21 Mart 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

21 Mart 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(rirave İZİ HIRSIZ Sabahın birine doğru, ağır ve nerdey.. $e patlayacak fırtmayı haber veren havac dan bir türlü uyuyamayan Naime Hanım. kocasını uyandırdı. Endişeli bir sesle ya- vaşça fısıldadı: — Selim, aşağıda bir patırdı duydum, hırsız geldi sızın geldiğine pek kani değildi. — Yok canım, ne münasebet? Belki kedidir, dedi. Fakat ne olur me olmaz diye, hafiften kulak kabarttı. Hakikaten odanm içinde aşağıda yabancı bir adam bulunduğunu hissettiren bir hava vardı. Şüphesini ye- nemiyerek kalktı, yavaşça giyindi, çek- mecedeki tabancayı aldı. Merdivenleri gıcırtmamak için kenardan kenardan a- şağıya indi. Yemek odasınm kapalı ka- pısnın altından arasıra ışıklar görünü- yordu, Demek ki içeride birisi var. Ta- bancasını şöyle bir doğrultarak kapıyı açtı, sol taraftaki elektrik düğmesimi de birden bire açtı. Büfenin açılmış gözleri önünde bir adam karşısma çıktı. Selim Bey, tam bir ev sahibine yakışas cak kahramanlıkla bağırdı: — Kıpırdarsan, yakarım. Herssz artık elinde faydası kalmıyan cep lâmbasını söndürdükten sonra, ta- banca namlısmın karşısında, hiç kıpırda- madı. Bu sırada kapı açıldı, kocasının arka- smdan gelen Naime Hanım içeriye girdi. Tabancanın önünde gayri müteharrik duran meçhül adama baktı, bir şeyler söylemek istedi, söylüyemedi. Selim Bey: — Korkma! dedi, o bu adam fenalık yapacak adama benzemiyor. Eğer yap- ik vallahi şurada haklar ve Ve sonra gene tabancasmın tehdidi altında tuttuğu hırsızı göstererek, karı- sın — Ara şunun üzerini! dedi. ız titriyerek hırsızın cepleri- ni boşalttı. Bir cigara paketi, bir çakmak bir mendil, bir analıtar, birkaç metelik, bir ummak törpüsü, daha ufak tefek bazı seyler çıktı. Aşağı yukarı namuslu her adamım ceplerinden çıkabilecek şeyler... Selim Bey sert birsesle sordu: — Hepsi bu mu? Tabanca, kama, bı- sak, sustalı yok mu? O zaman hırsız cevap verdi: 'Ne yapacağım onları? Adam öldü- | receğim de başıma dert mi alacağım? Yakalandık, yakalandık, ne vapalım? Hersizen hal, tavrı, tuhaftır, basbayağ insana emniyet ifade — ediyordu. Kılı kıyafeti de yerinde idi. Gündüz kendisi dışarıda görenler, kendisini bir şirkette İ veya bir fabrikada — memur sanırlardı. Ömründe hırsız görmiyen Naime Hanım saşırıp o kalmıştı... O, hirsizi kafa sında hiç te bövle tasavvur İri yarı, eli bıçaklı, geniş ağızlı, lı, kılık kıyafet hak getire biri sanıyor. du. Halbuki sördüğü adam hir m2 ene bu? n bile eline ulmeş, hür. melkârane bir vaziyet takınmış, haklı. da ev sahipleri tarafından verilecek kaş Tara muntazır bir delikanlı. Naime Hanım biraz heyecanı geçtikten sonra kocasma sordu: — Bu. Bu adamı ae yapacağız? — Ne yapacağızı var mı? Keratayı ka- rakola götüreceğim. — Bu vakitte nasıl olur? Selim Bey düşündü. Hakikaten o va- kitte iki kilometre uzaktaki jandarma ka rakoluna kadar gitmek te bir mesele idi. Hırsız dediğin. hem de karakola giderken yolda kuzu gibi yürümez ya, Kaçmak isterse, Selim Bey ne yapacak? Karısına dedi kir — Sen komşulara bir haber sal, — Deli misin sen? Bu vakitte kime haber salarım. Cemil Beyler evde yok. İr- fan Beyler de öyle. Salim hoca hasta. Ben dünygda bu karanlıkta bir yere gide- mem, En iyisi sabahı bekliyelim. Maşallah, sabaha kadar burada efon. iyi mi bekliyeceği Selim Bey hiddetle bir kere daha oynattı. Bir sandalyeye oturdu. Naime Hanım- da keza.. Yalnız hırsız (ayakta, büfeye dayanmış, bekliyordu. Nihayet Selim Bey sebebini pek iyi an- lamamakla beraber hırsıza, bir sandalye göstererek hem cemi muhatap ile: — Siz de oturmaz misiniz? 'da kemali nezaketle iindeki tabancayı teşekkür ettikten sonra gösterile nsandalyaya 0- turdu. Naime Hansm ile Selim Bey ma- matız bir iki şey konuştuktan sonra sus- tular. Dışarda fırtına . Bir çeyrek böyle sessiz oturduktan sonra, nihayet Selim Bey dayanamadı. Deminden beri kafasında halkalanan su- ali sordu: — Bu eve ne diye geldiğimiz şaştım. İşimde insan olduğunu bilmiyor muydu. huri Hırsız bu muahazeden mütehassis ol. duz — Efendim, dedi, bu ayın sonuna ka- dar kimse gelmiyeceğini söylemişlerdi Naime Hanım cevap verdi: — 15 — Evet, biz Buranya gitmiştik. Ay nunda geleceğimizi söylemiştik. Fakat erken dondük. Mesele halledilmişti. Fakat Selim Bey muahazesine devam etti: — Kuzum, siz neye böyle hırsızlık ya- paramız YAnlamıyorum. insanların kendi multadde- ratlarma hâkim olamıyacaklarını ifade eden bir ouz silleintisi ile bu suale ce- vap verdi, Naime Hanım sordu: — Siz, şimdiye kadar mahküm oldu. muz mu? — Bir defa mahküm oldum hansme- fendi, o da üç ay içim.. Fakat tecil etmiş- erdi. Selim Bey ilâve etti Bu defa da mahküm olursanız, ©s- kisini de üstüne katarlar, Ve hemen arkasından bu sözü de söy- lediğine pişman oldu. Odanın içini tekrar bir sükât istilâ etmişti. Dakikalar, sene- ler kadar uzun bir yavaşlıkla geçiyorlardı. Selim Bey alarmda biriken terleri sildi, sonra esnedi. Havanm ağırlığı gittikçe artıyordu. Selim Bey bir daha esnedi. Ah, şu delikanlı yalvarıp yakarsaydı, iki gözü iki çeşme affını istirham etseydi, or- tada mesele kalmıyacaktı. — Çocukcağızı hemen orada kapı dışarı edecek, kendisi de tekrar sıcak yatağına girecekti. Fakat harsız nazik mi, nazikti. Hattâ şapkasile hafif tertip yelpazeleniyordu. O zaman Naime Hanım dayanamadı — Barı soğuk bir şey içsek, dedi, fede dört şişe kadar bira var. Kocasına döndü: — Sen de içer misin? Kocası da kabul etmişti. Masanın üze- rine pek tabii olarak, © iki li — Vallahi birayı bu serada içmeli i- ? Birden yoldan doğru iki şimşek arasın. da bir ıshik duyulur. Selim Bey hemen doğruldu — Bu da ne? — O veikt harsız cevap verdi. — Efendim, arkadaşım dışarıda, yağ- murda kaldı da beni çağırıyor. Gözcülük ediyordu da ondan, ğmur hakikaten insafsızca devam et- isin Naime Hanım; — Vah vah, zavallı çocuk, dedi, ça- İırsana arkadaşını da.. Ham petrol (Başi 1 inci sahifede) ra mevzu olan bü maddeleri ithal et mek isteyenlere tayin edeceği mikdar ır için müsaade verebilecektir. inhisar maddelerinden kilo başma Imacak inhisar resmi henüz taayyün etmiş değildir. Hükümetin lâyih. da teklif ettiği resim mikdarları en - cümende az görüldüğünden bu husus ta yeniden *kikler yapılmasına karar verilmiştir. Encümende bilhas- sa ham petrolün 6 kuruşluk bir inhi- sar resmine tâbi tutulması hakkında hükümetin teklifi itirazları mucip ol- muştur. Ve bu resmin 10 kuruşa yük. seltilmesi lüzumuna işaret olunmuş - tur, Petrol ve benzin ithalâtının azal masını ve dolayısile gümrük varida - tanım tenakusunu mucip olan ham pot yol ith masına karşı bu Milliyet'in edebi tefrikası: 27 KANLISIR mektepten tanırım... Ben, böyle sı kı hayata tahammül edebilir mi ”r değil, bin pişmanım... Lâ Gülüyorum: e — Kaynananın ölümünü mü.. Yüzü hiç kızarmıyor: — Bu engzisyon işkencesine kat landıktan sonra bu, benim hakkım. Ayni zamanda karım da hayata, gü neşe çıkacak... Adalarda, yahut Bo- ğaziçinde bir köşk tutalım, dedim de kaynanam, küplere bindi... Hay di, onlar alışmış olsunlar, ben, dün yada alışamam... Annemden biraz yüz bulsam, br hastalık, filân ba- hane edip kaçamaklar yapacağım. Onu da darıltmak işime gelmez. Anlıyor musun? — Anlıyorum... Bütün söyledik lerini, hattâ söylemek istediklerini de anlıyorum. Bir adım geri çekilerek yüzüme baktı: — Haksız mıyım? Bari, sen, söy | | | | Yazan: Mahmut YESARI — Haklısın Hali 5 — Istanbulun en güzel sayfiye yerinde köşkleri olsun, sonra da Teşvkiyede, harap konakta otura- İma. Bu ne mantık! Elimle omuzuna dokundum : — Dünya bu, azizim. İnsanlar, ne kadar kuvvetli olsalar, gene ta- i, mukadderat, - yollarını kesiyor. Saadeti, huzuru, muhtelif noktai nazarları tel'f ederek temin etmek mümkün değildir. Madem ki, ileri si için ümitlerin var, çaresiz bo- yun eğeceksin! Halif Siret, beni tepeden tırma. ğa kadar süzüyor: — Sen, ne yapıyorsun? Kılığımı kıyafetimi muayene e- dişinden; halimi, hayatım revişi- ni, refahımı anlamak istediği mu- hakkak: Manasız, maksatsız yaşıyo- rum. Gözleri hayretle açıldı: — Anlamadım! Hamamda sani smment kal M. Kessler diyor ki (Başi Li Mahalli cis kredi ihtiyaçların 8 — Hariçten gelen bakma siyaseti. diye ir idaresinin bu vazifeleri mali ziyaretçilere yapabileceğini anlatmış, belediye me murları smıfma ve belediye müesse- selerindeki amelelerin vaziyetlerine de tomas etmiştir. M. Kessler ezcüm- le demiştir ki “— Gıda siyaseti, şehi ki vazifesi olmuştur. Buğdayın bol ol- duğu şu zamanda ekmek meselesi yok tur. Fakat buna mukabil et meselesi, süt meselesi vardır. Et için behema - hal merkezi bir mezbaha vücude getir mek lâzımdır. Süt tedariki işinde şehir idaresi ta rafından merkezler vücu. si meselesi, birçok münakı olmuştur. Şehrin muhtelif kısım - mesafe itibarile pek uzak bulun duğundan müteaddit merkezler vü - ap eder. Şehir süt hanelerinde, bilhassa ilk zamanlı da büyük mikdarda sütün bozulması | ihtimali varittir. Perakendecilerin sattıkları sütün Devi ve cinsi itibarile sekı kontrole tâ bi tutulması ve müstahsillerin ellerin- deki ahırların kat'i ve daimi surette nezaret altında bulundurulması lâzım dır. Belediye, süt satış mahalleri de açabilir. Taze meyve, ve sebze için de bir merkezi hal vücude getirilerek perakende satıcıların buradan mal al malarınm temini esastır.;, M. Kesler nakil vasıtalarına şöy- le temas etmiştir: “— Şehirde münakale işlerinden bahsolunurken tramvay şirketlerine te mas etmek lâzım. Son zamanlarda bu şirketler belediyelerce satn alınm, başlanmış ve bu hareket Kenüz durma- üs servisleri sahasında yeni hatlar tesis edenler, çığı . çanlar hususi teşebbüs erbabı iseler de, eşhir sokaklarında bütün tramvay lar, şehir mıntakasında seyrüsefer ©- den otobüsler şehir idaresinin eli geçirmelidir. Ancak bu suretledir ki ik semtler, yeni inkişaf eden mm. kalar bu seri nakil vasıtalarından is tifade ettirilebilir ve ancak bu 4 - de makbul bir tarife i tatbi olunabilir. aseti şehirlerden beklenen in de su, havagazı ve elektrik tevziatile kanalizasyon işle- rinin tanzimi olduğunu, bunların şe - hir idaresine geçmesi halkın sıhhati noktasından pek mühim bulunduğunu söyledikten sonra şehrin iskân siyaso- tine şu suretle Tomas etmiştir: “— Bu sahada 19 uncu asırda bir çok garp memleketlerinde bizi korku tacak hatâlar yapılmıtşır. İkametgâh larla hal ve vaziyetleri, şehir halkı- nm sihhatlerinin iyi veyâ'fena oldu- #una kuvvetli bir delildir. Hiç şüphe- siz sağlam ve yangından masin ev - lere ihtiyacımız vardır. Fakat ayni za manda ikametghlarımığın şartlara uygun ve temiz olmasıni istemek te hakkımızdır. Yalnız ahşap evelr yapıl masını menetmek, yangın dıv. il şasını istemek kâfi deği irtifamı sokakların genişliği i tenasip kılmak icap peder. Güneş gir miyen, hava almıyan oda ve mutbak- ların inşasma meydan verilmemeli - dir. Bilhassa garp şehirlerinin büyük bir felâketi olan halkın (kiralık kış- la) dediği büyük kira apartmanları menedilm: Münferit küçük evler inşasını teşvik etmelidir. Türkiye Ye- hirlerinde mutavassıt halk tabakası na mahsus küçük evler, henüz ekseri yeti teşkil ediyor. Her şehirli aile i - çin, bu, sonsuz bahtiyarlıktıar. Bey- oğlu semtinde gördü kat kat yük selmiş korkunç apartman tiplerinin karanlık sokaklarile gittikçe geniş - leyerek bu güzel evleri örtadan kal. dırmasına mey vermemelisini; Şehre mahsus küçük münferit evlerin muhafazası ve gittikçe tekemmülleri için belediyenin çalışması, uzak gören makul bir toprak siyaseti mümkün olabilir, Belediye, böyle münferit evelr iş şasına müsait semtlere mümkün oldu dı. Lâkin bili ki, ben, hovarda mizaçlı, oyuna, içkiye düşkün bir adam değilimdir. En büyük zev- kim, seyahat etmek... Biraz da av, spor... Keyfince yaşıyorsun ya! — Evet, amma, yalnızım... Omuzlarını hiddetle kaldırdı, sesinde kıskançlık, kin, haset yanı- yol — Paran var, şikâyet ediyorsu#? yorsun? Ben de kollarımı kıttım: — Dedim ya, insanların hâya- tında muhakkak bir taraf aksı. yor! Halim Siretin, kini, hasedi sön- medi — Bulmuşsun da bunuyorsun! Boynumu büktüm: — İhtimal! tr Bakışlarından, daha yanacak dertleri, dinletecek hicranları ol. duğunu anlıyorum. Fazla açılma- ğa korkuyor mu, çekiniyor mu, yoksa utanıyor mu? Bilmiyorum. Fakat benden neye çekinsin, kork sun, utansın? Tutuk tutuk duruyor, cesaret e demediği muhakkak: — Köyde mi oturuyorsun? DAME Yalnızsın... Ne Daha ne isti- yanıma sar- Deve değil, kuş. Kurban Bayramı geliyor. Vaz | tandaşın kendi toprağında, göğsü | nü sevinçle gererek, başını gurur- k, serbestçe dolaşabil- dır! Hiç bir düşman gölgesinin ka- rartamadığı temiz havamızı koklı- yabilmek zevkini, ben kendi hesa- bıma, dünyanın hiç bir saadetine değişmem. Biz ki, nice kara bayramlar | görmüş, tarihimizi kurtarmak uğ- runa milyonlarca kurban vermiş | bir milletiz! Müstakil bir vatan. da, kendi başımıza buyruk yaşadı ğımız bu mes'ut günlerin kıymeti. ni her milletten iyi bilmeli ve o nun şükran borcunu ödemeliyiz. | Tayyare Cemiyeti, bu yılda, | Kurban keseceklerin hediyelerine kapılarını açtı. Kurbanlarımızın kanını, tehli- ke gününde bizim için: kurban ol- mağı göze alan yüksek hava kah- amanlarmızın eşiği önünde akıt- malıyız. Her kurbanlık koyun bede li, hava müdafaamızda küçük te ir siperdir. Bütün bu siper- ler bir araya gelince çelik-bir ağ gibi vatanm göklerini çepeçevre kaplıyacak! Dün aramızda konuşuyorduk: Birine sorduk. — Sen kurban kesecek misin? | — Ne münasebet. “Dedi, ben | kurbanın paprasını çoktan deve | yaptım! | Bir başkasına sorduk: — Ya sen? Başmı mağrurane salladı: — Ben deve yapmadım, yapıp uçurdum. Ve elindeki Tayyare Cemiyeti makbuzunu gösterdi. Türk kuşunun kendi havasmda hiç bir yabancı şal miyecek kadar dişli olmasını isti- yorsak, kurban bedelleri değil, kuş yapıp havalarımıza sal- malıyız! Bavrama “dair kuş M. SALAHATTİN | — —— ———— ğu kadar fazla yol açarak buralarda bilfül iskâna salih hale getirmeli ve toprak fiyatları teşekkülünde rol o; nayabilmesi için elinde mümkün ol - duğu kadar fazla toprak bulundurma | hdir. Yüksek ve sıkışık binalar vücu- de getirmekteki serbesi rak fiyatlarını pahalı yapar. M. Kessler, şehre vazifelerka ifası için muntazam bir şehir bütçesi lüzumuna da işaret ederek demiştir '— Emin ve muntazam gelirli va - ridata sahip olmadan muntazam bir sehir idaresi olamaz. Şehrin, herhal de kendisine mahsus varidat memba- ları olmalıdır.,, — Modern bir eşhrin belediye me- murluğunun ayrıca o bir ehemmiyeti vardır, Mesleki tahsil sahibi yüksek memurlar bulunduktan sonra muta - vassıt memurların daha ziyade ticas ve iktisadi mahiyette tahsil görmüş olmaları, pratik olmaları ve bürokra- siden ço kşey beklememeleri lâzrm « dir. Hatip, şehircilik noktasından İs - tanbulu büyük âtlere götürecek ve yapılacak bir çok vazifeler olduğunu, şehri bir camin hi a zehiri iyileri saye güzel şehrin müstakbel inkişafından emin bulunduğunu söyliyerek konfe - ransmı bitirmiştir. — Ahlaksızlığımı ğim, seni kıskandım, Hüsrev! — Mersi! — Sık sık Beyoğluna çıkıyor musun? Gayri ihtiyari gülümsiyorum. Bana: — İstanbula iniyor musun? Diye sormıyor. Çünkü İstanbul hrinin Beyoğlunadan gayri semt leri, onun iiçn Afrika çölleri, As- ya stepleri, Kutuplar kadar meç- huldur. — Arasıra işim düştükçe... — Köyde oturmaktan sıkılmı- yor musun? Köyde oturmağa ne mecburiyetin var? Tek başınasın. Beyoğlunda bir apartıman tut, keyfince yaşa! Onun gözlerinde, ideal olan bir hayatı sevmediğim için, bana: Ahmak, sersem! Der gibi bakıyor. Onun ne hakaretinden, ne de merhametinden müteessirim. Yal- nız, yüzünün hasetle kırışması, se sinin hasetle burkuluşu, beni dü- şündürüyor. Her halinde: Se — Ah! Mevkilerimizi değiş mek kabil olsa! Diye bağıran bir şikâyet var... | cihe H. Servet H.) iğ İPEK. ELHAMRA SİNEMALARINDA Bu akşam fevkalâde müsamere olarak saat tam 9 da İPEK sinemasında Fiyatlarda ZAM YOKTUR DIKKAT : Bu geceki müsamere için alt kat locaları ile hususi kol tuklarda yer kalniamıştır. LEBLEBİCİ HORHOR Yarın matinelerden itibaren IPEK ve ELHAMRA sinemalarında başlıyacaktır, (14754) ZEVK... NEŞE... VE KAHKAHA KRALI MAURİICE CHEVALİER akşamdan itibaren o tamamen Fransızca sözlü ve şarkılı Bu isimli muhteşem Paramount filminde İM E sinemasında; numaralı ko'tukların temini rica olunur. Tel. 40868 Bugünk ISTANBUL : 18 Plâk meşriyatı. 18,30 Fransızca ders, 19 Monoloğ (Muammer Bey ta - rafından), Ajans haberleri. 19,30 Türk musiki neşriyatı. (Ek - rem B. Ruşen B. Cevdet B., Kemani Cevdet Bey, Şeref Bey, Semiha H. Ve- 'ü program (Şehir tiyatrosu verilirse yalnız A- jane haberleri ve plâk). 21,20 Ajans ve borsa haberleri, 21,30 Necip Yakup Bey orkestrası tarafından muhtelif eserler). BUDAPEŞTE,S50m. tarafından piyana 10,28: Sahibinin 201 Amele meşriyatı. 20,50: Bü Mİ karma “Daç (Gülümseme memleketi) Müteakiben 1830: Georg Parsman de vet temsil. Donaplta'. VARŞOVA, Mism. a 1755: Hafif musiki. 18.50: Zirmak, 19: Mü. sahabe. 19,20; Hafif ve dani musikisi par ları, (Adriz kahvehanesinden). “20; Muhte- Wi müsahabaler. 21,05: Senfonik takım tara | 22: Müsahabe, 2215 fından Finlandya si Popüler konser. | 23; Plâk ile hafif parçalar, 23,30: Dans» musikisi, 24: Müsmbabe, 2405: Dana musikisinin deva. BÜKRE 5, 354 ve 1875 m. Plük. — Haberler. — Plak. 19: Haberler. 1920: Ras dan taganni. 7215: 2245: Son habarlar. seri, 20,40: Saat ayarı basta'nın idaresinde büyük senfonik konar 2250: Esperante haberleri, 23: Sen haberler. 2716: Adali Franaeher ens takımı, BRESLAU 3i6 m — > HARP filmi Bir kaç gün daha temdit edildi (14743) ISTANBUL BELEDİYESİ Sehir Tiyatrosu KÖKSÜZLER 3 Perde Muharriri: Vedat Nedim j Halk gecesi Üniformalı zabitana tenzilât vardı. 1 eo Dr, İHSAN SAMİ İSTAFİLOKOK AŞISI istafilokoklardan mütevellit Tergen- Tik, kan çıbanı, koltuk altı çıbanı, arpacık) ve bütün cilt hastalıklarına karşı pek tesirli bir aşıdır. Divan. yolu No. 189. 13898 my Astım umdesi “ MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç içim N LE LK. e m e ağ e 14 — Gelem evrak reritmez.— Müddeti geçen müzkalar 18 karalar Germe ve matbaaya sit işler öşin miüdiriyete yamak elle. Gamaai İİ liyetini kabul etmez. Y lafi musiki, müsahabe, © 20 Hk bal mta 22 Popüler kanser, mi Harik Hayat Kaza ve Otomobil Sizortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyed. ilâfasıla icrayı muamele etmekte olan Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmaymız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 1214 dan şikâyet edemezsin! Ah, « mevkilerimizi değişmek kabil ol ..! ” kanunıevvel 5 Bir ay geçti, Halim Sireti gör- medim. Fakat o da, Mestüre de, her gün kafamın içindeler, âdeta hayatıma karıştılar. Bir an, onları düşünmekten kendimi kurtaramı. | rum, V > Mesturenin, evlendikten sonra lacağı hali, vaziyeti, her şekilden Büşümeliştğie. Lâkin Halim Sire- tin anlattığı bal, vaziyet, hiç ak- lımdan geçmemişti. Demek ki, Mesture, muhakkak kümü n e onun iç yarasının der nliğini, sızılarıın açılığını gösteriyor. Zayıf iradeler üzerinde vakala rın, hâdiselerin bu aksülâmeli ka- dar müthiş bir şey olamıyor. Halledemediğim ve bir türlü içinden sıyrılıp çıkamadığım bir kr şey var: Acaba, Halim Siret, Mestureye benden bahsetti mi? «Fakat ne münasebetle? Benim, Beyoğlunda apartıman i or? Benimle Onu, sen, benim kadar O, bu dost. luktan neler umuyor? Zengin, b& kâr bir arkadaş, her zaman içif faydalı bir dost, faydalı bir ark#” daştır. Ufak tefek kumar borçlar! ödetliverir. Sonra, bekâr bir arkadaşın # partımanından da istifade edilir” Küçük sergüzeştler, geçici macer* lar, masrafsızça savuşturabilir. Yıllardan sonra tekrar buluşu muş eski bir mektep arkadaşın yoklamak ta, evden kaçamak için. çok makul bir vesiledir. Peki, Halim Siret, benim Mef turenin ailesini tanıdığımı nef” den biliyor? Nasıl ve (ne öğrendi? Köşkten, komşulardıf konuşulurken bahsim mi geçti Mesture mi, yoksa Mesturenin 89 “nesi mi söyledi? Halim Siretin benden şüpl* etmediği muhakkak... imi dost olmak istemesi, acaba Mes, renin, kadınlara, kadınlığa has, hiç hissettirmeden yapılan bir vikle mi? ğ Hayır! Buna inanmak istemi?” rum, Eğer inanırsam, huzurum kaf” Acaba değmez mi? Bilmiyi i rum. Yalnız, bunun sonunda tel ke görüyorum. —— (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: