8 Mart 1920 Tarihli İrade-i Milliye (Sivas) Gazetesi Sayfa 3

8 Mart 1920 tarihli İrade-i Milliye (Sivas) Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Nevmid Olmayalım, Metin Olalım Yine Hakka Doğru: Düşman bin olsa da Hak birdir, Hak ise şerik değildir! Mağlubiyet tehlikesiz olmaz. Mağlub olmakla da bir millet ölmez. Buna kani' olmalıyız. Bu bir hakikatdir. Herhangi bir millet olursa olsun.. Bir harbi ve cidali kabul ettikden ve onun hükmüne tabi' oldukdan sonra; ya galib gelir veya mağlub olur. Galibiyetin ani bir neşe-i zaferi, mağlubiyetin de muvakkat bir safha-i teessürü vardır. Güldükden, ağladıkdan sonra bu da gelüb geçer. Ancak dünyada ne kemal beka-pezirdir ve ne de zeval! Zevalin de, kemalin de maverasında bir hak, hakikat vardır ki: işte o, bakidir. Bu gelüb geçer. Bu köhne kubbenin altı, böyle birçok galiblerin zafer teranelerini dinlemiş, birçok mağlubların gözyaşlarını silmiştir. Tak-ı zaferler yerine kazılan hufre-i mematı, müdeffinler üstüne kurulan iklil-i hayatı da görmüştür. Dest-i zaman! Yekdiğerine zıd ve mübayen bu garibelerin her an serr-i muğfilanesi üzerindedir. O düzlar ve tozlar. Lakin, Sultan Süleyman'a kalmayan bu dünyanın hiçbir kimseye kalmayacağını da mavera-yı hakikatde esen rüzgarlarla ihsas ettirmekten de sanki bir zevk duyar. Biz ki Müslümanız, bizim Kur'an-ı mübinimizde bu hakikatler daha vasi' bir felsefe-i diniye ile mütecelli ve müsbettir. Eğer dinimiz kadar diyanetimiz, imanımız kadar i'tikadımız, i'tikadımız kadar da ahsen-i fiiliyatımız… Ve illa ahlakımız düzgün ve dürüst olsaydı; bugünkü tehlikeler içerisinden doğan bu hakikatleri daha başka bir metaneti diniye ve salabet-i ahlakiye ile kavrar ve ilmiyle de amil olurduk. Olmaktan da bila-perva çekinmezdik. Amil-i inhitat! Haşa dinimiz değil, bizim bu dinin ulviyet ve kudretindeki hakayık-ı temeddin ve terakki ve insanlıkdaki avamil-i mezaya ve tealiyi… Kendimize mal idinmemekliğimizdedir! Acı hakikatler sırasında serd ideceğimiz nukat-ı mühimmeden başlıca birisi de bu idi. Sırası düştükçe bu mebhas-i ehemmin tazarru'at ve tasrihatına girişmekde kusur itmeyeceğiz. Çünkü acı i'tiraflar, daima doğru hükümlerdir. Bu hükmü geç takdir eylemekliğimiz yok mu? Bu elim felaketlere sürüklenmemizin yine başlıca saiki olmuştur. Vaktiyle uyanan bir millet tali' ve mukadderatının hiçbir vakit uyuduğunu görmez. Uyuyan tali'ler, uyuyan milletlerin hakkıdır. İtiraf idelim ki: azim ile imanın kaim olduğu bir mülkde tesirat-ı zamanın yüzümüze doğru fırlattığı bu na-beca nekbetler uzun müddet daim olamazdı. Kitab-ı hayatımızın müellim sahifeleri üzerine -nakş-ı ber-ab gibi- yazılıb bozulan mühlikelerin, tehdidlerin… hükmü de kuru kaldığı kadar korkunç görülemezdi. Biz ise ne zaman ilcaat ve terakkiyatına ve ne de dinimizin tecelliyat ve inkişafatına sahib olmuşuz. İki cami arasında kalan beynamazlar gibi şaşkın ve mütereddit yerimizde saymış durmuşuz. Halbuki salibin karşısında yine hilal olarak kalmış, Hrıstiyanlık aleminin ruh-ı teslisinde yer tutan bir an'ane-i kin ve gazabın; artıb eksilmeyen darabat ve tecevvüzatına ma'ruz kalmaktan kurtulamamışız. Elim tecrübelerinin, feci' devrelerini görüb geçirdiğimiz ve el'an da görmekde olduğumuz bu müessir hakikatleri inkar idecek gafil bir Müslüman var mıdır? İyi bilmeli ki: şimdiki harici adaletler, mürüvvetler ve muzaheretler; insani ve vicdani Yirminci asr-ı medeniyetin nasiye-i pür- şevketinde siyah bir leke gibi duran; menfa'ınla müşareketin, kuvvetle mukarenetin muktezasıdır. Binaenaleyh biz garbdan vahi bir ümit-i necat beklememeliyiz. Hakkımızda verecekleri kararlar hayırlı hükümler değildir. Hayra delalet ideceği zannedilen nukatın iç yüzünde mutlaka bir menfa'at hissi mevcuddur. Eğer biz durbin ve metin olur da bu temayülat--ı zaruriyeden kendi hesabımıza istifade eylemenin yolunu bulabilirsek, bittabi mevcud fayda daha büyük bir mikyasda ta'ayyün ider; aleyhimizdeki hükümlerin, fuzuli tecavüzatını da, basiret-i fikriye ile atılan adımların karşısında azalmış ve gevşemiş buluruz. İşte şuunat ve hadisatın nazarı da bu isabet ve basirettedir. İstinad-gahı ümit olan metanetin; hadisat üzerindeki basiret ve isabetinin nefsü'lemirde muvafık olacağı şekk ü zünundan varestedir. Öyle ise atimizden ümit-var olarak yaşayalım. Asla bedbin olmayalım. Bu din-i mübinin elbette bir me'min-gahı vardır. Bir gün olur ki: güneş gibi Hakk'ın da bu ilcisi zahir olur. Evet! Asla ümitsiz olmayalım. Fütur ve nevmidi dinin düşmanı ve küfrün failidir. Ümidsizlik ölüme mahkumiyet demekdir ki: ümitsiz yaşamaktansa ümitli ölmek daha adil ve daha vazıh bir hikmettir. Kalbimizi yoklayalım! Öyle bir ali dinin kudsiyet ve ulviyetiyle mücehhezdir ki: onun hakkını yapacak ve icabatı teslim idecek olursak; kendimizi asla ümitsizliğe boğulan uçurumların kenarında görmeyiz. İçerisinde bulunduğumuz ve puyan olduğumuz muzlim tehlikelerin nasiyelerimizde parlayan nur-ı imanla tenver iderek savuştururuz. ❃ ❃ Cami'a-i hilafet etrafında toplanan üç yüz milyon İslam'ın makarr-ı hilafeti İstanbul'dur Bu tac-ı hilafeti altı buçuk asırdan beri başında hürmetle taşıyan Osmanlı İmparatorluğu'nun, bu uğurda dökdüğü kanlar, kaybettiği topraklar… elhasıl istihkar ettiği fedakarlıkların hakk-ı tarihisi; öyle kolay kolay nez' idilemez ve bu hakdan mahrum idilemez. Bu yüzden şarkın zemin-i mukadderatı altına gömülen birçok hükumetlerin ölüsü var. O best-gah-ı saltanatın hududları emin olmalı, boğazları ayrı yaşamamalıdır. Zira boğazsız bir vucud yaşayamaz. Münavebe ile idare idilecek bir boğazın mide-i saltanatı ihlal ideceği ve dolayısıyla mevcudiyet-i hilafeti ifna eyleyeceği pek aşikardır. Bunu cihan da tasdik ider ki: hududları emin olmayan bir payitahta herhangi bir saltanatın muhafaza ve idamesi gayr-ı mümkündür. Hele bizim için adimü'l-imkandır. Boğazların murakabe ve mübadeleye vaz'ı demek; boğazları doğrudan doğruya İngiliz hakimiyet-i bahriyesinin ağuş-ı cevelan-gahına teslim eylemek demekdir. Murakabeye *** kaydı ba'dehu karıştırıldı ise de Fransa ve İtalya hükumetleri bununla da atiye aid vahimelerini izale idemeyecekleri muhakkakdır. Biz İngiliz Nazırını temevvüç ettiği saikalarını zirve-i endiş-nakinde titreyen bulutların elvah-ı mevhumiyetini pekala anlıyoruz. Gayr-ı tabi'i vaziyetlerle ihdas idilecek havf ve haşyet politikasının bilahare iras ideceği zararları da tahmin idiyoruz. Çünkü; daima tazyik-i nagehani bir tevsi' ve inbisatın hamle-i teşvikidir. Her ne ise bunu da atinin füsunkar afaklarına isal idelim. Dalgın meşiyeti tefekkürlerle sadedin haricine taşmayalım. Bu harbde en büyük rolü oynayan ve hakk-ı galebeyi te'min eden Amerika ise hiç ortada yok. Nizam-ı alemin rükn-i esasisini teşkil eden ve beşeriyetin salahı için bir düstur-ı müessir olan ali Wilson Prensipleri ne oldu? Amerika bu düstur-ı haysiyetine ne için sahib çıkmıyor. Belki münfa'il ve muğber bu kuvvet bir gün meydana çıkar. O da bir hesab görmek ya da sormak ister. Çünkü bu yağmada, bu salah-ı cihanda onun da bir hakkı vardır. Biz bunu da şimdilik atinin mahzen-i esrarında uyur gibi görünen mübhem sahifelere terk idelim. Yalnız şurasını demek isterim ki bütün cihan İngiliz hükumetinin siyaset-i kahiranesine ilelebet mahkum olamaz. Kıymet-i hakikiyesine pek dun sahte liraların cazibedar rengi la'lgununa da aldanamaz. Zavallı Anadolu'nun etraf ve eknafında yapılan tahrikat ve propagandalarla elde idilemeyen netice! Bugün var kuvvetiyle memleketin dimağında yayılıyor. Times fırtınalarını takip eden nümayişler, tehdidler… Cemiyet-i Ahmediyeler ve en son kabine istifaları hep bu kahhar siyasetin temevvücat-ı elimesindendir. Zavallı halkı ma'sum bir çocuk gibi gah ağlatub ve gah güldüren ve mukadderatıyla eğlenüb duran gayr-ı adilane bu hakimiyetin acaba çok zaman daha kahr u zebunu olacak mıyız? Hayır! Düşman bin olsa da Hak birdir, Hak ise şerik değildir. E. T müdafa'asını da bize çok görüyor. Anadolu'nun göbeğine kadar uzanan boynumuza indirilen Fransız ve Ermeni seyf-i mezalimine eli kolu bağlı gerdan-dade-i inkıyad olmaklığımızı istiyor ki milletin şu müdafa'a-i meşru'asına Anadolu'da zuhur etmiş cenkçi bir kuvvet nazarıyla bakub bir kolunu Arablara birini de şimale uzatmıştır diyor. Halbuki İslamiyet namına tatbik idilen bu ehl-i salib siyasetinin tekrar-ı tarihiyle dehşetengiz şu eşkal-i fecayi'a karşı bizim Arablara ve şimale değil Arabların, şimalin ve hatta bütün alem-i İslamiyet'in ve insaniyetin yed-i mu'avenetini temdid itmesini insaniyetin şeyme-i nısfet ve me'alisinden beklemekdeyiz. Ancak tahakküm ve mezalime en ziyade ibraz-ı husumet iderek milel-i akvamın te'min-i hürriyeti ve masuniyet-i istiklalinden doğacak müsalemet-i ebediye ve mes'udiyet daime-i beşeriyeyi istihsale hizmet gibi ulvi bir fikir üzerine bunca fedakarlıklarıyla zafer-i nihaiyenin başlıca avamilinden olan Amerika efkar-ı umumiyesi bugün nasıl oluyor da Asya-yı suğradaki milyon milyon kitle-i beşeriyetden müteşekkil milel ve akvamın Avrupa'daki hükumat-ı mütehakkimenin veya birkaç şahsın rabıka-i esaretine almak için sema-yı medeniyeti seyf-i mezalemetden fışkıran hun-ı ma'sumin-i İslamiye ile lekeleyüb ve menfur bir katil, mahuf bir cellad çehresine benzeyen şu ta'assub ve istila siyasetlerine bigane bir seyirci vaziyetde kalıyor. Gerçi Amerika'nın vaz' ettiği bu ali düstur ve nazariyelerin tatbik ve medlulünü ciddiyet ve teşebbüsat sahalarında temayülat-ı fiiliyesiyle tensib idecek yeni bir medeniyetin şimalde tulu eden haver-i hakikatini kürre-i arzın en mazlum ve hicri köşelerine kadar ziyasını infaz iderek beşeriyeti bu leyle-i dey-cur esaretinden tahlis, bir bahar-ı sa'adete isal idecek atinin pek ziyade takarrub etmiş olduğunu göstermesine nazaran artık cihanın nefrin ve telin ile yad eylediği o eski fütuhat ve tahakküm siyasetleri bir alay kahır kuvvetlerinin zebunu olan herhangi bir kitle-i beşeriyetin ba'dema mazhar-ı mu'aveneti olabilecek devresini geçirmiş ve bugün yalnız iflas etmiş nazarıyla bakılacak dereceyi bulmuş iken yine harekat-ı mezbuhane şeklindeki fa'aliyet-i hazırasıyla Anadolu'da Fransa generallerinin hala tahakküm ve istila namına Ermeni kılıçlarıyla kesüb saç ve sakallarını al kanlara boyadıkları kadın, erkek binlerce ma'sumin-i İslamiye başlarından Eyfel Kulesi'ne nazire olacak bir abide-i kisve-dar vücuda getiriyorlar. Bunda en ziyade telehhüfe şayan-ı cihet beyhude yere heder idilen bu kanların bilahare telafisindeki imkansızlıktır. İşte Fransız generallerinin Asya-yı suğradaki bu kanlı izleri şayan-ı nefrin bir hatıra-i tarihiye bırakmaktan başka kendilerine de payidar olabilecek hiçbir semere-i nafi'a bahşedemeyeceği cihetle mahzeb-i bilad u beşeriyet olan bu harekat-ı cinaiyelerini şiddetle protesto ider ve bu amili mezalim olan generallerin her halde tecziyesiyle efkar-ı umumiye-i beşeriyeyi teheyyüç eden şu fecayi'-i vahşiyaniyeye hitam verilmesini düveli i'tilafiyenin ve devlet-i metbu'anızın adalet-i medeniyesinden ziyade mükaşefe-i istikbaldeki kudret-i siyasiyelerinden ümit ve isti'taf iyleriz. Eşrafdan Mustafa Ulemadan Receb Malatya Müftüsü Hüseyin Belediye Reisi Abdullah Eşrafdan Mustafa Ulemadan Mehmed Ulemadan Keşşaf Ulemadan Hacı Hafız Eşrafdan Mehmet Rıfat Eşrafdan Mahmud Eşrafdan Mahmud Eşrafdan Abdurrahman Turfandazade Veysel Eşrafdan Bekir Sıtkı

Bu sayıdan diğer sayfalar: