26 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

26 Temmuz 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— TEMMUZ — 1938 bagir bunu hakikaten olmuş bir Pp almaştar,) Speyt, yelkenlerinin çoğu yn ise camadanda, rü? z ta çıka ilerliyordu. Hâ. Beni bu şekilde pupasına gider- sebep olan, dikkatsizlikten Plitsizlik ve tayfanın lâkayt mürekkep oluşu idi. Bil dümen tutan adamın ületi yoktu. Geminin ar- ve sanki ona üstüne <8 gibi gelen kocaman dal . ürküyee, bu dalgaların beyar Büverteyi yaladığı zaman, dü Bine bir kat daha sıkı yapı- e dümeni. bırakıp kaçmak Vin a enizciliğe Yyaraşmıyan ve felâke- e $ teşkil eden korkakça hare- ın Üçünde yapmıştı. Öte - y e daha büyük bir dalganın N bir keybetle başının üstünde e görünce, elini düümenden i Pana e korkudan büzülmüştü. Bili, SPEYİ, kıçı denizin üstünde bü, dümenin tesirinden kurtul. i e tün Üirdenbire yana kaymış, dal Mel, Siddetiyle geminin kıç o p,,, Potlamıştı. Sademenin te- al s3 Speyt, yana yatmış, Müş, >dâki parmaklıklar suya gö- kıç omuzluğundan alırken, İ a emi almağa başlıyan ge- | Öba,, Sür üstü tarafında ardı ardına kağy Pa tlarrağa, geminin su üstün. Büvettesi buz gibi soğuk sel Ğa başlamıştı. bir acz içinde tdi. Korku- , Uğramışlardı. Dalgalarla ğe çalışıyorlar, kap- Kaç kulak bile asmıyor- Dk #iyor, kimi yaprakla. Mirağ € sessiz bir korku ile ya- Bazen, a endişeli, endişeli bakı aba dua ediyer, bazısı sâvuruyordu. Kaptanla Pi bürün gayretlerine rağ- 144 maç RBOÜRİDAN Ming, —— iz tatnduktarı yerleri terket » miyorlar, gemiyi doğrultmak için içap eden manevranın yapılmasına, bir iki ulak yelkenin çekilmesine yardım çt- miyorlardı. Tulumbalari basacâk kimse yoktu .. Bir saat içinde gemi hemen Hemen ta. mamen devrilmiş, yan kısmı acayip; bü“ yük bir balık gibi suyun üstüne çık- muştı. Tayfalar şimdi suyun dışında kalan çarrıhlara tutunuyorlar, üzerle- rinden aşan dalgalardan fırsat bulduk- ça boğula boğula içlerini çekerek nefes alıyorlardı. İkinci kaptan, tâmamen suların al- tında kalan kıç kamarasında kapalı kal. muş ve boğulmuştu, Başaltına iltica & den üç tayfa da orada boğulmüuştu. İkinci kaptan gemidekilerin en de- nizden anlayanı idi, Kaptan, onun bo- ğulmasiyle tam münasiyle yardımsız kalmış, tayfalar kadar aciz bir mevkie düşmüştü. Şimdi tayfalara küfretmekten başka hiç bir şev yapmıyordu. Onun için baş ve kıç mavstro direklerini kesmek işi tamâmen Mahnney adıntlaki gemiciyie O'brien adındaki Limerikli çocuğa kal- miştir. Bu ikisi hayatlarını tehlikeye o sok- muşlar, şimdi hemen hemen şakuli bir vaziyet almış olan güvertede büyük bir gayret sarfederek direkleri kesmeğe muvaffak olmuşlardı. Kocaman dirkler büyük bir çatırdı ile yerlerinden ayrıldıkları vakit miza. na direğinin bir kısmını da söküp gö türmüşlerdi. Bu yükünden kurtulan ge- mi birdenbire doğrulmuştu. Allahtan kereste yüklü İdi. Yoksa şimdiye kadar çoktan dibi boylamış olacaktı. Yerin. den kesilmiş olmasma rağmen gene maystre yelkeniyle gemiye bağlı clan maystre direği dalgalarla geminia bordasını dövmeğe başlamıştı. Onun her sademesinin şiddetiyle tayfalar tutundukları yerlerden kurtul. HABER — Aksam nostam azam: * !I Fransis Speyt rak tehlikesi geçiriyorlar, haykırışı. yorlardı. Artık vahşi, çılgın deniz şafakla a- ğarmıştı. Kurşuni, soğuk aytdınlığında Fransis Speytin yalnız kesilen direkle- rinin güvertede kalan kısımları, ve su - larla süprülen güvertesinin bir parçası görünüyordu. Mevsim kıştı. Şimali Atlantik deni- zinin suları buz gibiydi. Tayfalar soğuktan yarı donmuş bir | haldeydiler. Her dalga tayyafanın üstünde topla. i nan tuz zerrelerini yıkıyor, yerine yeni tuz zerreleri bırakıp gidiyordu. Orta kararada su diz boyunu bulmuştu. Lâkin burada hiç olmazsa rüzgâr yok- tu, Orun için sağ kalanlar buraya top- lanmışlardı. Öteye beriyi tutarak, bi- ribirlerine dayanarak ayakta duruysr - lar, gemi sallandıkça düşmemeğe çalı. şiyorlardı. Mahoney, tayfaları mizina direğine nöbetle çıkartmak istemiş, civardan geçecek gemileri onlara gözetletmek için boşuna uğraşmıştı. Artık onlar da ilizlerine işliyen soğuk rüzgâra daha fazla tahammül edecek hal kalmamıştı. Çaresiz, Mahoney, daha on baş ya- şında bir çocuk olan O'Brien ile nö- betleşe gözcülüğü kendi yapmağa baş- Yamıştı. O gün öğleden sorira üçte, u- fukta bir yelken gördüğünü aşağı ses. lenen de bu çocuk olmuştu. Tayfaları kamaradan güverteye an cak bu havadis çıkarabilmiş, onlar baş üstünde toplanarak bu yabancı gemiye bakmağa başlamışlardı. Maamafih ge mi kendilerine yakın bir rota takip et- mediği için bir müddet sonra onları gör meden gözden kaybolmuş, tayfa da, saklayamadıkları derin bir sukutu ha. Jack London li yal ile titreşerek tekrar kamaraya 'dön- müşlerdi. İçlerinden hiç biri direğin üstündeki gocuğun nöbetini değiştirmeği, onun yerine beklemeği düşünmemişti. İkinci günün sonunda Mâhoney ile çocuk bu teşebbürlerinden vazgeçtiler. O günden sonra tekne, rüzgârın keyfi- De tâbi olarak gözcüsüz, meçhul bir istikamete ve meş'um bir âkibete doğru sürüklenmeğe başladı. Hepsi on üç ki- şiydiler. Kamarada, dizlerine kadar gelen su- yun içinde tamam yetmiş iki saat ayak. ta durmuşlardı. Yarı donmuş bir hal. deydiler. Karmları açtı. Aralarında taksim ettikleri üç şişe şaraptan başka işecekleri de yoktu, Komanya ve içe- cek su geminin ambarında kalmıştı. Ambar İse su ile doluydu. Oraya inmek imkânsızdı. Günler ilerledikçe açlık 1s- tırapları da artıyordu, Mizina direğinin altına tuttukları bir yelken parçasının içine direkten akıp gelen bir,lokma yağmur suyunu büyük bir tehalükle kapışıyorlardı. Yağmur ise aksi gibi pek seyrek yağıyordu. Maamafih her yağmur ya- fışında mendillerini ıslatarak ağızları, na sıkıyorlar, hattâ kunduralarına bile yağmur şuyu doldurup saklıyorlardı. Susuzluklarını böylece mümkün merte- be giderebiliyorlardı. Lâkin yiyecek tedarik etmek imkân; yoktu, Kuşlar bile pek yüksekten © uçuyordu. Fırtmayı takip eden sakin günlerde kamarada, Üzerinde yatılabilecek kuru tahtalar bulmak kabil olmağa başlamış- tı. Tamam doksan altı saat ayak Üstün- de, dizlerine kadar buz gibi suyun için de duranlar için bu ne kadar büyük bir saadetti, . Tuzlu su bacaklarında cılk yaralar aç- mıştı. Bu yaralar onlara çok rstırap ve. riyordu. En ufak bir temas dehşetli a- çılara, ağrılara sebep oluyordu. Zayıf, BÜRİDAN zebun halleriyle daracık yerde bilmec- buriye biribirlerine çarpıyorlar, biri - birlerinin canımı yakıyorlardı. “Artık bir alay küfür işitmeden, yahut ahlara, iniltilere sebebiyet vermeden kimse kı- mıldayamaz olmuştu. O kadar sefil ve perişandılar ki, kuvvetliler, zayıfları kuru tahtalardan yaş yerlere doğru iti. yorlar, kuru yerlerde ancak kendileri yatmak istiyorlardı. O'brien alındaki çocuğa etmediklerini bıtakmıyorlardı. Bunun sebebini izah zordu. Belki de o nun gemideki diğer çocuklardan daha fazla şahsiyet sahibi oluşu ve hakların. dan kolayca ferağat etmek istemeyişi, fazla hırpalanmasının başlıca sebebiy- gi. O'Brien uyumak için kuru bir tahta parçasının üstüne uzanmak istese, ya- hut ta büyüklerden birinin yanına yak. Jaşsa derhal tekmeleniyor, bir sürü kü" fürlere hedef oluyordu. Hepsi de sti. rap çekiyorlardı. Lâkin şüpbesiz ki içlerinde en fazla ıstırap çeken o idi O- nu bu cefaya katlandıran, ona taham- mül kuvvetini veren içinde yanan kuv. vetli bayat ışığı idi. Günler geçip te tayfalar zaafa düş - tükçe Haha fazla huysuzlaşıyorlar, da- ba hırçın oluyorlardı, Bu da O'Brienin ıstıraplarının artmasını intâç ediyordu. Kazanın on altıncı günü artık açlık ge- mide tahammülfersa bir hale gelmişti. Şimdi tayfa ufak gruplar teşkil ederek aralarında fısıltılarla konuşuyorlar, a- rada sırada dönüp O'Briene bakıyorlar. dı, Bü konuşmalar öğle ümü netice” lenmişti, Herkes baş tarafta toplanmıştı. Hep- sinin fikirlerine kaptan tercüman oldu: — Arkadaşlar, deği, uzun zamandır açız. Tamam iki hafta iki gün oldu... İki sene gibi gelen iki hafta... Artık daha fazla dayanamayız. Açlıktan 3 memiz pek yakındır. Şimdi mühim bir mesele var! Hepimiz mi ölelim, yoksa içimizden biri mi ölsün? Artık hepimi- zin bir ayağı çukurda.. Halbuki içimiz. den biri canını fedaya razı olursa ka- Tanlar bir gemi görünciye kadar yaşa- yabilirler. Ne dersiniz?, (Devamı var) Ja si. & Weil Keş Can iy ya klik Tam 7 Ki Yumrukluyorlardı. Noel Sülagi Ort ile Madlon gürültüye koş- Cüce " diş ölsmüzi Yukarıda uyuyacak “adi Sem var. Devriyenin bura- nd eni de pek istemiyen takı- Mi “İYe homurdandı.. i —— : 7 Bivogyaka simdi geldiler. Monsenyör Lu Rikeyi rahatsız etmemek için Mu, , © İGSrİYe öteki kapıdan aldım. ; Ça Mayası” Zülen Rike ; , di e Sy ai azal ah cezalarını versin. © Yena,,, dizlerine yumrukla vurarak e H O Neçi pa - diye bağıra, derecesine gelmişti: ne oluyorsunuz?, - diye EN ld kahalardan sinirlenmiş Lı ik işin > .. Beya i Rik,, TE VAT? diye sordu. e verdiğimi, m uğ MA biliyo. mM para kimin pa. ahkahak şte. Dört ki- ki hş, Yl dehşetli, öyle aklandı, t yatağının baştan İl şana hükmedilebitirdi. Gün, Paris devriyeleri kumandanının evinin önünde soyuldu - Zu haberi Parise yayılınca, herkes, her Parisli güldü.. Bu sırada Bürrask, Madlor Rike, Noel - Jamb - Tort, karmakarışık gülü- yorlar, ve hep bir ağızday: — Haydaaa, . diye bağırıyorlardr. Üst kata çıkan merdivene geçilecek kapıdan bir ses; — Haydaa!., - diye cevap verdi. Dört kişi gülmelerini keserek kapıya baktılar. Bu sevinçli manzarayı parlak gözleriyle seyreden bit adam gördüler. Rike: © — Vay! Lansöle Bizorn.. « dedi. Noel - Jamb - Tort, eski suratsızlığı. nı takındı. Bigorn, masaya oturarak teklifsizce bir kupa kavradı. Onu silme doldura- rak yuvatladı. İzahat başlamıştı. Giyomla Rike bu gece ne yaptıkları. nı, şehreminini nasıl soyduklarını an lattılar.. Rike: — Asılmış gördüğümüz adam uğur getirdi bize! » dedi. — Evet. Grev meydanındaki değil mi? Bir kambur gibi gülüyordu kâfir. Bu gülmiye ve Bol bol gülmiye delâlet ediyormuş ta biz farkinda bile değilmi. giz. Lansölo başından geçenleri . anlattı, Yalnır Preokler vak'asındanberi, haşa” rat yatağından dışarıya çökmadığını söyledi. Nihayet; — Bu sordu, ğ İki arkadaş şaşırdılar ve sapsarı ke- sildiler. Çünkü bu kâğıdı üzerlerinde bulurlarsa bu, bir çek gibi değil, işken. Ertesi sabah, Büridan, Filip ve Gotye silecekti, Darağacından ödleri patlı - ğrdı ne yapacaksınız? diye yordu. Üstelik bir de işkence. Tok- maâkla kemiklerinin kırılması, tırnakla" e epi ki ? a, İl ae dei kral olalım da böyle aç köpekler gibi sokaklarda dolaşalım. Bu ayıp değil mi? Biz köpek te olamayız.. İşin haki- kati âranırsa.. Hiç olmazsa onlar ko- ku alırlar ve yiyecek bir kırıntı bulur. lar. Ikisi de içlerini çektiler. , Aşlıkları son haddini bulan iki arka- daş, gamlı, kederli, başları önlerine e- ğik, yürümiye başladılar. Bununla be - zaber gözleriyle kulaklarmın tetikte olduğunu söylemeliyiz, Bürrask; — Bunlar hep o mel'un Margatitin yüzünden başımıza geldi. . dedi. Rike: — Ahl O Fransa kraliçesi olacak gü- zel Margariti bir ele geçirsek! - diye homurdandı. — Ne yapardın bakalım?, — Açlıktan öldürürdüm. Onu bir yere meselâ Nel kulesine kapar, bir iskemleye bağlar, sonra iki metre ile risinde kurdurduğum bir masayı nefis yemeklerle dönatırdım. ç — Yena bir fikir değil hanit. . — Sonra kızartılmış bir kaz dolması Eetirtirdim. Sevmez misin kaz dolma - vini? Bürrask cevap yerine: — Kaz dolması ha? . diyerek du- daklarını yaladı. — Sönra tatlılar, yemişler, omlet... Sonra şu bize bakan ay yok mu? İşte onun kadar büyük bir çörek, daha son ra semiz bir piliç.. Sonrada... — Dur hele. Azıcık dur da hazmede- yim — Bir börek, bir balık kızartması, bu da yetmezse ağzına lâyık bir karaca kızartması, İki arkadaş biribirlerine baktılar ve ayni zamanda sözleşmişler gibi belle « rindeki kemeri bir diş daha sıktılar. Ne Ze meşin kemeri sıkmakla Hoyurabiliyor- lardı. f Rike devam etti: — Kraliçe Mârgâritin buna dayana. bileceğini tahmin eder misin? Düşün bir kere, kesartma etlere bayılan bir kraliçeye bu ne büyük bir işkencedir.. Giyom, düşün hele... Bu bizim için de ne bulunmaz bir intikam olur. Ne ©- lurdu, Büridan da bulunsaydı. — Doğru, o bize kraliçeyi öldürme- nin caiz olduğunu söylemişti. . Fakat onu açlıktan öldürmemizi söylemeği.. — Biz açlıktan ölüyoruz ya! Hem sen imparator, ben de kralım! Bir kra- liçe de neden açlıktan Oölmesin. Bu hakçasma bir söz değil mi ?. İki arkadaş, böyle havai sözler ko- nuşarak, sokakları dolaşarak bir türlü . sabah: edemediler. Farkında olmaksızın Grev meydanı. na varmışlardı. Orada, darağacının pek uzağında bu lunmıyan mahkümların teşhir edildik. leri kulenin altında durdular. Bir taraf- Jarımda darağacı, bir taraflarında o men fur teşhir kulesi, Bu dakikalar, Lansölonun, Şâtele zındanında Mabelle konuştuğu daki. 'kalardı. Bu konuşmanın neticesini de biliyorsunuz. Giyomla Rike Grev meydanı darağa. cı yakınında yere oturdular, Arkalarını teşhir kulesinin dusırıma dayadılar, Yüzlerini Sen nehrine çevirdiler, Açlıktan, yürümekten, uykusuzluk” tan, yersizlik endişesinden çok yoruk muşlardı. Bununla beraber gene uyu- mak istemiyorlardı. Bulundukları yer tehlikeliydi. Dev- riyelerin sik sık yokladıkları bir yer.. Gözlerini, bir direkte asılı dutan bir adama çevirerek hüzünle baktılar. İs. - tihza eder gibi kendilerini süzen ay, bu

Bu sayıdan diğer sayfalar: