29 Nisan 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 3

29 Nisan 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

â. Bina Vergisi Yeni Tahrir Üzerine Alınamıyacak Ekonomi Halı ihtilafı kalmadı Rıhtım şirketi yüzde otuz tenzilât yapmağa razı oldu Rabtı kumpanyasile transit hah tacir Jeketler A mn şu mi (İş Bankasından alman cetveldir) 27 NİSAN 1933 Akşam Fiatları tilerazlar, Tahvilât Hire Mİ Elekrik > şe yeğ Sa Şeye Muvahhide 5330 $ yi Gümrükler © EE iz Saydi mahi 1 $ Rikim 1825 1178 İ Armdala 1 Ku T. sekeriye | 775 $ Ponser 4420 Tamir Belediye MR beyi Tatikren messil 5720 ESHAM 70 100 11,0 205 m p 250 Re 3M0 $ Şark m ea 285 Şir. hariye — 18— İ Telefon 13, ÇEK FİATLARI Pro 1590 Viyana 2 $ Madrit © Gere 8, 20611 42163 ş 342.50 $ Belgrat o 348275 sa2025 ; Bükreş — 799125 İATAS İ Merkowa o 1088— NUKUT (Satış) i Kid Si. ar Fransa İngiltere G. B. Italya s4zor rası Honar. s2 10173 . 18,190 151.897 Yunan Grice (o 126213 1.108.535 Irak 857 10514 Suriye 10.705 110020 Mısır Egypte 14.015 151.983 D.M.A.P. 5380 42807 Meçhul İndât 184.921 1.666.947 Adanada mahsul Bu sene Adanada buğday mahsulü & çiftçileri- ni memnun etmiştir. Adana çiftçiler bir liği yeni mahsül idrak edilmeden evvel, toplanarak (bazı kararlar ittihazma İü- zum görmektedir. Geçen sene Adanada az pamuk istih- sal edilmişi üşleüi yeni mahsul piyasaya çıkar çıkmaz buğ- day fiatlerinin düşmesi ihtimalinden en- dişe etmektedir. Birlik bu ihtimali nazarı dikkate a- larak hükümete müracaatta bulunmuş- tur. Alman tüccarının seyahati tehir edildi Berlin Ticaret odası 29 Mayısta ie ra edilmek üzere, Almap tüccarı İ e bir seyahat tertip etmişti. seyakaç ulikadirların ersen nesine şimdilik tehir edilmiştir. Seyahatin yapılacağı tarih iştirak etmek istiyenlerin fi ahındılta sonra tesbit ve ilân edilecektir. Beynelmilel mübadele PARİS, 28 (A.A.) — Beynelmilel mübadeleler kongresi komisyonu, dün sabah başlıca beynelmilel sanayi fe- derasyonları azası ve muhtelit Fran- sız - İngiliz kemitesini resmen kabul etmiştir. İngilterede yerkömürü LONDRA, 28 (A.A) — hazinenin emirnameleri, yerkömürü mahsulleri ne ait gümrük resmini 2 mayıslan iti- baren iki misline çıkarmakta, kauçuk ayakkabıl resmi tadil etmekte- Alman « İngiliz Ticaret Mukavelenamesi BERLİN, 28 (A.A.) — Wolff A- jansından: Yeni Alman - İngiliz tica- ret mukavelenamesinde Almanyadan İngiltereye ithal olunan bir kısım mal lara ait gümrük resimleri indirilmiş. tr. Buna mukabil Alman hü i, Almanyaya kabul edilen İngiliz kö- mürleri kontenjanı yükseltmiştir. Yugoslavyanm ticareti BELGRAT, 28 (A.A.) — Geçen marta Yuyoslavyanın ihracatı 255 milyon 820.000 dinarı bulmuştur. 933 senesinin ilk üç ayında ihracat 712 milyon 503 bin olarak tesbit edilmiş- tir. 1932 senesinin ilk üç ayında ihra- cat kıymeti 634 milyon 607 bin dinar idi Almanya Şikago sergisine iştirak etmiyor BERLİN, 28 (A.A.) — Alman hü- kümeti, Şikago cihan sergisine işti- rak için Amerika tarafından kendisi” ne yapılan davete cevap vererek im- peratorluğun mali vaziyet ve iktusadi- fı sergide resmi bir daire ile temsi edilmesine müni olduğunu samimi bir teessürle Haftalık edebi musahabe Fikirler ve insanlar Sanat ve ahlâk Bundan evelki yazımda sanatin ahlâki olmaktan artulamıyacağını. söylemiş tim. Ahlâk nedir? Herhangi bir esastan et edilip iyi diye tayin olunan kli Her onlara hiç bir ehemmiyet © vermez gibi yörünenleri de yine onlara göre tas- nif ve tetkik edebiliriz. Cemiyetin bir ferdi olan sanatkâr da bu vaziyetten kurtulamaz. Eserinde zettiği fikirleri, tahlil ettiği hisleri gem çalıştığı şahısları o müesses hü- ümler mihakkine vurmaktan kendimizi ai Her cemiyette her zaman (müesses ahlâkın kabuletmediği hareketlerde bu- lunan insanlar, meselâ hırsızlar ve ka- iller vardır. Fakat © bunlar kendilerini gözler, hareketlerini itiraf etmezler. Yal- Bız hırsızlk ve katillik gibi kanunen istiyen, hinaenaleyh “ahlâki” bir hare- kette bulunan bir adamdır. lere isyan etmiş, onları değişti, im #iyen insanların mücerredat sahasında” kalan hareketleridir. e eserler bil hassa ahlâkların eskidi açlara uy- adi, fileri pale Hepsi de Ovidius'un ahlâkın yız kıldığını baber verdi. Renaissance sanat- kârlarının eserleri ancak orta - zaman hükümlerine göre ahlâksızcadır. 19 uncu asır sonlarınm verdiği sanat eserlerinde gördüğümüz ahlâksızbk veya ahlâka karşı likayilık da yine bir niza min eskidiğine, boğulduğuna, hayata uy- madığına delâlet ediyordu. Son senele- rin ihtilâlleri, buhranları da insanlığın yelyone Emlâk ver Bu sene kıymetler üzerinden alınacak Emlâke konulan ve istinafen tetkik edilmekte olan yen? kıymet üzerinden vergi alınması için defterdarlık ma- liye vekâletine müracaat etmişti. İti- razlar temyizen tetkik edilerek kesbi katiyet etmedikçe yeni kıymetler üze rinden vergi alınmıyacaktır. Ancak bir bina hakkında tadilen konan kay- şeraitle önümüzdeki hazirandan iti- baren yeni kıymetler üzerinden bina vergisi alınmasına imkân bulunamıya caktır. Şu halde temyiz muameleleri- nin ikmali ile yeni kıymetler üzerin- den vergi alınmasına başlanması an- cak 1934 maliyesinden itibaren kabil olacaktır. Hukuk müşavirleri Pek mühim hukuki meseleler müs- tesna olarak teferrünta ait işler için hukuk müşavirlerinden sık sek müta- lcalar sorulmaması ve kırtasi muame lelerin çoğalmasına meydan verilme- mesi bildirilmiştir. Belediyede Evkafla ihtilâf Komisyon hej hepsini bir karara bağlıyacak Belediye ile evkaf arasında mezar- lıklar, su varidatı, mukataa vergileri gibi ibtilâfları halletmek için beledi- ye ve evkaf mümessillerinden mürek kep bir komisyon son içtimalarımı ; maktadır. Senelerden beri süren lâfların bir an evvel halledilmesi için ber iki taraf azami derecede gayret ettiklerinden komisyon yakında bütün ibtilâflı meseleleri halledecektir. Parktaki köprü Gülhane parkının Sarayburnu cihe tinde ve tren hattı üstündeki köprü- nün belediye tarafından tamirine baş- lanmıştır. daki şimendifer nel işlerini deruhte eden mütehassıs bir Alman şirketine altı bin liraya i- hale edilmiştir.Belediye fen işleri mü- dürü Ziya Bey, yapılacak tamirin da- yanıklı olmasını temin için som sis- tem inşaat usullerinin tetbikma hü- zum görmüştür. Belediye, köprünün demir aksamı arasına çimento agir kürtme ameliyesi yapmaktadır. Ki rüdeki (emirlerin üstü paslandığı için bu paslar tazyiki hava çekici ve kum sığratılması suretile temizleniyor. Çi- mento mala ile değil bu çekiçle püs- kürtülüyor. Bu suretle demirlerin ara sındaki boşluklara çimente dolduğu için demirlerin çürümesine imkân bı- rakılmıyor. Bu usulü belediye ilk de- fa tatbik ettirmektedir. Bundan baş- ka köprünün altındaki bölmelerin gaz lardan ve hava tesirlerinden m ilmesi için ikinci bir bölme daha olacaktır. Tamir esnasında köprünün altından geçecek lokomotiflerin ağır geçmeleri de tebliğ edilmiştir. Poliste değişiklikler müdürlüğü e tebeddülât yapılacaktır. Bu değişmeler merkezler ve şubeler arsında olacaktır. Hazirandan şinci şube müdüriyeti teşkilâtmda | da bazı yenilikler olacaktır. Şubeni cektir. Vapurlara girip çıkanların kontrolları işine de fazla ehemmi yet verilmektedir. Yolcu ve sey- yah kontrol işinin daha sıkı bir surette yapılması kararlaştırılmış- tir. tirmei Denilebilir ki sanatkârlar hir cemiyetin veya hir zamanın en hassas o adamları olduğu için değişme — Tüzumunu daha evel duyuyorlar. Oscar Vilde'nin “Se- nat hayatı değilhayat sanatı taklit eder” sözü bu hususta da doğrudur. Böyle devir - sonu sanat eserlerinde bilhassa cinsi temayöllere ehemmiyet verilmesini, insanın her türlü insiyak- larını o tatmine odavet edilmesini i- zah etmek de kabildir. Onları tatmin etmemek bir feragettir, kendimizi bir şeye feda etmektir. Köhnemiş, haya- br bir ahlâk teessüs ii ie harpten mağlüp çıkmış o milletlerde müsrifliğin, eğlencenin fazlalaştığı gi- bi, sanat eserlerinde de bilhassa fonktionlarımıza ehemmiyet | verildi- ği görülür. Yeni bir metafisik © yine ahlâki bir sanat doğurur. Bugün 19 uncu asır sonlarının aksine olarak sa- natın ahlâki olması isteniyorsa bu ye- ni bir metafisikin doğmakta olduğu- nu gösterir. Fakat sanatın böylece ahlâki oldu- ğunu söylemek, — “haslet - amuzu e- dep,, olduğumu, ahlük propagandası yapması lâzımgeldiğini kabul etmek değildir. Hattâ ondan çok o uzaktır, itibaren polis be- MİLLİYET ÇUMARTESİ 29 NİSAN, 1933 İ Istanbulda gezintiler... Balıklıdaki panayır Coşkun bir kalabalık, Bz Balıklı kilise. sine giden yolları kaplamıştı Yedikulenin son tramvay durağın- dan biraz ilerde, Bostanlara sapan yol ların ağzı kalabalıktan Sıra sıra yaylı yal pançalarile; hasırlarla enini Ooooh, gel keyfim gel, içimli ever çk kadar Ve. Herryor — Beş kuruşa Balıklı. . . Bahıklıya ödireruz. . Yok mu Balıklı? Müşterilerin tereddüt ettiğini rünce teminat veriyor: — Sarsıldım enden para almıyo- ruz. Beygirin yemine mi, arabacının gündeliğine mi, arabanm (tamirine mi? Beş kuruş yahu Yüzde sinek kaydı traş, başta lâci- vert şapka, sırtta nohudi pardesü, elde gülkurusu eldiven, çıtkırıldım bir de- likanlı “beş kuruş, sözünü duyunca Balıklıya yayan gitmekten vazgeçti. Fakat, belli ki, o kadar kalabalığın içinde yök arabasına binmeyi de bir türlü nefsine yediremiyor. Aşağı yu- karı dolaştığını gören arabacılardan sağlı sollu davetler: — Gel beyefendi. . zevki böyle çı- kar bunun!, - — Boş kuruşa el gideceksin, daha ne istiyorsun? — Bir yoleu daha, haniya bir yolcu daha... Araba kalkacak. Çabuk ola- lam? Kabak çekirdeği yiyen iki uçarı bu şık delikanlıyı biribirlerine göstererek E öldmü — İçi gidiyor ama, kenarları bırak- miyor! — Belki ufaklıktan © çekiniyor, oğ- - Bu arabalarda nah böyle kum sini kaynar ufaklık. - Dal nihayet paraya © kıydı. Otuz kufuşa ettiği arabaya kurularak tek başma Balki: yolunu tatta. Uzütityalım: Bir arabaya da ben gö ka Sürü İsrafil çaldı diye hep birden dışarı fırlarlardı. bir kulağıma telâşlı telâşlı sesler geliyor: — Çocuklar, biribirimizi kaybetmi- yelim! — Hül... Abdüsselim!.. rafa gel, bu tarafa... Koca kavuklu bir taşın dibinde, Hi- caz makamından baygın bir şarkı: Kalmadı bende ne arzu, ne gi Kime aldanmadı divane Yandı hep boş yere pervane Kime aldanmadı divane gönül, Ne çiçek kokladım, âlemde nı Takmadım göğsüme tek bir sümbül, Şakladıkça yuvasında bülbül, Kime aldanmadı divane gönül. . . Artık abların, ofların bini ra... Peki ama, bin bir mesiresi koca İstanbulda, insan, eğlenmek için bula bula bu yabani otlar ç bürümüş mezarlığı mh bulur? Ben kendi besa- bima, bu manasızlığa şaşar dururum. Gezilecek yer mi yek? Baykaz çayın, Emirgân karum, Çamlıca tepesi, Göksu, Bebek, Paşa: bahçe, Sütlüce, Fırıldak bahçesi, günkü sanatkârın “arkma varmadan natkârlar ancak bu suretle ablâkidi: Meselâ bir Moliğre, zamanının bulduğu ibtiraslarla insanları göldür- meğe çalişirken ahlâk propagandası yapmağa kalkmamış, ancak onlara karşı duyduğu ikrahı ifade etmiştir. Propaganda edebiyatı, Osanatıda bunun için daima manasız, beklediği neticeye de eremiyen bir şeydir. “Sa- nat eserinin gayesi sadece güzelliktir,, dediğimiz zaman, sanatkârın her tür- lü ahlâki, siyasi kayıtlardan azade ol- masını istediğimiz zaman da yine sa- 'natın ahlâkla münasebeti olmadığını iddia etmiş olmuyoruz. Ahlâki eser, sahibi ile devrinin kıymet hükümleri arasnda tam bir ahenk bulunan e- serdir. Böyle tam, tabii bir ahenk bu- İanumca sanatkârda o hükümlere uy- mak gayreti, sanat eserini bozan 5i- kıntı da bulunmaz, Yani sanatkârm gürültü eden bir ağustos - böceğinin, güneşte ısman bir kertenkelenin ha- yat propagandası y: ları gibi ah- lâklı olmasını istiyoruz. Zaten herkesçe kabul edilen bir şe- yin propazanda edilmesine hacet yok- tur, Bunun için ahlâkın hayata uydu- fu zamanlarda propaganda eserleri rıyerin e canım suları ve daha nerele- ri, nereleri dururken iki mezartaşı a- rasında keyif çatmağa bir aklı eren varsa bana cevap versin!. .. z birinde ölüm he- “ss O zaman bel bol, rahat rahat, doya doya, taksiratları- mızı örten toprağın altımda uyuyaca- öz. Şimdiden acelemiz ne? Arabacı, dizginleri biraz ilerde çek- ö — Balıklıya geldik beyim!.. Kabından taşan coşkun bir kalaba- hık Balıklı kilisesine giden yolların et, Ben bir aralık yerimi azacık geniş letmek istemiştim, Gaytan bıyıklı bir madam, hiddetle burnuma doğru s0- ladu: — Yok affedersiniz. Fena bul. . — Kalabalık çok ta... Elbettem kalabalik z Madamın niyeti bozuk gibi görünü. yordu. Gerisingeri üm. Kilisenin kapısından içerisini seyre- diyorum. Genç Rum dilkçylerinin her biri ziyaretçilere bir şey gi kimi mum. . İdimi çiçek... kimi su.. , Hepsinin önlerinde tepsiler. . « Çünkim kadar güzel ki, insanın kalbini kopa- ,rıp para yerine tepsiye atacağı geli- yor. Panayır şerefine sırmalı elbiseleri- ni giymiş, göğüslerine büyük salip ni- sanlarını takmış ihtiyar papaslar, başı uçlarında kandil yanan tasvirlerin ö- nünde ziyaretçileri taktis ediyorlar. Arada bir, kalabalığın içinden is- timdada benziyen sesler geliyor: jandarma!.. Çabuk bir jan- Anlaşılan dumanlı havayı — seven kurtlar, ortada dolaşıyor. Balıklının meşhur bir havuzu var, Suyu, her derde deva.. Fakat dün- yanın en pahalı suyu zun başından dönenlerin karşısma bir sira tepsi diziliyor. Yirmişer para ve- recek olsanız, en aşağı yirmi beşku- ruşla kurtulursunuz. Kilisenin bohurdanlı, günlüklü ha- yanında daha fazla duramadım. Salm- cakların bulunduğu tarafa doğru yü- rüyorum. Burası başka bir âlem.. Hasırlar üstünde kuzu içi pilâvları © yeniyor, darbuka, zuma ve davullar çalınıyor ve tabii kafalar tütsüleniyor. Çocuğun. biri balonunu uçurmuş. Balon, hava- | lana bavalana yükselirken bir ağacın dalına takılmış. Şimdi üç genç kız bu balonu ağaçtan indirmeğe çalışıyor. lar. Dikkat ediyorum Balonun havalan- masile meşgul olan yok. Herkesin gö- zü havalanan et Balon da ne inatçı şeymiş... Bİr türlü takıldığı daldan inmiyor. Zurna- zurnasmı bırâktı, ağaçtaki kız- lar, Jandarmalar; beni görünce, ev- veli | — Yasak dediler. Sonra, gazeteci olduğumu öğrenin- İ ce yumuşadı — Şöyle bi güzelce donatıverin, he mi? Ama, bizi de yazın hat.» Kucağında bir demet © sarımsak, Bunlar devir başlangıcı ve: Sİ ale vE ilik, ya bir inhitat © gösterirler. 19 uncu asırda bir haylı mıktarda ya- sılmış olan ahlâk hocası romanların, tiyatro eserlerinin soğukluğu, sie lüğü de bunu göstermez mi? e en ik m lamıyacağınn en bariz şahitleri değil midir? Fransız İhtilâk © zamanından hangi propayanda eseri kalmıştır? 19 une üziilü'sinatla ihlâk ara- simidi gördüğümüz ayrılığın; biç şlp hesiz Jakarıdan beri söylediklerimize yine irca edilebilecek, fakat büsbütün aşka bir şekilde kendini göstüren bir sebabi daha vardır. Sanatkârları en böyük kütle ile hiç bir alâ” tasvirlerin tesirine kapılmıyacak kim- selere, bir fikir aristolratizsma hitap ediyordu. “Değerli, demek muhak- kak “kuvvetli,, demek değildir; içle- rinde eserlerini pek sevdiğim adam- da bulunan bu sanatkârlar doğru- © yolda hareketleri ile aciz göster oluyorlardı. Onlar, kötü sanatkâr- lar alkışlıyan halka küsmüşlerdi. Küs- mek daima mciz isbat eder, O sanat küseceklesine İfrpanj .tek, tül perdeler ve önünde bir kı — — —— ————— > Bayrak ve levha Gârba doğru yürüyoruz. Başımızda şapka var. Evlerimizde Avrupai bir medes niyet kurmağa çalışıyoruz. Maişetimizde şark usüllerinden ayrılıyoruz. Ve soldan sağa yazı yoruz. Fakat Garplılarm idrâk ve telâkki dedikleri hassayı henüz kazanamadık. Anlayış, görüş ve yapış kabiliyetimiz hâlâ geriliğe kaçıyor. Zevklerimizde Garbın i- tiyat hâline gelen inceliği yok. Bodur, çarpık bir kebapçı dük- kânı görüyorsunuz. Kapısını üs- tünde soluk bir levha. Üzerinde şöyle bir yazı gözümüze çarpıyor: — İstiklâl lokantası! İ Aşı boyalı, pencerelerinde yır- rık saksı ile fesliğenler duran bir berber — Zaferi milli tuvalet salonu! Ve bunlar hemen her sokakta, her semtte, her ceddede gözümü. zü ısırıyor. Avrupanın belli başlı şehir ve kasabalarında dolaştım. Hiç bir yerde böyle milli ve tarihi isimle. rin salaş ve dükkân levhalarma geçtiğini o görmedim. Her sınıf tüccar ve iş adamı kendi firması- nı kendi mesleğine veyahut aile hatırasına ait isimlerden seçer. Bize Arap azameti ile Acem mübalâğasmdan intikal eden bu reklâm şekli artık silip süpürdü. ğümüz Şark miraslarma karışma- hıdır. ve halkla beraber beledi- yeler de çalışmak mecburiyetinde» dir. Milli tefahürü iğrenç kokulu işkembeci dükkânlarmın üzerin- ispat edecek eser ve müesseseler üzerinde yaşatmalıyız. Bayrak, bu bürmetsizliğimizin ikinci bir misalidir. Üzerinde w- zun ve zafer dolu bir tarihin şere- fi yaşıyan bayrağımızi nerelere ve ne hâlde asmıyoruz. Ayyıldı- zı tera, kumaşı parça parça, direk- leri süpürge sapından ne bayrak- lar görmüyoruz. Ve sonra bir bayram günü asılan bu bayrakların hürmetsizlikten, tembellikten, gurursuzluktan kaç gün ve ri hafta asılı kaldığmı Bütün bunlar Şarka mahsus wj i ubaliliklerin kalenderliklerin, re bavet ve ataletin mahsulüdür. ; İnsan zaferlerine ve onu tem- $ sil eden bayrağına bu kadar hür- tefahürden & nasibi ği hükmeder. Ağyare bu hükmü verdirmiye- lim! Burhan CAHİT kocakarının biri bağırıyor , — Tuz nerde, tuz.. tuzu bulamas © dım! i Ve sesini gürültüden kimseye işitti Öİ remiyer. i Yalpahyarak yürüyen, bir sarhoş, ikide bir yanındakilere — Tuh be... Bir resim çıkavtamas dık be!... Diye söyleniyor. Acaba bu vaziyette çıkartacağı resim neye ben- 5 in ? i : akılla paya böyle varyansın çaloynasm, akşamın alaca © kranlığıs" na kadar sürdü. Dönüşte, mezarlık © aralarına o da- ğilıp safalarını tamamlamak hevesi” 'ne düşen çiftler selvi diplerinden baş- selâmlıyorlar- M. SALAHADDİN | ârların tesirinden celp Tâzrmdı. Fakat bu zor bir iş ve devir - sonu olduğu için © A“ natkârlar da gayretin lüzumsuz oldu. ğuna kani idiler. O zamanlarda sanatın böyle yan- iş bir yol tutmasında en gülünç 3i niyetin, tedrice itikadın çok tesiri ol muştur. yanlış bir surette Bir cemiyetin bütün fertlerine tam bir meri vermenin imkânsız ve hattâ z* araz ına inanılıyor, infer ME bir merdiven sanılı gp kimseler ilk basamakta kala cak, bir kaç tanesi de sonuna kadar gidecek... Fakat bu basamakların bepsinde rahat etmek kabil | olacak. Daha,doğrusu her basamak bir kül dür; kendisinden bir sonrakinden nx cak keyfiyet itibarile ayrılır. Fakat bunların birer basamak des öl, birinden öbürüne geçilemez birer daire olduğu yavaş yavaş anlaşılıyor. Her dairenin kendine göre bir sanatı, bir felsefesi var. Öbür dairelerinkine düşman olan bir sanat ve bir felsefe. Tedriç itikadı insan cemiyetini, fert- leri biribirine dişbiliyen bir yılan yuva» sı hâline koydu. Bu da sanatın cemiyet — aleyhine dönmesine, “inhumain,, (o nazariyeler doğmasma sebep oldu. Nurullah ATA

Bu sayıdan diğer sayfalar: