Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
— nat eseri de çıır olmıynbıhr & rıkıyor Munekkıt te ol — lediklerinin manasının ne olduğu sorgu- e Tn NN — tirasla taraftardır; hem de çoktan beri.. Pu mAyan |— sinden; şiiri de, sanati de sırf terbiye ba- - yorum.. «Aldanma ki, şair sözü elbette Fikirler ve insanlar ) Edebiyat ve mektep Kâzım Nami Bey hocamız geçenlerde Akşam'ın anketçisine Nedim'i çekiştirir- ken söz arasında memleketimizde henuz d k kimse de söylemişti. Bunu zaten bılıyorduk çünkü ondan evel irili ufaklı daha birçok muhmırlenmız de bunu ilân etmişlerdi. Fıkıtne,..' Iıılıırçokl İp ler, bütün bu ik ğ kendılennı münekkit ıanmakta devam ediyorlar. Kızıuı Nımı Bey, herkeı (ıbı, hızde kalmıyor, Varlık mer.mwınm 5 inci ııyııınd.ı bize bir tenkit örneği de goıte— riyor. Hem de 'ne kenkıt' Oyle bir şair, bir v dü- şüncelerini blldırmekle iktifa etmiyor, bir hamlede tenkidin ne yüksek de- recesine yükselip bir iki satırda şiirin, sanatin ne olduğunu ın.latıverıyor Bari kide heves l ör- nek alsa!... Şimdi kendisini dinleyin: “Şu son günlerde Nedim'in gazel- lerini bir kere daha gözden g:çırdım, bence şiir denilecek pek — az şeyini gördüm. Benim, şiirden anladıgım şey, sanıyorum, bır hayli şairimizin anladıklarından büsbütün başka olsa gerek: “O halde,, şir nedir?,, sorgusile karşılaşıyorum. Bütün edebiyat kitap- ları, nazım ile şür başka başka şey- lerdir, der. Şiir olmasa da nazım bir sanat eseri olııbı'lı'r, ve sanat eseri oldu ğuııdaıı ötürü şiir olması lâzımgelmez. Şimdi “sanat nedir?,, sorgusuna tutu- luyorum. — * Her şiir, sanat eseri olnuyabı'lı'r. Bunun tersi de doğrudur; yani her sa- “ Şiir, ifadesidir. Sanat çirkini güzel, güzeli daha güzel yapan şeydir.,, Kâzım Nami Beyin tarifleri burada bitiyor. Bittabi o bundan sonra güzelin we çirkinin ne olduğu ve bütün bu söy- ği he sile lıar;ı.lıştıgını farketmiştir. Fakat ; onları kkitlere bı- sevdiğim bir şairdir; kari hayatımın bir- çok güzel demlerini ona borçluyum. Es- ki şairlerimiz arasında belki ancak Nefi ile Naili şürleri bana, onunkilerde bul- duğum zevki tattırmıştır. Fakat bütün divan edebiyatı - şairleri ile beraber Nedim'in de edebiyat prog- ramlarından çıkarılmasıan razıyım; hat- N W N Z ' ZZ OGÜTLER Kış mevsimine uygun yiyecekler En dikkatsiz kimseler bile yaz ye- dıklerımızle kış yemeklerı ı.rumdı bir fark dikkat lerdir. Bunun pek büyük bir fiziyolojik sebebi vıırdır Kış vakti yazdan ziyade vücu- klığı çabuk kaçar ve zayi tâ bunu Kâzım Nami Bey ile b ben de istiyorum. Çünkü onun şiirleri- inde bile bir h ti ol belki oldugu için onu yerine getirmek ve ısıt» mak ister. İşte bunun içindir. ki soğuk lad. klık veren şeyleri bilmi- nın, bir mekleplınm bedii zevkinin ter- y zararı vardır. Onların güzelliği sırf «for mel,, dir. Onlar “po&sie pure,, ün ta ken- disidir. Nedim'in bir gııelındekı güzelliği an- lıtmnk, o fevkalâde ince zevki tal için insanın bedii zevkının lınylı mln;ıf etmiş olması lâ Nedim okutmak, meselâ — Fransızların edebiyat tarihlerinde yalnız La Fontaine' i Mallarmes'yi, — Vaböry'yi okutmağa kalkmaları gibi bir şey olur. Bizim bütün eski şairlerimiz, saydığım Fransız şairle- ri gibidir. Yalnız divan — şairleri değil, halk şairleri de öyledir; aralarındaki fark vezin ve biraz da dil farkından ibarettir; mazmunlar da aynı olabilir; fakat esas hep birdir, yani yılnız kelimeler delıle— ti ile â da hasbi hey y Zaten şiir, insanda edebiyat zevkini ye tiştirmek için kâfi bir unsur — değildir. Bu bilhassa nesirle, insanın beşeri ihti- raslar üzerinde dü;ündünnıekle kabildir. Kelimenin, veznin, gıızel bir “image,,ın yerek tercih ederiz. Bunun en büyük is- batı Eskimo ve Lâplântlılarda kutbun uzun ve karanlık kışlarında balina ve diğer deniz hayvanlarının yağlı yerlerini yemekle ısındıkları gösterilir. Buna kar- şı-da cenup adalarının sıcak yerlerinde- ki yaşayanların yemekleri en çok mey- valardan ibarettir. İster sıcak veya soğuk iklimlerde bu- lunalım, Her vakit vücudumuzun etle- rini yapan bıı- şey yemek herhalde la- zımdır. B başka ğukl de hayvan yağı yemeğe muhtacız. Lo- kantalarda, evlerde daima — soğuk za- manlarda yemekler sıcak tutan — yağlı ne&viden olmasına dikkat edilir. Yazda e ziyade kışın evlerin yağ sarfiyatı ziyade olur. Vücudumuzu isıtmak için ve so- ğguktan korunmak hususunda elimiz al- tındâ yalnız yağlar bulunmaz, Bunlar- dan başka şekerli ve nişastalı şeyler de —at a hi v-u> füsununu inkâr etmek imkâ dır; fa- kat bunlar sonradan, çok ıoıırıdııı gel- melidir. İnsan kafası öyledir ki daima, bilhassa gençlik çağında!» manaya, fikre şekil gü- zelliğinden daha çok ehemmiyet verir.Bu nun için çocuklara Nedim'i, Naili'yi o- kutursanız onlar, bu şairlerde de bir mana, bir fikir ararlar ; onlarda bula- cakları “ image ” ları birer fikir sanır lar; nükteyi, cinası düşünce usulü, er- kânı diye kabul ederler. Bu milletin a sırlardan beri bir takım “image” lara kıpılmıldı yerlı yerıız ınukıyeıeler, hi dü: Bunların verdiği enerji iki şekilde görü- nür. Yağla kuvveti olarak sarfedilir, ya- hut vücudumuzu ısıtmağa yarar — ve dı- şarıya intişar ederek kaçar. İşte asıl iş bu harareti vücudumuzda saklayıp ka- çırmamaktır. Bunun için lüzumu kadar elbise ile mümkün mertebe buna mani olmağa çalışırız. İyi giyinmiş birisi ile elbisesi noksan birinin vücudunun hara- retini#muhafaza etmesi tabii bir olamaz. Vücudun harareti ne kadar iyi muhafa- za olunursa o kadar aç — sıcaklık veren dığ göre... lış: y aei et Kâzım Nami Beye hakikaten çok hür- metim vardır. Ekseriya çok açık ve çok doğru sözler söyler. Kolay hal suretle- rine biraz meyli vardır; Onun için sanat gibi, güzellik gibi çapraşıkça işlerde vü- zuhunu kaybediveriyor. Fakat bazı me- selelerde, meselâ latince ve yunanca ©- kutulması meselesinde bu kolaya mey- linden kurtulmuştur. Mekteplerimize o dillerin girmesine hararetle, şiddetle, ih- Bunun için onu çok severim. Hürmeti- mi, muhabbetimi takviye için onun ya- zılarında daha birçok sebepler bulmak kabildir. Fakat şiirden, sanatten bahse- derken bu perişanlığı nereden gelıyor’ Ihtimal ki, mesleki ıcıhı, her ;eyı bir terbiye lesi hâline kımından görmesinden geliyor. Zaten onun o makalesinde söyledik- lerinin çoğu öteden beri benim de ka- bul ettiğim, bu sütunlarda ikide bir mü- dafaa ettiğim şeylerdir. Nedim'in şairden ziyade bir — çapkın olduğunu kabul etmıyoruın, hattâ onun divanımdaki sözlerine inanıp bir çıpkm olduğunu kabule bile bir lüzum görmi- yalândır,, mısramı, her divanı açarken :ı;lırı.r edebiliriz. Fuzuli'nin, — Leylâ ile P olrlanları | baki bessümle yazdığını, aşka aslâ kapılma- het beğ Baki'nin meşhur : Bıln kalan bu bubbede bir lıo; sada imiş” ıııııraı belkı bütün eski İ ıdır. Belki en büyük hıkmet de, o misram ta- zammun ettııı reylıılılıur Fakat o dere ce iğe varmak için imanım örsün de dövülmek lâzımdır. Bir Fransız mü nekkidi, Jean Dolent; “Büyük üs- tatlar imanla başlar, nihayet reybiliğe erer” diyer. Şüphe velüttür, belki i- mandan bile velüttur. Fakat gençlikte edilen reybilik öldürücüdür; — Zaman insanı, bu kubbenin ılundı. hoç bir sada bırak kandırır. Jules Soury'nin “le cancert de Pesprit” dediği reybilik işte bu cin- sidir. Bedii zevki teşekkül etmiş kim- seler hasbi heyecanlar kaynağı olabi- lecek şekli güzellikler, bizim eski ede- biyatımız genç dımağlara ancak bu reybiliği ışılır Bunun ıçııı mekteplerimize Yunan Lâtin 4 ini, Avrupa klasikle- rini sokmamız lâzımdır. Onları ya asıl metinlerden okutmalı, ya tercüme et- 'meli, fakat herhâlde Fuzuli'nin de, Nedim'in de, halk şairlerinin de yer- lerini onlara vermeli. Ne ruh mistikli- ği, ne şekil mistikliği; bunlar sonra dan gelebilir.. Evvelâ humanisma!... Bu yolda Kâzım Nami Beyle daima beraberim. y ihtiyac hasıl olur. Elbisenin vücut hararetini kaçırma- mık ve ıaklımık ışı en çok çocuklarda n CrERSLA el buyuklerden ziyade cüsselerine nubetle kilo başına fazla hararet zâyi ederler. Bunun için onların gıdasında hararet ve- ren şeyler daha ziyade bulunması lâzım- dır Gene bu ıebı:pteıı çocukları kış mev de bacakları çıpl öi vat iz görülmemelidir. Çocukları kış gün- leri derileri açık — gezdirmekle idman peyda ederler düşüncesi doğru bir fiziyo- loji kaidesine uygun olmasa gerek. Büyüyen çocukların nescileri ziyade MİLLİYET CUMARTESİ 30 EYLÜL - 1933 sıcaklık veren şeylere — muhtaçtır. İşte bunun içindir ki çocuklâr” tatlıyı ve o- nun da en hoşlarına ;ıdm ,,akh olan şe- keri pek severler. —| g Soğuk ile yemeklerderi , hıhıederken ispirtoyu unutmak olamaz. Pek çok mik- tarda olmamak şartile içkiler tabit yağ ve şeker gibi vücudumuzâ ide) olup dığı artık münak ü bir hıkıkıt gibi kabul etmek mümkün olun- ca hazimleri kuvvetsiz, sıcaklık yapmak kudretinden âciz, soğuktan çok mütees- sir, sıcağa muhtaç yaşlı kimselere ispir- tolu şeylerin lüzumlu ve bir — dereceye kadar faydalı olması icap eder. Nurullah ATA dığını, Nefi'nin mütevazi bir adamca- ğız olduğunu söylerlerse: «Olabilir!» de mekte hiç güçlük çekmem, Nedim çok “liği yazdım. Ben merak edip bütün bu saatleri kontrol e(tiiim için bilirim. - şiniz #madığı bir gün siz de benim gibi bu saatleri kontrol edin, göreceksiniz ki, İstanbulda biribirine uyan iki saat bul- mak güçtür. Meşrutiyetin ilânile ictihat- lar serbestleştiği zaman nasıl biribirine uyan iki fikir bulmak mümkün olamadi- se, şimdi de fikirlerde kalmıyan bu te- şettüt saatlere sirayet etti. Diyorlar ki: Belediye Galata kulesine bir düdük ve bir top — koyacak. 12 de düdük ötüp top atılacak. Fena fikir de- ğil. Yalnız bu da — Belediye Reisi olan “zatın şahsına bağlı bir şey olacak. Çün- kü: Her belediye reisinin düdüğü şimdi- ki gibi ötmez.. Ve her belediye daima top atmaz... FELEK Bt tan aei Büyükada Dr. ŞÜKRÜ Eski şohretlerden saşmayınız! BEŞİR KEMAL MAHMUT CEVAT ECZANESİ (7001) K HB — Kelepir satılık ev Mercan'da Uzun çarşı caddesinde Han arkası sokağında 1 numaralı kâgir 4 oda, 3 şofı, 2 halâ, mutbak, taraça, terkos, elektrik ve Haliç denizine nezaretli ev 170p .lıı-ıyı acele satılıktır. 25 lira kira getirir. Gezmek üzere içindekilere, pa- zarlık için Galata Ada Han 22 ye yahut Sirkecide Anadolu anbarına müracaat. Tel. 43837. Mıllı)ct in edebi rcmanı: 15 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — vardır. Hangi sinema yıldızı yüzü- nün akı ile işin içinden sıyrılmış? Kaç kocadan boşandıklarını, kaç — sevgilileri olduğunu gazetelerle i- lân ed bir âlemin ortasına atılıyordu. Orada k kadar yüzsüzleş — İtibar, saygı en iyi sanatkâra değil, — topliyan bir erkekleri en iyi, en hırslı öpen kız- lara idi. Vesikasız, apaçık orospu- luğu dünyaya yayan — ve alkışlar şehirde ne Yaylâlı Mehmedin kızını tanırlar, ne de Hazreti İsanın kız kardeşini.. Dünya güzeli müsabakaları da aşa yukarı buna benzemiyor mu? Sinema profeıyone!ını yetiştiriyor, Mösyö dö Waf da amatörünü. Bununlaberaber, Petek'in içinde ki sevinç eksilmiyordu. En parlak — bir Türk yıldızı olmak, dünyaya yayilmak, daha çok para kazan- -— mak, Amerikayı görmek, dünya turnesine çıkmak.. Bütün bunlar bir genç kızı çıldırtan mutlardı. Kendini bu duygulardan kurta- ramadığı içindi ki kim bilir kaçın- cı defa: Yaylâlar serin, serin, serin Sevincim derin, derin, derin Diye bazı yerlerini değiştirdiği Yaylâ türküsünü tutturdu. Apartıman -kapısının zili öttü. Hizmetçi kadının ayak sesleri Kapı açıldı, erkek sesleri, sonra kapı tıkırtısı. Köse dayı ile üç Amerikalı, bir de Noter kılıklı bir adam girdiler. Petek göğsünü sarsan yürek çar- pıntısını göstermemek için sol dir- seğini masaya ve avucunu çenesi- ne dayadı. Masanın öbür yanına da iki üç Amerikalı oturdu. Ortaları- na da Noter kuruldu. — Köse dayı Petek'in arkasında ayakta duruyor (7918) du. Petek ancak şimdi Amerikalıla- ra alıcı gözü ile bakıyordu. Ameri- kalılardan kalın çerçeveli gözlük takmışı birisine benziyordu. Kime, kime? Derken buldu. Milliyet Ga- zetesi Müdürü Ahmet Şükrü Beye! Kalın gövdeli, tombul yanaklı, in- cerek sesli ve daima güleryüzlü.. Ama tıpkı tıpkısına. Ötekisi de bi- risine benziyordu. Kime, kime? Ahmet Şükrü Beye benziyen A- merikalının eşi de ona benziyordu. - Lâfı uzatmadan, kısa yoldan git- mek istediği belli idi. Petek'in 614 kelimeden artık İngilizce bilmedi- gini bilmiyen Amerikalı İngilizce başladı: — Noter Efendi mukaveleyi o- kuyacak. Biri İngilizce biri Fran- sızcadır. Lütfen dinleyiniz Mat- mazel. Köse dayı tercüme etti. — Dinleyeceğim ama, ben bun- ların yarısından çoğ Köse dayı: — Türkçe tercümesini yaptır- dıim yazdırdım. Noter okurken o- radan anlarsın. — Tercümesi doğru mu? Karanlıkta — Can kurtaran yok mu? Can kur- taran yok mu? Gecenin ağır, derin sessizliği içinde çınlıyan bu feryat uzun, yırtıcı akislerle bir müddet havayı karıştırdı, bulandır- dı. “ Uzaktan bir polis düdüğü bekçiyi a- radı ve bekçinin düdüğü de cevap ver- di. Sokakta koşuşmalar oldu, ayak ses- leri ziyadeleşti. — Can kurtaran yok mu? Can kur- taran yok mu? Tabancasını çekerek, feryadın geldi- ği tarafa seğirten polis, köşe başında bir karaltı görerek, ihtiyatla duvara yaşan- tı; — Davranma, yakarım.. Karaltıda bir hareket yoktu. Polis bunu bir hile sanarak tekrar tehdit et- ti — Eller yukarı!. Davranma, yaka- rım. Kıırıılhdn yine hareket yoktu. Polis meçini de çekmişti. Tabancasını ileriye tutarak, ayaklarının ucuna basa basa ka raltıya yaklaştı. O sırada bekçi de im- dada yetişmişti. Polis, dikkatle bakınca, uzaktan gör düğü ve tehdit ettiği karaltının - sırtını duvara vermiş, bayğın mı, yırılı mı, Ö- lü mü, pek belli olmıyan bir insan oldu- ğunu anladı. — Yaralı mısın, nesin? Ses yok. Bekçi de sordu: &. — Ölü müsün be? Cevap yok. Polis, bekçi iğilmişlerdi. Ne cesedin üzerinde, ne de yerde kan izleri yoktu. Polis cesedin bileğini tutmuştu: — Nabzı atıyor, demek ki, yaşıyor. Bekçi de etrafa göz gezdiriyordu: — Yaralanmışa da benzemiyor. — Galiba korkudan bayılmış. Ne ya palım? — Bir eczahaneye götürelim. — Nöbetçi eczahane nerede? Bekçi düşündü: — Bu gece bu mahalledeki eczaha- ne açık değil. Kolunu gerdi, eliyle uzakları gös- terdi: hall Srdaki h “ acımışlardı: bir facia — Haydi ıyıldı diyelim, hemen kal- kıp gidebilir mi bakalım? Aşağı sokağın bekçisi de gelmişti: — Bizim mahalledeki eczahaneyi aç- tıramaz mıyız? Polis düşündü: — Ahvali fevkalâde... Eczahaneyi aç (ırırız h doğru yürü ü — Sız de bu adamı sırtınıza alın, ge— tirin. Polis kapalı kepenkleri bir hayli vur duktan sonra, eczahane açılmıştı. Biraz sonra da bekçiler bayğın ada« mı getirdiler ve yarı açık kapıdan içeri girdiler, Eczacı yarı uykuda, yarı uyanık, bay ğın adamı ayıltmağa uğraşırken, polis te kâğıdını, kalemini çıkarmış, ifade al- mağa başlamıştı. Ezcah içinde bu faaliyet de- vam ederken, yarı açık kepenk altından elinde bir kâğıtla, bir çocuk peyda ol- du: — Efendi amca.. Annem çok hasta.. Ne olur, şu reçeteyi yapar mısın? Eczacı vakitsiz uyandırılmış bir ada mın titizliği ile terslendi: — Git işine!.. Burası nöbetçi eczaha ne değil. Afiyet eczahanesine git.. Çocuk mahzun mahzun bakıyordu: — Ben oraya kadar nasıl giderim? Sokaklar karanlık, tenha. Korkarım.. Polis te, bekçiler de çocuğun haline SD B rxl a piver, Bayğın adam ayılmıştı. sesle ifade veriyordu: — Evime dönüvordum. Önüme iki kişi çıktı. Üzerime hücum ettiler. Avazım çıktığı kadar bağırdım. Ondan sonrası- nı bilmiyorum. — Paranız falan çalındı mı? Ceple- rinizi bir yoklayınız. Onlar ğull Yorgun bir ı. Çocuk ti. Yan ıalıaklardan birine uptı Gece köşe başında hücuma maruz ka lan adam da ifadesini verdikten sonra eczahaenden çıktı. Yan sokaklardan bi- rine daldı. Bıraı yürüdü. Çift kanatlı bir | ünde durdu. Üç açık. Polis başını salladı: — Afiyet eczahanesi değil mi? — Evet, Afiyet eczahanesi açık.. — Açık olacağına, olmaması daha iyi.. oraya kadar bu adamı nasıl taşırız? — Belki bir şeyi yoktur, ayıltalım.. Tel. Beyoğlu : ” e — R OAYA İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Onun durması ile, kıpı içeriden açı- hvermişti. Bir çocuk başı uzandı: sen misin? Doğrusu çok güzel bayıldın. Eczahanede gülmiyeyim diye, vallahi dudaklarımı nınyordum Bu çocuk, hasta annesine eczahane- den ilâç yaptıran çocuktu. 4887. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı İstanbul Satınalma Komisyonundan: 1 — Satın almacak (50-80ton motorin yağı kapalı zarf- la münakasaya konulmuştur. 2 — Münakasa şartları kâğıdının tasdikli suretleri Güm- | rük Muhafaza Umum Kumnandanlığı Satınalma Komis- yonundan alınacaktır. 3 — Münakasa 17-10-933 tarihine rastlayan salı günü saat on dörtte Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı İstan bul Satınalma Komisyonunda yapılacaktır. 4 — İstekliler hangi müessese sahibi veya vekili oldukla rını isbat edecek vesaiki makb 1ıleyi ve biçilen bedelin yüzde 7,5 gu olan muvakkat teminatlarını teklif mektuplarile birlik- te belli saatten evvel Komisyona getirmeleri. (5055) — Bizim Konsolatoya tasdik et- tirdim. Pullu mullu. — Her şey ta- mam. — Sen nafile köse dayı değil- sin. Tercümeyi masaya koydu. ter madd l ğa başla- dı. Her madde ıonundı Petek e- vet, evet diyordu. Amerikalılar da orraytı bastırıyorlardı. Noter: — Mukavele bitti. Her iki taraf- ça uygun mu? No- — Uygun. Deliler. Önce Amerikalılar im- zaladılar. Firmalarının mühürleri- ni bastılar ve kâğıtları Petek'e u- zattılar. Arkadaki köse dayı kızın umuzundan kâğıtlara bakıyordu. Yüreği yaralı tilki gibi çırpınıyor- du. Petek mühürlü, damgalı, pullu kâğıtlara bir göz gezdirdi. Yüre- ğinin çarpıntısı durmuştu. Dudak- larındaki gülümseme, gözlerinde- ki parlaklık silinmişti., Hayatını bambaşka yollara çevirecek olan kâğıtları bir defa daha okuyormuş gibi üzerlerine kapanırcasına e- gildi. Elini uzattı. wi Şükrü Beye benziyen Amerikalı Şükrü Bey kadar zeki ve anlayışlı idi. Hemen, her tarafı pırlantalı, al- tın mürekkepli kalemi uzattı. Petek bakmadan aldı. Noter baston yutmuş gibi dim- dik ve duygusuz bakıyor. Petek gözleri kâğıtların üstün- de, elinde kalem, çarpıntısız, ka- uçuktan bebek gibi duruyor. Üç Amerikalının kalbi kütküt! Köse dayı sevinç baygınlıkları geçiriyor. RADYO Bugünkü proğram İSTANBUL : 18 Gramofon 18,30 Fransızca ders (Müptedilere mahsus): 19 Refik Talat Bey ve arkadaşları. 20 Bedayyi Musiki Hey'eti, 21,30 Gramofon. 22 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, saat ayartı MOSKOVA, 1481 m. Her günkü program. VARŞOVA, 1411 m. 18,20: Oda musikisi. 19,40: Plâk. 20,28: Muhse telir, 21,05: Tagannili orkestra konseri, 22,351 Chopinin konseri, 23: Dans — musikisi. 23,45: Dansa devam. BUDAPŞTE, 550 m, 20,20: Radyo orkestrası. 21: Skeç. 23: haber* ler, Plâk. 24,35: Sigan musikisi. VİYANA, 518 m. 20,40: Sevilen opera haberleri. 22,40: haberlen 22,55: Senfonik radyo oörkestrası, MİLANO - TORİNO - FLORANSA 20,25 E.cnebi lisantle haberler, Zi,45 Karışık neşriyat, 23,05: Orkestra. PRAG, 488 m. 20,35: Nedbalin “Winzerbraut,, opereti. 23,201 Hafif musikisi, ZÜRIH, 459 m. 20: Zürihin kilise çanlarını nakil. 20,28: Ne- şeli neşriyat. 21,20: İsviçre besteleri. 22,10: Ha berler; 22,25: Klâsik Romantik besteler. 23,254 Maxim bandosu tarafından dans musikisi ROMA, 441 m. 22,20: Askeri bandi BÜKREŞ, 394 m. 20,25: Taganni. 21: Romen halk şarkıları. 21,25: Cazbant. LAYPZİG, 389 m. 21: aKrışık neşriyat, 23,10: Haberler — Danı musikisi. BRESLAU, 325 m. 21,15: Neşeli konser, 23,20: Haberler. 23,55: Dans musikisi. İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi Temsilleri 1 Teşrinievvel pazar günü akşamındari ger I. "m Türkçeye çeviren : Seniha Bedri. DİKKAT: Temsillere tam saat dokuz- da başlı ik ve perde açıldık son- ra hemen kapılar kapanacaktır. Biletler diden gişede lmaktadır. Pazar günü akşamı Halk gecesidir. 6888 GÜNT 5 perde Vazan : Henrik İbsen Tercüme eden : Besteliyen, E. Grieg Şişlide satılık ev Şişlide 6 oda, mutfak, banyo, kalorifer ve her türlü konforu haiz bir ev satılıktır Müracaat: *MilliyetN. B. 6853 * Prof. Dr. Operatör ÂA. KEMAL BEY Avrus detl tal yeni klettiği yeneh indı öğleden sonra kabul ve tedaviye — başlamıştır. Cağaloğlu, Iran sefareti karşısında Dr. Süreyya Bey apartımanı. Tel. 20077 (7913) dtlilliyet Asrın umdesi “MİLLİYE T” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için L.K. L. K. » 12 ” Gelen evrak geri verilmez.— —Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete mü- racaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'u- liyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Bugün hava açık ve şimal istikametler« den hafif rüzgârlı olarak devam edecektir. 29 - 9 - 933 tarihinde hava tazyiki 764 milimetre, en fazla sıcaklık 20, en az sı- caklık 13 derece idi. Kuleler yamyassı. Bacalar iğri büğrü.. Geniş sahneler, makineler, projektörler. Gazeteler uçurtma olmuş ta göklere uçmuş.. Petek'in resimleri, sözleri, krokileri... Mil- yonlarca insanlar kaynaşıyor. Si- nema kapıları hıncahınç. Avrupa Amerikanın üstüne yığılmış. Asya ile Avustutalya kolkola. Kıvırcık saçlı, donsuz, kapkara Amerika a“ ralıktan sokulmağa çalışıyor. Gök- te parlak bir yıldız. Parlaya par- laya yaklaşıyor. Yaklaştıkça açılı- yor. Dünyanın beş kıt'ası, — hattâ Ha imzalayacak, ha i Petek kolunu uzattı. Kalemini sigara tablasının ke- narına dayadı. Henüz imzalamamıştı. / Herkes bekliyor. Petek'in gözleri kâğıtların üs- tünde. Fakat kâğıtların üstünde ne yazı vardı, ne mühür, ne pul... Kâğıtlar bir sinema ekranı ol- muştu. Üstünde bir takım resim- ler, hayaller — üçüşüyordu. Kırk katlı binalar takla atryor. Cadde- ler, limanlar biribirine — karışmış dans ediyor. Şimendiferler havaya İ yor. çıkıyor, insanlar motorsuz uçuyor. Groenlând'ın bile kafası havada. Açılan yıldızm içinden Petek.... Petek elini tekrar kaleme uzattr Gözlüklü gözler parladı. Jaketataylı yürekler çarptı. Petek kalemi aldı. Kalemin ucu kâğıda dokundu. Fakat durdu. Gözlerini kaldırmıyordu. Güleryüzlü Amerikalı kalktr — Eğer bir nokta eksik varsâ hemen tamamlayım. Dedi. Meselâ zıyorum, yüz bin dolar daha katı- yorum. Eli imza yerine gitti. Şi bu ücreti az görüyorsanız işte yâ* — (Bitmedi) —— & sık çol SI ( İlla baş tur tah har ikal tur kik lar din der Yet