23 Ekim 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

23 Ekim 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

illiyet Asrın ümdesi «Milliyet» tir. ' 23TEŞRİNİEVVEL 931 IDAREHANE — Ankara eadde- si No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, Istanbul. Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 3 400 kuruş 800 kuruş 6 750 1400 2 1400 2700 Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nuahalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya nit işler için müdiriyete müracaat . aylığı Gazötemiz ilânların mes'ul kabul etmez. Bugünkü Hava Dün ezami hararet19, ergari 13 derece idi. Bu- çün suzgâr - mütehavvil hava bulutlu. 4N Hem fisiolog, hem filolog! Doktor müderris Kemal Ce- nap Beyfendi dostumuzun tıp fakültesi Fisiologiya institut'u hakkında bir broşür'ü çıkmış, bir nüshada bana lütfetmişler.. Tetkik ettim, gördüm ki; muh terem doktor sade Fisiolog de- ğil aynı zamanda filolog imiş. Çünkü ecnebi kelimelerin Türk imlâsına nasıl o nakledileceği hakkında enteresan fikirler ve- riyor. Bu satmları nakletme- den kendimi alamadım... Bana, “Niçin Enstitü yazma dın ve okumadın da Almanlar gibi (1) İnstitut yazdın ve on- lar gibi okudun?) | diyecekler bulunabilir. Fakat ben, Alman gibi değil, fakat Türk olarak Türkçe okudum ve Türkçe yaz Zira lâtince “İnstitutum tabirinden gelen bir beynelmi- İel kelime vardır ki bugüne ka müessesedir. Bu, addolunan tabire mu- Fransızcada İnstitut İngilizcede İnstitut Almancada . . Institut şeklinde yazılan bir beynelmi- İel kelime vardır. ve bu tabir her dilin milli alfabesile oku- nursa, milli ve mahalli bir fo- netik çıkar, İmdi eğer, bugüne kadar Türkçe adı Müessese o- lan böyle, fonetiği her dilde ay rı beynelmilel bir tabiri Türk- geye almak icap ederse, ne ya- pacaksınız? Dünya yüzünde herkes bu tabiri Fransız fone- ince okuyarak sadasını ensti iye vermiyor! Bu şeraitte geliniz de Türkçenin fonu olduğu kaidesini tatbik ediniz, görelim! Fransızca bizde çok münteşir bir dilmiş te onun i- in o dile bizde bir (droit de ) vermeli imişiz! Maazal- İstersemiz veriniz, fakat o halde Enstitü diye yazılan bir kelime güzel bir lisan olan Fransızca mıdır? Buna Fransız cada bile (kelimeyi massacrö etmek) derler. Her millet, ken di milli alfebesini başına koy: Milliyet'in Edebi Romanı; 57 BAŞI DÖ — Neriman Cemşit Hanım.. ,a lüzum yok, a- r gece daha söy lemiştim ya, bizim sosyete âle mindeki fütuhatını biliyorum. Neriman Cemşit Hanım, da çök mütemayi'di. Hattâ bir 'cumayı başbaşa evinde geçirdi niz. Reşit Bey gülmeden kırılı- yordu: — Yavrum, sana o zaman da söyledim; Bu âlem öyle âlemdir ki kimse sır saklam: bilmez. Muhteşem Nihat H nim, Neriman Cemşit Hanım, Süheylâ . Hanım, hanım için seninle | geçirilen bir kaç saat, yarın zevkle hikâ “edilecek bir maceradır. Ha- İtakiden erekekler bir , gece ğlnirler de ertesi günü © eğ- bilmem ne | Gece yarısı. Uyandı, uyku su kaçtı. Yataktan kalkarak gi dip bir kanapeye oturmak iste di. Bu sırada bir başka ses | rehavetle sordu: — Nereye gidiyorsun? İ © Hayatında kaç defa işittiği, kaç defa da boyun eğdiği sual! Bu sefer hiç cevap verme | den yataktan kalkmağa karar vermişti. Gene o s€s, fakat bu sefer rehavetli değil, emir ver | meğe alışık kuvvetli bir ses: — Nereye gidiyorsun diyo: rum sana Anladınız kimin sesi değil mi? Karısının sesi! Senelerce beraber yaşadıkları © karısının sesi! İkisinin de yetişmiş oğul ları ve kızları var. Fakat sene- ler geçtikçe kadının nüfuzu art mış, kendisininki azalmıştı. İlk evlendikleri zaman değil de, daha nişanlandıkları gün- lerden bunun böyle olacağı an laşılıyordu. İlk defa'bu genç kıza. rast gelmiş ve beğenmişti. Sonra akrabasi da ilâ maşaallah mü kemmel bir tuzak kuruyorlar- dı. Biribirlerine manalı manalı bakarak, iki genci bir an evvel baş göz etmek lâzım geldiğini itincedei gelen tabirin İsşeklini aynen yazmış ve milli alfabesile okumuş, Çıkan fone- tik te o milletin (İnstitut) ke- limesine verdiği milli fonetik olmuş. Eğer Fransız milli alfa besi Fransız'a bu tabiri (Ensti- tü) diye okutuyorsa bundan ben, kendi gibi dili de müsta- kil olan Türke, ne? Benim, ben ce mutat olan milli alfabem, bana bu tabiri, tıpkı lâtincesin- i vazifemi ihtar | eder, Onun için İnstitut yaz- dım. Terkos ve demir başları Mi senüye Kadir Terkda'diri bul belediyesine devredilecek. Artık bunu işitmemiş kimse kalmadı.. Yalnız arkadaşlar so ruyorlar. Şirket müdürü de de- mirbaştan madut mudur? değil midir?... Bu ciheti belediyeye devre- dildiği zaman anlayacağız. Bir | az sabır lâzım. Hep şehirleri o yapa- cak değil yal, Geçenlerde İstanbul beledi- ye mahafilinde bir lâf olmuş... Canım şu M. Yansen'in bir ke- re fikrini alsaydık.... O adam da çok meşgul, Bir türlü görü gülemiyor Erkândan birisi bu söze içer lemiş ve şu cevabı vermi: Artık bütün şehrimizi de M. Yansen'e yaptırtacak deği- liz ya!... Doğru söze can kur- ban.. Belediyenin şehir yapa yapa başı aşındı. Hele M. (Yansen, in bize şehir yapmak tan başını kaşıyacak hali yok!, Bazan insan bilmeden ne tuhaf lâflar ediyor. FELEK NÜKLER İbrahim NECMİ İencenin hatırasmı eşe, dosta anlatırlardı ya, bu hanımlar da aşağı yukarı böyle erkekleşmiş lerdir. Sen onlar için çantaya düşen bir keklik gibiydin... Ahmet Nebil, kıp kırmızı kesilmişti. Reşit Beyin sözle- rinde gücenecek bir şey bul: mıyordu. Fakat kendisi hak- kında yaptığı teşbihten, adeta maşukası keşfedilmiş bir genç iz gibi, © utanıyordu. Reşit Bey güle güle sözüne ( devam Şimdi utanmayı, falanr fa bırak. Bak, ötekiler mı? Muhte- şem Nihat Hanımın sayısız â- şıkları, Şeyda Kâmiller, Ke- mal Reha Semiha Nazmi Hanımın Ferit Necdeti, Neri- man Cemşit Hanımın doktor Latfisi, Süheylâ hanımın Ni- | bir ta | hiç utanıyorlar. Koca | du. İ mümkündü amma, ah, zengin | kat nasıl cevap vermiş olursa | hat İlhami işrap ediyorlardı. Nihayet ni- şanlandılar, Daha o zamanlar “nişanlısı ile samimiyeti ilerletmek iste- yip, ona biraz daha sokulduğu vakit, şimdi : — Nereye gidiyorsun? Diyen ses, o zaman: — Ne yapıyorsun?. Diyor- Ve ilâve ediyordu: Ben böyle her kız gibi de gilim. Dikkat et! Nikâh kıyıldı, Meşru bir ka rı koca oldular Fakat meselâ öğleden sonra gezmeğe çıksa- | lar, karı kocanın © vaziyetleri bir tuhaf oluyordu. Nasıl ol- ması ki, bu yeni çifti gören- ler, onu koca değil de, bu genç | kadınm yanında bir hizmetçi zannediyorlardı - Çocukları oldu. Büyüdüler. Fakat bu hep böyle devam et- ti. Onun için vazallı adam kaç defa, başını ellerine alır: — Ah, ne zaman kurtulaca- ğım? Diye düşünüyordu. Bir şey yapmak istedi karısı çıkışırdı: — Baksana bana, yorsun? Fakat kadın, sanki fena bir kadın mıydı? Hayır! İşte mü- kemmel bir ev kadmıyd, Fa- kat daima böyle yaşamak, a- damın git gide içini sıkmağa başladı. Çocuklar büyüdüler, Ne ga riptir ki, bu çocuklar da tıpkı | anaları gibi, babalarının her i- şine karışmağa başladılar. Bu hayat ne yapı- ayet vermek olsaydı.. Dünyada her şeyin u cu paraya dayanıyor. Fakat hayat bu! Günün-bi rinde kendisine piyango çıktı ve adamcağız . orta halli bir zengin oldu. O zaman gene karısının su- | — Bu parayı ne “yapacak: | sm? Bu suale nasıl cevap vermiş ü, şimdi hatırlayamıyor. Fa- olsun, eline büyük bir kuvvet geçmişti ya! — Ne yapıyorsun? — Nereye gidiyorsun? — Cevap ver, diyorum sa: 1. Bütün bu sualler zihninde korkunç heyulâlar (| şeklinde carilandı. Artık bir karar ver- mek lâzımdı ve bu kararı ver- di, O göce de yataktan kalkıp ta karısı gene: — Nereye gidiyorsun? Diye sorunca, cevap verdi: — Ben mi? Bir hey'etle Ma caristana gidiyorum. Bavulu- mu hazırlamak için kalktım. Hey'etle falan gittiği yok- tu. Fakat Macaristana gidecek | ti, Karısından daha çok uzak- | lara gitmeğe cesaret edemedi- ği için, » :l Nitekim bu cesaretsizliğin- de haklı olduğunu — da anladı. Çünkü on beş gün sonra tek. rar karısının yanma döndü. Hattâ Ben, u- | muyum? Muhteşem Semiha Nazmi, Sühey- | lâ, Mebruke Numan.. Bunlar hep benim de macera defterim de yazılı isimlerdir. Yalnız Ne riman “Ce, Hanım eksikti, Galiba bugün bu eksiği de ta- mamlıyacağız. Ahmet Nebil bir kelime söy | lemeğe cesaret o edemiyordu. Yalnız gözleri bir sual bakışile Reşit Beye dön: — Evet. Deminki telefo- nunda Neriman (Cemşit Ha- nım, beni bu akşam yemeğe davet etti. Kocası bu gece Ka dıköyünde kalacakmış, yanlız mış da... Reşit Beyin ağzında bir kah kaha çınladı: Anlıyorsun ya, delikan- iba senin yerine Hanım m romanını ben dinli. tanıyor ret ederek, gülümsedi: — Evet, efendim. — İşte bunun için soru- | maanını yapaeal Eğer hava müsait olursa; bugün Fenerbahçe kortlarında maç yapılması Son Atina” oyunlarında Yu- nan tenis ekibine mensup M. Nikolaides Lozana giderken İs tanbulu görmek arzu etmiş ve afkadaşi olan tenisçilerimizden Sedat Beye misafir olmuştur. Bu güzel fırsattan istifade et mek isteyen Fenerbahçe kulü- bü bu sabah, eğer hava iyi olur sa, kendi kortlarnda Sedat - Nikolaides singl maçını yaptı- racaktır. Yunan ekibinde rol almış ve arada bize karşı oyna- mış bir sporcuyu kendi memi ketimizde ve kendi sahamızda seyretmek çok enteresan ola- caktır. Bu kıymetli tavassuttan dolayı Fener klübünü tebrik et mek bir borçtur. Singlden son- ra ağlebi ihtimal (Sedat - Ni- kolades) (Şirinyan * Suat) dab kda bir maç yapacaktır. Bugün stadyumda sabah saat 9/Sda başlayacak. Çünkü gelecek hafta şehri: mize gelecek olzn. Yunan ekibi İ ile maç yapacak olan #nuhteliti miz saat 15,30 da ilk cemi id. İşte bundan dolayı mmtaka “bir cemile ol- mak, üzere keridi maçlarını er- ken yapıyor. Bugün oynanacak maçlar şunlardır: Birinci maçı Süleymaniye - İstanbulspor ikinci takımları. İkinci maçı ikinci takımları. Üçüncü maç: Süleymaniye - İstanbulspor lik maçı. Dördüncü maç; Vefa - koz'lik maçı. Beşinci maç: Bey- Galatasaray - ral alır; rahat eder, tatlı uyku Bu. ilç zararsız yeğine müsekkindir (Ludwigshafen a.Rh., Almanya) Knoli/ sının Bromuraf'ı çeyrek asırdanberi ve heryerde muhtaç olduğu bir İl 10 ve 20 komprimelik tüpler içerisindedir. ————--—-----< — Hayır, hayır, efen. > İşte bu iyi bir alâ | da müthiş met. Böyle kadınları kıskan- | mak bile onlata fazla şeref ver mek olur. Bunlarla sadece eğ- lenmelil.. Şimdi, söyle baka İsm, bu Hanımın adresini. Ahmet Nebil, — Neriman Cemşit Hanımm adresini ver. di. Reşit Bey'gülü — Pek âlâ.. Bugün saat iki de de Nihat İlhami Beyle gö- rüşeceğim. Yazıcı Zade Naz- mi Beyle beraber bir mali me- sele hakkında benimle - görüş mek istiyorlarmış. Onlarla 6ö zümüz uzanırsa belki matbaa ya uğramadan doğruca Neri man Cemşit Hanıma çıkarım, Dedi. O gün öğleden sonra borsa ve piyasa işleri hakkında gaze teye daima malümat getiren Refik Cemal Bey, Ahmet Ne bile takıldı: — Nebil Bey, sizin Muhte- şem Nihat Hanımefendinin ha li yamam galiba. yordum: Kıskanç mısın diye? — Neden? Vefa - Beykoz | İaşkma döndü. Bu vaziyetin a8 maçlar | ' ziyetlerini bilme. muhtemeldir.. Fener'muhteliti — Rum muhte hiti, Haftalardan beri İstanbul sporcuları yeni bir havadisiri de dikodusunu duyuyorlar. Fakat hiç kimse bu dedikodunun aslı- nröğrenemiyor.. Çünkü alâka- | darlar gazetelere çok müphem malâmat veriyorlar, âdeta'ne demek istedik! geveliyorlar. Esas itibarile uyu şulmuş iken, dün hayretle öğ- rendik ki, bu işten bir metice çıkmamış ve kemafissabık vazi et idame edilmiştir. Bir iş ya- yapılır, ya yapılmaz, fakat böy İle bugün oluyor, yarm olacak deyip dururken birdenbire ol- | muyor denmez. Biz bu hareke. tin iyi veya fena şeklini müna- | kaşa edecek değiliz. Her kes | lı he ise, bir an evvel efkârı u: | mumiyeye anlatılmalı. Herkes te ne yapacağını bilsin. Kırlangıç vapuru davası Muhtelit Türk - Yunan mahlee- | mesi dün bazı davalara | bakmıştır Bunların içinde Seyrisefainin Kı langıç vapuru davası da vardır. Ka- ear için muhakeme başka bir güne talik edilmiştir. İngiliz teşrinisaninin ilk hafi yete başlayacaktır. 1 mesi bu sena. nihayetinde faaliyet- ne hitam verecekti Ocak kongreleri C.H. fırkası ocak o kongreleri 1 teşrinievvelde başlanacaktır. Bu hususta hazırlıklar yapılm; . Kumpanya alkın aradığı tır. — Neden olacak? Piyasa: r haber var: Yazı € de ticarethanesi iflâs ha- linde. . — Bundan Muhteşem Ni- at Hanımefendiye ne? — Allah allah! o Bilmiyor musun? “Nihat İlhami Bey Ya zıcı Zadelerle beraber çalışır. — Çek şey! Nihat İlhami Bey bir şirket & müdürü değil mi? — Evet, ama, şirketin ser. müyesi de Yazıcı Zadenindir. — Ya! — Tuhaf şey! Bunu bilmi- yor mıydın? — Nereden bileceğim? — Yahu, ne bön şeysin: Hem Muhteşem Nihat Hanı. mın harimine gir, hem de va- - Ne münasebet? — Kuzum, Nebil Bey, ben saklama. Zaten bilmiyen yok ya: Muhteşem Nihat Ha nımefendi sana iltifat buyur- muşlar. — Hayır, acanım. — Hem sade o değil ki. 25 Teşrinevvel Pazar akşamı MAJİK sinemasında Tac Deviren Ceneral filmi JOHN BARRYMORE m RE. Jan, it : FRANSIZ TİYATROSUNDA meşhur müellif FURLANİ ve kerimeleri iştirakile z PİYANODA BİRKONSEK verecektir. Tatsilât için Tiyatro kişesine müracaat. MAJİK SİNEMASINDA mz: Kemali muvaffakiyetle gösterilmekte olan ve pek çok alkışlanan ONU ŞARKİYLE SÖYLE filminde Jolson ve Küçük David Lee'yi herkes görmelidir. Al Bugün saat TW de mistine 25 kuruş Kaiser JOSEPH * den başkası “olmayan bir avcı kendini bir çoban kadınma" sobacı ustası olarak takdim ediyor... Muhteşem saraylarda cereyan eden bir aşk entrika- sı. MOZART'ın opereti «Die Foersterchristlr. KIRALIN GÖZDESİ Almanca sözlü ve şarkılı filmdir. İ NE EİSİNGER edi piki ARTİSTİK'te (Viyana operasına ve PAUL RİCHTER tarafmdan teme fevkalâde şen ol 1 birmusiki ile bir çok şarkırla YALAN YERE YEMİN Çocuğunu kurtarmak için yalan yere yemin eden bir vali- denin iztirabatınr tasvir eden bu şaheser dün akşam: i ASRİ SİNEMADA fevkalâde bir muvaffakiyet kazanmıştır, Çok sevimli iki yıldız olan LA JANA ve ALİCE ROBERTE bu filmde emsalsizdir. Her aksam meshur İspanyol dansözü PAOUİTA PAGAN ve gitaristleri. GLORY A'da Bugün, bu akşam ve yarm yalnız matinelerde: haftanın fevkalâde muvaffakiyeti E. A. DUPONT'an eseri ATLANTİK MARA liveten: PATHE - JURNAL BUGÜN ETUAL SİNEMASINDA Aşk Çocuğu EMMY LYNN - JACÇUES ÇATELAİN - MARY GLORY JBAN ANGELO tarafından. KIZIL KILIÇ MARİON NİXON WİLLİAM COLLİER ZAYİ — İzmit askerlik şubesinden aldığım askerlik vesikamı zayi et tim. Yenisini çıkartacağımdan hük mü yoktur. Hacı Hüseyin oğlu Sa- dullah, ZAYİ — Unkapanı“ dle Eyüp ara sında 3455 numerolu otoblis plâka &t zayi olmuştur. Yenisini alaca ğrmizdan hükmü olmadığı ilân olu- nur. Halit, KIZIL KILIC MARİON NİXON WİLLİAM COLLİER Daha bir sürü Hanımefen, — Uydurmuşlar. — Yok, yok, biz bu âle- min kurduyuz. o Uydurma ile gerçeği ayırabiliriz. Ahmet - Nebil, üzüntü ile kızardı. Refik Cemal devam etti: — Ne kızarıyorsun, yahu? Bunda utanıcak ne var? — Hayır, kızardığım yok. — Hah! Şimdi bunu da in- kâr et. Kalk, şu aynaya bak ta kızardın mı, kızarmadın mı anlı N Ahmet Nebil büsbütün st- kıldı. Refik Cemal onu tatmi ne çalıştı: Allah aşkına, üzülme, be yahu. Ne acayip çocuksun! — Yok, üzülmedim ama.. —E? — Elâlemin Hanımlarına if tira... — Vah, vah! Allah o Ha- nımları iftiradan esirge — Değil mi ya? — Değil ya! Bir gün hak- larinda böyle iftira edilmesin de, bak, gör, o Hanimlar ken dileri iftira aramazlar mı — Nasıl? Nasıl? — Öyle ya! Zanneder sin ki bu haberleri polis tahkik hep bu haberler yine kendile- rinden, kendi muhitlerinden çı kar. — Çok şey! Bir kere bu Hanımefen “muvaffakıyet,, Sonra her biri öteki- nin macerasını kıskanır. Ken- disi de ona benzer maceralar arar, — Aci ; — Daha sonra bunların yan larındaki erkekler de dedikodu cudur. Onlar da ne görseler, ne duysalar, ne hissetseler be men şurada burada anlatırlar — Meselâ bana ait olan sö zü kimden duydunuz? — O! Sizinki çok parlak tır. Bir kere Şeyda . Kâmil Bey her tarafa yaydı. Sonra da Nevzat-Süreyyı (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: