10 Kasım 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

10 Kasım 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nebat YILDIRIM'IN »ar'in tarihi Romanı:13 Boğ Bazı yırtılıcasına haykıran hün- Yazan: Ikimim kâr Elizabeti de korkutmuştu O zamana kadar bir kadeh ağzina koy» Biyan koca hünkâr Yıldırım, böylece ve İk defa karsı Sırp güzelinin elinden ra- kı da içti. Büzabet el çirptı. Yan oda ö- mündeki perde açildi ve arkasından yir- mi bakire yurı çıpsik, beyaz kollarla çi- karak Sırp rak'sları yaptılar, Gece epeyce ilerlemişti. Yıldırım da şaka maka Elizabet de çok yorgun düş- tüler. Hünkâr başı dönüyordu. Çok İç- mişlerdi. Elizabet padişahın kıvama gel- diğini görmüştü. —Bayexid, dedi. Senden bir şey iste- sem yapar mısın? — Nedir? — Öyle değil. Önce vaadet. Hem bü- yük bir şey değil — Peki! Elizsbet yorgun olmasına rağmen Ba- Yezidin boynuna sarılarak anlattı; — Anamin Halil adında bir evlâtlığı yarâr. Bu delikanlıyı ben sarayda hima- ye ederdim. Etiyenin benden sonra onu sokağa atacağını biliyorum. Çok deli bozuk bir bali vardır. Kardeşim onu hiç sevmez, fakat benim hatırım için ses de çıkarmazdı. Anam ölürken onu bir ev - Mt gibi büyüttüğünden bahsederek bir kardeş telâkki etmemizi vasiyet etmişti gevketlim. Ne olur, onu buraya aldırsa- na! Yıldırım o kadar sarhoştu ki, bunu mu- hakeme etmeğe hali müsait değildi. Gül dü: — İstediğin bu mu? — Evet Bayezidim! — Ali paşaya süyl>, hir ferman yaza. rak kardeşinden Halli istesin! Elizabet sevincinden Kalkıp zıplıya- caktı. Bu kadar kolaylıkla bu işi başara- cnktı da ne diye şimdiye kadar yapma. mıştı? Bu zaferine karşılık Yıldırımca meçhul bir zevki tattırmağı düşünüyor. du. Ansak yorgundular. Biraz istirahat etmek lâzımdı. Hünkâr hafifçe gözlerini kapamış, bir şekerleme Yapar gibiydi, Dişarda biraz yüksekçe konuşmalar du- yuldu. Elizabet yerinden fırlıyarak ka - piya kulak verdi, Bu saatte koridorün böyle yüksek konuşmağa kim cesaret e- debilirdi? Kalın sesli bir adam bağırarak söylü. yordu: — Hiünkâra hususi arzım var, Kars- man bikiminin adamlarından biri gelmiş deralniz, — Ağa, padişah halvettedir. Olmaz. — Arzım mühimdir, Elizabet hünkâr hafifçe sarsalıyarak uyandırdı. — Sevketlüm, Dedi. Dışarda bir ya- bancı Karaman hâkiminden geldim, di - yor. Sana arzı varmış! Yıldırım Bayezid bayağı sallanıyordu. Şaraba epeyce tahammülünü denemişti, sma, rakı, şampanya, şaraba karışınca np tahammül, ne takat kalmıştı. Haykır. dı: — Gel! Herkesin önce bu yabancı eşiğe yüz üstü diz çöktü. — Ulu hünküren, Timurtaş, Alteddini sa'betti, Hünkürm gözleri büyüdü. Elizabet te- dehhüşle geri çekilerek ihladı. Yıldırım | syağa kalkmak istemiş, fakat, tekrar ye | rine yuvarlanır gibi düşmüştü, Hiç büyük bir esire böyle muamele yapılmamıştı. Timurtaş bu cesareti kimden bulmuş- tu. Hürkürdan müsaade almadan bir hâ. kimi idam etmek ne küstahlıktı. Boğazı yırtılırcasına baykıran hünkâr Elizabeti de korkutmuştu. — Hey. Bana çabuk Timurtaşı geti - rin! Timurtaşın gelmesi zamana mütevak - kıftı, Fakat, sarhoş hünkür bunun far- kında bile değildi. Mütemadiyen haykırı- yordu: — 'Timurtaşı bana getirin! Saraya bir telâş ve heyecan yayıldı. Hünkâr bu ciddiyetiyle ve bu haliyle Ti. | mwurtaşı bu sefer muhakkak kendi öldü. recekti, Halbuki Yıldırım için için se- vindiğini kim talımin edebilirdi? O, Alâ- eddini bir türlü öldüremezdi. Kendisine teslim olmuş bir adamı silâhsrrken idam onun şanma ve şöhretine yakışmazdı. Fakat Alâeddin, uslu oturur gerirlerden değildi." Bir fırsatmı kollıyarak bünkâr Yldırımın başma bir hâdise getirebilir. | di. Hem onun idamı kötürüm Bayezidi de korkutacak, o dn temizlenecek, bu suretle Yıldırım hemen bütün hâkimler! eline geçirmiş bulunacaktı. Netekim Timurtaş bu hâdiseden sonra Konya, Aksaray ve Lârende şehirlerini zaptetti, Ancak Yıldırma düşen zahirde Timur- taşa hiddet etmek olmalıydı. Ama, bunun bir desise olduğunu etrafı anlıyamaydı. Bu itiberin saraydaki he. | yecan durmamış, artmıştı. Elizabet de korku içindeydi. Filhakika Yıldırım Ha- Mlin gelmesine müsaade etmişti ama, bu vaziyotte vazgeçebilirdi. Sabah yaklaşıyordu. Elizabetin gözle- rinden uyku akıyordu. Hünkâr bu hâdi- seden sonra #peyee uyumuş ve biraz a- çılmıştı. Gözlerini arslıklayıp Elizabeti görünce güldü: — Sabaha kadar uykusuz muydun? — Evet hünkürm! — Fekat yüzün solmamış, taravetin ie İLİ Bazan, mektupları açmak, havaleleri yapmak için yemeğimi 0 danın bir köşesinde yemele mecbur oluyordum. Kâmran da bir kö" geye çekiliyor, kızımızda bizi oyunlarma karışlırmıyordu. Girizan bekliyor, sonra kapıyı parmaklarile tıkırdatarak: yerinde, Sen nekadar güzelmişsin Hay- si! Pırsat bu fırsattı. Yıldırımı tekrar zev. ke boğmak, tekrar kendinden geçirmek sağlam kazığa bağlamak lâ - sımdı, Elizabet kapıyı kilitledi ve hünkâ- rın kucağına atıldı, — Dünyada hiçbir kadın yok ki benim kadar mes'ut olsun padişahım. Hünkâr da hemen hemen geçer gibiydi. — Ben de Haysi, ben de! Ve ilk defa Yıldırım Bayezid yeni bir zevkin gümmı aldı. Kadm, Yıldırımın an- lamamazlıklarına rağmen onu istediğine doğru sürüklemiş ve muvaffak olmuş, Yıldırıma yapmadığmı, yapamıyacağını yaptırmıştı. Elüzabet bununla bir şey kaybetmiş sayılamazdı. Fakat, hünkâr yeni bir ahlâlesizliğa alışmış bulunuyor- du. Ve işte o zamamdanberidir saraylara ne olduğu bilinmiyen genç iç oğlanları almak âdeti teessüs etti ve bu zelil usul Osmanlı devletinde yol aldt. (1) İmparatoriçe Yıldırım için bu zelil fe- dnkârlık meçhul değildi. Sırbistanda çok flerlemin bir halde bulunan bu iş Eliza bet gibi bir kocaya ram olmakla doymı- yacak kadına moçhul kalamazdı. Sırb prensesi ayni zamanda Ali paşayı da bu İşe sevketmeğo çalışmış ve onu da ken. disine bir köle gibi bağlamıştı. (Devamı var) (1) Hamer tarihinin birinci ellâinde Böylece izahat verilmektedir: Bayezid zeveesi Sırp prensesinin öğret. tiği mucibi tayip sefahatten revkiyap olduğundan All pasa efendisinin arrula- rını yerine getirmek Üzere her taraflan genç hristiyan çocuklarını mübayaa et. tirirdi. Zekâvet ve hüslnleriyle temey- yüz edenler olvakte kadar mer'i esule tevfikan yeniçeri ocağma kaydedilecek yerde «aray dahilindeki iç oğlanlara fi. hak olunurlardı. Bu hayatı selilâneyi ter. kettikten sonra kaybettikleri namusun zarar ve ziyanıymış gibi kendilerine ya arazli sesime verilir veyahat en büyük nisabı mülkiye ve askeriyeye tayin edi. Tiyorlardı.,, $ Macı Halife (795) senesi vakaylin! *Gafleti Yıldırım han ezumur,, ibaresiyle Made etmişse de (Neşri) (lâris) ve (So- lakınde) (Lâtfi) ve bilhasın müverrih (Odluhiddin) bu hesusta tafsilât vermiş. lerdir. Bu ahlâksızlık Yıldırım zamanmda vi. zera arasmda dehşetle taammlim etmiş. 4. Müvorrihler birçok harblerin genç 6- #irler tedariki için yapıldığını bildir'yor- lar. kendinden “Ydlderım | gülümsemeyle, — Merak etme, genç. Hattâ çok genç. Konuşma mevr yi seçebilmen için sans evsafını da söyliyeyim: ateşli bir vatansever, Fakat şimdiki halde menevi- yeti müthiş bozuk, aşk ıstırabı. Anlarsın yat — Hayır, hayir! sandığın gibi değil, tamamiyle manevi ıstırab! sevgilisinden on beş gündenberi ba rak ediyor, kıskanıyor ve snire ve salre, Kendisini adam etmek, kederini ve eski sevgilisini unutturmak lâzım. Genç oldu- Zu için kolay bir iş, Nasıl işine geliyor mu? Delikanlının yakışıklı olduğunu şim diden haber vereyim. — Ben de bu sebeble seni düşündüm ya... Zarif ve kibar görünmek lâzm; yani, tam senin işin... Fakat dikkatli ol, Saf yapayım deme. Ona cidâi ve narcus- lu bir kadın rolü oynıyacaksın. Hoppa, fikir fikir kabina sığmiyan kadınlardan, hele profesyonetlerden biç er alamıyor. Me- hoşlanmaz. — Olmaz; sakın ba! tedrici Merlemek lâzım. Yavaş yavaş kendine beğlarsın. Maamafih işi birkaç günden fala gecik- tirme ki, ötekini çabuk unutsun, — Evet, beş veyn altı gün kâfi, Sen ar- tık işi vaziyete göre İdare edersin, Her şey bu alışamki görüşmenize tâbi, Sana güveniyorum Emmi... Sana orada raslamış olurum. Sizi bi. ribirinize tanıştırırım. Seni masama da - vet ederim. Yemekten sonra saat on bi- İ re doğru ben ikinizi başbaşa bırakarak sıvışırım. Anlaşıldı mı? — Onda mı? arama, baş para kopara- mazsın. Zavallı pek fakir. Fakat üzülme, masraf bizden. dum: ismin Emmi Şröder.. Kocan mü- hendisti. Ne mühendisi olursa olsun; ma- kine, elektrik velhasıl sen ne İstersen. — Açıklarından biri boya ve renk mü- kendisiydi öyle mi? pek e olsun. Yarın sabah saat onda x gele- rek vaziyet hakkında bana rapor verir- sin. Şimdilik Allahaısmarladık Emmi, Komiser, dudaklarında hafif bir gü. Tümlemeyle, telefonu kapattı ve Stefa - nm beklediği odaya açılan çifte kapıya doğra ilerledi. “Emmi bizim kahrama - um kederlerini çabuk Ounulturur, diye düşünüyordu. “Hilda neksdnr esmerse Emmi de o kadar sarışm. Böyle olması sanırım Xi bizim srkçr delikanlının daha çok hoşuna gidecektir. Emmi hakik! bir Alman tipi, Öteki kadar becerikli de- Zil ama, ondan çok genç. Çivi çiviyi çe. ker; Emminin aşkı, Hildanın aşkını Sle- fanm gönlünden söküp çıkaracaktır.,, X HENKEL ! — O adam çok tehlikeli değildir. Yalniz, bal de orada bir delik yapmak ihtima'i olan kömür mek lâzımdır. Oyuncakla meşgul olmak, kendime gelme için — Teşekkür ederim. Ha, unutuyor. | Yazan: R. Robe Düma — 115 — Çevirei ir Komiser, dudaklarında hafi ai. telefonu ka. a — Sizi çok bekletmeğii 7 Stefan, rüyadan Wi , dek kindi. Başını kaldırdı: — Böyle kederli ai ave din gibi bir gence bu DA ip tıramıyorum. Şöyle bİr sik w rinizi atıverin. ye VE Benim de bu akşam #Ü mı dinlendirmeğe gi e ber e Sonra akşam yemeği Modeli'de yeriz. Bira 19“ eğleniriz. Haydi me ie > O akşam sant on piri bir masaya oturmuğ ee Pl fanı hararetli konuşmalı yar? # sessizce çekildi. Kapıys pe onlara son bir defa bakti” me "i ze | © Velterin gittiğinin yi vi gibiydi. Velter o yapa Delikanlı elleriyle tear€“ raretle bir şeyler anist yordu. Beyaz ipekten #” » s ginde olduğundan dat ei görünen Emmi onu gül yordu. de pi ge “Fanst” undan bir mesi du: (1) “Das bet der Hilda ölüp gitmişti ta sandığı halde... Parisli meslekdaş! yunu düşünerek, me ğuşturdu. “Stefan Psi ..* Ertesi sabah Veltef lüğüne giderken bir pO* Telgraf gişesine, cebi" — Parise hir t6 — Pekl efendim. Memur kelimeleri #97 di ve bir yanlışlığa “. Söbert, 12 Kac * mi efendi — Evet, Velter telgraf ücreti! — Hayır efendim. bırakmam, berâk ii pr e Velter, Modeli'de orasi ucuyla işaret eâiyordü BE ya ile epey sarhoş olm Velter pzaklaştı. şimdiden unutmuştu, B“ yorlar ha, beklesineif ğıdı uzatarak: için adresi yüksek ge3l€ Mİ daklarında momnunsi© uzaklaştı xXx — Alet Ben kolonti yi 3 cal Ri iN yer ben de çıkmak üzeri İ on var, veri ys” (1) Menlen manasi? dir! pe gi # “ Babacığım, diyordu, fındık sıçanın geldi. Hemen kapıyı açıyordum, dizlerime oturtuyor, bir taraftan da kAğıtlarımı tanzim ediyor, nihayet bıkarak önümden İtiyordum. Boş kaldığım görünce, Girizan: — Babacığım. misafirlik oynryalım mı? diyordu. Ve oynuyorduk, Bununla beraber bir gün acele gönderilecek bir işim vardr. — Girizancığım, dedim seni çok seviyorum, haydi git kardeşinle oyna! Dizlerimden yere atladı, birkaç adım yürüdü, sonra geriye döne zandırdı. Ve yavaş yavaş hakikati dım: Ben gittikten sonra, Haydar bey çok ciddi € olmuştu. Aliyenin teneffüs ettiği hava içinde ? yas şefkatli bir vasi rolünü oynamaktan çok mesut pi Fikrindeki fena şeyi de ihtimamla gizliyordü. Dürdane anlatıyordu: — Lâkin hanım paraya çok düşkündü. ğinizi zannetmişti, Bunun için — örümcek o da Haydar beye öyle sarılmıştı... İşler (enayö” Jeye parmağını koydu. Behiç beyi ler aldı. Haydar bey, karınızın lili çok mü mağa başladı. Bir gün Aliye hanım Haydar beye rinden alacakları müthiş bir komisyonda — Sizde mutfak takımı bulunurmu? Ama kartondan olmasın; daha iyice bir şey istiyorum, dedim. Tanıdığım bir ses cevap verdi: — Evet, Ali beyelendi, istediğiniz gibisi var... Bu kadın, eski hizmetçimiz Dürdaneydi. Evlendiğini, kocasının bir şirkette tahsildar olduğunu, kendisinin de şu küçücük dükkânı açtığını söyledi. Benden, Kâmrana, Girizana ve nihayet Aliyeye dair sualler sor- du. Bilmiyorum o esnada kafamdan neler geçti. Fakat birden, Sab” ri efe n, kızı hakkında söylediği şu cümle aklıma geldi: “ — Bir tokat st, göreceksin ki bu, onu konuşturacak ,söylete * rek: — Bir şey söyliyebilir miyim? — Elbette, cicim, çabuk ol. «— İnsan birisini sevdiği zamn, yanından kovmaz... Dosyaları bir kenara çektim ve onu kollarımın arasına ald:m.. Çok hassastı, evet, ama benim gibi hassas... Biz ikimiz, gittikçe azametleşerek hüküm süren Aliyenin ya nında kimsesiz hakir fertlerdik. Haydar bey bile Kümranla alâkadar cektir... oluyor, ona bolbol hediyeler getiriyordu. O zaman bu söze hiçbir ehemmiyet vermemiştim, lâkin Dürda- 18 ağustos 1922 de İzmirde bir depo açmıştık. Oradan gelirken, nenin karşısında, içime bir şüphe düştü, gayri ihtiyari; Girizanın yıldönümü olduğunu düşündüm. Rıhtımdan © otomobile — Harımi mı soruyorsun? bana ondan bahsetme. dedim. bindiğim zaman hâlâ aklımda o vardı. Sirkeciden geçerken mütevazi — Ya! biliyorsunuz demek? diye haykırdı. bir mağazanın camekânmda oyuncaklar gördüm. İmkân olduğu za“ Vücudum buz gibi oldu. Ayaktaydım; oturdum, bacaklarım kı” , man — sırf yardım için — ufak dükkânlardan alış veriş etmek ho- rilmış gibiydi. Kendimi zor tuttum. * gider. V a, İçeriye girdim. karanlıkta oturan mübbem bir Dürdane kutuların içinde oyuncak arıyor, bir tagıltan da bana izahat veriyordu: bahset Ben yanlarındaydım. sofrada hizmet ediyordu” rış etmiyordu. Hanım, Haydar beyi evvelâ yola vo ar 9 sıra imzaya gelince, bardağını konyakla dolduruY se dar bey Üç bardak içmizti, ama gene aklı bö$ d gibi oluyorum: Dolma kalemini, sarki bir G8bİ gibi, bir düzüye kapatıyordu. Şunu da sö) iye otuz bin liradan fazla kazanacaktı, Bu kazan$ ruca cebine İnecekti. Zaman öyle: Baz da öldürüyor. Şayet hanım işten bir şey kâr edi yard lamlayacaktı. Ancak bizzat imza etmeğe sikii Ley a ne göre, kadın imzasına itibar etmiyorlarmığ döküyordul.. Muvaffak olamayınca kızdı, on“

Bu sayıdan diğer sayfalar: