28 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

28 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

yar EE İRasYO Bir münekkit Kerim Sadi'nin ismi, şimdiye kadar at mübahaselerinde pek az geç- miştir; daha uzun zamanda ondan di ini © hiç zannetmiyorum. sebep var: Birincisi az yazı- yor, yani kendi kendine belki çok ça- İsşıyorsa da pek binde bir yazı neşre- diyor. Fakat bu Ansiklopedideki vah- #tin, Namuk Kemal'in i celbet- idir. yük bir ümitle sevdim. Yazılarında, iddialarında anlamadığım, hoşlanma- dığım, çocukça bulduğum şeyler yok değil; fakat bütün bunlarda bir araş- tırma, çiğnenmiş yollardan çıkmak i- çin bir heves var ki ona muvaffakiyet temenni etmemek kabil değil. Kerim Sadi ufacık bir kitap daha çıkardı: (Ahmet Haşim (1). O, benim pek sevdiğim şairden, hiç de şefkatli | denemiyecek bir tavırla bahsediyor. mani olan sey, il Sadi herkes gibi düşünüp herkes ini yazmıyor; daima tam bir vuzuha mey- İeden ifade de düşüncele- i bugünkü | kat kabul etmiyor, daha doğrusu on- ları yıkmağa çalışıyor. Bize münaka- şa kabul etmez gibi görünen hakikat- ler onun indinde hiç bir cazibesi kal. mamış birer yalandır. Onun inanıp bi- ze teklif ettiği hakikatler ise bize an- laşılmaz şeyler gibi. gö üstüne “Tarihin materyalist telâkkisi- ne göre,, kaydını koyuyor. Sanat i rine “tarihin materyalist telâki karıştırmak; bir şairin eserini, hat güzelliği sırf bediiyat ile değil, hadizel lerle kalk; konuşulur me rise amemre Sadi istediği kadar yazsın, z ondan bahsetmiyeceğiz; onun en Fakik ve en dumanlı hislerimi duğumuz mabede almıyacağız. Bize benzememenin cezasını çeksin! Bilmem söylemeğe hacet var mı? #anatte asıl yaradıcı hamlenin mücsses hakikatlere hücumdan çıkacağı kana. atindeyim. Bunun için Kerim Sadi'yi | ilk yazısını okuduğum günden beri bü- ————— yeri ve sırası olmadı. ğını anlattık ve savduk.. Orada şe- hirli olmanın ne zamandanberi bir kabahat olduğunu bu yeşil paz- bantlı efendiye sormadığıma hâ- lâ nadimim. Sabah Eskişehire geldik. İstas- yonda bir lokma bir şey yemek is- tiyordum. Peronda acele acele gi- den ve kasketinin ense cephesinde üçten fazla çizgisi olan bir me- muru yakaladım ve sordum: — Beyefendi! Acaba bir çorba içecek Kadar duracak mıyız?. — Tren zaten gecikerek geldi. İ Manevra yapıp hemen kalkacak! Dedi.. Ben de bu acayip treni kaçırmak korkusile tekrar kompar trmanıma o girdim.. Biliyor musu- nuz Eskişehirde ne kadar durdük?. Bir buçuk sant!.. Bu mubtelit tre- nin nasıl gittiği, nasıl durduğu, ne zaman kalkıp ne zaman kon- duğu anlaşılır dava değildir. Bir il vonu vapılsa da sunun it” edilse fena olmaz. Yedide Haydarpaşadan kalkan zi ertesi günü dedikleri gibi dörtte değil altı bu- çukta “Ankara istasyoşuna dök- tü... Amma Haydarpaşada bizi ki- raz gibi yutmuştu... Ankaraya çe- kirdek gibi götürdü. . İstasyonda trenimize baktım. Ağır başlılığının sebebini hemen anladım.. Bizim trenin bir ucu kı- sa kollu pardesülerden çıkan ca- ket kolu gibi garrn ötesinden çık- tığı halde kuyruk tarafı gara rememişti... Dehşetli bir şeydi... Biri önde biri arkada iki lokomo- tif, yorgun yorgun solurlarken, yon caddesinin müvazi ışık- Ben, Ahmet Haşim'in, o zamanımızın en iyi Türk şairi olduğuma ve, bir bir ankete cevabımda söylediğim gibi, tarihin o bugünkü edebiyatımızdan “Ahmet Haşim devri,, diye bahsedece- © kaniim? bu kanaatimde yalarz da im. Kerim Sadi bunun aksini id- iyor demiyeceğim; çünkü Ah- met Haşim'in değerli, hattâ iyi bir şa- ir olduğunu — anladığıma göre — o inkâr etmiyor; yalnız Ahmet Ha- bu devrin şairi olduğunu kabul » Kerim Sadi, icabında, zan- şöyle bir şey de söyliyebi Ahmet Haşim devri diye bahsetmesi kabildir; çünkü o, devre uymıyan bir edebiyatın en bariz mümessillerinden Bugünün edebiyatı cansız, rea- e alkası olmıyan, sadece oyundan ibaret bir şeydir; baş mümessili kim 0- Jursn olun, ati onu hiçe sayar. Bugün. kü edebiyatın ismi Ahmet Haşim dev- bu muhakkak Ahmet Ha- şim'e ve devre bir iltifat değildir, ha- karet de sayılır. Onun Seri ama rimiz yoksa belki laik Kerim Sadi şiirin sebebi hikmetini, ncak yazıldığı zamanım umumi ahva- bir olmakta buluyor. Şair ferdi- yetinden çıkmalı, etrafına karışmalı, #amanın siyasi hareketlerine de karış- malıdır. Ahmet Haşim'in estetiği esa- sından çürük değildi şürleri de öyle bir telâkkinin mahsu- ei çünkü İran'm büyük şairi “fe. ihsal tarzınm, derebeylik mül- Siya ve kahhar bir şark rejimi nin hüküm sürdüğü devirde,, yaşamış- tır; halbuki Ahmet Haşim XX inci as- rın adamıdır, “faytonsüvar | olmanın tuhaflığnı herkesten daha iyi edis Sinlediği, evin ası kullandığı halde lden, sümbülden, yani kendisinin olmıyan bir zamanm kıy- etlerinden bahseder. Hani Ahmet Haşim: “Araba denilen nakıs cer ale- di ise sadece komiktir,, demişti; bu sö; kendi eseri hakkında da en doğtu hü- ümdür, Brnginile snf mev icab: smda bir ahenksizlik,, Sa Buna razı olmuştur, filen yani ruhunun duvarları içine hapsolmuş bir zmdan mahkümu., Ken- bary #zen, arzuları ile “sınıfi,, mevki- ği imkânlar ara: Haan Bulusma sebep olan ha- rici âlemle icabında uyuşmuştur, ona mümaşatta bulunmuş, onu takviye et- miştir. Kerim Sadi'nin Ahmet Haşim hak- kındaki ittihamlarını elimden geldiği kadar hulâsa ettim. Onları kabul ede- cek değilim; fakat bir şairi bu yoldan da tetkike hakkımız olduğunu inkâr kabü değildir. ikale bu Kerim Sadi gi- i yapılır, eseri tahlil edilen © şairin asıl ) maksallarına nüfuz edilmeğe çar I İddiaları kabul edilmese kitabı, hiç olmazsa bu noktadan okunmağa değer. Zaten Kerim Sadi'nin / ittihamları yalar, #airi değil, bütün bir şiir te- lâkki tihdaf ediyor. Bunun için, yapıcı bir tenkide gidemiyor ama, yıkı- &: tenkitlerin en hayırlısını yapıyor. İddialarma bugün cevap Bayramda Cümuhiyetin Onuncu Fıl dönümüne müsadif 29 Teşrinicvvel 933 pazar, 30 pazartesi ve 31 salı günleri İstan- bul radyosu yalnız Ankarayı telefon hattile alıp nakledecektir, Bayramın üç günündeki mesai saat- leri aşağıda gösterilmiştir. 29 Teşrinievoel Pazar günü 10'den 11 kader Geçit resmi karadan naklen). 14 kadar Ankaradan na- kil, 1 kadar Ankaradan na (An Z 16 30 Teşrinievve! 933 pazartesi 12 den 14 kadar Ankaradan kil, 24 kadar Ankaradan il, 37 Teşrinieovel 933 salı 12 den 14 kadar Ankaradan 8 kil, 18 , 24 kadar Ankaradan kil, Bugünkü proğram İSTANBUL Gramol. 20 Bedayii musiki hey'eti, 7130 Gramofon » 22 Anadolu Ajansı, Borsa kaberi, üaat ayarı, ANKARA, 1838 m. 12.30: Gramofon. 18: Orkestra: ASA Al turka saz, 1930; Dame musikisi 20) Ajanı haberleri, VARŞOVA, 1411 m. 18: Halk konseri. 19.25: Saksofon ve şarkı” mürekkep konser. 20:30: Edebiyat, ZI: Çek musikisi. 23,230 Polonya musikisi, 31,10: Kahvehane muzikisi, BUDAPEŞTE, 550 m. 18: Sien musikisi. 2020: — Operek im 21,50: Haberler, 22: Karışık meyiğyat. ür pizk, VİYANA, 8 17.50: Plâk. 19: Cavada bir düğüm; 20: kuntor senfonik takım. 21,15: Musabaka © geşrirai. 21,25: Piyes. 23,25: o Haberler. Z1$0) Dans plâkları. MİLANO - TORİNO - LORANSA 18: Kadın neşriyatı, — Şarkılar. 28: Mabürler. pllk. 248: Roma zamanı hatırlayıp Meyri. yatı. mn 20; Sokol seyriyatı 3İNBi: Ürek . 2320: Ankeri mesısiki. riyatı. 1820: Rödyo & 18,20: Arnavutça Haberler, ile havalar, 24 har BÜKREŞ, 384 m. Jö: Karışık komser, 19,20 lâk. 21: Piyano piyano eserlerinden parcalar, 22, kahramanlık. 23; e va müsiki, BRESLAU, 325 m. 7,15: Hafi 9, Radyo orkestrası, omseri. 2) Muhastiğ gü Ak Nöheli kon. değilim, çünkü bu mevzuu gabucili * ketmek işime gelmez. Yalnız kend sinden iki sunle cevap isterim: Bir şa- irin zamanından bi ayrılması ir? Ahmet Haşim'in eserleri ir tetkikten geçirilirse, on- larda da zamanın tesirini bulmak ka> bil değil midir? Ama zamanım ileri de- ğil, arkaya bakan temayüllerini ifade ediyormuş; bu da insan oğlunun ebe- di ihtiyaçlarından biri değil mi? böylelikle yine kendisini ezen âleme isyan etmiş olmuyor mu? inci sualim de şudur: Fordiyetçi- liği duvarları arasında bir zn- dan hayatı geçirmeğe benzetiyor. Biz bunu aksine çevirerek zamana u nın bir zndan hayatı olduğunu söylü- yemez miyiz? Kerim Sadi'de iyi bir polemikçi ka- biliyeti de var; fakat niçin “mütered- di,, falan gibi artık cakimiş ve hiç bir mana ifade etmiyen kelimelerden ka- gınmıyor? Narullah ATA 16 sayıfa, 20 —— (İ) Sinan matbaası, karuş. edebi romanı: 25 KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: (lnkılâp Romanı) ye Hanım lâkırdıyı değiştir- | be az dokunuyor. U akşam ben erkence odama çe- kildim. Halime Hanımın sesini duydum. — Yatmadınsa biraz geleyim mi «Çiçek? Halinden, tavrından Halime Ha- nımın bir şeyler söylemek istediği- ni hissediyordum. .Saf, temiz kalpli kadın nihayet dayanamadı: — Bugün anrem (o canını sıktı © galiba, dedi. — Hayır. Ne münasebet? Yal- bız o kadar acılarım çok ki galiba iedritzki ve sair zeval anladım zaten. o Fakat onun maksadı başka idi. Hazır sı- rası gelmişken bunu sana ben an- latayım. Açık kalpli genç kadın kısa, ke- sik cümlelerle bu maksadı anlattı: — Bilmem sen de elbet anlamış- sındır. Onlar seni Kâzrıma almak istiyorlar. Konsoloshaneden cevap gelmesini bekleyişleri de bundan- dı. Cevap gelince annem sabrede- medi. O adeta kendi kendine ge- lin güveyi olmuş, hattâ geçen gün bana düğünü ramazandan evvel yapalım. Mübarek ay girerse uzar, diyordu. Gülümsedim. Halime Hanım sustu. Cevap bekliyor gibi idi. Çok iyiliğini gördüğüm bu temiz, asil ailenin yanında kalmak ister. dim. Fakat yıllardan beri © kalbimi düğümliyen bir derdim vardı. An- nemi bulacağımı Kasabamız belki yanmıştı, evi- miz, bağımız belki de kül olmuştu. Fakat çocukluğumu yaşadığım o toprağı özlemiştim. Sonra. . Bu çok hürmet ettiğim, iyi i gördüğüm ailenin yanında gelin o- larak kalmak ta beni daima öldü- recek bir şeydi. Ben bu eve nihayet merhamet hislerile alınmış bir yetim kızı i- dim. Bana bunu hatırlatacak her münasebet kalbimin eski yarasını her zaman kanatacaktı. olsa memleketini, yerini, yurdu! özler. Zaten İlmi Bey de öyle dü- şünüyordu. Hattâ; — Çiçek Hanım eğer bizi özler, isterse, memlekette işlerini görür, gene gelir, dedi. — Teşekkür ederim kardeşim. Halime Hanımla geç vakte ka- dar konuştuk. X Geç uyandım. Türkân kapımı önünde beni ça .. Balmeğan Bekir Heyet taş höcereye girdiği zaman, Saksağan Bekir horul horul uyuyor- du. Müddeiumumi ilerledi. Ağır bir Bekir, dedi, kalk, hakkındaki Bekir. Kalk!. gözlerini açtı, geri- ne gerine yatağından doğruldu. Etra- fma şaşkın şaşkın bakmağa başladı. ri, müddeiumumi, hapi jandarma kumandanı, daha tanımadığı bir çok çehreler.. kir gözlerini uğuştur- bs? Burada da mı mu- hakeme olacağız? Rahat rahat uyuyan adamı uykusundan uyandırırlar m1? Ser gardiyan başını salladı: — Haydi, söylenme., Kalk, giyin! — Saat kaç? — Beş... Bekir kaşlarını çatarak söylendi: — Karga bok yemden - bu saatte — Hoca Efendi. Ve Saksağan Bekire sordular: — Bir vasiyetin var mı? — Bekir, ensesini kâşıyarak düşün dü: — Vasiyetim ?... Vasiyetim?7.. vasiyet edeyim? — Allah Al senin bileceğin şey. — Şimdi aklıma gelmiyor, sonra. — Sonra, ne vakit. — Ne vakit aklıma gelirse... Herkes birbirine bayret ve tane- üple bakıyordu. Bekir, hiç or di. Pes perdeden bir ıslık imuştu. Müddeiumumi sordu: — Son arzun nedir? — Ne diye? — Canın ne istiyorsa, söyle, onu ya pacağır. — Böyle sabah #abah, uyku serse- mi, adamm canı ne ister? Baklava, Ne iz ne bilelim, © | börek getirsen, elimi sürmem. Jandarma kumandanı ösen geçmişi kmalı.. Kas çak var mı? Kimsede 8es yoktu, Saksağan kıs kas gülmeğe başladı inilir mi? Kıyak iş rr rl hüküm kader, takdiri- ilâ riza, Tövbe ve e itiğfar eyle. Cenabıhak gafurdur, rahimdi Saksağan alık alık kı bakiyor — Moruk be, Karmca duası mı o - kuyorsun? Kes traşı. Sabah sabah a- damm kafasını .ütüleme, İştihanı mevlide sakla.. Ser gardiyan tekrar etti: — Haydi giyin.. — Yahu, acelen ne? Adamın iki ayağımı bir pabuca buca sokuyorsun. Anla dık giyinecğiz.. Giyineceğiz amma a- ğr ağır. Ser gardiyan esvaplarını vermişti, Bekir homurdana giyini- yordu. Hapishane müdürünün odasında karar okundu, Bekir, karar, verilen hükü: e değilmiş gibi, gözle Gömlek iyii İman efendi vaaz ve nasihat veriyordu. Saksağan | Bekir dişlerini gıcırdatarak: — Hoca, dedi, anlaşıldı. senin €- linden kurtuluş yok, oku bakalım. Hepsi, Bekirle beraber hapishane- den çıkmıştı. Ortalık henüz ağarıyor du. Hava da puslu ve souğtu. gç,Soktağan Bekir yüzünü buruştur. uz — Bu havayı hiç sevmem, novazil olacağım billâhi.. Bir kac adım sonra aletırmıştı: — Dedim ya, kaptık nevazili. U- inn kibar olmak başka şey. Nar'ka- lışmışım vesselâm.. Kibarlık başa be- ii. Söylene söylene yürüyordu. Sehpa - nn gelince durdular. İmam e- fendi Bekire yaklaştı: Kelimsişahadet getir! — Sonra? ! Bunun evveli, sonrası var mı? Kelimeişahadet getir o kadar. — Peki, getirirsem ne olacak? üç, nam Efendi hiddetini saklayazca as — İmansın gitmezsin be adam! — Ahret yolculuğunun pasaportu mma bu? — Sus. Günaha girme. — Beni günaha sokan sensin be.. Bu çenenle adamı dinden, imandan çıkarırsın. Müddeiumumi malkme azasına baktı, yavaş sesle fısıldadı: Daha bekleyelim mi? — Adamın dini akidesine karışa- mayız, — Tabi Imam Efendiye döndü: ir Bugün konsoloshane- | ye gidecektim. Yeldirmemi giydim. Alt kata indiğim zaman büyük bey nargilesini içiyordu. — Gel bakayım, küçük, (dedi. Bugün gene konsoloshaneye gide- ceksin galiba, Orada her şey hazır- lanmıştır, Gitmeğe de hacet yok. Soyun, dökün, Halime bahçede seni bekliyor. Pasporrmu şimdi ge- tirecekler. O kadar sevindim ki, koştum, e- lini öptüm. Ben daha merdivene gitmemiş- tim ki mağazanın kâtibi Halil E- fendinin sesini duydum; — Hanımefendi, bunu damat bey yolladı. Koştum, aldım, Bu benim pasaportumdu. Elimdeki bu fermanı- nı yiyecek gibi hırslı bir sevinçle Büyük Bey sesleniyordu: — Geldi mi, geldi mi? — Aldım efendim. Çok teşek- kür ederim. Ve bahçeye koşup Halime Ha- — Var des yürek i Imam Efendinin sesi duyuldu: — Su versinler mi? — İmamsuyu varsa, eyvallah. — Simdi nereden bulalım? — Darılma moruk, sordun da söy- ledim. Benim kendiliğimden ağzımı açtığım var mı? — Biz sana alelâde sudan bahset- “ — Halis Terkos değil mi? Hiç ba- bakma Mahkeme azası mülâyim bir tavır- — Peki, son arzunu söyle, dedi. Heyetten biri tetkrarladı: — Söyle, ne istersen yapacağız. Saksağan Bekir omuzlarını oynat- ti: — Ne biçim suniler be! Alacaka- raslıkta uyandırır, girdirirsiniz. Töv- be et dersiniz, şunu sorarsınız, bunu sorarsınız, öleceğimi düşünmiyorum ki, vasiyetimi düşüneyim. Son arzun nedir? Kör nefis bu! İster ister. Sonu gelir mi? Sohpaya doğru yürüdü. İskemleye gıkarken acı acı gülümsedi: — Bu günü ömrüm oldukça unut- mıyacağım. ... ” Heyet dönerken hapishane dokto- ru müddelumuminin koluna girmişti: — Bekirin sözlerine dikkat ettiniz 7 — Evet, hiç müteessir görünmiyor. | du. — Ya da ondan... — Höceresinde uyandırdığımız za man, manevi mevcudiyeti ölmüştü. — Yani çıldırmış mıydı? — Hayir, ölmüştü, yaşamıyordu. Ipi çeken Ç İnmez oldu. . Yeni naşriyat Fikir hareketleri Hüseyin Cahit Beyin meşrine başlaya cağı “Fikir hareketleri” mecmuasınm ilk sayısı Cümhuriyet bayramına tesadüf eden 29 Teşrinievvelde çıkacaktır. Mimar Uç seneden beri genç türk mimarları tarafından çıkarılmakta olan (Mimar) mecmuası Cümhuriyetin onuncu yıl d rümü, münasibetile büyük bir sayı neşret miştir, Bu sayıda türk mimarlığının on yılda geçirdiği safhalar, eski türk mimar eser- İer ve yeni mimariye ait tedkikler var. dır, Sırf türk sanatkârlarını emeklerini en nefis bir baskı ve münderecat ile, arzeden ve sanat ve mimar İ mecmua” sını her kesa tavsiye ederiz. Hep vatan için Haydar Rifat Bey kültür serisinin Vitzenkoru' - (Hep Millet ve W. B. : (Hep Vatan İçin), Velüt bir faaliyetle son zaman larda üstünde bir çok eser neşrine muvaffak olan Haydar Rifat Beyin bu iki eserini de tavsiye ederiz. Foto Süreyya mecmuası Cümhuriyetin onuncu yıldönümü dan tercümedir. Adı : G.S, wkalâde bir nüsha çıkar « mıştır. Bu nüshada inkılâbımıza ait tarihi resimlerle Gazi Hazretlerinin dört nefis tablosu bulunmaktadır. Bun dan başka bir çok sinema havadis ve resimleri de vardır. Acıklı bir ölüm Balıkhane sabık memurlarından Mus tafa Beyin oğlu, sabik Hicaz Valisi Ah- met Nedim Beyin yeğeni, sabık valiler. den Aziz Nedim, İş Limitet müdürü Bedri N. Bey, tedavi edilmekte olduğu Heybeli- adada vefat etmiştir. Genç yaşında amansız bir derdin kurbanı olan ma rah. met diler, ailesi efradına taziyetlerimizi beyan ederiz, Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE Seker İ: Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen müsbalar 10 kuruştur — Gazete ve matbaaya sit işler İçin müdiriyete mü racaat edilir. Gazetemiz ilânların mes'u- Hiyetini kabul etmez. “BUGÜNKÜ HAVA Yaşiköy rasat "merkezinden , aldığımız malümala nazaran bugün bava fardale yağmurla geçecektir. 27-10-33 tarihinde hava tazyikli 780 milimetre en fazla hararet 24 en az 17 Ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta sedat Tel. al. Beyoğlu: : 4887. 6984 1STANBÜL L TİCARET MÜDÜRLÜCUNDEN ; Istanbul Periikârlar Cemiyetinin idare heyeti intihabı 4-11-933 cumartesi gü- nü saat 10 dan 16 ya kadar Bahçekapıda 4 üncü Vakıf Han ikinci kattaki dak rei mahsusada yapılacağı alâkadarlara ilân olunur. vakit bana yeni bir müjde verdi — Buradan haftada iki gün tren var. Meselâ eğer acele eder- sen öbürgün akşamı bir tren var. Perşembe sabahı İstanbula gider. İstanbulda kimseyi © tanımazsan ben yakın ahbaplarımdan birine bir mektup veririm. Doğru oraya gidersin O kadar seviniyordüm ki na- “ teşekkür edeceğimi bilemiyor. um , İçimde öyle bir emniyet vardı ki artık yeni bir tehlikenin beni > bulmayacağma © inanıyor- m, Çarşamba trenine gitmek is- tiyordum. Fakat bu çok şefkatli — Çiçek bir gün evvel gitmek istiyor. Bizden kaçtığı için değil, memleketini özlediği için, amma hakkı var. Her halde siz çarşam- ba treni için hazırlık yapın. Bu temiz yürekli, anlayışlı ka- dma nasıl teşekkür edeyim bil. nıma gösterdim. O gün evdekiler de benimle beraber bayram ettiler. Öğleye İlmi Efendi eve yemeğe geldiği mem. Hislerimi, (o düşüncereleri- mi o kadar iyi anlıyor ki.. Hemen koştum. Yüzünden, gözünden öp- tüm. 2 (9118) O akşam İlmi Efendi her şeyi Artık Büyük Hanım da beni mazur görüyordu. Çenemi, saçlarımı okşuyor: — Memleketine git. İşlerini gör. İnşallah anacığını da bul. Sonra bize bir mektup yaz. Seni aldırırız olmaz mı yavrum. Diyordu. Bu çok temiz aileden ayrıldı. ğrma müteessirim. Fakat bilmem neden memleket hasreti beni ra- rat bırakmıyor. Ede bana Sök ye da lâzım olur diye bir çok şeyler hazırladılar. Paket ve sepetler i- ch meyvalar, yiyecekler dolu İş Bey biletimi almıştı. Ken- di başıma hiç yolculuk etmediğim DE yol, iz bilmiyordum. Bana an- Büyük Hanım yüzümü, saç- zl öperken bana hatırlamak bananesile iki altm verdi. Çarşamba günü sabahleyin ev- de büyüklerin ellerini öptüm, İlmi Efendi, Halime Hanım ve Türkân beni istasyona kadar getirdiler. İlmi Bey, tanıdığı tren memu- runa benim için bir şeyler söyle- di. Eşyalarımı koydular. Sonra İlmi Efendi büyük bir zarf uzat- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: