20 Ocak 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

20 Ocak 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geçit'çilere mektup Çocuklar, Mecmuanızı her ay alıp okuyo- rum; beğeniyorum desem elbette siz de inanmazsınız. O hâlde ni- çin okuduğumu mu ınız? Sadece merak saikasile diyebilir- dim ama o da doğru olmazdı. Doğ- rusunu söyliyeceğim. Ümit hastalık gibi bir şeydir, muhakemeye de mukavemet eder, tecrübeye de. Sizin mecmuanızı öbür genç mecmualarını da tle alip açıyorum. Aranızda iyi muharrirler, değerli şairler bu- lunabilir; yarının krymetlerinden bugünden haberdar olmak, hattâ onları meydana çıl talihine mazahr olmak... Hülyası bile in- sana tatlı geliyor. Sizde, itiraf edeyim ki hoşuma giden bir taraf da var: Sizden ev- vel gelmiş muharrirlere çalıyor- sunuz. İçlerinde ben de varım, i- ileri de var, Fakat -zarar yok: İse yeni başlamışların kendilerin- den evelkilere çatmaları lâzımdır. Sanatte inkârm kudretine imanım vardır; yeni bir yol bulmak için güzelin bile biraz itilip kakılması faydalıdır. Yaşlandıktan sonra ne- 'damet duysanız da zararı yok, şim- di çatın, çatlatıncıya veya çatla. yıncaya kadar çatın. Ama niçin çatıyorsunuz?. Yani bizim, sizden evel gelenlerin ya- zrmızı niçin beğenmiyorsunuz? bunu söyleyin. Söylü çünkü müdafaa et yok, fikriniz, fikirl, “Size paydos! marş!..., di ruyorsunuz? gelsenizel... kim geliyor? Yalnız şahıslar mı? Sadece Hakkı Nasuhi, Nuri Tahir, Kenan Şehabettin, v. 8. Beyler Buyursunlar, hem de on defa, yüz defa daha kalabalık olarak buyursunlar. Fikir sofrasıda her- kesin yeri vardır, herkes için yer vardır. Fakat o sofranm azıkla- Yınt herkes, hiç olmazsa her grup, kendi getirir. Siz ne getiriyorsu- nuz? Mecmuanızın sayıfaları ara- sında çok aradım: de, hattâ de bir lokma bula- “Türk gençliği vazife ve me- suliyeti daha öğretilmeden vicda- nında duyar ; ve ona uyar... “Müs- terih olun, yarına gidecekler ede- biyat ve fikir meydanlarında sizi aratmıyacaklar.,, Bunları ve buna benzer sözle- ri fikir sanıyorsunuz; halbuki bun- lar, yüksek perdeden olmak iddi- asmda, ama yalnız iddiasında söZ- lerdir. Siz dünya işleri ile de alâka- dar olmak istemiyorsunuz. Sine- ma yıldızları hakkındaki yazılar. dan, bir aktöre çifte telli oynatıl. ması haberinden şikâyet ederken gazetelerin “Orta Asya'da hacılı hocalı bir Türk cümhuriyeti zu- har etmiş,, olmasından, “Ameri- kalı valinin Lyneh kahramanları- nı affetmiş,, olmasından bahset- melerini de istihfaf ediyorsunuz. Siz bunlara, yani yeni teşekkül e- den devletlerle £ Amerika'daki Lyneh hâdiselerile alâkadar olmu- yor musunuz? Öyle ise ayıp $ey!.. ,Gazetelerin onlardan bahsetmek vazifeleridir. sa eski tarz şiirlerinde sezilir. nereden nereye geçtiğinizi #omu$- tum. Cevap vermedi alay et - tiniz. Hakkmızda vardı; sizin nereden nereye geçmek istediğini- zi sormak doğru değildi sanatte veya herhangi inandığınız, teklif etti bir nizama değil, ancak tanın- mazlıktan şöhrete geçmek istedi- ğiniz aşikârdı. Bu sefer de benimle bir alayı- nız var, Yeni adam'da Yahya Ke- mal'e dair yazdığım birkaç satırı son derece tuhaf buluyorsunuz. Fakat niçin tuhaf o bulduğunuzun izahı yok. O parçayı aynen alıyo- rum: “Bizde mizah mecmuası neden rağbet görmüyor diye soran bir karilmize cevaptır: “Yahya Kemal aruz ile yaz- muş, hattâ divan edebiyatını tak- lit etmiştir. Fakat onlara bakarak Yahya Kemal'i ananeperest bir şair sanmak yanlış olur. Vakıa a- nanevi şekillere hürmet etmiştir, ancak, kalıplara başka bir rsh a. kıtmıştır. İyice bakınca (o Yahya Kemal kendisinden evel gelen Edebiyatı cedide'cilerden de, ken- disini takip edenlerden de daha Avrupalıdır; hem bu vasfı bilhas. N.A. “Yeni adam gibi ciddi bir fikir mecmuasında bu canlı mizahlar dururken imkân mı var?,, Benim sözlerimin bilerek ve- ya bilmiyerek yapılmış tuhaflık neresinde? O satırla söylediğimin doğru olduğuna kaniim: bittabi yanlış olabilir. Fakat tuhaf değil- dir. Yahut ki izah edin, biz de gü- lelim. Yoksa siz yeni bir tuhaflık mi çıkarıyorsunuz? Aman yi! Şunu bir bildirin, o za - man belki fikir buluruz. Nesirleriniz' çok fena, çünkü içi ir yok. Halbuki ne- rle yaşar. Manzume- lerinize gelince; içlerinde hoş o- lanları var, fakat onlar da iyi de- i, çünkü onlarda hep eski kıy- ere göre yazılmış. Sizden evel lenlerin, yani beğenmediğiniz amların yoluna. gidiyorsunuz. Siz beni alaya alıyorsunuz, ha- di ben de sizi alaya alayım: Şair- lerinizden Nazım Kemal Bey di- yor ki: “Tırman yalçın dağlara, alnın dayalı yere..,, Yalçın tepeye tırma- mırken insanın alnı nasıl yere da- yalı olur? Olur ama ellerini de yere dayarsa, yani dört ayak yü: rürse... “Geliyoruz!,, diyorsunuz, iki ayak üzerinde, alnmız yukarı. da gelin! Size bu mektubumu kızdığım için, yahut size nasihat iç mıyorum. Kızmadım, nı dinlemezsiniz. Sizinle istedim. Belki siz bizlere cevap verelim, tanınmanıza yardım ede. lim diye çatıyorsunuz. Emreder. ben sizden arasıra bahsede- ceğim. Temenni edelim ki alkış- lamak için olsun; fakat daha zi- yade paylamak için olmasından korkuyorum. Bir yazımda size mecmuanızın Yazan : o Stefan Zweig Yolunuz açık olsun. Nurullah ATA l Tercüme eden: İsmail MUŞTAK 10 Benim için bu, âlâ bir fırsattı: Karşımda âdeta bir maske, alçıdan yapılmış bir kafa duruyordu. Ben bu gözsüz kafayı uzun uzadıya tetkik edebilirdim. Evet gözsüz di- > çünkü bu bunak bakışlı gözler, velev bir saniye için olsun, ne sağa ne sola dönmüyordu. Şiş- kin gözkapakları altında sert ve dik duran siyah gözbebekleri cam- dan yapılmış cansız bir yuvarlağa benziyordu. O da rulet masasının teknesi içinde deli ve küstah ham- leler le sıçrayan akaju renkli yu- varlak gibi idi. Gene tekrar ediyo- rum: Ben müddeti ömrümde bu de- rece taşkın, bu kadar sehhar bir yüz gördüğümü hatırlamıyorum. Bu, yirmi dört (e yaşlarında bir genç adamın yüzü idi. İnce, nazik, biraz uzun ve son de- rece manidar bir . Bu genç a- damın elleri gibi de erkeği hiç andırmıyor, büyük bir ihtirasla çünkü rulet masasının önünde onu öyle bir hırs, o kadar taşkın bir te- hevür kaplamıştı ki simasımın ha- kiki ifadesini okutmuyordu. Narin bir ağzın açık duran hum- malı dudakları arasından Yarı görünüyordu: bu dişlerin ate - şin bir hiddetle gıcırdadığı tâ on e mesafeden farkolunabiliyor- u, Buna mükabil dı san- ki donmuş gibi bir hali vardı. Ha- fif bir ter tabakasile alnma yapı şık kalan parlak kumral renkli bir kaç tel saç yüksek bir yerden aşağı düşen bir adam vaziyetinde yüzü. ne doğru sarkıyordu. Yüzünün üstünde sanki göze gö- rünmez dalgacıklar geziyormuş gi- bi burun deliklerinin etrafında fa- ciasız raşeler dolaşıyordu. Hep öne müteveccih (olan başı gayrişuuri bir hareketle daima ile- İ mukaddes bir ziyaretgâh gibi â- ISTANBUL BELEDİYESİ riye doğru uzanıyordu, sanki rulet kumar oynıyan bir çocuk simasıma — daha çok benziyordu. Ben bu tefer yuvarlağının bir kasirga (| süratile dönmesi bu başı kendine cezbet- | Bu yirmi altın mA Dalga ! — Aşkın bir hastalık olduğu- na inanırım, diyordu, çünkü her seven insan, leylâsını arayan bir mecnundur; rüzgârı | sü ü Onun içinde oturduğu evi gör- mek, sokaklarında dolaştığı ma- halleden geçmek, sevdiği bir şar- kıyı mırıldanmak, aşkını hatırla- mağa vesile olur. Sevgilisinin is- mi, meselâ K ile başlıyorsa bütün K harfi ile başlayan isimler ez- berindedir ! Ona ait olan her şeyi, meselâ sevgilinin seyahat ettiği tram - vay arabası , sevgilinin baktığı ayna, sevgilinin ayağına giydiği iskarpin bile mukaddes bir hüvi- yet alır.. Birlikte dolaşılan bahçe, birlikte dans edilen otel salonu, şıkı kendine çeker. Bu cansız eş- yayı görmek, onlara elle dokun - mak, biraz da sevgi görmek- tir! Gülüştük: — Anlaşıldı!.. Sen âşık olmuş- sun... Cevap verdi: — Pek kestiremiyorum am- ma, belki de öyledir! Dün gece, bir aralık onun evi önünden geç- tim. İçerden , uzun kıvrak gülüş- meler geliyordu; kendi kendime: — Ey Yahya Kemal!.. Sen bu yaraları benim için mi söyledin? im: Bendim geçen ey sevgili, san- dalla denizden!,. Ben atıldım; — İyi amma, azizim, Yahya Kemalin mısralarile senin vaziye- tin arasında hiç münasebet yok. Bir kere, o sandalla geçiyormuş... Güldü: — Yağmurlu bir gece idi. Be- nim de ayağımda sandala benzi- yen lâstikler vardı. — Peki... Ya, deniz... Yoksa denizde olduğunu mu sandın? Başını salladı: - — Arada büyük bir fark yok. Denizde değildim amma, dalga- da idim!., M. Salâhattin area amm e m MÜESSİF ÖLÜM Evkaf Nazırı sabık; Hüseyin Köz Bey üç dört gün evvel tepdili hava için gittiği Tarsusta kalp hastalığından vefat etmiştir. Cumartesi getirilecek olan cena- zesi pazar günü saat 14 te Beylerbeyin deki Yalılarından kaldırılarak Küplüce- deki sile kabristanma defnedileceketir. Cenabı Allah rahmet eylesin Dr. İHSAN SAMİ ÖKSURUK ŞURUBU Öksürük ve nefes darlığı boğmaca ve kızamık öksürükleri için pek tesirli ilâçter. Her öczanede ve ecza depo- larında bulunur. gey 220 game 9322 SEHİR TİYATROSU ve Cemal Reşit Operetin son haftasıdır 121 Bu hali gördükten sonradır ki o ellerin neden bu kadar £ ihtilâç ile biribirini sıktıklarını anladım. Merkezi sıkletinden kopup ayrıl- miş olmasına rağmen bu vücudun hâlâ muvazeneyi muhafaza etme- si, belli ki, bu mukabil £ tazyikten, bu tekallüsten ileri geliyordu. Mütemadiyen tekrara o mecbu- rum: ben hiç bir simada ihtirasın bu kadar açık, bu derece behimi, böyle pervasızca çıplak ifadesini görmemiştim. Artık sazarlarım o- na dikilmiş, bütün dikkatimle bu simaya bakıyordum. O dakikadan itibaren oyun salonu © gözümden li, biç bir seyin farkında de- ğildim. Bu simadan fışkıran ateşe nispetle salonun insanları, eşyası donuk, soluk ve silik görünüyordu. Öteki oyuncuların hiç birine dik- kat etmiyerek, başka hiç bir kimse ile meşgul olmıyarak belki bir sa- at kadar bu adamı, hep onun evza ve harekâtmı tetkik ettim. Bir ara- lık gözlerinde vahşi bir ziyanm kı- gılcımları uçuştu, bir yumağı andı- ran ibtilâçlı elleri sanki bir infilâk ile birden yırtılıyormuş gibi bir ha- reketle biribirinden ayrıldı: O da- kikada kropyenin tahta küreği, 0- na kazandığı yirmi altını uzatmıştı. 3 Kir: İnd RR teselli ettir Affan Efendi gece yarısı, yatağı | yorğanı karma karışık, ter içinde göz lerini açtığı zaman, birdenbire kendi- ni toparlayamadı. Şaşkın şaşkın etra- fma bakındı. Nihayet kendi odasın da, kendi yatağında olduğunu anla- içini bir sükünet kapladı. 'ada başına müthiş bir şey gel- mişti. Dairedeki arkadaşlarından Ni- hat Bey, hiç te kendisinden beklenil- miyen bir kabalıkla küfürler, tehdit ler, savurarak, üzerine hücum etmiş, en sonunda da suratına iki tokat aş ketmişti. Dairedeki öteki arkadaşlar da maşalinh ne arkadaşlarmış. Hep- si içlerindeki sevincin bariz ifadeleri yüzlerine vurmuş, bu vahşiyanır sah- heyi zevkle seyrediyorlardı. Halbuki Affan Efendi, bu arkadaşların kendi sini pek sevdiklerine kanidi. Demek başına maazallah daha büyük bir felâket gelse, bu pek dost görünen ar kadaşlar keyiflerinden kaplarma sığ- mıyacaklardı. Fakat Affan Efendinin bir tesellisi vardı: — Canım rüya bu! Dedi. Asıl mesele Nihat Beyin tokatla. rında idi, Çünkü bir akşam evvel ha- fifçe atışmışlar, Nihat Beyin yüzü hid detten kıp kırmızı olmuş: — Vakit geç, acele gideceğim, yoksa ben seni benzetirdim, demi Affan Efendi, kâbusu dağıtım: çin hemen yatağından kalktı. Yüzün de rüyasmda yedi atlarım izi kal muş mı diye, gayri ihtiyari aynaya baktı. Kendi kendisine söyledi! — Yahu, bu rüyalar da amma ma nasız şeyler.. Dün ileri geri biraz söy lendik. Söylendik amma, tokatlaşma- ğa kadar yolu var mi Yi O sırada içinden gizli bir ses pey- da oldu. Nefsin insanı iğva eden şey- tani ses. Bu ses diyordu kir — İyi amma Affan Efendi, Nihat Bey küfürleri savururken, suratına iki tokat aşkederken sen sesini bile çıkar madın. Bu, erkekliğe yakışır mı? Affan Efendi gene kendi kendini Fakat şeytani ses devam ediyordu: — Ne malüm? Çocukluğundan beri şimdiye kadar tokat yemiş adam leği Çünkü buna meydan vere» cek bir hal ve hareketin olmadı. Fa kat günün birinde gördüğün rüya ha- kikat olsa, eminim ki, gene hiç sesin çıkmıyacak. Sen cesur adam değilsin vesselâm... pi Affan Efendi kendi kendine sor uz — Ben mi cesur değilim? Esrarengiz ses cevap verdi: — Evet, sen. Ve bu ss ona hayatında geçen bir çok vakaları hatırlattı. Bu vakalarda Affan Efendi hep kıyıdan, bucaktan kaçmış, isini her hangi bir badi- reye atmamak imkânlarını bulmuştu. Şimdiye kadar aklına gelmiyen bu sahneler, birer birer gözlerinin önün- den geçiyordu. Fakat derhal kendisi. ni derleyip toparladı Yok canım, dedi, benim Nihat | Beyden ne korkum olabilir? Sonra da kendi kendine övündü. Paşanm bir mısrat hatırma gel. | Yumuşak huylu atın çiftesi pektir | Bu mısra, Affan Efendiye o daki- Ka bir arslan şehameti vermişti. Kâbusun son ağırlıkları da geçin- ce, Affan Efendi, traş oldu, yüzünü yıkadı, kahvaltısmı etti, giyindi ve da ireye gitti. Fakat bu zihni meşğuliyet ten dolayı yirmi dakika kadar da işi- ne gecikmişti, Daireye girince, bütün işine geç kalan memurlar gibi, başını önüne €- ğerek: “Merhaba arkadaşlar” 1 bas- tırdı. Ötekiler çoktan işlerine başla- mışlardı. Her bi kafası kâğıtlar rın, dosyaların üzerine eğilmişti. Af- fan Efendi de masasma oturdu ve ça lışmağa koyuldu. Fakat buna çalışma denemezdi. Çünkü önündeki kâğıtla. Ta yazılı satırlardan, rakamlardan bir şeyler anlayamıyordu. Gözü Nihat Beyin oturduğu köşeye doğru kayıyordu. Hayatında ilk defa hasmı nı daha iyi tetkik etmeğe başlamıştı. Nasıl olmuştu da, şimdiye kadar bu- nun farkma varmamıştı. Nihat Bey iriyarı bir adamdı. O- turduğu yere sığmıyordu, Geniş o- muzları, kilise direğine benziyen kır- söyl — Amma da hayhan herifmiş ha.. Bu sırada Nihat Bey, sanki bu son cümleyi işitmiş gibi birdenbire yerim- den kalktı ve Affan Efendiye doğru yürümeğe basladı. Eyvah, işte şimdi ne olacaksa olacak. Affan Efendinin 'beti benzi kesilmişti. Kalbi yerinden kopacakmış gibi çarpıyordu. Bir sani ye içinde aklından şunlar geçti. Nihat Bey ne diye kendi masasına doğru g0 livor? Tesadüfi bir geliş mi? Acaba dünkü atışmanm arkasını getirecek? Bir rezalet mi çıkaracak? Gece rüyasmda yediği dayak göz“ lerin önünden bir defa daha gecti. Nihat Bey bir aksam evvel aceleden yarım kalan niyetini simdi mi tamam ıyacaktı? Eğer herif tecavüze gecer- se na yanmalı? Hemen ayağı e? dur bakalım. bu deli cakan ona göre. > Bütün bu karısık süa'lerin hepsi bir saniye icinde Affan Efendinin ka fasmdan gelip geçmişti. Tam o sırada Nihat Bey gövdesile karırına dikildi: — Merhaba Affan, dedi, yahu hes sap makinesi burada mı? Sonra cevap beklemeden, daha ir sesle ilâve etti: Affancığım, dün akşam sanx biraz sert söylendim amma, kusura bakma.. Canım, aramızda böyle hiç yoktan meşele çıkarmak ta olur mu a? g Ve iri, kıllı elini (Affana uzattı. öyle hararetle sıktı ki, Affanm par- makları çıtırdadı. Fırtmanım geçtiği- ni görünce zavallr adamcağızın içi ferahladr. Fakat Nihat Beyin hâlâ an layamadığı bir seyler de mırıldandı: — Bu rüyalar da ne manasız $ey- Jermiş be? il iriyarı Dr. IHSAN SAMİ FİLOKOK AŞISI ISTA Di Hik, kan çıbanı, koltuk alir. çıbanı, arpacık) ve bütün cilt hastalıklarına karşı pek tesirli bir aşıdır. Divan yolu No. 189. 11645 z a > İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel. Beyoğlu : lince siması birden parlıyarak baş- tan aşağı gençleşti, yüzünün buru- şukları yavaş yavaş kayboldu, göz- İerinin içi aydınlandı, o vakte ka- dar ileri bir tekallösle uzanmış du- ran vücudu bir yükten kurtularak hafiflemiş gibi aşikâr bir hamle ile doğruldu. Yarışı kazanmış bir sü- ğ ine bir yumuşaklık gel- di; şimdi yuvarlak altınlar parmak- lari aramada muhabbet ve gururla şakırdıyorlardı, Onları bir istif ha- linde dizerek biribiri ardınca bir su cereyanı gibi akıtıyor, sonra bu- nu bırakarak onlara rakslar yaptı: rıyor, onları biribirine çarparak ses ler çıkartıyordu. Bir müddet bu hal devam ettikten sonra tekrar başı- nr endişe ile çevirdi ve burun delik lerinin yardımile iyi bir iz arıyan genç bir avköpeği gibi nazarlarını yeşil masanm üstüne dikti.. Sonra bir an içinde Karar vererek avucun-| da duran bütün © yirmi altını, sü- ratli ve asabi bir hareketle, numa- ralardan birinin üstüne koydu. Sinirler tekrar gerildi, pusuda av bekliyen vaziyet tekrar başladı. Du- daklarda, bir elektrik ihtizazma tu tulmuş gibi yeniden o hareketler be lirdi, eller yeniden tekallüs | etti, deminki çocuk siması kaybolarak onun yerine hırs ve arzunun endi-. 4887, ğı başka bir numara üstünde durun ca sukutu hayal bir bomba gibi pat ladı; artıkne tekall kal mıştı, ne de âsâp gerginliği bir ika evvel çocuk siması andı- ran birden bozuldu, soldu, â- deta ihtiyarladı; gözleri donuk ve sönük bir renk aldı. Bütün bunlar rulet yuvarlağı başka bir numara üstünde gidip dururken, bir saniye- lik bir zaman içinde olmuştu. Kaybetmiş! bunun henüz far- kma varmamış gibi bir hal ile iki saniye kadar şaşkın şaşkın bakın- dı; fakat çok geçmeden, kropyenin oyuncuları oyuna davet eden ses ü- zerine, güya suratına bir kamçı ye- miş gibi, kendini toplıyarak o bir kaç altın daha çıkardı. Görünüyor- | du ki şansma emniyeti kalmamıştı; | altınları ilkönce bir numaranın üs- | tüne koydu; sonra tebdili fikrede- başlayınca, o ande kalbine doğmuş bir ilham sevkile, cebinden iki bu- ruşuk banknot daha çıkararak bun- ları da ayni numaranın üstüne koy- du. Kâr ve zarar çarpıntıları içinde bu ameliyeler, fasılasız, bir saat * kadar devam et. Ben bu bir saat vrfında hep yü Halkevinde —— Halkevinin ikinci yıldönümü Istanbul Halkevi 19 Şubatta ikinci, yılını bitirerek üçüncü yılma basacak” tar. Bu münasebetle | Halkevinde mer3* sim yapılacaktır. Müteakıben Halkevi" nin bütün şubeleri azası umum bir top" lantı yaparak evin yeni sene mesaisi tanzim edeceklerdir. Ayni zamanda kuz komitenin idare heyeti intihabı ya” pılacaktır. Bu seneki kongre barı olacak ve komitelerin daha ziyade çar lışmaları etrafında müzakereler cereyaf edecektir. Beyoğlunda temsil Dün Beyoğlu Halkevinde Halkevi Temsil şubesi tarafından Faruk Nafiz Beyin Kahraman piyesi temsil edilmiş” tir. Alemdar nahiye kongresi Cümhuriyot Halk Fırkası Alemdar nahiyesinin kongresi bayramın birine günü akşamı saat 20,5 ta nahiyenin mer kezi olan Halk Fırkası vilâyet merkezin de yapılmıştır. , Kongreye Fırkanın Eminönü kaz8 reisi Belediye baş müfettişi Hikmet Beyle kaza heyeti idaresi bazı Fırka er” kânı, şehir meclisi azalarından bazılar ile nahiyeye mensup semt ocak reisi v9 heyeti idarelerile fırka azaları ve hanım lar iştirale etmişlerdir. Kongreyi nahiye reisi sigortacı Rif kı Bey açmış ve riyasete Ayni zade Ha”' san Tahsin, kâtipliklere de Tarık, Şe“ ret Beyler intihap edilmiştir. Senelik faaliyet raporu okunmuş, ra por alkışlarla kabul edilmiştir. Ocak mümessilleri mahalle ihtiyaç" larını söyliyerek bazı dileklerde bulur” muşlar, yeni Adliye sarayım bu civar” da yapılmasını, yeni parkm Çocuk bah” çesi haline getirilmesini, umumi yerler8 konacak radyolarla konferanslar veri mesi, Halkevinin Temsil şubesinin da ba umumi şekilde teşmil edilmesini, haf ta yataklarının fazlalaştırılmasını iste” mişlerdir. Bundan sonra yeni idare intihabat yapılmış neticede, riyasete Doktor Ali, Riza Bey, azalıklara da İbrahim Etem, Hüsnü Sadık, Tevfik Salih, Haydaf Beyler seçilmişlerdir. Yedek azalıklar da Fuat Hâmi er, Rasim Sanatlar i müdürü Yusuf Ziya müteknit Adnan Ferit Beyler intihap & dilmişlerdir. Kongre büyüklerimize tazim telgraf ları da çekmiştir. Dikkat: MM Bir tek “ Tatlı müshil MY vardır. Lezzeti tatlı başka müshil“; ler bulunabilir, Fakat “ tatli MM müshil, namı yalnız. Yeşil bandro'lu yeşil beyzi fl MM tenekelerde satılan müsbil NM haplarına mahsustur; Bizden Söylemesi Sizden dikkat ötmesi o . illiyet | Asm umdesi “MİLLİYET” ör. ABONE ÜCRETLER is Türkiye işin Hariç işit LK. Lk 3 aylığı 4— iri 780 ız ” .— G gecen | | evrak geri verilmez — Müddel| shalar 10 kuruştur. — Gazete vE matbaaya mit işler için müdiriyete mü” racaat edilir. Gazetemiz ilânların smee'” Hiyetini kabul etmez. 5 tasıl şekilden şekle giren bu sin” nazarlarımı sihirli bir tesir ile kef” dine cezbetmişti, gözl i ayıramıyordum. Bir fiskiyede #* sütunları nasıl yükseldikten s tekrar yere düşerse onun sihirkâf | ellerinin her adalesinde de bütüf” hisler ayni suretle kâh yükseliyof! kâh dönüp sukut ediyordu. Naz?” larım hep buna takılmıştı. Hiç bi tiyatroda hiç bir aktörün yüzün” bu kadar merak ve alâka ile baki” ğımı hatırlamıyorum. Renklerin V€ hislerin bütün tahavvülleri — bir peyizajdaki ziya ve gölge 0 ları gibi — fasılasız hamlelerle Bİ ribirini takip ediyordu. : Bu genç adamın mevcudiyetif” den taşan bu ihtiras dalgası beri hiç bilmediğim bir şeydi; hiç manzara beni bunun kadar sarf mıştı. Eğer o aralık birisi beni lime dikkat etseydi bir çelik 8€ ğile sabit bir noktaya dikilmiş © ran nazarlarımı ipnotize edi ami adamın bakışlarına benzetirdi- kikaten ben © esnada öyle uni bir uyuşukluk. içinde bulun dum ki bu vaziyete ancak ipneig. | olmuş bir insan düşebilirdi. Kİ şımdaki adamın siması daim8 £i Zişen ifadelerile nazarlarımı b tiyar kendine cezbetmişti. e?

Bu sayıdan diğer sayfalar: