11 Ekim 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

11 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Evde eğlence Evde balık avı Evde balık avlamak güzel eğlencedir. Hattâ balığa gi €r gibi o kadar zahmete gir iie de lüzum yok. Alelâde baston veya orta kalmlıkta ir Hilca bir ağaç dal alınız. Ucu | ir ip bağlayınız. İpin de u- la bir çengel takımız. Şimdi sıra balıkları bulmak- a Bekkallarda mantar parça sâtarlar. Bakkaldan man- alınız ve bu mantarları bir İki ile balık şeklinde kesiniz. ki oplu iğneyi kıvırarak halka ilinde balığın burnuna geçiri Meselâ mantardan üç dört A | tane balık yaptınız mı. bu kada jr kâfidir. Şimdi asıl marifet balık avla makta,. Geniş bir liğen alırsınız içine su doldurursunuz. Balık- ları da içine atarsınız. Tabit ba liklar mantardan oldukları için suyun üstünde yüzerler. Yapa cağınız iş. Bastonun ucundaki oltayı mantar balıkların burnun daki halkaya takıp suyun için- den çekerek çıkarmaktır. Eğer bir kaç arkadaş olta ile bu su- retle balık avlarsanız. daha eğ lenceli olur. Elmayı çiviye geçirin! ra bir eğlence daha.. Tam Mveimidir. . Yalnız sizin gibi Killer değil. büyükleri de V pi. Bunun için bir ip, uzun bir Neleri br gir bir do ee sağlam bir olma kâfidir. iy lmanın mukabil tarafına bir santimetre derinlikte ve İn milimetre kadar genişlikte İN boyuk açınız. İpin bir ucunu elmanın sap na bağlayınız. Diğer ucu- M'da uzun tahta çıtanm ortası Dervi Ormanın kenarında bir evde yar bir adam oturuyordu. nir pencereleri her zaman Bu zavallı adamın va, ven iği karısı ölmüş, daha Ne üç yaşında oğlu da tüştü, Şimdi yapyalnız, hep gala düşünür, onların hatırasi a Konukomşu pek iz olarak bu yalnız kalmış Miyan adama “derviş” derler. a, Halbuki dervişlik nerde, bu çil ihtiyar baba nerede? Ev kendisi gibi ihtiyar bir hiz- asi kadın vardı. Evin işini o Mrürdü, Akşamları baş başa eek vana bi eilerdi. İhtiyar kimse ile ko siğil kimse evine gelmez- idir Bir gün ihtiyar evinin arka indaki ormanda her za- di gibi şöyle yda m dedi bir küçük çocuk sesi . Dört yaşlarında bir ço- m çocuk ihtiyarı görün ki: bap, Beybaba, ben yolumu kay Üz Evime nerden gidece- a tiyar baktı. o Karşısında Yaşlarında bir kızcağız... A7 Yavrum, dedi. sen buralar 147 arayorsun? Senin adin Benim adım Işık. Çiçek yordum. Yolumu kaybet- >— Ya ben seni evine götür- burada böyle yapyal- Ne yaparsın? Ya, Yok: siz iyi adama benzi Miş. Amma götürmezse- Ben yalnız giderim, ta Peki: kurtlardan korkmaz —N. Gisiz -.. na! Bundan evvel çiviyi çitanın bir ucuna iz. İpin uzunlu- ğu bağlandığı yerden çiviye ka dar olan mesafenin bir buçuk misli olmalıdır. Oyuncağmız hazırdır, Artık marifetinizi | göstermek sırası gelmiştir. Tahta çitayı sol eli- nizle sapından tutarsınız ve sağ elinizle elmayı tutarak o- yuk yerini çivinin sivri ucuna geçirmek üzere atarsınız. Bu o- yuk biraz güçtür amma, dikkat ve maharetle muvaffak olmama ğa imkân yoktur. şin evi bam ne kadar kurt varsa hepsi ni öldürüyor. İyi kalpli ihtiyar küçücük kı zı orman ortasmda yapayalnız nasıl bırakır? — Gel yavrum! dedi. Çocuğu elinden tuttu ve yola çıkardı. Ondan sonra orman bekçisinin o kulübesinin önüne kadar getirdi. Anladınız mu bekçisinin kızı idi. Ertesi gün ihtiyar , gene her günkü gibi ormana gezmeğe çıkacaktı. Kapısının önünde ne çocuk orman cağız elini ihtiyara uzattı: — Beybaba, ben de seninle beraber geleceğim, bak ne gür Çocuğun konuşması ihti rın hoşuna gitmişti. Beraber gezdiler, Dönüşte Işık: — Yarın gene geleceğim de | di. Ertesi yağmur.. mazdı. Fakat merakla pencere- den baktı. Ne görsün? O yağ mur altında küçük Işık kapıda bekliyor, Hemen koştu: — Yavrum dedi, sen bu yaj murda buraya ne diye geldi - Sizi almağa geldim efen- dim. Dün öyle konuşmadık mı ” Küçük kızın bu kadar # kati ihtiyarm gözünden yaş pe tirdi, Işığı hemen kucağına al- dı. Eve soktu. Ocakta güzel bir ateş yanıyordu. Sırsıklam olan yavrucağı ateşin karşısında ısıt tı, kuruttu, ün bir yağmur, bir dü. Orada içi resim dolu büyük bir albüm vardı. Çocuğu kuca- İrem lar mma görsün? Küçük Işık orada! kız | zel çiçekler toplayacağız. dedi. | htiyar gezmeğe çıka | Sonra çalıştığı odaya götür- | | | ——————— hoş konuşması evin mezara ben İzeyen sükütunu koymuştu. Ar- Sözleri Baba ve atalarımızın çok gü- zel sözleri vardır. Bu sözlerin hepsinin birer hikmeti vardır. İn- sanların hayatta geçirdikleri tec- rübelerden alınmıştır. Onun bu ata sözlerini okumak ve akılda tutmak iyi bir şeydir. İşte size ba zı ata sözleri: At aralıkta, yiğit gariplikte belli olur. At merakı, atar merakı. Ar insana, yar civana yakışır. Artem eksilmesin, taşsın dö- külmesin. Al bez en çok Türkün aradı- ğ Az söyle, uz söyle. m yüzünün ka- Ne benden sana pazlama, me senden bana gözleme, Nerede varlık, orada birlik. Sen işlersen mal işler, insan | öyle genişler Sipahiye sağ söz timardan yek tir, Tarlayı koçan zaptetmez, küz zapteder Tedarikli başa kar yağmaz. Tek kadın uğğurlüdur. kusurlu. Dar zamanda kek durmalı gitti Dertli inler, âşık ırlar; Derede tarla sel için, harman sel için. Deli lüden. tepede | iden hoşlanır, imam ö- Deliye dalanmadan, yolu do- lanmak iyidir Etli idin hanı derin, güzel idin | hani yerin. Er bağı Ergene var ergene, tasasız gir yorgana, Erliği öğren, sonra evlen. , eğer bağı üç. Emek olmayınca yemek olmaz Öğe öğe öküz ettiler, boymu- zunu dokuz ettiler. Öksüz kuzu öveç olmaz. Oğlan oktur, her evde yoktur Harmanda dirgen yiyen yılım- da beğilder. Hekimsiz, hâkimsiz memleket te durma, lalandun kurudum, sel beni ney ler — ellendim bellendim, el beni neyler. İt derisinden post olmaz, rumla Ermeniden dost olmaz. u. İnanma dayıma, ekmek al ya» mma. İşi olmayanın, aşı olmaz. İşleyen demir ışılır, küz muşular, İki kamçı bir buyruk, herkes li buyruk. ülbül geçti gül, ister ağ yatan ö- Gâvurun tenbeli keşiş, müslü- manın tenbeli &. viş olur. Görgülü kuşlar gördüğünü iş- ler, Gözünün yaşına Çukurovanın pamuğu yetişmez. Gizliyi gözleme. Gurbette taşa yaşlanmaya © vindeki hasınm kıymetini bilmez. Kabaktan terazinin kuraktar dirhemi olur. Karaya sabun, deliye öğüt ney | Kadının birisi ikisi belâ. | Kaşla göz, gerisi söz. l Kuruşları arttırmak marifet yoksa liraları kim olsn arttırır. Kur kanadiyle, er atiyle müra dına erer . ezin kai eksilmez, koyun İ da yağ. Kekik yetişen * yerde öten yerde ekin olmaz. Geçti güzelliğin sağı, uçkurun bi keklik kurıldı göstermeğe başladı. Tam o sırada yağmurda kay bolan kızı man bekçisi e k Ogünden itibaren ihtiyarın evine can geldi Kızın tatlı sesi, tık ondan sonra kapalı pencere ler açıldı. Işik şimdi yarı günü mü babasmın evinde, yarı gü nü de ihtiyarın evinde geçiri- yordu. Orman bekçisi de çocu ğunun kapanıp kalmışn isanla- rn hayatma böyle ışık serpme | sie çok memnun olmuştu. Şim- ği ihtiyara kimse “derviş” demi yor. Arasıra orman bekçisi si- İesi ve cocukları ile ihtiyarın e vine geliyor. hep beraber ye- İ rinlikten sonra İ mamak lâzım gelir, SALI M TEŞKİINİIEVYVEL | TABİAT | Deniz Otları Güneş ışığının hayat $ ları üzerindeki tesirini herkes bi lir. Şu halde güneşin denizde bi- ten otlar üzerinde de tesiri olmak lâzım gelir. Yalnız e suyu gü meşin ışığını öyle kolay kolay de- rinliklere salıvermiyor. Muayyen derinliklere doğru, güneş işığın- deta bir nevi vergi alır. E: duttan hiç salmaz. Hassas bir fotoğraf camı yir- mi saat 1200 metre derinlikte bi- rakılmış ve develope edildi man, hiç bir güneş izinin plâğa tesir etmediği görülmüştür, . Fakat beyaz ışık dediğimiz gü meş ışığı denizin derinliklerinde tahallül etmektedir. En evelâ kay bolan şua” “kırmızı şua" dır. Bu ışık 40 metrede son derece zayıf tr. 100 metreden sonra güneş ışı ğmdeki kırmızı şt « bulmak müm kün değildir. Portakal, sarı, ye- şil, mavi ışıklar 400 metreden 700 metreye kadar inerler, Violet ışık 1000 metreye kadar uzanir. Bundan sonra ultra violet ge- lir ki, 1300 metrede bulmak kâr bildir. Fakat bu, güneş ış son hudududur. Artık ondan son ra mutlak bir karanlık. büküm- fermadır. Kırmızı ışığın sür'atle ması deniz otlarının hayatı ile kadardır. Bu otlardan kısmı aza mı yaşamak için gıdalara lâzıta İ olan klorofili kırmızı ışıktan alır lar. Fakat kırmızı ışık 100 metre den ileri gidemediği için, bu de- deniz otu bulun- ten de bu derinlikten sonra, de- niz otlara pek nadiren tesadüf İ edilir.. Fakat bazı otlar vardır ki, kendi hususi uzviyetlerinin yardı mı ile mavi ve sar; ya tebdil edebiliyorla Bu suretle 100 metreden aşa- ğılarda da deniz otlarına tesadüf ediliyor. Mahlükatta olduğu gi- bi, deniz otlarında da violet ve ultra violet ışıklar hayati bir ihti- yaçtır. Bütün bunların yardımı i- le 100 metreyi 200 metreye ka- dar indirebiliriz. 4 kürmezı- Fakat bu huduttan sonra de niz otlarına tesadüf etmek imkâ nı yoktur. « Deniz otlarının zirastte çok fay das vardır. Çok kimüelör bu öt ları topliyarak gübre makamın. da istimal ederler. Bu gübre o ka dar kuvvetlidir yerlerde senede ü kolte yapmak mi Bu otlar sanayide de müsta- meldir. Toplatlar, yığın halinde yakarlar.Hasıl olan külden Soude istihsal Hattâ bazı fabrika- larda brom ve iyot bile çıkarıl maktadır. MİZAH | Miras — Bana bep lira ödünç verir | misin? — Yahu, tm bir yüzük Da. armağında pırlan- Rehine koysa- — Mümkün değil. bana babamdan kaldı. — Eh, benim param da bamdan kaldı. Boşluk Süleyman Nazifin bir yazısın. Bu yüzük ba- kadar yalnızdı ki, bu sti. rabâver boşluklar İ Birisi Süleyman Nazife sardu: — Boşluk tn ıstırap verir mi imiş? Süleyman Nazif şu cevabı ver diz — Hey oğul, sizin hiç başınız ağrımadı mı? GEAR Bilirim, — Sizinde mideniz sancılanır mı? — Hayır, benim değil, koca. am, Postanede — Bu ne hal? Yarım saattir mektup için gişenin önünde bek. liyorum. ben otuz senedir Bin arkasında bekliyorum İyilik — Neden karına bu kadar fc na muâmele ediyorsun? — Ben öldükten sonra keder çekmesin diye.. Küçük dilenci — Hâlâ ew dileniyorsun? Ben sana mektebe git demedim mi7 — Gittim efendim. On para il iie bol Ve hakika- | Mirra Sessiz film kimseler, hattâ filmi görmek- İ ten ziyade. müntehep bir or- kestrayı dinlemeğe giderlerdi. İ Sesli film çıktı. Bu orkestralar kalktı ve çok kimseler bundan memnun olmadılar. Çünkü or- si büsbütün büyüten ve tağyir eden bir ho- parlör kaim oldu. Koca salonun içinde bir erkeğin veya bir ka- dının konuşması. salonu bu de- rece doldurur mu? Sesli film bu marifeti yaptı. Onun için sesli İ filmin tebiilikten bizzarure u- zaklaşması, iyi parçalar dinle- mek isteyen orkestra meraklı larmın hoşuna gitmedi. Film âmilleri henüz doğan bir yeniliği inkişafa doğru sev- ketmek gayretile onu eşip du- rurlarken, bidayette bu mahzu run farkına varmamışlardı Va- ranlar da halkın hoşuna gide- cek hafif havaları ve şen şarkı zamanında çok kestra yerine, lâ dört. beş muhtelif şarkı var dır. Bu şarkılardan bazıları hal- kın hoşuna gider, alamod olur. | Gramofon plâklarına geçer. Ve bu suretle dudaklarda dolaşır. İ O şarkıyı ıslıkla veya güftesile | ağn söylemek yahut gramo fonda çaldırıp dansetmek zevk li bir şey.. Fakat bu gayretin herkesi tatmin etmeğe gelmediği anlaşıldı. Şimdi sine madan kovulan orkestra, sesli filme rağmen, gene sinemaya avdet ediyor, Fakat Avrupa ve | Amerikada ekser sinemalarda İ olduğu gibi, eski ları filmlere sıkıştırdılar. Öyle | ki bugün bir sesli filmde mese- | ar Sinemada musiki tra değil, yarı orkestra. yarı caz | tam yerini bulmuştur. Çünkü her iki tarafı da tatmin ediyor. Böyle bir takımla herkes yerin | den oynatan bir romba veyahut Bethowen'in sekizinci senfoni- sini çalmak kabil oluyor. Halk sesli sinemanm hoparlöründen ziyade, bu orkestrayı sanki bir mabede girmiş gibi huşu içinde dinleyor. etmişiz. Orkestra bitti mi, sesli film, yani gürültü ve patırdı başlıyor. İnsanlar kasırgalı ve yağmurlu bir gece içinde yürü yen yolculara dönüyorlar. Hiç şüphe yok ki, halk orkestralı bir sesli sinemayı mutlaka ter- cih edecektir. Bu meslekte iş- siz kalanlara iş bulunmasını dü şündi için değil - çünkü in sanlar şimdi o kadar “diğerbin” değildirler - sırf kendi zevkleri için.. Mekanik muzika. halkta bir lâtarne intibar bırakıyor. Bir gece Luna Parka gitmiş gi- İbi.. Bu ihtiyça İstanbulda da kendini hissettirdi ise, kusur- suz sinemayı sevenlerin selim zevkini takdir etmek icap eder. Beyaz perdede san'atini göste- ren artisti seyretmek göz için nasıl bir zevk ise, iyi bir musi- ki parçasını dinlemek te kulak için ayni şeydir, İşidiyoruz ki, Avrupa sinemalarının çoğuna Elbet, biz- SEM | orkestra girmiştir. de de girecek! Demek biz farkına | varmayarak, eski güzelliği feda | uyun güzel resimlerinden bir tanesi * Simon Vandry İtalyan ar: tistlerinden Tito Schipa ile bir film çevirmek üzere Romaya gitmiştir. * Viyanada “Jeagueline ve sevdası” isminde bir film çev- rilmektedir. Filmin baş artist leri Brigitte Helm Berlinden, Albert Prejean Paristen Viya- naya gelmişlerdir. * Almanyada Mağdeburg'- da bir sinema haftada üç film göstermektedir. * Küçük Douglas ve Ricard Barthelmess Amerikada “Kırk i sokak” isminde bir film çevireceklerdir. * O kadar kazandıkları hal. de gene borçludurlar. Zenginin serveti borcundan belli olur. muş. Gregory Rotoff radyo Fir masından 650,000 frank alacak iken, ancak 60,000 frank almış- tur. Gerisi borçlara! * Anny Ondra şu günlerde Puzy Sacophone isminde eğ- lenceli bir film çevirmektedir. * Ermolieff Fransada Niste bir şark masalını filme almak- tadır. İsmi: Bin iki gece. * Paramount ençok skeç filmler çeviren bir firmadır. No el Noel'in “Müzeyi ziyaret” fil minden sonra, George Courte- line'in “Beyi yemeğe davet et” ismindeki eserini filme almış- tar. Gene ayni muharririn “Jan- darmada merhamet yoktur” ese ri de filme alınmıştır. * Yakında “Şahane menek- şeler” filminde Raguel Meller ile Suzanne Bianchetti'yi göre- ceğiz. * Raimu bir zaman türkçeye tercüme edilen Alphonse Daw- det'nin meşhur Tartarin de Tarascon'unu filme alacaktır. Rejisör: Pierre Colombier.

Bu sayıdan diğer sayfalar: