6 Eylül 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

6 Eylül 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Milliyet 6 EYLÜL 1931 İDAREHANE — Ankara cadde No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, tanbal, Telifon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için aylığı © © 400 İcuruş 800 kuruş w ” ze ww , Mw , 70 ,, Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş /w Gazete ve matbaaya sit işler “, İn müdiriyete müracsat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliyetini *, abul etmez. Bugünkü Hava Dün azami hararet 28, asgari 17 derece idi. Bu- gün rüzgâr o mütehavvil hava açıktır. Sokakların sahibi Ben bir takım adamlardan ok korkarım. Bunların hep- | sayıp dökmek güç | bir ikisini yaza- Türkçe dilini yal idi iz kendi malı zannedip baş- | alarma söz söyletmiyenler. «ni funlarla çarpışmak muhakkak w. Ben de ona taraftar deği- bi m. Ufak tefek münakaşadan içi onra gevşetirim, E wru sıkılar boşuna gider... İkinci korktuğum adam da bı okaklarda, yollarda hepimiz K' ;sçit yerinde baş başa . vurup ifu şörüşenlerdir. Bu O adamlara ite İa çatmamak lâzımdır, fayda Es ıdır. Lâkin her © zaman yol iin folaşıp. geçecek kadar, © geniş m olmaz, bazan © dikkatinizde tr lar olur. Bu adamlara çarpar iy anız.z Çarpar çarpmaz sakın | da ırkanıza * dönmeyin, hattâ ku 'm ağınızı arkaya vermeyin!., salladıkları | MİLLİYET PAZAR “Dil işleri: 6 İ İ Edirne mebusu Bundan evvelki makalede dil sadeleşmesi ve dil yenileş- mesi meselelerinin biribirinden ayrı olduğunu (izah etmekle, bir müddet evvel muhterek E- dirne meb'usu Mehmet Şeref Beyefendiden aldım bir mek- tubun mevzuuna temas etmiş oldum. Bu mektubun şimdiye kadar geçiktirdiğimden dolayı evvelâ itizara kendimi borçlu Hatırda olsa gerektir ki Sad ri Maksudi & Beyefendinin | (Türk dili için) atlı kitabı bir aralık gazetelerde bir çok mü- nakaşayı mucip olmuştu. En ziyade münakaşa edilen mese- le de, müellifin bu eserde rının türkçesi hakkında sürdüğü bir düşünüş tarzı idi. Sadri Maksudi Bey türkçe denilen geniş lehçeler kaynağı- | nı tek bir lisani birlik gibi al- mıştı. Bunun için de tâ büyük Okyanustan Akdeniz uçlarına kadar, her nerede Türkler top- İ ia bir halde yaşıyorsa hepsin- de kullanılacak bir tek türkçe | yapmayı düşünüyor, dilimizin bütün değişik lehçelerinden ke İ meler alarak cümlesinden top yekün bir (ortaklama türkçe) vücude getirmek fikrini ileriye İ sürüyordu. Buna karşı, dilleri tarihi ve içtimai gidişlerin | doğurduğu | İ birer “vakra,, gibi görenler, ta- | rih içinde ayrılıklara uğramış muhtelif lehçelerden toplana- cak bir dilin “yapma,, bir şey | | olacağını iddi. ediyorlardı. Bunların fikrince bir dilin için- de, aslı nereden gelirse gelsin, canlı canlı kullanılan her keli. me o dile mal edilmiş demek- ti. Bu bahsin içinde bir misâl olarak geçen (su) kelimesi Aslı çince olduğu hakkında Vâ- | Dil sadeleşmesi ve dil yenileşmesi Mehmet Şeref Beyin bir mektupları. | vesile ile nail oldum. Mektup- | O başlangıçla şimdi Tayfurun sev- İ tatsaklığı kendi sağlam rine yazdığım bir makalede (*) bu iki cersyanın münaka- şasmı ileriye bırakmıştım. İşte Mehmet Şeref Beyefen- inin kıymetli O hitaplarına bu larını şuraya aynan maklediyo- rum: « “(Mülliyet) te Vâlâ Nurettin Be- yelendiye Yazdığınız yazının başın- da dilimizin iki akışından söz açı yorsumuz. Türk dilinin kendi kök- lerinden söz alarak baştan başa du- rulmasını istiyenlerle, alınmış alın. maştır diyerek dilimize girmiş ya- bancı sözleri artık bizim sananların düşüncelerine şöylece bir dokuna- rak geçiyorsunuz. Daha aşağıda (su) sözünün çinceden alınmadığı. nı anlatıyorsunuz. — (Su) sözü için söyliyocek bir sözüm yoktur. Siz onun çok geniş bir yolda dilimizin bir sözü olduğunu gösterdiniz. “Ben, şöyle ufak bir dokunuşla geçtiğiniz Türk dilinin kanıyan yarasına parmağınızı bastığınız yer de durmak istiyorum ve biraz da s- “Türk diliyle uğraşmanın bugün kırkıncı yıl dönümündeyim “Bugünedek topladığım (Dilimiz -Türkçe) nin (temel, yapı tüvesi, söz derlemesi) yazılarını şimdi bir ver birer Türk gençlerinin gözü ö-| nüne yokmak üzere (Maarif vekil. liği) ne gönderiyorum. “Yazınm bana çok eski ve tatlı genç günlerimi andırdı. iyi duyan ve Türkçenin ak kayna ğından akan sözleri pürüzsüz söy- liyen yüksek değerli babanızla ge- girdiğim günleri bir daha yaşadım. İyi gören, gili ve ışıklı oğluyla karşı karşıya | kaldığım şu son kucaklaşırken gön- lümde başka duygular uyandı. “Türk dili başlı başıma, bir başka dilin yardımına boyun eğmeden ge- sişleyip yürüyebilen bir dildir. O- nun bin yıldan beri , yaban elerde yapısına, değişmiyen köküne bir eskilik ge | A İfrat muzırdır M. Petit Baden'e bir gün sa- dık hizmetçisi Jean ve vefakâr aşçısı Virginie geldiler , Erkek hizmetçi dedi — Efendim, aylıklarımızın artık ihtiyacımıza yetmiyecek halde kaldığını arzetmeğe gel- dik. M. Petit Baden şaşırdı: — Fakat aylıklarınızı daha geçen ay artırmağım mı? — Evet efendim, geçen ay- dan beri İngiliz lirası yine yü seldi. Biz de tasarruf ettiğimiz paralarla İngiliz lirası aldığı: | ınlarsınız ya, arttırdı- lardan bir şey anla” madık. Bu sebepten Virgine'ye her ay şarabından başka yedi frank, bana da yuvarlak hesap bin frank vermenizi istiyoruz. | M. Petit Baden bu cüretkö- rane talebe cevap verecek yer- de sadık hizmetçilerini kapı dı- şarı etti. Ertesi sabahtan itibaren ken dii işini kendi görmeğe karar | vermişti kalacağına inanıyorsunuz. Bir çol gibi işlenmi inceleşmiş, yer bulmuş bu dilin or- ların düşündüğü taya koyduğu sayısız güzel yazılar» dan bu dili yetirgin etmenin doğru İşin olamıyacağına kanıyorsunuz. tâ içine girmeden, sizin bu yoldaki | di sağlam ve değişmez bilgi inancını 2 öğrenmeden söz — söylemek pek bürümeden bir atılganlık olur. Çok | iyi anlarsmız ki dil. bilgilerinde de | ber bilgide olduğu gibi Her düşünce bir bana göre, | lere yer yoktur. | bilgi türesine bağlanmadıkça önün- | ne olduğunu benden çok siniz. Bin yıldır. ocağımıza ağırlık veren sırasız gelmiş bir konuk gibi sokulmuş bu yabancı sözler gelir. ken ardından kendilerinin boyun iğdiği yapı türelerini de. beraber getirmişlerdir. Daba kötüsü bunlar | larını kendisi yapmağa başladı. İ ri söktüğünü gördüler. Karısı —Fransızçadan — Kunduralarını parlattı. Ken- di kahve altışmı kendi yatağına bizzat getirdi. Halrlarını pençe reden keni kti.Fakat tasar ruf yolunda da bu noktada dur- madı. Bir kaç gün sonra eski berberine giderken, duvardaki tarifede şu rakamı gördü: “Sa- kal 2 frank 50 santim,, — Niçin iki buçuk frank? Di ye sordu: Daha evvelki gün iki frank vermiştim . — Evet, öyleydi efendim. Fa kat maalesef bu fiatla işleri yü- rütemiyeceğiz. Çünkü masrafı- mız çok efendim. Meselâ sabun altın pahasına çıktı. Bir. fırça almak istesen, anasının nikâhı- nı istiyecek. M. Petit Baden: — Pek âlâ, dedi, mademki öyledir, ben de kendi kendime traş olurum - Dediği gibi de yaptı. Tasar- ruf ettiği paraları güzel bir Umakamyayı doldurmağa başla r. Hizmetçilerin aylığı ve traş parasından sonra işi ilerletti. pkasıni, elbisesi Bir müddet sonra dişlerini ye de baktırmaz oldu. Ken düzeltti, Kuraklıktan ve ya | hut fazla yağmurlardan sebze | fiatları da arttığı için bu nokta- da kararını verdi: — Kendi sebzelerimi kendim yaparım. Komşuları bir gün M. Petit Baden'in bahçesindeki güzelim gülleri; begonyaları, karanfille- bunlara ne büyük ihtimamla ba kardı. Bu süsten ibaret otların yerine faydalı olanlarını dikti. Patates dikti, şalgam dikti, vuç dikti, daha neler dikmedi. Bir ücübe: Kısa etekli kadın. Tasarruf İzak, postaneden memnun ve mütebessim çıkarken, Levi ye rast geldi. Levi sordu: — Eb, eh.. İzak! Yine bir ya para gönderdiler gali. i İzak: — Yok canım, dedi, dolma kalemime mürekkep ( doldur. dum da. Tecrübe Hastanın biri kendini doktora baktırdı, bronşitten muztarip. Dok- tor bir takım sualler sordu, hastayı | muayene etti ve derhal teşhisini koymuş gibimasaya oturdu ve bir reçete yazdı. Hasta dedi ki: — Doktor bey, bu hastalıkta bü- yük bir tecrübe ve ihtisasınız. var zannederim. — Evet, çünkü çon beş senedir İ ben de bronşit çekerim. Hile Yahudinin biri bakkala girdi ve bir düzine siyah tavuk yumurtası istedi. Bakkal şaşırdı: — O kadar yumurtayı beyaz tavuk wn, siyah tavuk mu © yanmurladı, ben ne bileyim? İşte yumurtalar o rada, ein saçla. Yahudi hiç sesini çıkarmadı ve yumurtaların en irilerinden seçti. O zaman hilenin farka varan. bek: 2 Killik öl; çenli Wadi de ra tavuk yumurtasını seçmesini öğ- rendim. Telefon Patron, hizmetine aldığı ço- cuğa telefonla nasıl konuşula- cağımı tarif ediyor * ir elinle ahzeyi alırsın, öteki ile konuşursun. 9 Eylül Çarşamba akşamı, MELEK sinemasının yeniden küşadına hazırlanınız MARCELLE CHANTAL PARA “AŞK filmini temsil edecektir İâ Nurettin Bey arkadaşımızın ileriye sürdüğü bir üze —— ters gidişim zaten halkın naza rı dikkatini celbetmiş âlem ba- na bakıyordu. Mahcup oldum ve yolumu düzlettim. Acaba bizde buna çare (| bulunamaz mı? Şu sokakların sahiplerini azaltmak imkânr yok mu? Zavallı Polaneğri! Otel Emperyal, Varşovalı kadın, daha bir sürü güzel film İ lerini alâka ile seyrettiğimiz | Polonyalı aktris Polanegrinin öldüğünü Hollyvoot'tan gelen telgraflar bize | bildiriyor. Bu kadın Avrupadan Amerikaya ya gidip Avrupa sahne kudre- İ tini Amerikaya tanıtan ve tas dik ettiren kadın. artistlerden İ biriydi. Bize ekranda, sinema- nın dilsiz zamanında çehresile his ve fikirleri en beliğ suret te ifade etmiş bir kadın olan Polanegri'ye o dünyarın ince tirmiş değildir. Bu bin yılık: tutsak- lığın ondan koparıp aldığı sayısı bi- linmiyen sözler şimdi geçmişin en- | gin ve derin çukurlarında gömülü kalmış, acımıyan Arap ve Acem yü- rüyüşünden kendini — kurtarabilen sözler de bize kadar erişmiştir. “Türk büyük , düşünücülerinden Yusuf Akçora Beyin (dediği gibi “Türkler de başkaları için çalışa ça- İsşa on son usanarak şimdi kendile- rine dönmüşlerdir. , *Söz derleme derneğinin ne yap tığı bilmiyorum. Ancak sizin ya. zılarınızdan anlıyorum ki siz de ikin ci diziye giren, “alınmış iyi alınmış. tır,, dyenlerin arasında bulunuyor. sunuz. “İşte kocalnış amcanızla bu dü- şüncede ayrılıyorsunuz. “Tekli diller için söyliyecek sö- züm yoktur. Ancak sizi bu düşünce ye götüren bükümlü dillerden bi- zim bitişikli Türkçemize giren 8öz- ler olacaktır. Bu alınan, daha doğ- İ rusu yeri yok iken üşüşen sözler atılırsa dilimiz pek o kurak ve arık şi Değil sizin, hattâ kimsenin in gi” voşuma gitmiyecek tavırlar ve | B sözlere şahit olursunuz. f na İşte bahsetmek (istediğim “yü ou (sokakların sahibi) dir. Bi- İ İğ tim memlekette sağdan gitme El usulü, diye bir usul hattâ ara ju balara bile henüz tatbik edile Sa mediği için evvelâ yollarımız p saçi gibi © birbirine gir- fer miş karşılıklı işliyen piyadeler bir le doludur. £ Buna bir de yol pu' üstünde durup görüşenler, çi- de'çek, karpuz, üzüm satanlar ba/ inzimam edince (yürümenin Ya imkânı kalmıyor ve hr: bu adamların adedi pe; tiyor.. Bizim belki Ha, aldırdığımız yok ama, bir me- ma deni beldenin en çirkin man- | »t zarası bu yolsuz yolculuk oldu Şılı ğunu bilmeliyiz. Birkaç sene leş evvel kisa bir zaman bulundu- ya ğum Amsterdam'da bir gün bir #ö caddenin karşı cihetindeki ma “2 gazaların vitrinlerini görmek yirmi adım kadar aksi is- ELHAMRA SİNEMASI GEORGES BANKROFT tarafından temsil edilen FIRTINA filmi ve Paramount'un alâ- kabahş MAGAZIN'i ile bu bafta büyük muvaffakıyet kazanıyor. Bugün saat 11 de tenzilâtlı matine bükümlü. soyundan... olduğu düze- | ALARA e dele bahsinde herkes türkçe söylemekip biz m ERİN, > | istediği gibi hareket edebilir de nisnize uyacaklarşpa tersine olarak | bizim seslerimizi kendi seslerine uy- 'durarak ortaya şu karmakarışık söy lenen, yazılan dili çıkarmışlardır. ea Mi) e Acem | Ti7e gir Günün birinde ce oöelerini İsizlm eos. düzenimize mi bindeki kâğıt paraları da bizzat uydurmak istiyorsunuz; yoksa bu. | imal etmeğe kalkmaz mı? Bu gün olduğu gibi onları kendi doku. | yüzden de hapishaneyi boyladı. nulmuyan beyliklerinde, bizimkileri | Şimdi orada hiç bir para sarfet- de bu karmakarışık söylenişte bı. | meden Yaşıyor. rakarak yürüyüp gitmek isteğinde | misiniz? — Nasıl, tablomu beğendi-| niz mi? — Pek canlı! ÜSKÜDAR, Hâle Eri sında KAMÇILI MEDENİ - İRTİHAL YET Dahulye 10 kuruştur. “Bana bu yoldaki düşüncelerini- | | Sabık Nafia Müdürü umumi mua |, zi (Milliyet) te bildirirseniz size | vini Nafiz Ziya, Osmanlı Bankası İ Türk dilinin tatsaklığı başlangıcı 0- | memurlarından Emin Ziya, Zingal İ lan yedi yüzüncü Isa yılından beri şeçmişini, meler a hangi zorlanma. tutulduğunu Orman Şirketi satış müdür muavi- | ni Sedat Hukuk © talebele- tinden N ya Beylerin pederle- ri Selânik eyrafın. Sigortalarınızı Gelatada Ünyon hanında kâla ÜNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptır- İ n Mehmet Ziya dan sonra lunmıyan ak yüzlü tatlr ili oştir. ugün 6-9-931 pazar gü- | vel saat 10 1/2 ta Os | yazarım. Mehmet Şeref Sevgili amcama hürmetli | ae amete yürümüşüm. Bir po- geldi, ve bana ne taraftan bırı gideceğimi ihtar o etti. Sonra ma farkına vardım. Benim bu © Milliyet'in Edebi Romanı :14 , BAŞIDÖ “Bazan Kendini * “Neriman Cemşit Hanımm yanında bulu A yordu. Onun göz (kapakları dı kirpiklerinin ağırlığına tahami- *Y. mül edemiyormuş gibi süzüle- Kk rek kapanırken, Oo yumuk yu- w muk eli Ahmet Nebilin eli için A de erirken, birden bire Muhte- | şem Nihat Hanımefendi gözle- ve ri hırçın hırçın bakarak bir kö- şeden ç N çekip g ken, © Neriman Cemşit Hanımın elide sanki kolundan koparak Ahmet Ne- » bilin eli içinde © uzaklaşıyor. Kopan bileğin yerinden kan- lar sızarak, o Ahmet Nebilin yüzüne doğru kıp kırmızı bir; Vefasız! Kelimesi yazıyordu. ilkinerek uyanan delikan- ©, üstüne çöken bu kâbusa gü- © Jerek tekrar zözlerini kanıvor- Ahmet Nebili | zevk ve hisleri (o hesabına esef etmemek elden gelmez.. FELEK NÜKLER İbrahim Necmi du. Bu sefer de kendini Muh- teşem Nihat Hanımefendinin apartmanında buluyordu. Gün düzki sevgi ve ihtiras sahnele- rinin birini o yaşarken Reşit B. in gözleri dönmüş içeri giri- yor, kendisini o yakalıyordu. Arkasından Nihat İlhami, Şey da Kâmil, daha bir takım adam | İ lar koşuyorlar — At şunu pencereden aşa- Diye bağırıyorlardı. Reşit Beyin kuvvetli kolları arasın. da Ahmet Nebilin vücudu pen cereden sarkarken O aşağıda Mebruke Numan mavi gözleri. | İ nin çocuk bakışile, sarı bukle- İleri yüzüne dağılmış eteğini açı | yor: | — Gel, gel, sen benim çe- cukluk arkadaşımsın! * Diyordu (9) Bu makale 17/4/1931 tarihli CöLilliyet) te çıkmıştır Ahmet Nebil uyanık tahay- yüllerin uyku . kâbuslarından üstün olduğunu © ilk bu gece öğreniyordu. Of! Gece neu- zundu. Bitmek (bilmiyordu. | Gözlerinden uyku “ akıyordu. Fakat uyumak için gözlerini kapadıkça yeni bir kâbusa tu- tuluyordu. Bazen Süheylâ Ha nımla kocasını görüyordu. Bu koca Amhet Nebil vâhime- sinde pek uzun boylu, pek iri vücutlu; korkunç bakışlı, dev gibi bir adam oluyor, elleri; de tabancalarla hem karısını, | hem de Ahmet Nebili vurmak tiyordu . Bazan Semiha Nazmi Ha- nıme kocasının kolları arasın- da kıvrak vücudu parçalanmış görüyor. Sonra yine Muhte- şem Nihatlar, Neriman Cem- şitler, Süheylâlar, o Mebruke Numanlar arasında şaşkın şaş kın dolaşıyordu. Her kâbustan sonra uyan- dıkça kalkıyor, bir cigara ya- karak dolaşıyor, © pencereye yaklaşarak ufka o bakıyordu. Sabaha daha cok vardı. Yor- cevabımı bundan sonraki ma kalede vereceğim. İbrahim Necmi gun kafasını dinlendirecek rü. yasız, deliksiz bir uykuya ne kadar ihtiyacı vardı » Bu uyku Ahmet (Nebile ancak tan yeri ağarırken nasip | oldu. Gündüzün bütün yorgun | luğu, gecenin bütün kâbüsları artık bu genç (vücudu yere sermişti » Ahmet Nebil gözünü açtı. ğı vakit güneş adeta göğün or tasına yaklaşmıştı Saate bak tı: On bire.çeyrek vardı. Ey- vah! Muhteşem Nihat Hanım efendiye onda gelmeyi vadet- mişti. Şimdi ne yapmaliydi? Acele acele yıkanıp giyinir | ken delikanlının kafasında iki | fikir çarpışıyordu. Henüz Ne. riman Cemşit Hanıma da ma- zeretini bildirmemişti. o Acaba geç kaldığı için Muhteşem Ni Hanımefendiye | telefonla itizar edip Neriman Cemşit | İ şem Nihat Hanımefen: kalarak da gitse sitedileceğin den şüphesi yoktu. Fakat ora- ya giderse Neriman Cemşit Ha | köcaimın adını biliyordu. Böy- nıma nasıl mazeret bildirecek: ti. Ne telefon numarasını, nede le habersizce gitmemek, onları bütün gün bekletmek çok ayip | olâcaktı.Gitmek, bütün bir gü- | nü şiirden, edebiyatatn, ti; dan bahsederek, bol kirpikli; #ü zük bakışlı, karagözlü, genç ha: | nımın yanında geçirmek hoş birşey olacaktı. Fakat o halde Muhteşem Nihat Hanımefen- di buna ne diyecekti? Gözlerin- deen yaşlar akarak bütün ömrü nün hayalini kendinde buldu- ğunu söyliyen bu çok kibar, çok içli Hanımefendiye de yazıktı. Otomobile atlıyarak: —işliye! * Emrini verdiği vakit, Ah- üriz Telefon: Boyeğin 2002 | nida çok defa paralar kendi: ni süzgün karagözlü Neriman Cemşit Hanıma doğru sevkedi- yordu. Beyoğlu “caddesinden geçer- ken Ahmet Nebil şoföre: — Telefon edilebilecek bir yerin önünde bir dakika dur. Emrini verdi. Biraz sonrâ otomobil bir pastacı dükkânı- nın önünde durdu. Ahmet Ne bil telefona sarıldı: — Beyoğlu 8911. sie m Make Miz mma ler mi ? — Yoklar m? Nereye git- met Nebilin zihninde henüz mu | til ama halledilmemişti. Otomo- bilde giderken cebindeki ufak | arla “yazı mı, tura mı?” oynar gibi oyniyor. — Rakam tarafı (çıkarsa Muhteşem Nibat Hanıma, o- bir taraf çıkarsa Neriman Cem şit Hanıma... diye niyet tutuyordu. İnadı- kaldığımı Iyecektim. Lütfen aradığımı söylerseniz. Şimdi Ahmet Ne bil, yüreğinden © ağır bi yük kalıkmış olarak, tekrar otoma biline atladı. Şoföre Neriman Cemşit Hanımın evini» sdirasi- ni verdi. Zig İKİNCİ MACERA Dört kat o apartımanın dik merdivenlerini bir. : hamlede çıkan Ahmet Nebil kapının ö- nüne vardığı zaman solukları kesilmişti. Sık sık nefes alıyor du. Zilin sesi | içerde akseder etmez kapı hemen, sanki arka sında bir bekliyen varmış gi- bi, açıldı. Neriman © Cemşit Hanım kapıyı bizzat açmıştı: Bonjur, efendim, ne ka- dar geciktiniz. © Adeta merak etmeğe başlamıştık. — Bonjur, o Hanımefendi. Affınızı rica ederim. Gece hiç uyuyamadım da sabah pek geç kalktım . — Vah, vah! o Böyle gece uykularınızı acaba hangi şai- rane hülyalar kaçırıyor. Hele salona buyurunuz “(Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: