15 Eylül 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

15 Eylül 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; ; iklet merkezi hiç şül a ğildir. Yunan Başvekili M. Çaldaris, hükümetimiz tarafından vâki olan davet üzerine © Ankaraya gelmiştir. Ve bu dakika şümüllü ve o ehemmi- yetli bir misakın hükümleri etrafında iki taraf devlet ricali ında konuşma” da bu müza- Hafta zarfındaki siyasi iplerin l kerelerin neticesini “ gözlerini Ankaraya çevirmiştir. Yunan devlet adamları tarafından vukubulan bu seyahatin ehemmiyeti bir çok noktalardan mütebarizdir. 1 — Evvelâ Yunanistanda Türk - Yunan dostluğunun geçici bir siyaset olmadığını filiyat ile ispat etmiş olu- yor. Malümdur ki © dostluk ilkönce Venizelos tarafından tahakkuk etti- rilmişti. Yunanistanda dahili politika mücadelesi o derece | şiddetlidir ki, Venizelos Fırkası iktidardan düşün- dostluk zannedilmişti. Bu ihtimal bertaraf edilmiş oluyor. Çaldaris Fırkası da Türk dostluk © siyasetini benimsemiş oluyor. iz 2 — Ziyaretin ikinci ehemmiyeti, Balkan yarımadası noktasından artık an- yük devletlerin tahakkümünden kur- tularak müstakil ve yalnız kendi men- faatlerine uygun bir siyaset takip ot- niye başlamışlardır. Balkan Yarma» dasındıtıi küçük devletler için en bü- â istikamet verirken, kendi menfaatlerinden zi- yade büyük devletlerden bir veya digerinin menfaati mülâhazası hâkim olması idi. Balkanlılar, bazan Çarlık Rusyasının, Oobazan O İmparatorluk Avusturyasının, bazan Kayserlik Al- manyasının, ekseriya (İngilterenin, bazan da Fransa veya İtalyanın ta- hakkümleri altma girmişlerdir. Av- Yupanım bu cenubuşarki O mmtakası büyük devletlerin siyasi rekabetleri için bir sahne olmuştur. Ve bu vazi- yet Balkanlılar için felâket olmuştur. Zâhiren müstakil olan Balkan Dev- etleri, ecnebi nüfuz ile hareket ettik- çe hakikatte müstakil sayılamazlar- dı. Balkanlıların o kurtuluşu, ancak harici siyasetlerinde kendi mukadde- ratlarma hâkim olmalarile (başlar. Hemen söyliyelim ki ecnebi nüfuzunu atmak, büyük devletlere karir düş- man bir cephe almak değildir. Bilâ- kin Balkan Devtetlerinin büyük dev- letlerle en iyi münasebette bulunma- taşı olmaktan kurtarılmalı. Ve Türk - Yunan anlaşması bu kurtuluşa doğru atılmış en ehemmiyetli adımdır. ... Irak Kralı Faysal'ın ölümü, Irak ve Yakın Şark için en gayrimüsait o bir zamanda vukubuldu. İrakın müstakil bir devlet vaziyeti hakkındaki fikir. Jer ne olursa olsun, bu devlet Faysal' an eseri idi. Evvelâ İngilizlerin büyük bir Arap imparatorluğu hakkındaki vaat- lerine kanarak babası Hüseyin ile bra iktifa etmek istedi. Bu da kendisine Fransızlar. tarafından esir- gendi. Nihayet iliz mandası altın- İıngi da bulunan İrak'a kral oldu. Fakat Irak İngiliz mandası, daha doğrusu İngiliz müstemlekesi altında kaldık- miş bir ünvandan ibaretti. Irak niha- yel geçen sene Milletler Cemiyetine müstakil bir devlet olarak girdi. İra- kı İngiltereye bağlıyan ve dolayısile Irak üzerinde bir İngiliz & himayesi tesis eden yirmi beş sene müddetli bir muahede bulunmakla beraber, Irak Milletler Cemiyetine girdikten sonra beynelmilel siyaset âleminde müste- kil bir devlet rolünü oynamıya başla- dı. Harp sonund. Arabistan serâbının suya dü: sonra İ- rak tertibinde bir taraftan (Milletler Cemiyetine o girmiş, diğer taraftan da İngiltereye bağlanmış, bir devlet meydana getiren Faysal'dır. Kendi #seri olan bu devlet, Asuri meselesi yüzünden Milletler * Cemiyetine da- vet . edilmişti. Ve Asuri davası da yakında Milletler Cemiyetinde din. İenecekti. Asuriler bu mesele dola; sile dünyayı velveleye | vermişlerdi Cihanın düşmanlığına © karşı göğüs germiye giderken ansızın ölmesi Irak büyük bir felâkettir. ede romanı: 68 Faysal'ın ölümü ile . hükümdarlık İ sisteminin zâfı bir defa daha tebarüz etmiş oluyor. Çünkü onu istihlâf eden yeni Kral birinci Gazi, babasının ka- biliyetli bir oğlu olsa dahi, her halde genç ve devlet işlerinde tecrübesizdir. Yirmi bir yaşında omuzlarına büyük bir mes'uliyet alan krala muvaffaki- yet diler ve komşu © Irak için iyi bir hükümdar olmasını temenni ederiz. Hafta arası dizer ehemmiyetli bir ölüm de esbak İngiliz Ha: ze rı Sir Edward Greyin © öl Faysal'ın ölümü, siyasi hayatta faal olan bir devlet adamının yaşıyanlar arasından ayrılmasıdır. Grey'in ölü mü a rih olan bir bâdisenin son yaprağıdır. Sir Edward Grey Harbru- mumiden evvel dokuz sene İngiliz Hariciye Nezaretinde bulunmuştu. Lloyd George'un garip bir tesadüf eseri olarak hafta arası çıkan | harp hâtıratında da anlattığı | gibi İngiliz Hariciye Nezareti adeta kabineden ayrı olarak bu nazır tarafımdan müs- takillen idare ediliyordu. Harici i rin ne tarzda tedvir edildiğinden mentosunun arzu ve temayülü hi na olarak İngiltereyi Rusyaya askeri ittifaka yakın anlaş- malarla bağladı. o Ve İngiliz milleti harp arifesinde böyle ( emrivâki ile karşılaşarak nihayet Harbrumumiye girdi. Binaenaleyh Grey harbin mes'- ulleri arasında sayılmak lâzımdır. ... Beynelmilel sahada büyük faaliyet devrinin başlamasına bir hafta kaldı. Ayın yirmi ikisinde Milletler Cemiye- ti Meclisi açılıyor. İlki sonra Mil İetler Cemiyetinin Umumi Heyeti top- lanacak. Ancak her iki içtimam da ruznamelerinde ehemmiyetli mesele- * ler yoktur. Asıl reyi ETT 16 teşrinievvelde açı! silal lanmasıdı Davis'in de hazır bulunacağı bildirili- yor. Bir defa Pariste karara varıldıktan sonra İngilizler | Romaya giderek Mussolini ile görüşeceklerdir. e yor ki silâhaızlanma konferan- sı açılmazdan evvel, İngiltere, Fran- sa, Amerika ve İtalya müşterek hare- len mürakabe meselesidir. Fransa her devletin silâhlarını mürakabe al- na alacak ve altr aylık fâsılalarla teftişler yapacak bir teşkilâtın Cenev- rede getirilmesini” talep ediyor. Bu noktainazara Amerikanın. da imale edildiği anlaşılıyor. İngiliz- in da malıdır. Fransızlar gibi bunu beynel- milel kanun şekline koyup ta beynel- milel bir teşkilâta tevdi etmek istemi- yorlardı. İngilizlerin bu noktada ısrar etmiyecekleri ihsas edilmektedir. An- cak İngilterenin « kali | noktai nazarı 18 eylülde başlıyacak olan Paris mü- lerinden sonra anlaşılacaktır. Bugünkü şartlar içinde silâhların azaltılması mevzuubahis | değildir. Fransız membalarından verilen ha- berlerde Fransanın silâhları azaltmak teşebbüsünden vazgeçilerek olduğu halde bırakılması için bir teklif ileri süreceği bildiriliyor. Bu teklif Fran- sanm yukarıda izah edilen mürakabe hakkındaki noktainazarı ile bir ara- da okunacak olursa, neticenin nasl tecelli edeceği anlaşılır: Fı her devlete ait silâhların olduğu masına taraftardır. Fransa şi silâh vaziyetinin beynelmilel | mi kabe altına alınmasına taraftardır. Bu, şu demektir ki Almanyanın Versailles muahedesile tespit edilen silâh vazi- yeti — gibi kalacak ve salmasını temin için de beynel- milel mürakabe altına almacak., Ak YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Üstü bir kaç postahanenin dam- yu yemiş üç zarf döne dolaşa ulda Petek'i buldu. Mektupların biri, bir o köy ağa- sından geliyordu. Petek bu köyün adı ı hiç işitmemişti. Ağanın kim bilir kime yazdırdığı | mektubun kargacık burgacık satırları, Yaylâ kızmı hem kızdırdı hem düşündür. dü. Bu ağa, ölen babasınm bir eski borcundan bahsediyordu. Babası sözde parasız — kalmış, çok dara düşmüş, Kime gitti ise dehlenmiş. sma bu ağa acımış çıkarmış koynun dan, avucuna on sarı lira saymış. | Ne faiz ne bir şey almamış. Bu pa- ra ile evini avradını, kızmı kısrağı- ni gül gibi yaşatmış. — Sonra eceli gelmiş, mehrum olmuş. Allah ka- lanlara ömür versinmiş. Şimdi ha- ber almış ki kızı Tak çok ka zanıyormuş. Babasını ahret meza- rında borçlu yatırmak olmazmış. Hem yeni kanunda © varmış. Her kim ölürse, kalan borcunu kızı oğlu verilmiş. Çünkilim ölenin mirasına onlar Petek düşündü. İyi o ama eğer babamdan bana bir şey kaldı ise doğru, kalanla ben ödemeliyim. Ya kalmadı ise ? Kaldısı kalmadısı yok. Herifçi oğlu satırların arasına insanı kor- kutacak şeyler sıralamış. Eğer öde- mezse? Tam doksan bir gün borç- lular damında yatmak varmış. Üs- tüne üstelik te nesi var nesi yok, | hepsini icra müdürü gelir, alır, gö- | Tuzlu - Şekerli İktisadı fazlaca seven bir dos- tumdan dinledim: — Bahçe ( hıncahınç dolu idi. Suriyeli oyuncu kizların göbek kı: vırışlarmı daha yakından seyret- mek istiyenler, yer (e bulamıyarak dövünüyorlardı. Garsonlar koltu- ğu paketli müşterilerin yollarmı kesiyorlar: — Meze ile gelenler arka tara- fa!... Ön sıralarda oturmak hakkını kazanmak için elleri boş fakat ke- seler dolu olmak lâzımmış meğer- se. Çünkü, ileri sıralarda meze dedi- ğimiz nesne eksir kadar pahalı... Bir tabak domates salatası ta- mam 90 kuruş!.. Sonra tuhaf de- ğil mi, bir şişe bira, gene 90 kuruş. Garson önüme listeyi uzattı. Yan gözle baktım: Küçük şişe rakı 125, kahve 90, dil 90, sandoviç 90, muhtelif me- zeler 90.. Salam 904. V.S... Yemekten sonra - gittiğim için kahveyi tercih ettim. Garson bir kelime söylemeden yüzünü buruş- turarak çekildi. Kendi kendime, söyleniyordum: — 90 lık bir kahve de içmedim, 'demeyeyim.. Fakat garson, fena 1... Hiç olmazsa iki şişe bira içeceğimi, bir hayli meze ıs- marlıyacağımı düşünerek sevin- mişti ama, tahmini yanlış çıktı. Biraz sonra kahve geldi. Köpük- süz, lezzetsiz, siyah bir su.. Ay,dur bakalım.. Olur şey (değil yahu... Buna şeker koymağı unutmuşlar... — Tık tık tık. — Malesta! Baksana oğlum.. Kahvenin şekeri yok! Hem doksan kuruş a- iyorsunuz, hem de... | Evvelâ, ellerini oğuşturdu; Son- | ra gülerek cevap verdi: — Vallahi beyim.. Ne diyeyim. Bilmem ki... Bazı müşteriler, veye tuzludur diyorlar. Siz, şeker- siz diyorsunuz! Hanginize cevap vereceğimizi biz de şaşırdık!.. Lirayı uzatırken: — Haklısın oğlum, dedim, tuz- lu ile şekerli bir arada gitmez! İ- —————— manyanm bu vaziyeti kabul, ği şüphelidir. Ve bu defaki ie silâhsızlanma hakkındaki en büyük kıyametin bu nokta etrafında kopu- cağı şimdiden anlaşılıyor. “* * Vie Avusturyayı Almanyanın pençesin- den kurtarmak için İtalyanın teşvikile yeni bir teşebbüsten veriliyor. İtalyada yeni bir devlet şekli kurul- mak için teşebbüsata © başlanmıştır. Bildirildiğine göre yeni Kanunuesasi yakmda ilân edilecektir. Ve demok- ratik bir Kanunucsasi olmadığından halk den derhal tatbikine de geçilecektir. İ nik tanımıyor, lisan tanımıyor. Sa- Bir defa Avusturyanın şimdi hü- bulunan Kanunue- tatbik fırkınları ilga ediyor. Parlâmento ye- rine ziraat ve sanayiin muhtelif şube- lerini temsil eden meclisler: ikame er or. Bu meclislere aza olmak için ileri belki de babası Mussolini'dir. Almanlar, Avusturyada demokrasi idar: İga edilemiyeceğini gürül tü ile ilân edip duruyorlar. Ve Doli- fus'ün diktatör olduğunu söylüyorlar. Fakat Almanyada Nazi idaresini ku- ranların Avusturyada © demokrasiye taraftar olmaları, Almanya dahil ol- duğu halde hiç bir muhitte akis uyan- dıramıyor, Ahmet ŞÜKRÜ türür, bit pazarında çatır çatır sa- tarmış, — Köse dayı! on — sarılira kaç kâğıt eder? — Saraflığa mr başlıyacaksın? —Zeklenme! Oku şu mektubu! — Okudum. Sen bu mektubu yır- tar, sepete atarsın. — Ya beni dama tıkarlarsa? — Hiç bir şey yapamazlar. Sen bu işleri bilmezsin, O ağa kal- kacak, zaten fakir olan babana on- tane sarı lira verecek! Hem'de fa- issiz, senetsiz sepetsiz! Böyle ağa- yı bul, getir de bizim hahama şe- kerle fıstıkla besleteyim! Seni şim- diye kadar neye aramamış? Cebi- ne para girdiğini işitir işitmez mi aklma gelmiş. Metelik (bile ver mezsin! — Babam mezarında yatarmış fena imiş. — Babanın mezarı yok zarı havada onun. İşi gü falan ağaya borcum var. Mezarım- da rahat yatamam. o Aman kızım versin sar liraları! Diyecek, Hadi | borçlu âleminde Burada Bir kalb Çarpıyor Evet; burada bir kalp çarpıyor. Nezih, hassas, ateşin bir kalp. Bu kalp, hırsları, aşklarını, imanını yaradana meydan okuyan bir çar- pıntı ile anlatıyor. Bu kalp, bu bir avuç ct parçası o kadar bu yurdun malı ki zerrelerinde tarihin mefa- | hirini taşıyan bu topraktan, bu kayalardan kopmuş. Bu topraktan, bu kayalardan kopan bu yumuşak ve çetin kalp, onu doğuran bu top- rak ana için çarpıyor. Onda baş- ka, havai yabancı ve ufunetli ihti- raslar yer bulmamış, Bu kalp, yal- nız onun için, yalnız memleket i- çin çarpıyor ve bu ilâhi çarpmtıda asil bir gururun nağmesi var. Na- | sıl mağrur olmasın ki imanı zayıf- ların karşısında genç, dinç ve gür- büz bir emniyeti var. Nasıl emin olmasın ki kanmda kaynıyan bu ateş, istiklâl için yanan yurdun kı- vılcımlarından sıçramış, Burada bir kalp (çarpıyor. Bu kalp, genç Behçet Kemal'in kabur- | ga kemiklerinin mahfazası içinde- dir ve bence — dünyanın'en necip hislerini akortluyor. Memleket sev- gisi. Kim memleketini sevmez ki. Gazinin aşkı, kim Gaziye âşık de- gil ki. Kuvvetli bir e iman, kim i- mansız ki, Fakat öyle değil. Onda memle- ket, Gazi ve iman bir vahiy gib O kendini öyle bir feragatle ver- miş, o öyle bir cuşişle coşmuştur ki onun bu necip hislerinde bir nü- büvvetin huşuu var, O, inandığından gayrısını din- lemiyor. İnandığından başkasına kulakları tıkalı. Sabit ve inatçı bir inanış, Bana aşkı tarif et deseler: Behçet Kemal'den daha kuvvetli bir misal aramazdım. İşte “Erciyastan kopan çığ” te “çoban”, ve işte “kalbi, Behçet Kemal bu kalbin çarpın- tılarını nazma ayar etmiş, Otek dece coşmuş söylüyor. Vecdin bu- misilsiz . tezahürüne - hayranlığı mı söylemeği o kendimce bir borç bildim. Türk ırkı, beş tane Behçet Kemal kadar sar'alı bir aşkla cez- be gelmiş evlât doğursa daha ne ister? Gerçi Behçet Kemal sazını şim: dilik akort ediyor. Fakat büyük ve olgun konserini belki yarın dinliye- ceğiz. Belki yarından da yakın. Elif NACİ AŞ tüllayet ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariçiçin LK. LK erilmez.— Müddeti aştar — Gazete ve liyetini kaul etmez. 'BUGUNKU HAVA Yeşilköy askeri rasat merkezinden ye mta buzün haya ax bu- tazyiki 788 milimetre, en fazla sıcaklık 22, en as 13 Maret kaydedilmiştir. | EE Müzmin nezle Kış mevsimi münasebetile nezlele- rin artması tabiidir. Bununla beraber ha va tebeddülütem sebep olduğu bu ani hât nezlelerden başka memleketimizin halkına mahsus daimi ve müzmin nezle lerden muztarip olanları da pek çoktur. Hem bunlar çabuk geçmez. Muannit ve daimi gibidirler. Denilebilir ki, kendile- rini normal hayatta yaşıyor zannedenle rin hemen üçte ikisi müzmin nezle mu- sabı olduklarını Meler. Bu yari İrca burun, boğaz ve bazan da nefes bezel, kalanın BL yeli Bee hatsızlığı davet eden tohum her vakit hi mevcuttur ve biz onu daima ne çekenler sabahleyin uyandıkları zaman teneffüslerinde bir sıkıntı ve tıkanıklık hissinden muztariptirler. Sık sık mendil- ğişir ve nefesleri bozulur, Bunların nez- İcleri yeniden yeniye mütemadiyen tek- rarlar ve yaşları ilerlediği zaman çok de fa nezleleri büsbütün müzmin şekilde yerleşmiş olur. Nezleyi hâsıl eden tohu- mu büsbütün ortadan kaldırmak, müm- kün olsa bu müz'iç dertten kurtulmak ka bil ise de bugünün hayatına mahsus di- dinmelerle yorgunluklar ve kapalı yer- k ve mülevves havalı mahal ınmak zarureti karşısında bu optan kurtulmak hemen imkânsız gibidir. Tozlar bugünün tesiri herdem artan zararlı şeylerden olmakla beraber hasta lık tohumlarını taşıyan ve onların tesiri ni kolaylaştıran başlıca ömilerdendir. Mademki hali hazırda bu hastalık tohu munun ortadan kaldırılması veya berta- raf edilmesi elimizde değildir, hiç olmaz. sn sıhhalimiz tam ve zinde olmasına ve kuvvetimizin yerinde bulunmasına dik- kat edelim, Ve şayet hasta olursak ma- razı kökünden kaldırmcak surette cezri irlere müracaat edelim, Nezleye tutulduğumuz vakit burnu» muzu pek şiddetle temizlemeden çekin- meli, Zira bu hareket çok şiddetli yapı lırsa kulak mecrası yoliyle hastalığın or ta kulağa sirayet etmesine sebep olur, Burnu temizleme ameliyesi zayif surette yapılmalıdır ve yahut su veya diğer mü nasip vasıtalarla temizlemek te müm- kündür. Müzmin nezleden mustarip olan lar tütün kullanmakta itidal ve ihtiyat- k: bulunmalı ve dumanı içeriye çok çek memeli. Çocukların bademcikleri ile (Adeno- it) İleri ve ağız ve burunları bozuk ve kusurlu olanlar hayatları her vakit ile geçiren nezlelerden kurtulamazlar. Bunun için “lâyikiyle ; tedavilerine vaktinde dikkat ve itina edip hastalığın yerleşmesine meydan vermemelidir. Ve mütehassıs etibbaya müracaatle çaresi- ne bakmalıdır, Büyükada Dr. ŞÜKRÜ Yeni neşriyat Varlık (Varlık) mecmuası beşinci sayısı - Bı neşretti. Bu mecmua (Dergâh), (Ye nimecmua) ve (Hayat) mecmuaları - nın hızlı ve muvaffak bir halefi olma- örünüyer. Fi- vetli imzalarını bu mecmuanın sütun- larında görüyoruz, Bugünkü proğram İSTANBUL 1 1230 Alaturka Gramofon plâkları, 18 Grameled, 19 Üstütye Saz heyeti, 39 Tanıma Deran Pehlirem: 20,0 Hanımlar heyeti. 21,30 Gramofon. 22 Anadolu Ajan, Borsa haberi, Saat #yarı, MOSKOVA 181 m Dünkü programın aya. VARŞOVA 1411 sa. 21: Senfonik ve piyane kanseri, 22,15: De am, 231 Dans musikisi. BUDAPEITE 580 m. 23,30: Dama musikisi MİLÂNO - TORİDO - FLORANSA ler, - Konser, 71,35: Senle wik konser, (müsebabe) 23: Karışık komser. PRAG & Mizah ve neş'e 21,45: Konser. ans. 21355 Kom Oda konseri. BÜKREŞ İ84 m ç 18: Karışık konser.” 20484 “SEVİLLA BERBERİ” isimli Reosini'nin opera email, LAYPZIG 389 m. 20: Milli neşriyat, 23,20: Haberler. - Ne- golle. BRESLÂU 325 m. 21: Yaylı âletler ils konser. 22; Haberler ü » Haberler. 2d Ney'eli mu Sümer Bank Umumi Müdürlüğünden: Umumi müdürlük ve teskilâ- tx 15 eylâl 1933 tarihinde An - karada Ziraat Bankasi binasın- daki dairei mahsusaya naklolu- nacak ve İstanbuldaki binada yalnız İstanbul şubesi kalacak - tır. 15 eylülden itibaren Sümer Bank Umum Müdürlüğüne hi - taben yazılacak o muhaberatın Ankaraya gönderilmesi ilân olu- Muhterem İstanbul halkına kapılarını açmıştır. KAHİREDE AŞK GECELERİ YILDIZLAR İLÂHESİ BR SW EESH ELM En son eseri VALANSYA YILDIZI Filminde, pek yakında SMMM) (7394) Bugün çok güzel, veçok şen ” İstanbul halkı MELEK sinemasına koşacak GARSONLAR ŞAHI insanı kahkahadan katıltacak bir film. Filme ilâve: Paramont dünya havadisleri ve M. Çaldaris'in İs- tanbul'a müvasalâtı ve istikbal merasimi. bir film görmek için bütün (7396) hadi! Çocukluğun sırası değil Petek yerinden fırladı. Düşünce- li bir durumla: —Hayır, dedi. Bu ağaya istedi- ği parayı gönderelim. Haşta ana- ma bir helke su yollamıyan, aramı- yan, sormayan bu ağaya Yaylâlı Mehmet'in kızı on sarı lira gönde- — Ben karışmam. Yalnız şunu söyliyeyim ki bir alıştırırsan arka- sını alamazsın. Bari verdiğin adam bir fakir olsa. — Pasayı göndereceğim! Petek kızmıştı. Babasının borcu olmadığını, olamıyacağını o da an- lamıştı. Köse dayı haklı idi ama, madem ki ortada bir utanmazlık vardı. Bu utanmazlığa kendisini karıştırmayacaktı. Mektup yazma- dan, adres vermeden, parayı posta- haneye yatıracak! İkinci mektup, köyde daha ço- cukken iyi arkadaşı olan sarı Emin dendi. Sarı Emin aramış, tara- mış sonunda bulmuştu. Ne iyi ço- cuktu. Anası hasta iken hep ayak- kardı. Sanki öz kardeşi min yazıyordu: Sen köyden kaçtık- tan iki yıl sonra mektebi bitirdim. Şahadetname aldım. Kimsem ol- madığı için bir şey yapamadım. Ço ban Ali dayının yanına girdim. Yıl- lığı altı kâğıda davar güttüm. Ek- meği, çarığı, neyi veriyordu. Para- mı biriktirdim. bir eşek aldım. İki gaz sandığı sardım. Köyden köye çereiliğe başladım. Hafızm Hacı Recebi tanır mısm? Kanbur sakal- li. İşte o koynumdaki paraya göz koydu. Beni zorla ortak edindi. İki aya varmadan topu attık. Onun lâ- fıdır bu. Hesap kitap ondaydı. O topu attık deyince kim ne söyleye- bilir? Üstüne üstelik te borçlu çık- tım. Eşeğimi de elimden aldı. Na- hiye Müdürüne gittim. sağ olsun çok uğraştı. Ama bir şey çıkmadı. Hacı Recep eski o muhtarlığındı kalma bir deste hazır mü ğrda basmış. Beni şahitli ispatlı borçlu çıkardı. Nahiye Müdürü yal nız şunu yaptı, artık Hacıya dor) larını ayar sayumu tar gc ya | çu kalmadığına bir kâğıt letti, kendisi de imzasını atıp şahit oldu. Aylarca elim böğrümde gezdim. Sıvas demiryolunda için yol bakkalları açıldı. Oralar- da boğaz tokluğuna uşaklık ettim. Bir gün konuşurlarken işittim ki sen büyü Para kazanıyor- muşsun. Bütün büyük beylerle ta- nış olmuşsun. Bu dedikleri acaba |, gerçekten sen misin diye çok ara- dım, sordum. Öğrendim ki senmiş- sin. Şimdi ey benim kızkardeşim Petek Hanım! Gönlümü, halimi sana bildiriyorum. İki elin kanda olsa gene bana yardım etmeni di- lerim. Senden çok bir şey istemi- yorum. Ben gene çerçiliğe başlı- yacağım. Askerliğime daha on do- kuz ay var. O vakte kadar bana bir geçim yolu buluver. Sana bir ğıt gönderiyorum. İçinde çerçi- liğe yarar cıncık boncuk, bilezik, atma, yemeni, sakız, kma gibi bir dizi şeyler yazılı. Bana bunlardan (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: