27 Haziran 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

27 Haziran 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RİNA Kaplan bol bol para dağıttı, yağmaya hazır. Janan adamlarının ağzımı kapattı. Bununla bera- ber, bazıları giderken kendilerini tutamadılar: — Simden sonra yalnız hükümete itaat ede- ceğiz, diye söylendiler, Birdenbire s#ükün dolan kalede tek kalmea Kaplan Molli'ye — Şimdi ben ne yapayım? diyo sordu. Molli: — Seh de benimle beraber gel, babama gide, 4m, diye teklif etti, Anamı, babamı görmek İs- tiyorum ben, Daha öğle olmadan, ovaya giden yamaçlardan aşağı iniyorlardı. Molli eve ne söyliyeceğini, oraya gidince ne yapacağını düşünmüş, taaarlamıştı, Şüphesiz anne. #i herhade Şanghaydan gelmiş olacaktı, Kocasıyla beraber, gayet tabii bir halde içeri girecek, onu kocam diye annesine, babasına takdim edecekti. Annesile babasının nokadar hayrete düşcecek- lerini tahmin ediyordu. Hele “Kocam, Kaplan'ın oğlu” dediği zaman afallayıp kalacaklardı. Ondan sonra ne olacaktı, işte bunu tahmin ©- emiyordu. k başlarına — Baba, anne; kocam, * Faki evin oturma odasindaydılar. Bıbası ile an. mesinin hayretten gözleri açıldı. Molli o anda, an- nesinin matemde olduğunu gördü, Ayağında beyaz ayakkabı, belinde yine beyaz ipek kemer vardı, gaçlarını da örmüştü. Fakat babası yine her za. yaanki gibi giyinmişti. Zavallı kadın dudaklarının arasından: — Ben #eni öldü sandım da, dedi (Bugün Bençler hiç yoktan kendilerini öldürüyorlar »ira, Ben de dedim ki belki hir şeye canı sıkılmıştır da. Koram karısının sözünü kesti: — Gördün mü bak, yine ben haklıymışım, de- al. Biliyordum, herhalde eve gelen, kırımm hays- İ değildi. Bununla beraber, ikisi de biraz öfkeli görünü. yorlardr. Kızları gelmişti.. Fakat bu uzun boylu genç de kim?., Atinasi: N — Kotan mi, Molli, dedi. Ama ben tahımiyo- rum kendisini? Babası da: — Ben de hiç görmedim, des, O zaman Melli: -— Ha, ben sana dedimdi ya, dedi, Çoktan intihab ettim diye? Sonra, zihninde düşünüp hazırladığı gibi, ilâve piti: e — Kaplan'm oğlu, 'Bâbasmm ağzı bir karış açildr Mr müddet nutku tutuldu. Sonra, hiç memnun olmadığını Bçikça gösteren bir halle: — Deli misin sen, Molli? dedi Ne diyorsun Ben ktzım? Annesi de: — Ab' ne dedik de Amerikaya gönderdik şu. ! âlye esef etti. ii Molli kocasına döndü ve: — Konuştana annemle, babamla, dedi” “ Kaplan: — Ne konuşayım? diye sordu. , — Ne olursa olgun, konuş bir gey de, sesin! duysunlar, bir hayal değü, hakikat olduğunu an- Yasmlar, kocamı “ğilim, dedi. HABER — aviren; TANDET GÜLTEKİN O zaman Kaplan Mollinin annesile babasına doğru bir âdrm ilerledi ve: — Kizımız... dedi, bir gün bize geldi. Burada birdenbire Molliye döndü ve: — Sahi, dedi, sen bana söylemedin hâlâ niçin şey için. — geldiğini? Molli, kat'i bir tavırla: — Bak ben anlatayım sena, baba, dedi. O gün kütüphaneye girdim, eski ahbablarınla bir şeyler münakaşa ediyordunuz, Seni o kadar muztarib gör- düm ki, gidip Kaplanı bulmaya ve ağır verçiler istiyerek ahaliye nekadar zulm ettiğini söylemeye karar verdim. “Herhalde, diyordum, ibtiyar bir adamdır bu, biri gidip kendinin memleket için bir leke olduğunu söylerse belki hareketini değiştirir. Hulâsa, ben kendisini senin iyiliğin için görmeye gitmişim, ba. ba, İhtyar Çinli gaşkım bir haldeydi. Yavaşça: — Evet, dedi, atıyorum, Bugün de demek Kaplan'ı aldın buraya getirdin?. Annesi söyleniyordu: — O kadar dua ettim, Allahlara! O kadar dun ettim ayın sonuna kadar evlenesin diye! Allahlar dualarıma kulak asmadılar bile! Mofli'nin babesi, paylar gibi bir sesle: — Ben sana demez miyim daima, dedi, İlâh- lara güven olmaz! Bazan insanla öyle alay ederler ki, iyilik yerine fenalık verirler, O zaman Kaplan birdenbire söze karıştı: — Ben zannettiğiniz kadar fena bir insan de. Hakkımda hüküm vermeden evvel bir az bekleyin, Moli güldü: — Madem ki ilâhlar gönderdi onu, dedi, seve seve kabul etmen lâzım! Fakat biraz sonra anladı ki kendisi ne derse desin, ne yaparsa yapsın, annesi, babası bu adamın o mahud Kaplan olduğnu bir türlü unutamıyorlar- dı, i Molli kocasına yeni bir ad takmıştı: Yung - an. "Yeğit ve uslu" demekti bu. “Çünkü, diyordu Mallişşhasbei; bir derebeyi olmaktan “kendi arsasu ile vazgeşti.,;.5 Bir akşant babası kızma: — Sen bu adamı şimdi ne yapacaktın? diye sordu. O bizim şehirlerde yaşamaya alışmış adam değil, Bütün gün akşami kadar, sanki kafes için. deki yırtıcı bir hayvan gibi, odada bir agağı, bir yu- kart dolaşıp duruyor, Bu böyle olmaz! Molli de o fikirdeydi. Fakat, dağlarm sert ha. vasına alışmış olan adam, çiçek bahçeleri ortasmda- ki bu eski evde hakikaten sıkılıyordu. Bazan, şikâyet eder bir halle: — Ben bürada adetâ nefes bile alamıyorum, diyordu, Denizden esen sicak rüzgârlar hasta edi- yor beri, Kendimi halsiz hissediyorum, boğuluyo. ram. Ben yükseklere alışmış İnsanım, yükseklere! Babası ihtiyar Kaplan'ı bırakıp çıktığına da pişman olmuştu. Acı acı şikâyet ediyor: — Vazifemi Yapmadım, diyordu. Kendisini bu” kadar çabuk bırakıp oayrlmıyacaktım. Konfugyus bize ananıza, babanıza hürmet edin, der, Molli itiraz eder bir tavırla; — 0! dedi, bugün artık kimse Konfuçyus'u sh üzerir de hareketsiz duruyör,“beklir Akşam | Postası" Belediye dairesinin saati (o çaldı. Bir ayak sesi geldi ve papaz köşeyi döndü. Serserinin iki adım önünden jona hiç bakmaksızın, geçti. Genç, kuvvetli görünüşlü, uzun boylu idi.| Azimkâr bir tavrı vardi. Stifel onun elli metre kadar uzak aşmasını bekledikten sonra peşine düştü. Böylece Römökur mahalle sini geçtiler. Şehrin sanayi mağaller) ilk amele evlerinin başladığı kısımda küçük bir kısımda papaz | durdu ve ilk defa dönüp arkasına baktı. | Casus, müsterih ve sakin yoluna | devam etti. Gizlnemeğe veya dönmeğe davranmadı. Papaz bir kapıyı itip içeri girdi ve kapıyı ara“ lık bıraktı. Alman geçerken aralık. tan şöyle bir baktı; Geniş bir evler la on beş kadar vatandaşı bağıra çağıra konuşuyor, solda (o hayvanla dolu ahurların önünde Alman asker leri atlârı timar ediyorlardı. Ortada | bir askeri nalbant çalışıyordu. Sağ da pencereleri avluya (açılmış bir| kapı vardı, Bunlardan birinde pen- | cerenin önünde oturmuş ihtiyar bir kadın örgü örüyor ve ara sıra başı. ni kaldırıp gözlüklerinin üstünden sokağa bakıyordu. Burası OAlmanların kaynaştığı bir yerdi, hiç kimsenin akima böyle bir yerde saklanmış Fransız askeri armak gelmezdi. Bununla beraber Süfe ihtiyar kadının orada gözcü v.2ifesini gördüğüne yemin edebi" lirdi. Bunu hissediyordu. On metre kadar uzaklaşarak duvara yaslanıp bekledi, Bir çeyrek saat kadar sonra pa pz dışarı çıktı. Süfel onun - yolu!d syordu. Gayyard onu görmemiş.gibi, i geçti. Gürmemesine, kendisine yar dım istiyen, merhamet dilenen bi: | ğu İşikâr bir hakikat şeklinde görüyor jyaşlı bir kadının kendisine baktıkla jrmı farketti. Aralarında bir şeyler İdi. Hanın kapısını iterek içeri girdi gözle bakan bu serseriyi farketme- mesine imkân yoktu, Burunla bera ber biran tereddüt eder gibi olma sna rağmen gene yürüdü ve uzak daştı. Sukutu hayale uğramış olan Sti- fel rarla onu takip etti, (OPapaz| kana! köprüsünü geçti ve bir hana| girdi. Burası harpten evvel | şehre! gelen sebzecilerin toplandığı bir yer di. Şimdi ahırlar ve avlu bomboştu. Bir sayis omuzunda bir çatalla av Iudan geçti. Stifel sayisin ellerinin tertemiz, beyaz ve nasırsız oluşuna dikkat etti. Maamafih bütün bunlar telerrü attan ibaretti, Onun takip ettiği iş büsbütün başkaydı. Fakat (acaba bu işi becerebilecek miydi? o Daha maceranın eşiğinde duyduğu meç hâl bir tehlike hissinden başka bir — zir iyi bir ilâhtı, dedi. (Devamı var) sebeb mevcut değilken sinirleri bo. zuldu, —ö— Sokakta uzun uzadıya (bekleyişi ona tahammül edilmez (geliyordu. Sokaktan geçen ve onu merakla sü zen siviller onu şaşırtıyor, heyecan landırıyordu. O kadar endişelend. ki bir Alman görmeği temenni etti. Mülüzim Şmitin ihtiyatlı bulunmak tavsiyesini hatırlıyarak büsbütün endişeye düştü. Biraz evvel gördü Kü sayisin bir Fransız zabiti oldur şüphesini — artık gün gibi 2 du. Bunu daha evvel nasıl da düşün memişti? Karşısındaki pencerelerden o biri- papaz Gayyard ile sayisin ve orta konuştular, perde gene kapandı. İşte o zaman Almanın sabrı tü kendi ve bir dakika daha dursa kor. kusunu yenemeyip kaçacağını anlı yarak bir iade hamlesile karar ver- Burası eskiden kahve (o şeklinde kullanılan geniş bir salondu kadır ve papaz onu görünce ayağa kalktı lar, İkisi de bir şey söylemeden ona; bakıyorlardı, Sayis ise bir eliyle w-| zun ve sarı bıyıklarını (o büküyor. sert ve biraz da merhametsiz bir ne zarla onu süzüyordu. Stifel rolüne başladı: — Artık tahammülüm kalmadı! Kadın: — Zavallı! dedi, karnınız aç deği! mi? Oturun şuraya da size yiyecek setireyim. Koca bir fincanla sütlü kahve, ek. mek ve tereyağı getirip önüne koy- du: Stifel çok acıkmış bir adam tav takınarak bunları yerken kadın yni zamanda bem merhamet, hem de inatçı bir şüpheyle gözlerini on- dan ayırmıyordu. Kimse konuşmu yordu, Papaz, Stifelin karşısına geçip © turdu, yemeğini bitirmesini bekledi Ve nihayet sert bir tavırla söze başladı: — Şimdi söyle bakalım dostum, saatlerdenberi beni niçin takip edi. yorsunuz? — Çünkü felâkete düşünce bir mâ bede iltica'etmek lâzımgeldiğini ba- na söylemişlerdi. — Sizinle nerede tanışmıştık? — Hiçbir yerde... Stifel soğuk kanlılığına kavuşmuş sükünetle cevap vermekteydi. Pa paz devam etti: — Doğru. Söylemek istediğim şu, sizinle nerede tanışmamız mümkün olabilirdi? Ne demek istediğimi an lamıyor musunuz? Siz (kimsiniz? Nereden geliyorsunuz? — Ormandan geliyorum, aylarca orada yaşadım. Çeviren: Fethi KARDEŞ — Ormandan mı? Bu civarda of” i man dolu. Ne taraftan? Stifel eliyle mübhem bir işarti yaparak: — Orinyi tarafından, dedi, Mai" mafih ben buralarını pek (bilme ki... Parisliyim, | Papas heyecanlarımıştı: — Orinyi mi? diye söylendi. | niniz nedir sizin? Stifel ani bir kararla sayise di” nüp onun önünde hazır ol vaziye'i alarak cevap verdi: | — Yedinci tabur beşinci bölük ten nefer Lamber... ! geri! nin perdesi aralandı ve Stilel biran) Bu sözlerle orada her şey, bir *İ hirbazın değneği değmiş gibi, birde” değişti, Çehreler güldü. Stifel anl mıyordu. Mülâzim Şmitin ona öğrü tiği isimde bir mucize tesiri mi vaf” dı.? / Papaz, sayise hitap etti: | — Binbaşım, işler yolunda. Bu (| cuğun sizin taburdan biri olduğü | na artık eminim. Orinyidekilerd' birinin adı filhakika Lamberdir. Yüzü sevinçle gülüyordu. Frunslf sabiti güldü ve ellerini samimiyet” Stifele uzattı, o da hürmetle sikti: — Ne diye benim taburdan ole Junu daha evvel bana söylemedin? Sen beni tanırsın ama on beş gü” ük taburumdaki bütün neferleri 48 nımama imkân olmadığını düşü” medin mi? Neyse, geçmiş olsut! Kadın söyleniyordu: — Zavallı delikanlı. Sana bie aazırlayım, biraz da şarap (bu yım, F Şüpheleri kaybolmak şöyle ri jan üç Fransız sevinçten eği İn olmuştu. Papaz sordu: — Kolunuzdaki mi? — Evet. | — Sizden çekinmem dolayısile # kadar olmaz görünmem kimbö* İİ sizi ne kadar ümitsizliğe düşürmü fl tür. Fakat sözlerimi dinleyince DEFİ mazur göreceksiniz. Bir o Alman Öl tebdili kıyafetle aramıza | girmeğ” teşebbüs edeceğini daha bugün Öf Âl le üzeri bana haber vermişlerdi. 1 Saat ikide evimden (çıktığım 4” man siz bir kapı önünde oturmü? $İ ellerinizi dizleriniz üzerinde kav& İl turmuştunuz. Bu vaziyette yanı. İl dan geçerken sizin saatinizi de göl düm. Kadranında 24 saate i edilmişti, Böyle saatler bizde KÜ” 'anılmaz. Sonra sahte sakalm da pek gös fİ şarpıyordu. İyi ki bana Orinyid89 fi yahsettiniz ve isminizi — söyledini” Öİ yoksa şüphelerim devam ( edecek” fl (Devamı var) l Frigolin sasf Bu bir tek cümle Nihat çıktıktan sonra genç kizm beynini kemiren birbir düşün- ceye nihayet vermiş, Behireyi biraz evvel verdiği kararı tatbika davet etmişti. Şim- di muhakkak gidip Nerlâyı (o görecekti. Nihat ile Necdet arasında dölaşarı kalbi- ni tereddütten kurtarmak için arkadaşı nın yardımı muhakkak lâzımdır, Nisuvazdan çıkan Behire bir taksiye bin di.Ve Hacıosman bayırı üzerindeki benzin © deposunun adresini verdi. Uzun yol, gö. © rünmiyen denizden koparak köpüre kö Püre esen rüzgâr, arabanın hızlı yürüyü- şü genç kızı bir rüya İçerisinde / salladı. © Keder, tereddüt kafasından boşalırken de ponun önüne geldiklerini farketti. © Deponun hemen yanı başımda, kimbilir hangi garip zevk sahibi bir eski Ozaman “ tengininin anlaşılmaz bir merâkla yaptir © dağı ahşap bir ev vardı. Burasını Neclâ- sın büyük babası mahlülden oslmış, bir tamanlar sayfiye gibi kullanmıştı. Sonra 0 urun zamanlar terkedildi. Dağbaşı de nilecek kadar tenha ve iskeleden epsyce uzak olan bu ahşap eve kirzcı o bulmağı imkân olmadığından o yıllarca boş kaldı, * çürüdü, oturulmaz hale geldi. e Nedânm © babası Kâmil bey evi satmak istedi. Fa. MASAL ÇOCUKLARI HA'BER'IN AŞK VESHİS ROMANI: 13 5 © Nakleden: kat müşteri çıkmadı. Ahşap olduğu için yıkıcılar burayı yok pahasına kapatmak istediler, buna da Kâmil bey razı olmadı. Yıllar geçti. Nihayet tekaüt olduktan son ra Kâmil bey yeni bir iş peşine düştü. Şişli * Büyükdere arasında asfalt yol ya- pılmuştı. Burada evin yanına bir benzin ane yaptırır sa İyi iş yapacağını düşündü. Aklıma her gelen ilkfikri yapmaktan çok hoşlanan Kâmil Üşenmez elnitiski son paraları da buraya yatırdı. Eve tamir kondu. Yanı başına depo, ve mini tamirhans ya: pıldı. Bir ustabaşı ile bir çırak temirhane ye alındı. ii Üşenmez de kızı ile be raber ahşap ev Yerleşti. Behire taksiden indikten sonra ahaşp evin kırmızı boyalı kapısını çaldı. Kapı. yı açan Neclâ karşısında Behireyi görün- ce hem şaşırdı, hem sevindi. o Misafirini kucaklıyarak yanaklarından öptü; — Buraya kadar zahmet edip gelişin © kadar ani oldu ki... doğrusu haber ver meden geleteğini hiç ummazdım. Bilsen ne kadar sevindim, Bebire küçük odada oturur oturmaz gü” lerek il nin zahiri sebebini anlatmağa başladı: Pim Nİ işanlımla beraberdik. Nihat acele bir müşteri ile görüşecekmiş. Oraya çit ti. Ben de yalnız kalmca baktım oo vakit. daha erken Neclâya kadar gideyim, de. dim., — Ns karlar iyi-ettin.. Tabii gere de bizdesin.. — Yok, bu seferlik izin verirsen Bü- yükdereden son vapurla dönerim. Başka bir seferde insallah gece yatısma gelirim. MUZAFFER ESEN — Nasıl istersen öyle olsun kardeşim.. E söyle bakayım Nihat ne ne âlemde? A- ranız iyi mi ? — Tabif değil mi ya, neden iyi olma" sın? —Bilmem.. Yalnız geçen gün size geldi: ğim vakit seni biraz garip bir halde bul. muştum. Ne yapacağını bilmez gibi görü- Büyordun... — Hiç de öyle değil Neclâ.. Necdetin bütün telçirlesiniş.bende hiçbir tesir yap* muliğım açık söylelim değil mi? Nec'â yu şop;sual üzerine izahat verme i:ba'lağı;,.. .. — Evet söyledin, fakat o gün söyleti- Ein sözler beni, epeyce düşündürdü. HA. lâ da düşündürüyor, çünkü kafamda hiç değişmiyen bir kanaat var, Evlilikte me- sut olmak için en birinci sart asktır, Su halde bir genç kız nişanlısını bütün kalbi" Je sevdiğinden emin olmadan © adami İl evlenirse büyük bir hata yapmış, saadeti İl ni elleriyle baltalamış olur. “Nikâhta k€ İl ramst vardır... sözünün bugün için bi | kıymeti kalmamıştır. Evlenecek her gi evleneceği erkeği iyice tanımalı, sevdiği" den emin olmadıkça evlenmemelidir. Behire bu mütaleayı tasdik etti; — Ben de başka türlü düşünmü; ki Nedâ,.. Evlenmeden evvel Nihadı bi tün ruhumla sevdiğimden emin olmak istiyorum; mübhem, şüpheli. hislere bü yük ismini vererek aldanmaktan korku?” rum.. İşte günlerdir ki hislerimi tahlil il uğraşıp duruyorum, Bilirim, evlenmek hef genç kızım hoşuna gider. Bir genç kız, t© nıştığı, bayat arkadaşı olarak seçtiği d€ likarlıyı bir masal kahramanı gibi kusu suz görür, fakat bu görünüş her vakit har gi Kikate yvar me asab1? İste — bunun İçi” hör genç kaz, evlenmeden evvsi çök dü” şürrmnelidir. Neclâ gözlerini arkadaşına (doğru ©” virdi ve dikkatle baktı. İ idamesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: