4 Haziran 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Haziran 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İiiyes 4 HAZİRAN 1931. İDAREHANE — Ankara caddeni 5: 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs nbul, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ İç Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş Bugünkü Hava Dün en fazla hararet 26 en az İS. Hava bugün &- çık. Ruzgâr müteha Si Terbiye W Çok işitmiş olmama rağmen “Terbiye” kelimesinin mânası- eni bir türlü öğrenemedim. Ba- sıkmaz! ie — Ahçıya sorarsanız, ter- biye yumurta ve limonu çalka- İiyarak yapılan ve bazı yemek- glerin üstüne dökülen beyaz sal çadır. — Eski tertip adamlara s0- nırarsanız, terbiye lâf ederken ükıp kırmızı kesilen, kimsenin & yüzüne bakmaya cesaret ede- iş miyen, önü boğazından göbe- çe ğine kadar ilikli sessiz ve prst- e rik kimselerin hali. — Yaşlı bir iptidai hocasına © sorarsanız, terbiye sopadır. © — Yeni bir terbiye mutahas $ısna sorarsanız, terbiye henüz © ne olduğu belli olmayan bir cev “wi herdir. — Bir arabacıya sorarsanız, terbiye dizgindir.. Ben " hanğisine inanayım? Rakam palavrası Palavranın envaı var.. Cina- n yet palavrası... Kimsenin bur- nunu kanatmadan her gün bir 3 düzüne adam öldürenler seri- si, i — Zenginlik palavrası, yemek 4 Palâvrası, içmek palâvras ve saire... © — Bunların içinde en ziyade 1 zıddıma giden, rakam palâvra- sıdır... Yirmi kat esvabı, evinde ” 150 halısı, gecede 10 aşk tema sı, hayatta 385 âşığı olduğunu iddia edenlerin palâvrası.. Bun lardan biri bir kerre rdı da her kesin on tanesini güç kul- landığı şu zamanda 20 parma- ğ: olduğunu söyl Size bu rakam palâvrasıma pek dik- | | kat etmenizi tavsiye ederim. |, Hele matbuat âleminde kita- bından 10,000 nusha satıldığı- nı söyleyen ve (gazetesinin 8,000 tiraj yaptığını iddia e- 'denlerden hazer ediniz. Bunlar rakam palavracıla- ğüt dallarından bir kaç tane > koparsak... Gelin olacaklara u- — Yok istemem vakit geç- &. Eve gidelim! Huri Hanım israr etti. —Canım zarar yok... Yarım saat daha geç kalıversek ne çı- kar sanki. Kerime soğuk bir tavırla: — Siz bilirsiniz... dedi. 5 Kadri Beye tesadüf etmek ih timali olmadığı için artık Keri- meyi hiç bir şey alâkadar et- miyordu. — Peki öyle ise... ©) Üçü de susmuşlardı. Kalaba- çe lim, gürültüsünden uzaklaş ak Zİ e, x © Musahabe o | MİLLİYET PERŞEMBE, GENÇLERİMİZ Memleketin hemen her tara. fında çıkan bir çok küçük mec- mualar, gençlerimizde ve fikir aşkının dalma yaşadığını isbat ederek bizi sevindiriyor. Vâkıa bunlarda gördüğümüz şiirlerdeki ahenksizlik, fikirler- deki vuzuhsuzluk, insanı sinir- lendirmiyor değil, Fakat ne de olsa bunları takip etmeliyiz; günkü bizde de bir gün, sadece öyle bir iki gül ile iktifa etme- yen bir edebiyat doğacaksa, el- | bette bunlardan doğacaktı Takip edelim demek, mi maha gösterelim, gençlerin mâ nasiz yazı demek değildir. Bilâkis, onları daima O hırpalamak lâzimdir. Haklı ve hattâ haksız tenkitten kırılıp susuverecek olanlar, de- vam etmelerinin faydasızlığını kendiliklerinden isbat etmiş o- lurlar, San'at âleminde zayıfa merhamet, güzelliğe zulümdur. Kimi şimal, kimi cenup şe- hirlerimizden gelen bu mecmu- alarda göze ilk çarpan şey, hı sinin de hem şekil, hem ruh barile bir örnek olmasıdır. irlerini okurken insan kendi kendine: “Ben bunları bir kaç yerde daha görmüştüm!,, İer; hattâ hepsindeki kafiyeler bir. Dikkat edin, sokakta rast- geldiğiniz delikanlılarda böyle; terbiyesizlikleri bile hep bir ka- lıptan çıkmış gibi. Gençleri | standardis6 görmek, insanın en ziyade gücüne giden şeyler den biri oluyor. Sonra lisanları ne kadar za- yıf; sayınız, iddin ederim ki kullandıkları kelimeler, mânası nı pek kavrıyamadıkları ilim istilâhları ile beraber, üç dört yüzü geçmez. Bunu, hani keli- | menin şu en mânasız mânas rile bir üslüp meselesi diye kaydet- miyorum;. ben, bir kelimenin her lâzım oldukça kullanılma- sından şikâyet etmem. Bili iki satır evel gene geçti diye ir kelimenin müteradifini ara mak veya dolaşık söze baş vur- mak bence bir muharririn ya- pabileceği en ayıp işlerden biri- dir. Hayır, bunu kasdetmiyo- rum. Kullandıkları kelimelerin azlığı, kafalarındaki fikirlerin de pek sayılı olduğunu göste- rir, Gençlerimizin hemen hemen hiç birinde kendi kendinden şüphe, kendini daimi bir müra- kabaya tabi tutma gibi şeyler yok; “nefsimize itimat edelim,, propagandasını yapanlar, iste- dikleri pek işegelir şeylerden ol duğu için, umduklarından kat kat fazla bir muvaffakiyete er- diler, İşte neticesi: Eline kale- mi alan her genç, aklına doğru yanlış, doğrudan ziyade yanlış; | eski yeni, yeniden ziyade eski, ne gelirse yazıyor. Zaten genç- lik te başlı başma bir meziyet değil Sonra bir takım peşin hüküm ler, lüzumlu lüzumsuz milliyet asabiyeti. On sene kadar olu- yor; bir gün bir yerde oturmüş, Goethe'den, e Shakespears'den bahsediyorduk. İçimizden biri tıkları zaman artık araba teker leklerinin gürültüsünden baş ka bir şey duyulmuyordu. Zey- ti nağaçları altında berrak su- lar taştan taşa sekerek akıyor- du, Arabanın takip ettiği tozlu yolun iki tarafında dut ağaçları vardı. Kozahane işçileri bu ğaçların yapraklarını yoluyor- lardı. Eve dönerlerken Kerime çok durgun ve düşünceli duruyor. du. Huri Hanım yeğ: vut- mak için mütemadiyen söylü- yor, fakat Kerimenin zihni saplandığı noktadan bir türlü çelemiyordu. Kadri Bey şimdiye kadar kendisi ile haberleşmek için ne den hiç bir teşebbüste bulun- pe yerimi her halde bir rını da alkışlıyalım | di- | yor. Hep o mevzu, hep o söz- | Tevfik Fikret'in sözünü açtı, “Ne münasebet?,, dedik. “Tev fik Fikret onlardan büyüktür, çünkü türkçe yazmıştır!,, dedi. Bu nevi fikirler o zamandanbe- ri hayli ilerledi. Şimdi hece vezni ile yazılan şiir arzu ile yazılmış olandan muhakkak iyi mintarafillâh saf köylünün mâ nisi, yine mintarafillâh seciye- siz şehirlinin yazılarından mu- hakkak daha güzel. Bunları va tan, millet muhabbeti k sevinmeyin; yeri olmayan yer- de gösterilen hamiyet, sokakta rasgeldiğinin boynuna sarılan sarhoşun muhabbetinden farklı değildir. Bir taraftan bu böyle iken bir taraftan da Avrupa'dan ge- len her şeye körü körüne bir itimat, Bilmem kaç yüz bin ta- ne satılmış diye her hangi ba- İ yağı bir Fransız veya veya Al İ man romanını, İngiliz magazi- nini göklere çıkarmak; ecnebi- nin en zavallısını kendimize ter cih etmek. Hem o asabiyetle bu hayranlık yan yana, ayni | mecmuanm ayni makalesinde tesadüf olunan şeyler. Bütün bunların sebebi ihti- miz okumuyor. Kitap neşriyatı da böyle bozuk musluktan su | damlamasını andırdıkça daha uzun seneler okuyamayacaktır. Gençlerimizin çoğu dil bilmi- yor. Senelerdenberi Klâsik Av- rupa muharrirl in tercüme ettirileceğinden bahsediliyor ve bunun yerine, isimleri etrafın- n biriki yeni muharririn kitabı ğ Klâsiklerin bugün iyi ini biliyoruz; fakat başlanabi- kendi çı- adli ve kusurlarını saydı ğimiz bu mecmualar; abuk sa- buk resimlerin altına derme atma malümat dolduran iki üç magazinimiz tavsiye edile- mez ya! Geçen sene Görüş çık- mıştı; onu okuyun diyecektik, iki numaradan sonra kapandı. Hız, bir takım ciddi yazı mak için yazılmış hikâyelerin tercümesini karıştırmak güsto- suzluğunu göstermesine rağ- men, bize yeni hir ümit verdi: Necip Fazıl'ın, Ahmet Hamdi nin, Burhan Ümit'in, Suut Ke- melettin'in yazılarını vâdedi- yor. Edebiyata ihtirasla sarıl. mış bu dört kişinin yazıları, hiç bir zaman insan: lâkayt b, İ cak şeyler olamaz; çünkü hiç bir zaman beylik fikirlerin, bey lik hislerin tekrarı değildir. Bizce yanıldıkları vakit bile ge ne temaslarından zengi ğimiz birer şahsiyetin dir. Bu Hiz mecmuası ba: kunsa da o olsun iki üç ay için- de batmasa! Nurullah ATA Kerime İstanbuldan ayrıla- İr on gün olmuştu. Bu müddet zarfında Kadriden hiç bir ha- bör - çıkmamıştı. Bu manidar ükât genç kızm kalbinde son ümitleri de öldürüyordu. Eve döndükleri zaman bir halayık . kendilerini kapıdan karşıladı. Kerimeye: — Küçük iri dedi. Duvağınızı getirdiler... Bu sözler Kerimeye yakla- şan akibetini hatırlattı. Genç kız titredi. Hiç bir şey söyle- meden odasına çekilecekti. Fa kat halası eteğiden tuttu. — Gel canım! Ne biçim ta- zesin Duvağın gelmiş. İnsan görmek isteinez mi? Bir kere gör... Genç kızın solgun çehresin- de gözleri meyusiyetle donuk- laştı. — O duvağı takmak nasip olmadan ölürüm inşallah! — Aman kızım, ağzını hayı- Her kız er geç kocaya mal ki kitapsızlıktır; gençleri | bir surette tercüme edilemiyece | Çapras kelimeler! hz 8456788901011 ( Kari sütunu ) ERE lüle taşları 1 - Eskişehirde çıkan lüle taşı vayetlerine karşı lete, İktisat vekületine, Devlet Şu- rasına müracaat ederek bu imtiya- #in memleket için doğuracağı fena- lıkları, buhranı anlatmışlardı. Bugün tekrar bu işle alâkadar olan 30—40 köyün ve bütün Yeni şekil Soldan sağa | 1 — Bahçe zineti (5) Söz (5) | 2 — İsimler (5) Peygamberin | anası (5) İ 3 — Mektup (4) Ne cennet, me İ cehennem (4) 4 — Bir uzav (2) Dil (5) 5 — Uzuv (2) Sürat (5) 6— Göstermek (6) Edat (2) İ 7 — Aleti musiki (5) Kışın ya: ğar (3) 8 — Eziyet (3). Işçi (5). 9 — Alım bilezik (5) tanda bir kıt'a (5) 10 — Yuva (2). Sağın aksi (3). | İyi değil (4) 11 — Mecmua (6) nehir (3) Yukardan aşağı 1 — Çok konuşmağa alimet olan uzuv (4) Çok (5) 2 — Akıtmak (5). Zevali (5 3 — Ağaç (3) Geminin barindi- ğr yer (5) Arabis- Almanyada değil (ci 5— Edat”(29'Rölkıya konan mad | de (6) N 6 — Eserler (4) Edat (2) 7 — Harasi Yakşhur (9) 8—Emniyet edilen şey (6) Rap tötmek (3) 9 — Ot kul (3) Kuşak (5) 10 — Zaman (2). Göz rengi (3). Bon (3) 9 11 — Sahilimize yakın bir ada İ (4) Erkek (2) Elemek (3) emme kiii İstanbul İkinci İcra Memur- luğundan: Bir borçtan dolayı malıçuz ve paraya çevrilmesi mukar- rer Büyükadada Maden cad- desinde Sadri Beyin köşkünde mevcut konsol, gardırop, bu- ro, aynalı dolap, yemek ma- sası, karyola ve buna müma- sil eşyai beytiye 7 Naziran 931 tarihine müsadif pazar günü saat 12-13 raddelerinde bilmüzayede füruht* edilece- İ ve saatı mezkürde mahallinde | İ hazır bulunan memuru mah- susuna müracaat eylemeleri ilân olunur. varır. Allah böyle emretmi İç kocadan ayrılan ve birin den de dul kalan Huri Hanım için, evlenmek yemek içmek ka di le bir işti, Kerimenin iz- divaçtan bu kadar gocunması- na hiç bir mâna veremiyordn. Kamer duvağı getiren ada- ma yol göstererek içeri girdi. — Buyurun Ali Ef: ha- nımefendiler sizi burada bekli- yorlar. Bu sözleri söylerken hanı- mına mânidağ;bir nazarla bak- tu. , Kır saçlı adam, biraz öne e- iş olduğu halde içeri gir di. Masanın üstüne bir bohça koydu. — Ali Efendi, neler getirdin bakalım! Huri Hanım merakla masa- ya doğru yaklaştı. — Duvağı getirdim efen- dim. Ali Efendi kibar müşterileri nin yüzlerine bakmağa cesaret edemeden bolıçayı açtı. Simle İ tememektedir. Bu imtiyazdan mak- İ nüne geçi | rupadan çektiği paralar ile iş yap- 4 — Arzu (4) Yaşa (2) Baston | ğ | denim iki | ikramiyesinden mahrum oluyoruz. i- | inden talip olanların yevm | yaiüllerden vefat edenlerin sileler ii edilmesi yazıktır. Malül olduğumuz. | kayden sabittir. Maaş cüzdanlarımı şehirlilerin iştirakile birer tanzim ederek Başvekâlete ve Dev- let Şurasına ve Büyük Millet Mec. lisimize müracaat etmişlerdir. Bu imtiyazı 3—4 kapitalistten başka bütün tüccar, esnaf, amele is- sat ameleyi korumaksa fenni olma- yan kuyuların zaten işletilmediğini, harice fena mal göndermemekse za“ ten maden dairesi sevkedilirken bü tün sandıkları muayene temekde ol- duğunu, satışlarda tüccarların yek- diğerine karşı yapmak ihtimali olan rekabet meselesi ise zaten böyle bir #ey olmadığın varsa bile bunun başka şekillerle ö- leceğini imtiyaz ile anlatmışlar dır. Halı hazırda bir çok tüccar Av- vüpa, Amerika piyasalarında daha başka mahreçler aramakta ve belki de yakında Viyanadan maada mah: reç bulacaklardır. Bugünkü faaliyet imtiyazlı şir. kette kat'iyen olmayacağına emi niz, Zira şimdi halk mütevazi şekil- de, fuzuli masraflardan çekinerek işlemekte ve kendi teşebbüsile Av- maktadır. İmtiyazlı şirket ise yarın bir takım fuzuli masraflar ve muh teşem dairelerde iş görerek (altı sene evvel teşekkül eden ve halı ha- zırda sermayesinin yarısını kaybe- den ve hali tasfiyede bulunan Küle taşı anonüm şirketi) gibi yakında bu işi başaramayacağını anlayacaksa da, iş işten geçecek "ve mahreçler kapanacak, bu ihracat emteamızda 3 - 4 kapitalistin kurbanı olacaktır. Hükümet Eskişehirlileri serbest barakarak kuyularda, imalinde, iha bir kontrol usulü tatbik tiyazlı şirketten göreceği fai islini göreceğinden emin olmalıdır. 2 - Eskişehir 340 senesinde tah vire tâbi tutuldu. Hem öyle bir tah rir iki buğdayın kilosu 500 kuruş ol- duğu zaman ve hatta © zamanki fiatlerden 3 misli fazla © yazılmak şartile, bugün huğdaym kilosu 140 kuruş, o zaman 200 lira icar getiren bir dükkün bugün 50 liraya müşteri bulamadığından kapalı kalmakta ve o zaman 20 liraya olan tarlanın dö- nümüne buzün 2 liraya talip bulun mamaktadır. Malüllerin tütün ikramiyesi Malülni aakeriyeden Abdullah oğlu Osman Efendi bize yazıyor: “93 senesine ait tütün ileramiye- lerini tev&i edeceği için askerlik şu- beleri kayıt memelesi — yapiyorlar. On senelik maaş alanlar için kayıt yapmıyor. Halbuki 930 senesine | it tütün ikramiyelerinden istifade | ettiğimiz halde bu seneye ait tütün | tütün ikramiyesinden mahrum Korku “Melâhatciğim, dediğim gi- bi.. Cumartesi günü saat do- kuzda, her vakitki yerde bulu- şacağız. Oradan vapura binip adaya gideceğiz. Oradaki kü- çük aşk yuvamız bizi bekliyor ve tekrar akşama döneceğiz. Binlerce buseler - Cemil,, Cemil döit senelik evlidir. Güzel bir ka bir de nur t0- pu gibi çocuğu vardır. Mektubu yazdıktan sonra zarfladı ve zarfın üzerinede Melâhatin adresini karaladı. Ondan sonra da şapkasını, bastonunu aldı. Mektubu pos- taya atmak için çıktı. Yolda arkadaşlarından İrfa- na rast geldi. İkisi kol kola, ko nuşa konuşa bir müddet yürü- düler, Cemil, tam postahane- nin önünden geçiyordu ki, mek tubu hatırladı: - Dur, de postaya vereyim, O zaman mektubu evde, ma- sanın üzerinde unutmuş oldu- ğunu anladı. Derin bir: — Eyvanaah! çekti. — Ne var, ne oldun? — Eyvahlar olsun, bir halt ettik, — Söyle beyahu! Beni de me raka düşürdün , — Monşer bir metresim var, —E, biliyorum. Melâhat de- il mi? — Nereden biliyorsun Ben ki kimseye sezdirmemek için hiç bir tedbiri ihmal etmem . Belki çok tedbirler kul- landığın içindir. Ne oldu? Met- resinle bozuştun mu? — Değil be birader. Değil amma, şu dakika karım her şe- yi öğrendi. Zin elimizden gitmesi yüzünden mağ dur ve perişan olduk. Merci aidinin nazarı dikkatini eçibetmenizi rica ederim.,, iyet — Bu meseleyi tahkik et- , 5 ve 6 ıncı derecedeki malül ef- rattan bir kısmi on senelik maaşla» rını defaten aldıkları zaman yetle- rinde bulunan berat ve maaş cüz» danları mal müdürlüklerince istir. dat edilmişti. Bu sene tütün ikrami- yesinden istifade etmek üzere asker Tik şubeleri tarafından malüllerin sa misi tesbit edilirken 5 ve 6 ıncı de- recedeki malüller şubelere berat ve cüzdanları ibraz edemedikleri için şubelere deftere isimleri yazılama- dı. Harp mallleri cemiyeti bunların mağduriyetini vikaye için icap eden makamat nezdinde teşebbüste bu- lunmuştur. Bu teşebbüsün meticesi- ne intizar etmek lâzımdır. Lâyıha ne oldu? İlki üç sene evvel, kanunu mah- susuna tevfiken sahiplerine “veril- mek üzre, tapu hasılatından vakfa ait hisse kesilmişti. Mütevelliler bu haklarımı almak üzre Şurayı Devlete müracaat etmişlerdi. Şurayı Devlet bunların haklarının verilmesi lâzim geldiğini kabul Etmiş ve yazılan lâ- yiha Başvekâlete gönderilmişti. Lâ Şu mektubu İ yiba ait olduğu makama iade edildi ği ve aradan iki seneden fazla za- man geçtiği halde, elin © bir netice işlenmiş duvağı ustalıkla rak hanımların nazarı takdi ne arzetti. Huri Hanım adamın bohçası na bakarak: — O ne? dedi. Bohçada bir şey daha var, — Evet o Hanımefendimiz. Bu da pek güzel bir feracedir. Saf ipekten... Huri Hanım çocukça bir a- lâka ile feraceyi açtı. — Kerime giy bakayım... Kerime Hanım iştahsız bir tavurla halasının emrini yerine getirdi. —Hanımefendi, söyle ayna- ya bakmaz mısınız Odanın bir köşesinde büyük bir endam aynası vardı. Keri- me aynaya doğru gitti. Ali E- fendi de genç kızı takip etti. Huri Hanım duvağı pencere- nin önüne götürmüş, aydınlık- ta muayene ediyordu. Onun bu suretle arkasını dönmüş olma- sından bil'istifade Ali Efendi feraceyi düzel” gibi yanına çıkmamıştır. Acaba bu lâyiha ne ol leri aynanın içinde karşılaştı- lar. Adam dikkatle genç kızın yüzüne bakıyordu. Elinin işa- ret parmağını dudaklarma gö- türdü, Kerime'yi esrarengiz bir “Sakın sesini çıkarmal!,, i- şareti yaptı ve seri bir hareket le cebinden bir kâğıt çıkardı, Kerime'nin eline sıkıştırdı. Kerime kâğıdı o avucunun içinde açıp şu satırları okudu. “Ben Kadri Beyin İngiliz ar kadaşı tarafından geliyorum. Kadri Beye sizden ne haber götüreyim?,, Kerime'nin kalbi gözünde kırılacakmış gibi şiddetle at- mağa başladı. Nihayet kendisi ile sevdiği arasına çekilen seti kırmak 3 bir imkân hâsıl olmuştu. K: ri ile haberleşebilmek içi dakika bile kaybetmemesi icap ediyordu. | | sını kucakladı, — Deme.. — Efendim. Melâhate bir mektup yazdım. Cumartesiye randevü verdim. Mektubu evde masanm üstünde unutmaz mı- yım? — Olur a.. karının her şeyi öğrendiğini nereden çıkarıyor. sun? — Ben karımı bilirim. Sabah leyin evden çıkıncı yerli yeri masanın üstünde mektubu görmüştür. o Adrese bakmıştır, yazımi tanımıştır. Eh, kadın bu! Böyle bir mek- tup görür de açmaz olur mu? Şimdi karım her şeyi öğrendi. Saadetimiz bozuldu. Halbuki ben karımı çok severdim. — Allah allah., — Evet, seviyorum. Hayatı- min en âsude zamanları evim- de geçer, Karımı, çocuğumu yanıma alırım. Dereden tepe- den konuşuruz. Yemeğimizi ye riz. Bütün bunlar artık bitti. i gibi tam da Melâhati bı- —Evet,. Hırçın, hodbin bir kız. Hele son zamanlarda çe- kilmez olmuştu. Allah aşkına söyle.. Şimdi ne yapayım? — Ben senin yerinde olsam, doğru evime giderim. Eğer ka- rım mektubu açmışsa af dile- rim, Açmamışsa, bu hâdiseyi Allahm bir ihtarr diye kabul ederim. Hemen Melâhatle mü- nasebeti keserim.. Allaha 1s- marladık.. Cemil korka korka eve geldi. Karısına görünmeden odasına girecekti, Fakat karısı ayağı- nın sesinden tanıdığı için kar- şıladr. — Ne o Cemil? Sap sarı ol- muşsun. Hasta mısın Hayır değilim amma; işte bi- raz yorulmuşum. işten olacak. Cemil, dikkatle karısının yü- züne baktı. İçinden: “Mektubu açmamış!,, diye düşündü, ya- hut ta rol oynuyor. Çekmecede bir dosyaya bak mak vesilesile odasına çıktı. Mektup, masanın üzerinde du- ruyordu. Cemil baktı. Açılma- mış. Hemen mektubu cebine koydu. Göniş bir nefes aldıktan son- ra aşağıya indi ve hemen karı tü. — Ne o Cemil, ne oluyor- hafsın. Deli dir.? —Hiç te öyle değilim. Yalnız neş'eliyim okadar,. Bak yorgun İ luğum bile kalmadı Sonra da ilâve etti: — Yalnız karıcığım, Ama raya yazdığım mektubu posta- ya vermeğe unutmuşum. Şu mektubu hemen verip gelece- üim. Dışarıya çıkârken de düşünü attıktan sonra yakayı ele mek korkusu Ferah'r her tehs! zerek sahilden uzaklaştı. . disini takip eden adamın kim olduğunu bilmeyordu. Fakat her halde ona yakalanmamak ü Sahilden kâfi | since suyun yüzüne ranlıkta kara gövdesini deniz” de farketmeğe imkân yoktu. Merakla etrafına bakındi. (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: