koptu, bu kopan şey yükseldi, boğazına kadar çıktı, nefesi göğsünde boğuldu. Bir rüyada imiş gibi fısıltılar işitti. Etrafında konuşuyorlar- di t ğ — Bir e) arabasiyle Sehlirin nihaye- tine doğru gitmişti.. — Hangi istikamette?.. çarpan Güstav Morsinek — Altınctı kapıya doğru.. — Sizinle beraber geldi mi?, — Hayır onbaşı.. — Niçin aramadınız? . “— Biz, bizden ileride koşüyor san - mıştık.. O kadar çevik ve gürbüz bir delikanlıydı ki... Hiç kimse de hareket yok.. Bir nefes bile işttilmiyor.. Hayır.. Bu sessizlik tahsenmül edil bir şey de Ve birdenbire korkunç kelimeler.. — Aşağıda kaldı, demek... Dehlirde hayvan böğürmesini! andı- ran bir ses yükseldi: — Yavrum sşağıda kaldı.. Onu sular arasında brrakan duvarı düm!. . Bir deli gibi kazmasını yakaladı ve duvara kazma indirmeğe başladı. Elin- den kazmayı zorla aldılar. O vakit tır- naklarile taşlırı koparmağa çalıştı, ba- Şızı duvarın - taşlarına vurdü, saçlarını yoldu, yerlerde — yuvarlandı... Madenciler onu sürüklemeğe çalışı- yor, 6 insan sesine benzemiyen bir sce- le bağrıyordu: — Merhamet, merhmet.. O duvrin arkasında kaldı.. Yavrum.. Ona acıyı- nız. Onu kurtarınız.. Duvatı yıkınız.. Çocuğu bana veriniz.. Sürüklediler ve zorla asansöre bin- dirdiler.. İşaret verildi. Asansör yukarı- ya çıktı.. Zavalir adam, son bir bakışla arkasında oğlunun ölüsünü saklayın duvara baktı.. Son bir hareketle kurtul- mrik, yukarıya doğru çıkan asansörden atlamak istedi.. Arkadaşları mâni oldu. Biraz daha könuşsalar... ellerimle ör- Duvar arkasından kalp Sonra o da sustu ve bir daha' ağzını aç- madı... Bu dilsiz yaşayış aylarca sürdü.. Ay- larca yatakta kaldı.. Sonra kalktı.. Sal- Jana sallana madene kadar gitti. Arka- sından kadınlar ona acıyarık baktılar.. O yürüdü.. Maden direktörünün odası- na girdi.. Kendisini oraya çağırmışlar- dı.: Orada mühendis kendisine bir şey- ler söyledi ve ona içerisi para dolu bir zarf uzattı... : Pavlite bir kelime bile söylemeden banknotları aldı, ellerinde buruşturdu ve mühendisin suratma attı. Bir kaç güntdenberi arkadaşları Pav- Hitanımm aklını oynatmış olduğunu hisse- diyorlard. Bu vak'adan sonra şüpheleri kalmadı.. Bu kadar çok para geri çev. rilir miydi?. Maamafih adam çıldırsa da haklı idi. Böyle bir felâketin insanım aklını ba- şından alacağı tablidir. Insan biricik evlâdının bu şekilde ölümünü görürse çıldırmaz ida ne yapar?. Ya, oğluna her kurtulma ümidini ortadan kaldıran koca duvarı boba kendi elleriyle örmüş olursa... Bugünün üzerinden tam yirmi sene geçmişti.. Vakaa Pavlita tam deli de- ğgildi. Fakat dalma garip halleri vnedı. Bahusus vak'adan bir kaç sene sonra karrsr da ölmüş, zavallı #kikem tamami- Te yalnız kalmıştı. O, şimdi sessiz, kimseyle konuşmaz, ağır yürür, yerin. den krmıldanmayı İstemez bir adam ol- muştü. Ancak tek başıma kaldığını his- sedince cetlanıyordu. Bakışları tuhaf idi. Bu bakış arasrra öteki madencileri korkutuyordu, (Devamı var) * MARKİZ DÖ FOMPADUR. 161 ———————————— ——— MAŞRIABE SOE ——— Z AAAT AAA AAA AA AM söyleriş olduğu veçhile orada daracık bir sokak vandı. Şövalye atından indikten sonra, bu küçük sokağa girdi, ve soldaki dördün- cü evin önünde durdü. Bu ev götünüşte çok mütevaridi, b>ir tek katlıydı ve sımsıkı kapanmış, üç penceresi vardı.. CELSER lye kapıya iki hi ğî::ıy:onr::lpldlki küçük tarassut pencereti açıldı ve gövalye, bir an laz fen arasından, bizzat mösyö Jakın çeh- reini görür gibi oldu.. Fakat şüphesiz yanılmıştı. Çünk(l., ı:ı saniye sonra kapı WMLB zaman, d'Assas karşısında h'd""'hı ' lıklı bir adam gördü ve Dü adam hay- retle sordu: — Mösyö bir şey m yorlar?, Şövalye neredeyse V'»" yerek çekilip gidecekti.. Fakat Janın bayali gö çanlandı. Bunun üzerine $i ceva di: l— Müösyö Jak tarafından geliyorum.. Bu sözler üzetine hademe derbi b tavrını değiştirdi, gülümsedi. :':llenl: vardu. İkinci bir bademe ,geldi. Bi rincisi ikincisine : — Mösyönün atını abıra $ Dedi ve sonza bir jestle $öV içeriye davet etti.. ) D')A-ıı. ortasında üst kata çıkan Hİ merdiven bulunan bir koridora girdi. E- vi bütün genişliğince — ka'eden koridora, alt kat odalarınd'n ikisin' kapısı açılıyordu. . D'Assas, hep hademenin refal bu körkdoru kat'ettikten sonfa, lerinden ayrı üç paviyonun bulunduğu geniş bir avluya girdi: Bu paviyonların Biri solda, ikincisi, sağda, üçüncüsü de dipteydi.: Sokağa naztr paviyonla betar ber bunlar, muntazam bir dört dili 168 kil ediyordu. j arzu buyuru- aldığını söyli- sünün önünde br ver- ötürl alyeyi ikatinde, biribir- Bu sç paviyon sesslz, loş ve gayri meskün görünüyordu.. : Hademe solduki Paviyona girerek * — Lütfen.beni takip eder misiniz, subayım? dedi. D'Assas onu kolundan tutarak sör- d“-_ Demek benim geleceğimden ha « berdardınız. öyle mi? . — Hayır.. Fakat burada, efendimin gönderdiği zevat için dalma hazır üç Hsxnetgâh vardır. Ekseriya bu ziya- retçiler, küçük bir suçu unutturmak İçin veya herhangi bir sebeple Versayda gizlenmeği tercih eden asllzadelerdir. bunun için kendilerine hiç bir. zaman bir şey sormam.. Hademe böylece konuşarak, güzel bir şekilde döşenmiş küçük Ur salona girdi ve şamdanları yoktr. Bu salon ga- yet zacifti kitap dolu küçük bir kütüp. hkaneyi ve bir de piyanoyu ihtiva ediyor. dü.. D'Assas tekrar sordu: '— Ya efendiniz kimdir?. Hademe hayret etmiş bir tavırla ce- vap verdi: » Mösyö Jak, canım, sizi gönderen adam... — Ve bazanı buraya, gizlenen asilza- delerin ge'diklerini söylüyocsunuz, öy- le mi?. — Evet. zabitim.: Sizin gibi.. Genç erkekler.. Kumar oynayıp ta kaybeden- ler. veya bir muhafızı pataklayanlar.. irisinin karısını bastan çı- karıp ta, im bir şey olmuş gibi bar- bar bağıran kocasından kurtulmak isti- yenler.. Bütün bu firart misafirlerimiz burada istedikleri kadar kalıyor ve ge- ne oemlârı isteyince çıkıp gidiyorlar. Yaltız şunu da - söyliyeyim ki, sizin cidden talihiniz yok.. — Neden?. — Çünkü yalnızsınız ve muhakkak ki canımız sıkılacak.. Dört paviyonumuz we bazan bunların hepsi de dolu o- var tiyden dü Barrinin çıkardığını mişti. Bunun içindir. ki şövalye şapkasını gıkardı ve nezaket varilesini ila etmek için şöyle dedi: — Kont, benim tevkifimden sonra, beni bürriyete kavuşturmak için sizin elinizden gelen her şeyi yaptığınızı söylediler. Bundan dolayı, size teşek- kürlerimi arzetmeme müyade buyu- run., Dü Barri alaylı ve ayni samanda is, tihkarimiz bir tavırla gu cevabı verdi: — Doğrusu, aziz mösyö, bezi hay- rette brrakıyorsunuz. Ben mi sizi hür- riyete kavuşturmak istemişim? Bunu öğrenmekten cidden memnunum. D'Assas şapkasını tekrar başına ge- çirdi. Dü Barri şapkasını çıkarmamıştı bi- le.... Şövalye devam etti: — Şu halde size, nafile teşekklr et- mişim, bundan dolayı müteessirim. Dü Borri biz kahkaha atarak müsteh- zi bir tavırla: — Esasen, dedi, bu teşekkürlerinizi, korkısdan arzetmiştiniz. D'Assas, kontun makadını sezmeğe başlıyarak: — Hangi korkudan bahsediyorsu. nuz? dedi. — Bir tesadüf eseri olarak bana in- dirmiş olduğunuz bir kılıç decbesinin hasabını size sormam korkusu... Kimbi- r. belki de, sizin Övernde, şeref borç- ları teşekkürle ödenir.. Fakat xize ha- ber vereyim ki, mösyö, ben bu şekilde- ki borçları kabul etmem. D'Assas, sert bir sesle cevap verdi: »— Mösyö, bizim Overnde, bir teşek- küe Kmına girince, kılıç kınmdan — çı- kar.. Dü Barri dişleri hiddetle kenetlen- miş bir halde bağırdı: — Bâaydi şu hülde!.. *İki rakip derhal mantolarını söyle.- yere attılar, kılıçlarınır çektiler ve vaziyet al- dılar... Kont: — Bu defa sıkı durun, çünkü size haber vereyim ki ben insanı sadece ya- ralamakla iktifa etmem!.. Diye bağırdı ve kılıcını bütün hıziyle ileriye doğru uzattı. « D'Assas da, bu darbeyi kolaylıkla bertaraf ederek, alaylı bir tavırla: — Cidden çocuksunuz, mösyö!.. Fa- kat ben bu defa do âlicenaplık göstere- cek ve sizi sadece yanağınızdan yarala- makla iktifa edeceğim.. Kont kudurmuş gibi: — BSefil! Bu senin son istihzandırl. Diye bağırdı ve bütün şiddetiyle ra- kibinin üzerine atıldı; ayni —zamanda bir adam, iki dücllecunun amısına gire- rek, âmirane bir tavırla şöyle dedi: — İndirin ,kılıçlarmızı!.. Dü Barri tehditkâr bir vaziyette a- damın üzerine yürüyerek dişlerini ge- tırdattı: — Sen kim oluyorsun?, Meçhul adam mantosunu - sıyırdı ve çehresi meydana çıktı. Mösyö Jak, » bu tâ kendisiydi - derhal ilâve etti: — Kılıcınızı derhal yerine koyun: Bunüu size emrediyorum.. Dü Barri hiddet dolu bir jest yaptı, gözleri kana büründü.. Fakat mösyö Jak onun gözleri içine baktı.. Kont itaat etti. Ürpererek mırıldandı: — Şerefim payımal oldu! D'Assas ta vakur ve asil bir tavırlat — Hayır, mösyö, dedi, her halde bu meseleden değil; ne zaman arzu eder- seniz, emrinize âmadeyim.. Dü Barri, mahcup ve ayni zamanda vahşi bir sesle kekeledi: — Teşekkür ederim, mösyöl.. Bunun Üzerine mösyö Jak şövalyeye doğru döndü: İ — Oğlum, dedi, ümit ederim ki beni birar dinlersiniz.. Kont dü Barri eizin Gostunuz değil, siz de onun dostu de-«

Bu sayıdan diğer sayfalar: