13 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

13 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in tarihi Romanı:57 Sabah ışıkları sökerken Babıâlide hazırlık başlamıştı Bultai Mustafanın kafası kızmıştı. — Haydi. Dedi. Git Cevri. Ben de seni Bil: bir kadın sanmıştım. Cevri bir lâhza bile tereddild etmeden padişah yanından çıktı. Fakat söyliyece- ğini söylemiş ve padişahın zihnine bir iğ- me sokmuştu. Çünkü Cevri bu hidisenin yakm olduğunu biliyordu ve istiyordu ki Mustafanm hayatına mal olmasın. Fakat xwuhteris hünkâr böyle bir kadın sözüy- İs durup dururken padişahlığı bırakır Maydı hiç? Aklima mühim bir tedbir gelmişti. Aca, Ba asker, orduyu hümayun, halk, bak- kmda neler düşünüyordu. Padişaklığın - dan memnun muydular, yoksa onu İste. miyorlar mıydı? Bumu bizzat tahkik et- mek zevkine birçok eodadı gibi Mustafa da dayanamadı, Mercanı çağırdı. Gizlice bir şeyler ko- zuştular... ; Yatanbul karanlığa gömülürken sa ray kapısından çıkan garip kıyafetli bir derviş İstanbul semtine doğru yol aldı. Soğuktan Üşümemek için yüzünü, gözünü adamakıllı sarmış, sakallarını kalın kürklü paltosunun içine örtmüş. tü, Bir mangal etrafmda toplanmış beş on kişiden ibaret bir mahalle kahvesi- ne girdi. İçerdekiler bu garip kıyafet- R dervişi süzerek selâmladılar; — Merhaba baba! . — Merhaba evlâd! , — Hoş geldin derviş baba! — Hoş bulduk evlâtlar!. ; Ve her birinden ısmarlanan çay ve kahvelerle dervişin içi ssınmışet. Bir iskemlecik te o çekerek mangal bâşma sokuldu ve haspihale iştirak etti: — Ben, dedi, padişah vurgunuyum. Hanumanımı söndürdü. Bir yıldanbe- sidir semt semt gezer, kendimize bir pcak ararız. , Herkes biribirine bakıştı. Şu ihtiyar “ sakali? mübarek derviş bile gününden, zamandan, devrandan memnun değildi, Yavaş yavaş açıldılar. Umumiyetle padişaha dil uzatan yoktu. (*) Fakat ricali devlete atan ve tutan çoğalmıştı. Ve bu derviş böylece tâ gece yarısı. na kadar orada burada dolaştı Padişah Mustafa deliydi. Deliydi ama, İşte ilk defa akıllıca bir hareket yapınış halk içinde kıyafet tebdili ile dolaşı - yak o da devletin ne halde olduğuru, halkın neler söylediğini, nelerden şikâ- yet ettiğini öğrenmişti. Kendi kendine bütün işleri düzelteceğine yemin ede ve, ka zamanlarda yüzünü gören yoktu ki tanısın.. Saraya döndüğü zaman hünkârm aklına Tayyar paşa gelmişti. Tayyar; çağırarak serdarı ekrem edecekti. Za- ten kendisine de itimadı vardı. Her nasılsa azline ferman edivermişti. Halbuki Alemdarın hükmettiği yerde ne Tayyar, nedebir başka devleti perende atabilir miydi Hünkârdı, (er- man ederdi, Fakat, o da Alemdardı ve hünkâr fermanı vız gelirdi ona., Sultan Mustafanm kararları arasın. da çok ehemmiyetli olanları da vardı. Ezcümle bütün bu tezviratı Selim efen- dinin yaptığına kanaat etmişti. Halk Selim devrini daha fazla özlüyordu. Mustafa tedbirlerinden geç kalmış” tx. Çünkü artık hâdiselerin tahammülü kalmamıştı. Yarın Babıâlide meşveret yapılacaktı, Bundan Mustafam habe- ri yoktu.. Yalnız zenci Nerir bu içti. mat müteakip çok mühim bir hâdisenin patlak vereceğini biliyordu. Ve gecesi uykusuz geçti. Sabah; dört gözle bek- Hyordu, Artık icap ederse Alemdarı da, Selimi de, Mahmudu da kendi eliyle gebertecekti. Çünkü post elden gidi- yordu. Sabah ışıkları sökerken BabıAlide hazırlık başlamıştı. Bugün herkes er- kenden gelmiş, işlerini bitirmiş, büyük salonda yapılacak içtima hazırlıklarına başlamıştı. Kimler gelecek, ne olacak pek belli değildi, ama, ağlebi ihtimal Serdarı Ekremlik bugün taayylin ede. cekti, Bittabi Alemdardan başkası da Serdarı Ekrem ,olamazdı. Halbuki sa baha kadar yakı yanık yarr uyku ara“ sında sinirleri büsbütün perişan bir ka- le gelen Padişah Mustafa da henüz pek erken olmasına rağmen Abdülfet. tah ile şeyhülislâma bir mektup yar dırarak 'Tayyarın acele celbini ferman etmişti, Tayyar gelince onu serdar edecekti, Şeyhülislâm Arap zade Arif efendi bu vaziyet karşısında iki cami arasında kalmış bir binamaz gibi ne edeceğini şaşırmıştı. Şimdi Babillide serdarık mevzuu bahsolursa bittabi o da reyini Alemdara verecekti, Halbuki işte ce- binde padişahın fermanını bildiren bir de tezkere vardı. Hangisini yapmak idi?. Maahara bütün bu düşünceler onu Babsâliye gitmekten Oo menedemezdi Babiiliye gitmezse iş fenaya varırdı. Alemdarm öyle şeyhülislimmış, şuy. rek saraya döndü. Hiç kimseler padişa. | muş, buymuş gibi hesapları yoktu. hı tanrmamıştı. Zaten selâmliktan b-ş- MANN LR DE “ — Nefes al, sevgilim,, dedi. Sanki biz, artık bu eve ait değildik. O kadar hafif idik ki, açık duran pencereden uçacağımızı sanıyor uk. Kar, bizim için serilmiş halı, bizim için açılmış çiçekti. Aliye bir avuç aldr: “— Çabuk ye!., dedi. Dudaklarımı avucuna götürdüm. , Birdenbire: “— Orada ne yapıyorsunuz", diye bir ses işittik. Sıdıka hanımın yukarıya çıktığını duymamıştık. Galiba kar Teker teker davetliler LAL İLA SİN e Babıâliye lerine mani olduğu için keyili yerinde değildi. — Haydi aşağı inin, bakayım! sizi annelerinize haber vereyim E* Ikimim Yazan: toplanıyordu, Halk ta akın akm Babi- A etrafına birikiyordu. Bugün bura” da büyük bir içtima vardı ve bütün € kâbir gelecekti, Halk için bu bir eğlen. ce teşkil edecekti, Alemdar paşa çok erkenden Babr Aliye gelmiş ve sabah kahvesini bile burada içmişti. Gelenleri Köse Keti” da karşılıyor ve kulaklarma talimat vermeği de unutmuyordu; — Sakm ola ki devletlüye muhale. fet edersin. Hele köprüyü geçmeğe ba- kın!, Hep toplandılar, Henüz şeyhülslüm gelmemişti. Alemdar dedi ki: — Ravnak efzayı tacutabht ve pa dişahı civanbaht efendimiz hazretleri bir takım mütegallibe elinde aciz kalıp ta şeyhülislim ve sair eshabı manaşıp. tan birinin azli lâzım geldikte Sekban başı olan kahveci Mustafa gibi esafitin tegallip ve hetki perdei tecddilp ede” rek saltanatı seniye ile mücadelesi, ağa olduğuna kanaat etmeyip te umuru devlete müdahalesi suretiyle padişalı hareketinden mene muktedir olması ve bunlara bizim uzaktan seyirci olmamız ne dsmektir?. Bir şeyhülislâm, bir ser. dar arline bile kadir olamıyan padişah olur mu? Bu maksatla şevketmeahın ruhsatı olmadan askerimle Dersaadete gelip nizamı umura vaz'ıyet eyledim , Devleti aliyeyi mütegallibe elinden tahlis etmek güç değildir, ama, söza- yağa düşmüş, padişaha kulluk edenler le kendisi arasında bir derbederlik ha. sıl olmuştur. Padişaha boynümuz kıl- dan incedir. Ama vükelâyı zamaneye Yâf anlatamaz, ferman dinletemez pe dişahın bazuyu saltanatı münkesir ve aciz sayılıyor. Böylesi yerine yenisinin iclâsı gerek olmaz mı?. Alemdarm bu uzun mukaddemesi nefes alınmadan dinlenmişti, Tuna 8;1- darı Alemdar, Mustafayı istemiyordu ve işte heyetten de hal' kararına iştirak bekliyordu, Alemdar herkesin ayrı ayrı reyine müracaat etmek taraftarıydı, fakat, Köse işin artık sür'atle halli icap etti” ğinde israr ediyordu. Bu kadar uluor - ta açılmış bu mühim mesele saraya he- men aksedebilirdi ve aksedince de İş- ler karmakarışık olabilirdi. Padişahın, hal'ını duyunca bir takım tehlikeli işlere başvurması milmkündü. Bu itibarla Köse kethüda Ahmet efen” di, müçtemi halde rey toplanmasını muvafık görüyordu. (Devamı var) (9) Tarihi Cevdet. (263 sayfa) myacağız.. Erken kallanıya çalış. > LAR Yazan: R. Rober Düma — 87 — Çeviren: F* ER Stefan tekrar dudaklarına yap”) tığı sırada Hilda düşünüyordu" — Şef çalışmamdan memnül kalacak ! — Beni affet Hilda, Berlinden ayrılır. ken verdiğin buse beni çılgına çevirdi. Bu gece neler çektiğimi bilsen... Sözümü w. MATMAZEL 5 SİBİYATANI! mutmak, odana girmek ve ölümden rl İ kollarında bir kere olsun saadete ilin mak için çıldırıyordum. Fakat... Cümlesinin sonunu Hildanm dudakla - rmda ezdi. Arzusunu yenememiş ve genç kadma sarılmıştı. Hilda mukavemet et - medi; onu da delikanlınm hararetinden ateş alan bir arzu sadmesi sarmıştı. Kol- larmı, Stefanm boynuna dolayarak öpü- cüğe mukabele etti, İlk ayrılan, kadnm tesiimiyetini tec, rübesizliği yüzünden anlıyamıyan, Stefan oldu. Hilda, gözleri yarı kapalı, boğuk bir sesle mırıldandı. — Stefan! Stefan ne yâpıyorsun? Bu hitabda bir serzenişten ziyade bir davet ifadesi vardı, Stefan fırsatı kaçır. mak Üzere olduğunu anlıyarak kadma tekrar sarıldı. Fakat geç kalmıştı. Arada geçen birkaç saniye Hildanm kendini toplamasına ve hislerini yenmesine kâfi gelmişti. Geri çekildi ve elleriyle delikan- Yyı itti, Stefan diz üstü çöktü ve af di- ledi. Hilda onu ararlamadı, bilâkis gef- katle hitab etti: — Seni koca çılgın! neye böyle heye- canlanıyorsun? Sana ölümden bahseden kim? Sen hayatma ehemmiyet vermezsen başkaları ona kıymet veriyorlar. Evvelâ Almanya; vatanımızın senin gibi fedakâr eovlâtlarına ihtiyacı vardır. Sonra da ben! artik itiraf edebilirim: seri seviyo- rum Stefan! Stefan, kadmın ellerini öpücüklere bo- ğarak söyleniyordu: — Sahi mi Hilda? Beni seviyorsun öyle mi? Hilda onu duymuyormuş gibi devam etti: — Bu adamı öldürmek vazifesile Parise gönderenler hayatımıza bizzat sizden faz Is değer biçiyorlar.Ancak yakalanmıy'a- cağiniza emin olduğunuz #awaan harekete geçmek bususundr talimat da bundan ile | ri geliyor. Siz para ile adam öldüren ale). âde bir katil değilsiniz Stefan.Lâalettâyin bir canl para mukabilinde sizin göreceği. niz işi başarabilirdi, Fakat bu katl yüzün- don çıkabilecek möseleleri” hiç düşlindü- müz mii? Fransız zabıtası cinayetin salk» lerini ve kim tarafından yaptırıldığını | keşfederse ortaya siyasi bir mesele çı. kabilir. Hükümetimiz böyle bir mesele çıkmasını ve işin iç yüzünün bilinmesini istemiyor. Binaenaleyh vazifeniz ela geç. meden adaleti yerine getirmektir. Bunun Için fırsat kolliyacaksınız. Dün muvaffak 2 A AED Babam, onun yanından geçtiği zaman, hürmetle se! riralyel dar bey ise, hafifçe bir “merhaba, ile iktifa ediyordu. Haydar beyin hayatımda alacağı çok mühim yerden yerden meden, ondan korkuyordum. Görünüşü, hakikaten © kor metreden yüksek boyu, geniş vücudu, iri gözleri, kalın dı. Bazıları, milyoner olduğunu, bazıları da kara kuru kari” zabite tutkun olduğunu ve İtalyada yaşadığını söylüy: orlard Haydar beyin, Cahit isminde bir oğlu vardı. O da biz ei cuktu, Lâkin, pis, kaba, terbiyesizdi. ( Haydar bey, amelesi ile az konuşurdu. Bu işi bir diğef 15 BİRİNCİTEŞRİN — 7! ir AI r olamadmız, fakat yarn muvafis$* smız. Cesaretinizi kaybetmeyin muvaffakiyetten emin olduğu” / İl harekete geçiniz. İhtiyati olun bunu ben, bir sevgili sıfatile söğ” N Stefan, emin ve azimle ti! vap verdi: # — Muvaffak olacağım sevgili siz! biltün mevcudiyetimle iye i kat eğer fena bir talih pençesi ; düşersem merak etmeyinir, VW l yakslıyamıyacaklar. Yemin ederi y k rm, Almanyanm sırrı, benimle “$ mezara gidecek! i Stefan tekrar dudaklarma # rada Hilda düşünüyordu: i — Şef çalışmamdan memnun $ Berlinden hareketinden evvel Vi şifahi talimatı hatırma geldi. Hİ | cükler arasında Stefanm Bö wi sözlerini değil, artık Velterin “& duyuyordu: “Dikkat edin, Sef sız zabılasının eletne geçerek “SN mesele çıkarmasın. Benuva'yı eği adamım öldürmesi lâzım, Son tiyatir davrsnmslr, General Fon F işin böyle sessizce halledileseğini tim. En kilçük bir siyasi hâdise sına Sletzinger'in on defa ölme cih ederiz. Stefanm Ölmesi bisi müteessir etmez; ele geçerse ini mesi lâzımgeldiğini kendisine te” niz.,, Genç kadın, gözlerinin önün* bir hayali görmemek ister gibi b * İadr, dudaklarını delikanlınm dö rindan ayırdı ve eni bir merhamöf İc tatirlaşan bir sesle mırıldandı: — Zavallı çocuk! Zavallı Stofaf” Gözleri dolu dolu olmuştu. P şaşırdı: — Niçin “zavallı”? niçin ağir bi oldunuz? Beni sevdiğinize dee, ediyorsunuz? Söyleyin Allah — Hayır çocuğum. Teoasüf et9 Seni sevdiğime aslâ tecsçüf eti” ve etmem, Hilda samimi idi. Bir an için eski” gimdik! iğrenç ve sefil hayatma © den evveli temiz düşünceli kadı? tu ve bu kalile, ikinci sabsiyetisiğ sındaki zavalif genci elinden t9l likeye, hattâ muhakkak bir ölüs€* lediğini görmüştü. Kendi kendi tandı ve iğfenai, Elile yüzünü yapi? öylece kaldı. (Devam Bl E He görürsünüz! dedi. Aşağıya inerken, Aliye cevap verdi; — Ne diyorsunuz? istediğinizi yapınız. Benim de söyliyecekle rim ce. — Ne söylüyeceksin? — Ons ben bilirim. — Pekey, görüşürüz. — Görüşeceğimiz kadar görüştük! — Biraz daha nezaketli konus, terbiyesiz. — Allah, Allah! i— Ne dedin? — “Allah, Allah!,, dedim. Sıdıka hanım, yüzgöz olmadan işi halletmek çaresini düşünü yordu. — Gidip yatsanız, daha İyi edersiniz, çocuklar. Hasta olmuyası- sas diye söylüyorum. Soğuk alırsınız. Ve cevap beklemeden odasına girdi. Aliye mırıldandı: — Ya gilik karıya da bak! Ev sahibine söylersem, kanyayı kon yayı anlar. Ev sahibini tanıyorum. Odasma erkekler getirdiğini çıt latsam.., Haydi Allah rahatlık versin, sevgilim. Yarn kartopu oy- Sabahleyin yedide sokakta idik, Mahalle çocukları da erkence kalkmışlardı. Evden çıkar çıkmaz, bombardımana tutulduk. Top lardan biri Aliyenin kulağına geldi: — Ah! diye inledi. Kulağım kanıyor; karın içine taş koymuş tar!,, Kim? deli gibi olmuştum, hiddetten başım dönüyordu. Hemen intikam almak hırsile yarıyordum Rastgele bir çocuk yakaladım. Gülüyordu. Temizce dövdüm. Diğerleri kaçtılar, Aliye ağlıyordu. Kulağında bir damla kan vardı, Onu içtim: “Ayl dedi, kanımımı içtin? Öyleyse beni, tamam yüz sene seveceksin!., doğrusunu söyle” mek lâzım gelirse, ne ben, ne de o, “sevmek,, kelimesinin manasını bilmiyorduk. “Svgilim,, beni ne kadar mestediyorsa, “aşk,, da o ka- dar az alâkadar ediyordu. Aliyeyi teselli için bütün “servetimi,, feda ederek ateşte pişmiş kestane aldım. Ve dün geceden kalan muhavereyi hatırlayarak sor dum: — Dün ne söylüyordun? Ev sahibini tanıdığını mı? — Yalan söylemedim. Onu tanıyorum. Göreceksin... Bu mal sahibi bizim için “İktidar,ın tinsaliydi. Bu adam, ba” barı patronu değil miydi? Bir hareketi, yalnız bizi sefalete değil, üstelik, sokağa atmıya da kâfiydi. Tuna bırakırdı. Kiracılariyle katiyyen temas etmezdi; bu işi tibine havale ederdi. ) İşte, Aliye, Haydar beyi tamdığını söylediği zaman oi rette kalışımın sebebi... vd Aliye bana izahat verdi: “Bakkala ekmek almağa gid” © Köşede karşı karşıya geldik: gi “— Sabah şerifler hayırolsun, Haydar bev,, dedim. Ne“ © ki? o da diğerleri gibi insan değil mi? *— Hey! küçük, biraz dur! Yağmur yağıyor, yorsun.. Senin, ayakkapların yok mu?,, *— Var, ama cuma günü için saklıyorum, Siz hiç meni yiniz, efendim, ben alışığım!,, Aİ Bunun üzerine bana bir çok sualler sordu: gi Babamı, ne iş yaptığını, beni; büyük babamm ha iki yaşında olup olmadığını. Gülmeğe başladım. O da e dü. Herhalde gülüşümü çok güzel buldu ki tekrar gülmemii © Sonra, Cahidi çağırâr: "- Hava güzelleştiği zaman, bu küçük hanımla hersbö yım.,, dedi. Sen de gelirsin olmaz mı, sevgilim?.. Olur, olur» ? ki ben öyle istiyorum, gelirsin. Belki el arabasının içinde ©” (Devrmı va? yala

Bu sayıdan diğer sayfalar: