11 Aralık 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

11 Aralık 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aktörün talii Alaörün garip bir talihi var. O, ii hâlke” ka bir faninin yi akort © değildir. Her halde yardımına mühtaç. dilmemiş sesler ve muvaffak aktörün Aktörün sesi tek başına davul ve bando tabloyu vücude getiren renklerden biridir. Bir dilin üstünde bir çok im san konuşturan mettahtır, Tek tel de saz çalan Aşık Cemal gibi, Aktör, urkadaşlarile beraber yaşar. - Dilsiz aktörlerin arasnda en (o büyük mü- messilerin de dili tutulur. Bir aktör seyirciden iki şey bek- ler, Alkış ve zslık, Bu iki akibetten aktör bazan istemiyerek lir öksürük, bir loca kapısının gürültüsü © aktöre atılan bir tabancadır. İki aktörün vaziyeti fecidir. Biri ağlatmak isterken gülünç olan, öteki de güldürmen isterken şayanı met- hamet olanlardır. Kulağını süflörün dudaklarından kurtarabilen aktör sahnede rahat do Taşır. Radyodan parazit, tiyatroda perde arası gayrikabili tahammöl iki büyük sıkıntıdır. Hakikaten aktörün talihi gerip tir. Aktör, demek, benliğinden çıka- insan hüviyetine gir- içinde — çalışmış sesi kısıktır. konuşmaz elinde bir yayan Zakir ne masa başm- da çalışan edebiyatçımmkine benzer. San'ati hayatile kaimdir. müzisyen Siyah bir gramofon plâğında da beyaz bir sinema perdesinde de göl- gesi kalan san'atkârın talihi aynıdır. sümüne yarım milyon dolar alan a- #istle, kucak dolusu göz yaşma bir şı yin ifadesi demektir, Birincisi mu- vaffakiyet, ikincisi (takdir. Bizde aktör bu ikinci kısmın kurbanıdır. Setini” > dinletecek sami yan aktör, san'atkârlar içinde en bedbahttır. . Doğuramayan gebeye benzer, Elit NACİ Yansene göre Ankaranın imar pilânın: çizen ma- ref Alman © şehireilerinden, Berlin Politeknik (o mektebinde © profesör M. Jansen, Almanyaya (o dönerken Atinadan da geçmişti, Elefteron Vima'nın — bir muharriri profesör Jansen'le görüşmüş. Bir çok büyük şehirler Atina da ahvalin sararet ve ileaatı ile son zamanlarda DE A aYA MİLLİYET CUMA Daha geniş bir tiyatroya doğru Paris gazetelerinden birine bu ser lavha altında yazdığı bir makalede meşhur tiyatro müellifi Tristan Ber mard diyor ki: abi ve emperesaryaların bir mü Dedikleri birçok deffalar vakidir. bu sözleri söyliyenlerde bir zarafet aramak bittabi beyhude olur, Halkın cahil olduğunu kabul et- sek bile onu alâkadar etmek için az bilgili olmak kâfi değildir. Zavallı! halk!.. Kaderin sevkile veya bir kaç para sahibi oldukları için tabi veya emperesaryo olanların ellerinde kal- #a idin halin nice olurdu? Fakat hal ile kitleyi biribirine karıştırmaya” lm. Biz burada halk derken ufak fa- kat kudretli bir akaliyeti murat edi- yoruz. Kütleyi sevk ve idare eden İşte bu akaliyettir. Onu tanımamak, takdir etmemek pek tehlikeli bir şey ir. Tiyatroyu seyreden halkla sine- mâya giden halkı biribirinden ayır- Torununa nazaran Tristan Bernard mak doğru olamaz. Aradaki ufak | fark seyircilerin ayni şarnit dahilin- de oturmalarından ibaret kalır. Sine maya gidenler temsili karanlık bir mahalde seyrederler ve göze çarpıcı ylaşı Filmlerin tüccari bir mahiyeti olmaları lâzrmgeldiğini iddia ederler. Kabul. Lâkin her yz evvel bir ne Üzerindeki tesirleri tö€ rübe edilmiş sahneleri öteden beri- den toplryan müelliflerle, ademi te- nezzülle dudak bükerek bir eser mey dana getiremiyen hayalperestler li- yakatsizliklerini meydana vuran za valllardır. Bir san'atkârm grüşkül fakat esas kı vazifesi maksadını tabilmesi- Sinemacılar sözlü filmin tiyatro nun kıymeti erler. tifade etmek maksadile onu kabul ettiklerini söylerler ki bu fermülle- rin her ikiside âyni neticeye varır. Mühim “olan nokta film yapanların bundan sonra sö: söz söy esini öğrenmelerinde- bilende olduğunu dir kor bolluğu vermiştir. Bu sayede mü ellifler yalnız mevzularile doğrudan doğruya alâkadar olan oşhası komuş turmağa muvaffak oluyorlar. ve vak'a icabı hönüz karşılaşmamaları lâzmmgelen şahısların yüz yüze gel- leri için malâm olan bir sürü uzun ve lüzumsuz enterikalara mü- racaat etmekten kurtulmuş oluyor. lar, Tiyatro müellifleri bundan sonra film sayesinde bir buçuk saat kadar seyircileri usandırmadan eserlerini seyrettirebileceklerdir. Burada eski bir tiyatro muharririnin sözlerini ha- tırladık: “Bir kaç perdelik bir piye- en müşkül taralı perde araları. Vazı sahne dekoru bir çok göz alıcı şeylerle bozarak piyesin seyir. ciler üstündeki tesirini yarıda bırak- mamağa gayret etmelidir. Yani vak dileri yormamalıdır. r edilen külfet şüphesiz $& ve teşviktir. Ancak bu kendi sahası dahilinde kal ması ve filme alınan tiyatroyu stili lâzımdır, Sinemada şimdi- etmeme ye kadar eksik olan “söz, ün kel tutmak için müracaat edilen va. lardan mühim bir kısmına artık ihti yaç kalmamıştır. Bundan maada ses siz filimde rol almağa alışmış olan ar tistlerde mimiklerinin bir çoğundan vaz. göçmelidirler. Lüzumsuz ölen şeyler ziyan verir, Filme alınan piyeslerde hâkimi! mutlak olan müellif veya vaz sahne | değil piyesin mevzuudur. Filmin yüz! de yüz, yüzde elli veya yüzde an bej' sözlü olduğunu ilân etmek hiç bir şeyi ifade etmez. Çünkü yüzdeli mikdarını tayin edecek olan es mevzudur. Muharrir eşhasa ne ls ne de eksik söz söyletmelidir. kından alâkadar olduğunu söyledik, İnkat söylenecek &n mühim şeyi unuttuk: Sinema tiyatroyu daha hakiki ol mağa mecbur etmiştir. Kılâsik tiyatrolar bir nevi avukat ıle vasıtası olmaktan kendilerini kur taramamı Orada şahıslar ya- ışlardır. şamaz, her hangi bir davayı müdafa | etmekle Onlar ser- bestçe hareket etmek hakkından mahrumdurlar. . Eşhas. sun'i fakat gayrikabi tığın esiridir. den, piyangodan ee İ deki tezleri müdafaa eden bazı eserlerdeki | kahramanların hareketlerinden daha | ami değildir. Bu kahramanlar| erçi, bazı muthikelerdeki eşhas gi- BÜ Dir fabrikadan seri usulile çıkarı mış oldukları hüsnü da neticede bunlarda müellif tarafı dan icat edil ka birşey değil bayattar alınmış birer insan olmalari lâzmgelirdi. Mahirane icra edilen bir boks nümayişi hakiki bir boks müsabakasına nazaran ne İse, roda ekterya hakiki hayata nisbetle oidi. Bize balsa sinema daha doğruru trosu, istikbalde sareti -| kordon Halkı tenvir Sinemanın tiyatro ile ne kadar ya | tenkit kuvvetli bir mam |, birer Takladen De $-) ir. Halbuki erki 11 Evlendiler On beş gün evvel Hollywood | da Marguis dela (o Falaise ile Constance Benett'in düğünleri yapıldı. Bu düğün film payı- tahtinda bir ise oldu. Holly vood'da bir ismi (olan yıldız, sahne vazu, © direktörler bu münasebetle verilen müsamere ye k öitiler. Herkes, Constance'ı ve yeni o kocasını daha yakından , görmek için birbirlerini — ezdi. Şu var ki, Constance Benett Hollyvood'- un en şık ve güzel kadınların- dan sayılır. Onda ( bin türlü fazilet bulanlar vardır. Dişarı da biriken halk o kadar kesa- Fet peyda etmiş ki, polis. bir çevirmiş ve halk bir kaç defa bu kordonu kırıp geç miştir. Bu izdivaç senelerce devam eden ve Marguis de la Falaise ile Gloria Swanson'un boşan- KANUNUEVVEL 1931 masmı inteç eden muaşakanın sonudur. Marguis de la Falaise | ra, gayet iyi bir sahne vazıt ol muştur. Karısı ise mevcut yıl dızlar içinde en iyi angajman elinde bulunduran bir “kai dır. Yalnız emretmesini çok s6- ! Hâkim; müstebit bir ka- | İ Bir baloda Constance Benett ve il marguis de'la Palais dındır. » Sonra yıldızlar içinde en zenginidir. Salon hayatı- na, resmi kabullere bayılır. Bu şerait dahilinde, bakalım bu izdivaç ne kadar devam ede cek? e EĞME e TOYU Nihayet | Giorya sinemasında David Golider filminden öir sahne Sinemadan sonra daha ne olmak isteyorlar? Metro Goldwin Mayer stüdyo- su., Elinde kalem, bir sinema muhar riri, ortada dolaşıyor. Maksadı ma af ertistlrin gizli emellerini öğren Yaptığı anketi de şöyle anlatı yor: Joan Crawford'un hazin bakışlar Tı önden giren Greta Garbo'nun en- | dara takılmış, sualime cevap ve- | Wi Yalnız tanımak değil, bizzat “©” olmak. Bir gün Garbo bizden ayrı. lacak, belki bir ay, belki bir sene son ra,, Bumu kimse bilmiyor. Fakat hiç beklenilmiyen bir zamanda Garbo'. nün bir daha gelmemek üzere kitti- dini haber alacağız. İşte o gün ben ribirine benzemiyor, değil mi? Kendimden başka | birşey olmak isteyişimi gülünç buluyorsu- muz, Fakat benim istediğim, ondaki seyyaliyet, ondaki “nuance,, farkla rm: dalma gözeten san'atıdır. Garbo hislerini hiç izhar etmez, fakat tel kın eder. Diğer birçok şeylerile asıl budur ki, Garbo'yi bu günün birinci artisti yapmıştır. Niçin ben de Ame rikan sinemasının birinci artisti ol- mayayı? Demek Joan Crawford'da muvaf | fakiyetlerinden memnun değil! Banka müdürü, dalgıç, bahçıvan... Banka müdürü “olmak isteyen Richard Barthelmess — Sizin gizli bir emeliniz va ma? — Elbette. Ben büyük bir ban; | kanın reisi olmak istiyorum. Kapısı | iyice muhafaza altında, ağır döşen- miş büyük bir odada muhteşem bir | yazıhanenin arkasında oturmadıkça | kendimi mes'ut addetmiyeceğim. Si nemadan ayrıldıktan sonra, nihayet pek meşru olan bu emelimin tahak- kuk © etmiyeceğini kim kestirebilir? | — O halde emelinize muvaffak olduğunuz gün, bizleri unutmayın. Artistik”te Altın kalp Bu bafta Artistik sineması Made leine Renaut ile Simon ve Renâ Lefebvre'in "Altın kalp, is mindeki filmini gösteriyor. Bu filmin mevzuu şudur; O çok iyi bir çocuktur, san'atı çi çekciliktir. İnanılmaz derecede saftil İ olmasından dolayı kendisine (Altın | kalp) lekahmı vermişlerdir. Jan ar- kadaşı Rişar'in metresi o Marselin'e İ âşıktır. O gün evine davet ettiği Mar #elim'e de kalbini yakip kavuran âşla nı itiraf edecektir. Fakat Marselin geleceği yerde, boş vakitlerinde bes- tekârlık eden ve hakikaten Marteli- nin yanında İesko rolü oynayan kar deşi Kloklo, denilen Kloter geliyor. Nibayot Jan msri olsun di; surette hazırlamış olduğu stüd- 'da Marselin'de görünüyor. Jan, Samimi bir hararetle ona #şkinz itiraf ediyor. Marselin işvebazlıkin buna mulavaat edeceği canada, arkadaş” larından birile vukubulan telefon mu ve aşkına trcavi rerek istikrah ettiğini anla mp, Jan'- İ in iştirak ettiği Marselinin r'calartda İ rağmen, onunla münasebetini kesi yor Rişar gidiyor. Kadının göz ya, İnci karşısında fevkalade mütecssir olan Jan ona zovcisi olmayı teklif e- diyor. Marselin de kabul ediyor. Evleniyorlar ve Jan kendisinden hıç sıkılmadan mütemadiyen para is tıkraz eden kain biraderi Kloter ile perestiş ettiği karımı arasında dört sene yaşıyor. Bununla beraber kar- deşi Kioter'le hizmetçinin muavene- ti sayesinde Marslin onu Rişar'a yap tiğradan daha 57 aldatmamaktadır. Marselinin yeni âşıkı hercâi meşrep Gaston bıkarak Birezilya'ya gideceği bahanesile İ ğe başlıyor. Bunlardan hi ima anlamıyan Jan teseilkir sözleri ve İ nüvazişlerile teessürünü i | vaffak olur. Maalesef bu si zaman devam etmiyor. Yeni zevkler peşinde koşmağa alışık olan Marse- lin yeniden birine tutuluyor. Şimdi sevmekte olduğu ve muhabbetine kananat ettiği, güzel Aleksandır, ma İ alesef taksim kabul etmemektedir. Bir akşam Tabaren balosunda tasa düflerinde zevcini ve evini terketime- diği takdirde kendisile münasebetini keseceğini söylüyor. Aşıkını kaybet- mek korkusu ile deliye dönen Mar- selin kocasını terke karar vererek kardeşi Kloter'i ona hakikatı söyle” meğe memur ediyor. Eniştesini sev. meğe başlıyan Kloter onu teskine uğ raşırsa da muvaffak olamaz. Kloter | eniştesine kendi tinetinde bir nda- Lat Jan'in karıma karşı | kerılmaz bir imanı vardır. Bu esmada tren sevgilileri götürürken fevkalâde bir hâdise oluyor. Marselin aşkıyle, te miz yürekli kocasını mukayese edi- yor ve peşiman olmağa başlıyor. O | esnada istasyonda bulunan çocukla- | rn kocasınm söylediği şarkısını söy lediklerini de işitiyor. Hemen âşıkı- nı bırakarak trenden atlıyor. Boş kalan evine avdet ediyor. O- vada herşey yerli yerindedir. Fazla olarakta bir çiçek vazosunun yanın- | da yeni bir fotoğrafı yüzüne gülmek tedir. Acaba Jan'in bir şeyden mali r Ni el tı yok mudur?... Kloter ona haber çin değil, fakat şehirci. | ““ Sinema tiyatroya hudu M. FERİDU | Sinema Haberleri | ünkü ne zaman olsa bizim birkaç ku | ost: yok mudur... na bı ME ne e iyatroya hudutsuz bir de N Ji yüz mesire yürüdüm: Richard | Taş ödünç paraya ihtiyacımız olur. | vermemiştir?.. Masanın üzerinde, maatlerini ifade etmesi itibarile alıyo- TEE * Adolphe Menjou telsiz te mm ğa Fakat o muhavereyi değiştirdi. | biraz ayrılmağa mecbur olduğun- ruz. Jansen diyor kiz j İ © Maris Dressler'i de gördüm. Ba- | dan dolayı beyanı mazeret eden Jan ma dedi ki: İ in mektubunu buluyor, Nihayet ken İ 5 Sed Bahce hile ii diside geliyor. Acaba mamulâtı var lefonla Londradaki Wembley | stüdyoları ile üç film için bir — Eski bir şehir o karmakarışık ye, dağınık kemik döküntülerine bon | zer. Şehircinin işi, kusursuz bir iş- | Son bahar sergisi kelet meydana getirmek için bu ke- mikleri bir araya getirebilmektir. cakma izine İse Takmdi fikirleri de şehircilik noktaj nazarın- dan şudur: Gelişi güzel ve hüsünsüz Bundan sonra Stratosp her de uçulacak BERLİN, 10 (A.A) — Ba lon ile Straphöre'e çımakla işti har etmiş olan profesörPika, tes du Cinema'da tayya reciliğin müstakbel -inkişafın- dan bahsetmiş ve yakında Stra tosphore'a mahsus olmak üzere imal edilecek olan tayyarelerle Leningrad'da muazzam bir fener RİGA, 10 (A.A.) — Sovyet de Lönine'in hatırasmı teyit maksadile muazzam bir abide inşasrna karar vermiştir. Bu bidenin plânını bir Alman mi- marı yapmıştır, Bu abide NeW york'taki "Hürriyet" abidesi Paris'te ilk defa sonbahar sergi- si 1900 senesinde açıldi. Şimdiye ka dar 30 senelik bir hayatı olan büser. Nütüemort Le Petit Bugün ise klâsik ve serbesttir. Her vangi cepheden bikılırsa bakı gibi fener vazifesini görecektir, 110 metre olecaktır. er oak senindir... Süğnadi taş dolu olan galerini gezdikten sonra insanda bu serginin bıraktığı tesir hasret ve fikir kıtlığının vuzuhile se zilmiştir. Geçi serginin bu noktadan tabtiye edilmesi doğru olmaz. Zira bu hastalık “dünyanın her tarafında | tesirini gö, ir. İnsanın üzerinde hazin bir tesir bıraktın bu his haksızlığa kadar var. mağa hak kazanmaz. Sergide bir çok şahsi atlar muvaffakiyet göster- hassa meselâ M, Lalispuç hârikalar ler mektodi, >. Heykellerde kadın çebrelerile adi Siplaklara pek çok tesadüf ediliyor. Bunlardan sarfınazar Maylol'un düşünen kadının ile Lamor dodyo nun “ buğa ile mücadele öden a- dam, « çok beğenlmştr. Bihâssa V. ulier tarafından . yapılan “M. Valöry'nin büstü de bu meyandadı 1931 Paris sonbahar sergisinde teş. hir edilen bu resimlerden bazılarının fotograflarını dercediyoruz, Bunlar hemen hemen sergnin eh çok beğe mukavele yapmıştır. o Sür'atle Londraya gelmek için Holly. | vood'dan tayyare ile Nevyorka gelmiş ve eydi vapura bin- miştir, * Kat'iyen sinemaya girme ğe yemin eden maruf İngiliz aktörlerinden birisi, ilk defa o- larak sesli bir film çeyirmeğe başlamıştır. Bu aktör Henry | Ainleydir. Orada cennetin bir köşesi vardır. Ta | mıdır? Bu hakikate vakıf olmak" iz denize kadar inen çiçek dolu bir bah | teyen Marselin, Jan'in kendisi itiraf Burada derin bir sessizlik var. | ettiği aşkın derinliğini anlıyor ve © Sadece denizin kumları yalayan | nun kolları arasına atılıyor. küçük dalğalarının hışıltısı duyulur. MX mama İşte ben orada yaşamak, dünyayı, | değiştirirler. Ben küçükken boksör tiyatroyu, sinemayı unutmak ve öm | olmak s#tiyordum. Mektepte, mahol- rümün son günlerini bu bahçede ge| lede ne kadar çocuk varsa hepsinin Sirmek isterim. burunları üstünde antrenman şapı İşte Marie Dressler'in son emeli. | yordum. Ben bu. emelimde muvaf- Beyaz perde de en tatlı âşık rol-| fak oldum. Hattâ İngiltere'de bir ili larını yapan Leuvis Stöne'de sor-| boks müsabakasını da kazandım. On çe. da | nunda şarkı söylemek üzere an | * Buddy Rogers sinemayı terketmeğe kat vermiştir. Müzikholde çalışacaktır. * Pariste çıkan Le Courrier Cinemats grapHigne, Fransız- ca yazılmak üzere beynelmilel bir senaryo müsabakası açmış tır. * Maurice o Chevabir San Fransisko'daki otomobil salo- | 5 i ; gaje edilmiştir. 5 Kendisine 385,000 franktan maada duhu | Tiyenin yarısı © verilecektir ki 750,000 frank tahmin edilmek tedir, İ * Nevyork'ta hali hazırda 900 sinema vardır. * “Şehrin ışıkları,, filmi sırf çocuklar tarafından oynan mak üzere dum. Bilâ tereddüt: — Portakallar! Dedi. — Nasıl? — Portakallar.. Ben Kalifornya- Bin en iyi portakal yetiştiren bahçe- lerine sahip olmak isterim. Zaten araziyi şimdiden satın aldım. Porta kal ağaçlarmın arasına çekilecek ve orada mes'ut yaşıyacağım. Dorothy Machaili ise: —Söylemeğe cesaret © edemiyo- | rum, dedi, kim bilir benim için çıl- dırdı mı diyeceksiniz. Emelim dalgıç elbisesini giyip, denizin dibinde do- laşmaktır. Her kes kuş olup sema larda uçmak istiyor. Ben ise bilâkis. Neil Hamilton'a da uğradım: mz Geç kaldınız dentum; dedi, be nim en gizli emelim Norma Shearer ile beraber film çevirmekti, nihayet bu filmi çevirip bitirdk: Çünkü en hoşuma gden yıldız odur. dan sonra, daha sonra asker olmak istedim. Harp çıktı. Acker olmak bir susundaki emelimi teshil etti. Nibe yet sinemayı düşündüm, şimdi Hollyvood'dayım. — Yeni bir emeliniz yok mu? — Elbette var. Yaş ileriledikçe | insanların ernelleri ve hırsları artı İ yor veya azalıyor. Ben sinemadan ayrılmak için oldukça bir para kazan mak istiyorum. Ondan sonra sayfi- yeye çekileceğim. İri kırmızı güllere bayılırım, Bir kırmızı gül bahçesi ya ze Kalifornya'nın en güzel krmi güllerinden takdim edebilirim. Boksörlüktetn bahçıvanlığal Fe na eğil diye düşündüm. Ya Greta Garbo? Acaba onun na» sil gizli bir emeli var? Garbo'nun söylendiği gibi, | İsveç sahillerinde ai

Bu sayıdan diğer sayfalar: