5 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

5 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ Sıhhi bahisle ) Kanser tedavisi Cerrahın bıçağından, Rontgen ve Rudiyüm'dan Yılan zehirine.. Kanser üzerine yazı yazmakla sonu gelmiyecek.. Korkunç, acıklı olmakla beraber, en çok çalışılan meseleleden bi ri de budur: Kanser. Bu çalışmalardan, bu savaşmalardan elde edilen neticeleri, aralıkta bir bildirmek, beşeriyetin bu korkunç belâya karşı giriştiği savaşta neler kazandığını öğretmek lâzımdır. Sonra temelli bilğiler var ki, bunları — temcit pliâvı gibi — ısıtıp ısıtıp, do- yuncaya kadar herkesin önüne koymak ta faydalıdır. Çünkü bunların bilinmesi insanları istiraplardan, hattâ belki ö- lümden koruyabilir. İşte bu bahsi bir daha açıyorum; kanser tedavisinde me- relerde, — gemicilerin dediği gibi — hangi sulardayız? Herkese göstermek için, Dünyaya korku salan dert, bugün taun değildir, ir. Taun, uzak ülkelerde olur. Bizim memleketlere geçecek olsa çarçabuk ya yılmasının önü almır. Kanser her gü- nün derdidir, ve her gün (çevre) yanı- mızda kanserlileri görürüz. Herkes bi- | Jir ki, tedavi olunmazsa, kanser teda. | hürlerinin belki hemen bir çoklarında felüketle biten bir yol tutar. ği dan geçen kanserler olduğunu söyliyen ler de var. Doğru mu, yalan mı, günahı söyliyenlerin boynuna... i, herkesçe bilinmek i Ba yayılmalıdır. Çünkü hekimlerin, kan ser derneklerinin tepine tepine bağırıp şağırmalarına karşı inanmıyanlar var- dığı, yahut iyi olduktan sonra hastalı. ğın bir nüksiyle ölen bir hastanın bayali gömülüdür. Karar verirken, gö- üşle zararlı olmıyan, (Rontgen ışı İe yahut cerahın bıçağiyle kesilip a- tuan Uru da terazinin bir gözüne koy- malıdır. O, ur ki, kalmış olsaydı, hasıa- nin hayatına kıyacaktı. Kanserin yaptı” ğı arızalar, kanserin kaybolmasiyle be- raber kaybolur. Bu herkesçe bilinmelidir. Bir de han gi tedavi usulü ne nisbette müetsir 0- İiyor ve umumiyetle elde edilen kazanç ne mertebededir, onu da bilmelidir. Bunları bilmek, bu bilmeceyi çöz- mek kolay değildir. Bir kere yalnız “bir” kanser yoktur ve ona karşı kul lanılacak daima ayni “bir” tedavi usulü yoktur. Bir muadele kurar gibi işin i- ginden kolaylıkla çıkılamaz. Kanser, geniş manalı, kavrayışlı bir kelimedir. Birbirine aykırı şeyleri ku- caklar. Bazıları çok zaman önce bunu düşünmezler. Kanser özü'nün birbirin- Jen bambaşka parçalara bölünmekte ol duğunu söylemişlerdir. Kanserleri kunuşlarıma göre türlü türlü Bunların her birinin yaptığı hasta- likların alâmetleri, gidişleri, korkuları da başka olur. Her hallerindeki bu ayrı- bik özlerinin başka olmasındandır. Hep bir kümede bulunan kanserler de var. dır ki, içlerinde bazıları ötekilerden zi- yade tedaviye karşı gelirler; başkaları. Br tepeliyen ayni tedavi usulü onlarla hayli uğraşır, Dayanışları ve örğüleri bir olduğu halde kanser urlarınn bitip çıktığı yerde kanserlerin değişikliğnide belli başlı bir iş görür. Herksin bir yardılışı, bir “benliği” var, Bu benlik, dirlikte, hastalıkta yük- Jü bir tesir yapar. Kanser fı böyledir. Ve sonra kanserin yapmış olduğu viranlık, teni biteviye sarmış olması da kanserde hesaba katı- lacak korkulu şeylerdendir. Kanser urunun bittiği, türediği yer- 'de tutulacak tedavi yolunun ayırt olma- sında işe karışır. Görülüyor ki, me kadar karışık, do- As bir geçit, içinden çıkmak için şok uğraşmak gerek... Deyelim ki, muammayı çözdük. Çün kü bunlar. alışılmış şeylerdir. Ondan #onra bir çok kanser tedavi usulleri il karşılaşacağız ki, her birisinin doğ, dan doğruya, yahut dolayısiyle tesir et- (Milliyet) in edebi romaı: 2 ———— Kır Çiçeği (inlelâp Yılda bir kere kasabadan uzak- taki ağıllara giderdik. Bu zaman suların yetişme zamanı idi. Ba- bam yanaşmalara, çobanlara sürü- leri ayırtır, satılacakları ayrı sürü yapar, damızlıkları ağıllarda bı- rakırdı. Kasabada hiç fakir insan yoktu. Herkes halinden memnundu. Kışın yollar kapandığı zaman kasabalı âdeta biraile - olurdu. Bazan evden eve gitmek bile güç olurdu. misafirliğe gelenler evlerine dö- nemez, günlerce kalırlardı. O za- man bütün ocaklara, sobalara çı ralı kütükler atılır, kadınlar yün örgüleri yapar, erkekler tavla oy- narlardı. Biz mektebe gidemediğimiz için fırsat buldukça dışarı fırlar kar içinde yuvarlanır, kardan insan, Hayvan şekilleri yapardık. Zaten anbarlar, dolaplar da- yazdan kuru yemişler, za- tiği vakalar, ve... Yazık ki, hiç faydası dokunmadığı vakalar var. | Bunun böyle olması, kestirme ola- rak denilebilir ki, yukarıda söylediği miz gibi, kanserin başka başka kılıklara girmesinden ve türlü türlü renklere bo yanmasındandır. Her kanserin ortaya çıkıp gelişmesinde kendine mahsus Duş” hı başına şartlar var... Böyle olmakla beraber, kanser sava- şında yendiklerimizle yenildiklerimizin nisbetini gösterebiliriz. ... Eskiler, kanseri, keyiflerine göre i- Hiçlarlardı. Urları birbirinden ayart et- mezler, üzerlerine kucakarı ilâçları sü- rerlerdi. Böyle şeylerin ne faydası ola- cak?. Akıntıya karşı kürek çekerlerdi. Çıkan ur cereyanını yıkıp viran etme dikçe, kestirme olarak bir şey yapmağa kalkımazlardı; o vakit ise iş işten geç- miş bulunuyordu. Düşman karşısında hekimliğin akmları kırılmış, cerrahlık yere serilmiş dururdu. O arada şarla- tan ortaya çıkardı, Elinde neler yok! Mucizeler yaratan sular, her yarayı u- nuldatan merhemler, bin derde birebir gelen ilâçlar... Bunlarm hepsi de hiçti. Daha sonları kanser urlarını, yakıcı maddelerle dalamalar, körükörüne ya- kıp dağıtılardı; zaten çektiği canına yetmiş olanın ağrılarını, sızılarını art- tarırlardı. Corrahlık ilerledi, Duyğuyu üyuştu- rarak, temizlik gölğesine sığmarak, ön ceden el süremediği yaramaz huylu ur- ları kesip atmağa başladı. Ne de olsa © vakitler bilgiler kıttı; urların hurdabin altında görülen ör bilinmiyordu. Urların teni hangi yollarla sardı miyordu. Daha neler, neler bilinmiyor- du!.. Bugün bu temelli bahiste bir çok değerli şeyler biliyoruz. Kanser uru ta- ze, ayırık, oynak, uzaklara dal budak; derinlere kök salmamış olduğunu anlar sa bugün, cerah el attığı hastayı seli wet kıyısma çıkaracağına ümit eder. Bu gün, kuvvetli tetkikler sayesinde ve saydığım şartlar içinde yapılan sme- | Biyelerin vermiş olduğu neticeler şun- lardır: Mide kanseri yüzde 20 sürekli şifa, kalın bağırsak ve güden bağırsağı kan- seri yüzde 80 den 50 ye kadar muvaf- fakiyet, z İstatistiklere geçen mide kanserleri saman altından yürüyen su gibi, için i- çin işlediklerinden dolayı geç tanılmış, ilerlemiş ve ameliyatları geç yapılmış kanser vakalarıdır. Devam edelim: Meme kanseri yüzde 3S şifa; dölyatağı kanseri üçte iki, ve bazı lerinde yüzde 70 ten çok mu- vafinkiy: Elde edilen kazançlar atalarımızın. kilerle karşılaşılır ise şaşır. Kazanç daha çoğalırdı, eğer savsaklanmayıp ta ve vaktile işe girişilmiş olsaydı. Ne ya- gık ki; böyle olmıyor, hekim kestiremi- yor, hasta savsaklanıyor, ne olurmuş? Diyor, ağrısı yok, sızısı yok bir ur. Kanser urlarının başlarken ağrısı ol- maz. Buna aldanıyor, ve, acaba kanser mi, değil iye yarım yamalak bir ü- üntü it içinde oyalanıyor. Heki- me baş vurduğu zaman hayli gecikmiş bulunuyor. Bundan ötürüdir ki, muvaf- fakiyet nisbetleri azalıyor ve çok kere cerrahın bıçağı ele alması için vakit çok gecikmiş oluyor. Cerahın verdiği ümitler arasında ye- nileri meydana çıktı. Bu ümitler şimdi- ye kadar boş çıkmadı, suya düşmedi. Bunlar bilği enğinlerinde, derinliklerin. de birdenbire doğdu ve parla. Rontgen'i ve Radium'u söylemek is- tiyorum. Onların kanserin o nisbetteki faydalarını gelecek yazıda göreceğiz. nr Dr. Rusçuklu HAKKI Şişlide satılık ev Şişlide 6 oda, mutfak, banyo, | kalorifer ve her türlü konforu haiz bir ev satılıktır. Müracaat: » Milliyet N. B. 6981 v Burhan Cahit reçellerle o doldurulurdu. Karlı, © fırtmalı gecelerde cam- lar o uğuldar, ağaçlar (o yer- lere kapanırdı. Sularm © sesi bile zor işitilirdi. i Karakış altı aydan fazla sürer- li Bahar birdenbire gelir, yollar a- çılır, koca çınarlar yeşerir, ova a- dam boyu ot fışkırırdı. O zaman tepeleri karlı sarı çiçek dağlarının eteklerinde buram buram kekik, nane ve bin türlü dağ çiçeklerinin kokuları tüterdi. Kasaba halkı dağlara, kırlara, bahçelere yayıldığı zaman şehir. den misafirler gelmeğe başlardı. Kasabanın suları kadar meyva- sı da meşhurdu. Düğünler, eğlenceler güzün ya- pılır, çınar altları, suların ni bastıran davul zurna gürültüle- rile inlerdi. Pehlivan güreşleri, hel- hireler, va, kuzu ziyafetleri, at koşuları ile MİLLİYET PERŞEMBE 5 TEŞRİNİEVVEL 1933 TT — BüiYAFıR5 Bayrak yerine... | Bayramların en büyüğü yaklaşıyor. Takvimden 28 Teşrinievvele ait yapra- fı kopardığımız gecenin sabahı, bütün Türkiyede yer yerinden oynayacak. On beş milyon Türk, köylüsü, şehirl gini, fakiri, genci ihtiyarı sokaklara dö- kulüp şenlik yapacaklar. Bu bayramı, hiç bir bayramla ölçe- meyiz. On sene evvel ne idik? Ön sene içinde nelere hasip olduk? Bugün pelerimizle öğünebiliyoruz? He; günlük bayramın içinde görecek, cek, dinliyeceğiz ve biz de gücümüz yet dilimiz döndüğü kadar başkalarına göstermeğe, duyurmağa, anlalmağa ça- lışacağız. Bütün memlekette, şimdi en çok sa- tılan ve en çok aranan şey bayrak!.. Herkesle içten gelen bir sevinç var. 34 sene, her 19 Ağustosta gözünün $enr silerek zalim bir padişahın milletin göğsüne oturur gibi kanlı tahtınm cü- lüsünü kutlular görünmeğe mecbur 0- lan Türk Milleti, Meşrutiyet ilân edil. dikten sonra da sahici bir bayram yapa madı. Trablusgarp harbi, Balkan harbi ve nihayet Büyük harp, birbiri ardından yetiştiler. Gülmeğe hazırlanan dudaklarımız, | sefaletin, istirabın kilidi altında paslan- dı. Şimdi asırlardanberi, ilk defadır ki, öz vatanımızda, kendi varlığımız hesa- bına, kendi varlığımızın bayramını ya- pacağız. Geçen gün aramızda Cümhuri- yet bayramı şenliklerinin bahsi geçti. Aşağı yukarı şu tarzda konuşmalar oldu: — Sen kaç bayrak asacaksın? — Uç... Ya, sen? — Benim niyetim şu: Gazi'nin Ko- çatepede çıkan tarihi resmini çerçevele- tip, etrafını bir sıra ampulle donataca- ğım!. — Sen ne asacaksın? — Yanyana üç bayrak. ve etrafına yirmi Ne ampul. — İki bayrağın ara yerine; Yaşasın Cümhuriyet levhasını koymağı düşünü- yorum. Bu hararetli bahse yabancı kalan ta- nınmış hasislerden birine de ayni süali sordular: — Sen bir şey asmıyacak imism? Başını öte tarafa çevirdi: — İki bayrak ta mı asmıyorsun? — Ne yapayım... Param yokt... Arkadaşlardan biri dayanamadı: — Senin gibi bir adamın böyle mes- ut bir günde kendi bayrağına verilecek bir liracığı da bulunmasın... İnanılacak şey değil!, — Dedim ya, Vallahi param yok!,, O zaman ben atıldım: — İki bayrak alacak paran yok ta, ne duruyorsun yahu!.. Bayrak yerine kapının üstüne kendini as ta böytine ba kalım!.. M. SALAHATTIN Bugünkü konferabs İstanbul Halkevi reisliğinden: Bugün saat (17) de Evimiz konfe- rans salonunda Roma Üniversitesi pro- fesörlerinden Dr. Ettore Rotsi tarafın- dan Türkçe olarak (İtalyada Türk te- tebbülerinin tarihine umumi bir bakış) mevzulu bir konferans verilecektir. Ar. Zu edenler gelebil Yeni neşriyat İçki düşmanı gazete Halk hıfarssıhhası, sağlık bilgileri ve içki düşmanlığından bahseden aylık »İçki düşmanı gazetesi, nit onuncu T. evvel saytsr çıkmıştır. İçinde Dr. Fahrettin Kerim, Vecihi Münir, Ali Rıza, Dr. Nami, Rüknettin, ilâh... Beylerin yazıları Vardır. Fiati 5 kuruştur. Karilerimize tavsiye ederiz. De. Nuri Fehmi Göz Hekimi Cığaloğ'u Süreyya Bey apart. sanat 2-6ya kadar. Telefon 23212 6927 geçen bahardan sonra hörman mev simi başlar ondan sonra'da yemiş kurutma, pekmez kaynatma bı gur, tarhana, kesme işleri gelirdi. Bunların hepsi başka bir âlem- di. Harman sonu gelince düğünler biribirini takip ederdi. Kasabada delikalılar uzak yer- den kız almazdı; onun için daha on iki yaşımda kızlar nişanlanırdı. Mektepteki arkadaşlarımdan ço- ğu nişanlı kızlardı. da memura kız vermek âdet olmamıştı. Halbuki iyi hatırlıyorum, yeni gelen bir jandarma mülâzımı bü- tün kasaba kızlarının gözünde tü- tüyordu. Bu bizim kasaba delikanlılarına hiç benzemiyen, sarışın, mavi göz- lü, dik yürüyüşlü alımlı bir genç- ti, Jandarma forması da © kadar yakışıyordu ki filiz gibi görünü. yordu. Kasabanm bütün . zengin kızları hattâ nişanlarını geri vere- rek bu jandarma mülâzımı ile ev- lenmeğe razı idiler, Fakat ne mü- lâzım onlara aldırıyor, ne de ba- Dalar bunu akıllarından geçiriyor- lu. Memur yerli olmazsa kız verme- Bu akşam TÜRK SİNEMASINDA Gala müsameresi olarak MELO (HULYALI DUDAKLAR) | GABİ MORLAY - VİCTOR FRANCEN - PİEERE BLANCHAR (Arian) dan daha mükemmel fevkalâde hissi bir aşk ve musiki şaheseri: İlâveten: “Mektepliler Eğleniyor,, 2 kınmlık rövülü komedi ve Fransizca Pathe Journal dünya havadisi l “ PAPRİNA,. Mümessilesi FRANZISKA GAAL Dün akşam ARTİSTİK sinsmasında gösterilen VERONİKA Yeni ve muhteşem filminde pek muaaffak o'muştur. İlâveten; FOX JOURNAL Her akşam 9- 9,43 arasında ve perde arala- rında Maestro o Polianaky'nin | sa'on orkestrası, (8297) MARY GLORY pek yakında MADAM ÇOCUK İSTEMİYOR Filminde MM (8208; İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi Temsilleri P: saat 2i de PER GÜNT 5 perde fazan : Henrik İbsen İLİN an, E. Grieg Türkçeye çeviren Seniha Bedri. Umuma 6982 | RADYO Bugünkü proğram İSTANBUL: 18: Gramofon, 18,20; Dr. Ali giikrü Bey tararımcan çene” is bir çocuk elde etmek için aranılacak çart lar) hakkında konferans. 19, Kemal Niyasi Bey ve arkadaşları. 20: Nebil oğlu İsmail Hakkı Bey. 20,30 Kemani Reşat Bey ve arkadaşları ve- fakatile Vedin Rıza Hanım ve Muzaffer B. 11,30 : Gramöfem ANKARA: 1230: Gramofon. 16: Alaturka Viyolonsel konse ö.z. 1048: e Ajans haberleri. çünkü VARŞOVA, 1411 m, 18; Solist konseri (tagsnni © ve pirana.) W ü 214 Hafi, musiki, Raşa Dans PEŞTE, 550 m: 20: Viyolonsel konseri. 20,35: Müsahabe. 21,05 Lawrietin biraderleri tars komser Çı i relakatiler) 2245 imli operetten parçalar. VİYANA, 518 m. “Edip Bey tarafından, | Şimdiya kadar yapılan Türkçe (8203) filmlerin en güzeli Söz Bir, Allah Bir Rejisör: ERTUĞRUL MUHSİN Bugün saat 2,30 matinelerinden itibare İPEK ve ELHAMRA SİNEMALARINDA 8206 İnkilâbın Canlı Hatıraları İstiklâl mücadelemizin başından sonuna kadar en heyecanlı DİKKAT aleni münakasaya konmuştur. caatları. yetine müracataları. 2025: "LAJUİVE,. operas. 23,35: Plâk. MILANO - TORİNO - FLORANSA 20, Haberler. — Plâk. 20,251 Ecnebi | haberler. 2105: Müsahabe, 21351 Mi nin “Buglielme Rateliff,, isimli” op, PRAG 488 m. gre 2320: Şenmmel Viyana takımımın ZÜRİH 450'm. 20,15: Ders; 21,05: Sist konseri. 23; Şürler, ROMA, dl m, Zi: Haberler - Plâk, 22; Karışık plâk kon- seri. 23: Temsil , 23381 Karışık konserin de- 34 m, konser, 2: Tai .20: Radye ork Ü, 325 m. 20: Milli naşriyat, Zir” Filharmenik kons 2340: Berlinden naklen büyük dans akşamı, i 21254 Dana a Hacı Fidan merhumun halefi Birinci sınıf Sünnetçi EMİN iktaş Erip B. apartımanına geçmiştir. ml Kabine Tel, 44395, Ev Tel 40621 We i 18188) lerde, kır eğlence- lerinde bizden büyük kızların fı- mülâzımı sonra ne oldu. Bozgun- da jandarmalarını aldı, askerin a- rasma karıştı. Diyorlardı. Bazı kü- melerini renklerini böyle & parça parça hatırladığım kasabamız çok rahat, çok sakin bir yerdi. Hele o çağlıyanlar, nereye git- sem gözlerim suların bu coşkun a- kışını görmek, kulaklarım geceleri bu uzaktan gelen şarıltıyı — dinle- mek ister. Çocukluğumdan kelan acı ve tatlı hatıra arasında bu suların s6- si ve akışı en kuvvetlisidir. Kasabadan ayrıldıktan bugüne kadar geçen yıllar beni büyüttü, koca kız, koca kadın yaptı. Çok zevkler yaşadım, çok kahırlar çek tim, fakat çok geceler kederlerim- le veyahut sevinçlerimle başbaşa kaldığım zaman'bütün sessizlik i- çinde bu su şarıltısını işitirdim. Bir gün mektepten eve dönmüş- Komşu kadınlar bizim evde top- lanmışlar, yeisli yeisli konuşuyor- lardı. Annem beni görünce gözle- Mukayeseli Hukuku İdare Muslihiddin Adil Birinci kısım Fiyatı 3 lira Tevzi merkez Hilmi kitaphanesi İkinci kısım yakında çıkacaktır. 8066 Küçük ve büyük KİRALIK APARTIMANLAR Bebekte Arslanlı konak. En son konfor, kirası mütedildir. Telefon : 36,86 Oo (7940) 7014 | sevdiğim bir çıkolat vererek sav- dı, O gece selâmlıkta Kaymakam, Malmüdürü, şube reisi, daha bir çok adamlar toplandılar. Annem beni birkaç komşu çocuğu ile oya- lasın diye bol bol yemişler verip Emine kadmla yokarı yolladı. O geceyi hiç unutamam. Emine kadın, beni elinde büyüten bu ihti- yar bizi meşgul etmek için ne maâ- sallar söyledi, ne hikâyeler anlattı Fakat bu gece onun da neşesi yok- tu. En çok sevdiğimiz yeşil bayrak masalını bile anlatırken gözleri yaşarıyordu. O gecenin sabahı çok fena oldu. Artık dün gece bizden gizlenen şeyler söyleniyordu. —Muharebe var, hududa asker geçiyor. Diyorlardı. O gün mektep yarım azat oldu. Kasabaya bir tabur asker gelmiş ti, Bütün kasabalı çınar altında si lâh çatan askerin etrafını almıştı. Zaten bir iki haftadanberi şu- bede kasaba delikanlıları toplanı- yor. : Erzuruma sevkediliyorlardı. Fakat her yıl kura çekip askere denleri davul zurna ile geçirdi- ğimiz için bunu da öyle sanmış- ri sulandı. Ve hemen elime çok tık, Halbuki şimdi yalnız gençler Büyük Millet Meclisi idare heyetinde! Büyük Millet Meclisi kalöriferlerine lüzumu olan, 290 300. ton kok kömürü. pazarlık suretile satın alınacağından kömürü vermek isteyenlerin teminat akçesile ve vercekleri mürün evsafı fenniye raporile beraber, Teşrinievvelin on il ci | ci perşembe günü saat on beşte Büyük Millet Meclisi İdare safhalarını objektifle bizzat tesbit eden FOTO ETEM Cümhuriyetin onuncu yıldönümü münasebetile mekteplerde açılacak inkilâp sergileri için bir eşleri daha bulunmıyan gayet kıymetli resimler yetiştirmeğe başlamıştır. EDİNİZ Yabancıların şurdan burdan tedarik ettikleri aslından aykırı bir takım fotoğrafların kıymeti yoktur. Hakiki inkilâp fotoğrafların yalnız FOTO ETEM Çekmiştir. Mektep idareleri siparişlerini şimdiden Cağaloğlu yokuşundaki!$ İmam) FOTO ETEM atölyesine verebilirler MM (8187) EVKAF MÜDİRİYETİ İLANLARI 200 çeki sobalık kesilmiş meşe odunu Müdüriyet dairesi için lüzumu olan iki yüz çeki kesi'miş Talip o'anların şeraiti anlamak her gün Levazım idaresine ve ihale günü olan Teşrinevvelin n sekizinci Cumartesi günü saat on dörtte idare encümenine (5390) ir x ti yp a in (5337) 71 ABONE ÜCRETLERİ # Türkiye için Hariç içi LK LK BUGÜNKÜ HAV ilköy askeri rasat merkesinden malümata göre buzün hava değil, geçen yıl, daha evvelki lar askerlik ederiler de elbise Yip gidiyorlardı. Yeni tabur Gİ müşhaneden geliyordu. j Kasabalı askere erik, kayısı rusu, ayran dağıttı. Tabur çok kalmadı. Akşam ranlığı çökerken kasabadan İl | geçtiler, 31 — Erzuruma gidiyorlar! | Diyorlardı. Tam güzdü.. 1 Bu mevsim harman sonu ol& | ğu için düğünler yapılırdı. Half) ki nişanlı delikanlılardan çoğu kere gitti. .l En yakın komşumuz bir Kerif| Efendiler vardı. Onların yetiş | Pakize ismindeki güzel kara | lü, beyaz kızları da Manifaturf | Kâmil Efendinin oğluna nişanlf”| di. O da askere gitti. Hazı bütün çeyiz takımları sandı atıldı. Annesi mazlüm, kmalı saçlı | | kadındı: Kismet böyle imiş. askerlik daha mühim. Diyordu. O günlerden sonra kasaba * şt. Eski neşe kalmadı. Karakış ta basmıştı. (Devamı Ne çi”

Bu sayıdan diğer sayfalar: