9 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

9 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ n bir ay Bundan tam İl ay evvel hazira nın İZ inci günü Eyüpte Feshane civarında boş arsalardan birisin - de kafası ve bacakları koparılmış bir beden bulunmuş, sonra da bir başka yerde bulunan bacaklarla kolların ve patça parça edilerek eşkâli tamamen kaybedilmiş kafa nm bu bedene ait oldağu anlaşıl- mıştı. . O zaman zabıta uzun uzadıya tahkikat ve tetkikat yapmış, hâdi seyi inceden inceye tesbite çalış- mış fakat ne parçalanan adamın, ne de parçalayanın hüviyetini tes bit edememişti. Mumaileyh işin de arkasını bi- rakmamış, en ümitsiz emarelerden istifade ederek bu cinayetin üze- rindeki esrar perdesini kaldırma- ya çalışmakta devam etmişti. Za- bıtanın bu çalışması boşa gitme- miş ve nihayet hem ölenin kim ol- duğu anlaşılmış, hem de öldüren lerin hüviyeti tesbit edilmiştir. Bu esrarengiz cinayetin le meşgul olan memurlar bu cid - den büyük ve takdir d. muvaf fakıyeti çok ince düşünüşlerine medyundurlar. Zabıta memurları evvelâ mak- tulün hüviyetini tesbit işile meş - gul olmuşlardır. Bu pek te kolay olmamış, aylarca bu işin peşinde memurlar her adımda müş külâtla karşılaşmışlar, fakat yıl - mamışlardır. En zayıf emareler - den istifadeye çalışan memurlar günlerce toprak altnda kalmış, ko kusu tahammül edilmez bir hal al mış olan ceset parçalarının üze - rindeki çürümüş elbiseleri fevka - lâde ii ile çıkarmışlar ve bun- ları biribirine ekliyerek bu elbise- lerin sahibini aramaya başlamış - lar ve araya araya tâ Refahiyeye ka dar gitmişlerdir. Refahiyede elbi- teler tanınmış, birkaç kişi bu elbi selerin Istanbulda amelelik eden Refahiyeli Cako Hasan isminde birisine ait olduğunda ittifak etmiş lerdir. Refahiyeden bu malümat a- İmmca memurlar burada Refahi - yeli Cako Hasanı aramaya başla - mış'ar ve Cako Hasanm Haziran iptidasından beri ortadan kaybol- duğunu tesbit edince parçalanmış cesedin Cako Hasana ait olduğun di ini tesbit etmek Zabitanın işini bitirmemiş, S is ondan sonra katillerin hü viyetini ve cinayetin sureti ikamı terbit etmek gibi en mühim iş baş lamıştır. Bu işte büyük ve çok gü- zel bir tesadüf zabıtanın işini ko- laylaştırmıştır. Filvaki Refahiyede Cako Hasa nın köyünde Cakonun âkıbetini mevzuu bahsedilirken, İstanbul - dan köyüne yeni dönmüş olan köy Jülerden biri: — Ben Cakonun Ismail oğlu E min tarafından öldürüldüğünü tah min edi Çünkü Cako ile E- min arasında bir para meselesin - den ihtilâf vardı, demiştir. İşte bu söz zabıtanın bu sahada da işini kolaylaştırmış, bundan istifade e- - Milliyet n edebi tefrikası: 72 evvelki bir | ” cinayetin sırrı anlaşıldı » Eyüpte kafası, bacakları koparılmış bir ölünün katili yakalandı Maktulün hüviyeti malüm değildi, katil malüm değildi, bir kumaş parçası işi meydana çıkardı dilerek İstanbulda Refahiyeli İs- mail oğlu Emin aranmış ve niha- yet bu adam Kartalda amelelik &- derken bulunmuştur. Cako Hasanı tanıyıp tanıma - dığı sorulan Emin tanıdığını söy- miş, ve sualler biribirini velyedin- ce aralarında 3 lira bir alacak me selesi olduğunu söylemiş: — Üç hira alacağım vardı, iste- dim vermedi, bir gece Dursun ve Ibrahim de yanımda olduğu halde onunla kavga ettim, o zamandan beri de ne olduğundan haberim , demiştir, Bu cevap biraz müşevveş oldu ğu için zabıta Dursunla Ibrahi - min adresini tesbit etmiş, bunlarm Refahiye köylerinde bulunduğunu. öğrenince mahallinde tahkikat yap tırılmış ve onlar da: — Emin bize iftira ediyor, Ca - ko İsmaili öldüren kendisidir. Bi- zim haberimiz yok. O bir para me selesinden dolayı Cakoyu öldür - 'dü, demişlerdir. Ortada Cakonun öldürüldüğü mevzuu bahsolmazken bu suretle ölümün itirafı meseleyi aydınlat- mıştır. Bunun üzerine zabıta dün Emini oyakalayarak tahkikata başlamış, Eminden evvel de Dur- sun ile İbrahimin Refahiyede ya- kalanması için emir verilmiştir. Dursun ve Ibrahim Refahiyede yakalanmışlar ve İstanbula mü - teveccihen çıkarılmışlardır. Bu hafta içinde İstanbula gelme - leri muhtemeldir.Zabıta tahkikatı- na devam etmektedir. YENİ NEŞRİYAT Menşelerden bugüne kadar Türk edebiyatı tarihi Metodoloji ve izahlı Antoloji kısımla- rms havi olmak üzere Lise ve Maallim için Maallim Orhan Rıza tarafından Authentiyue vesikalara istinnden kaleme alman bu kitap inti- #ar sahasına çıkarılmıştır. Bakalorsa ve ehliyetname imtihanlarına girecek- ler için de'çok kıymetlidir. Mülkiye mecmuası Hi tazaman il ine ölülere) giz EE el müşter, Gayet güzel bir tabı içinde çıkan bu nüshasile bu kiymetli ilim mecmua- w dördüncü yılma başlamış oluyor. İçtimsiyat, hukuk, iktisat ve mali- ye, politik kısımlarında o üniversitedeki ecnebi profesörlerinin, mülkiye profe- elim mm ei elli muasıdır. Türk münevverlerine bilhassa KULAK EE veda A At beslenirken, kız istenirken... Her sene mayıs gelince şehrin bir kısım halkı yaz mevsimini, açık ve temiz havalı bir köyde geçirebil - mek ümidine düşer. o Çiçeklerin nemli kokusunu koklamak, deni - zin şırıltısını, bülbüllerin sesini din- lemek, arcsıra sandala binip şöyle bir mehtap âlemi yapmak, insanlar için o kadar derin bir ihtiyaçtır ki birçok fedakârlıklar edilir, bütçe- nin şurasından burasından kısıla - rak yazlığa çıkmıya karar verilir. Fakat bu kararın tatbiki kolay olmaz. Çünkü, mayısta, sayfiye sa- hiplerinde burun bir karıştır. İçin- de dört ay oturulacak üç göz oda için bir senelik kirayı birden liste- meğe kalkışırlar. Hem de, kiranın yarısı peşin olmak şartile!.. Tabil, neticede uyuşulaaz. Şe hirli, yazı gene dört duvar arasın- da geçirmiye mecbur olur. Buna mukabil sayfiye sahibi de, kiracı irem oya bülün yaz sinek av - lar. Geçen gün, Beylerbeyinde Küp- lüce'de bir eve baktım. Üç odası, min'mini bir bahçesi var. Hoşuma gi Tutacak ol - dum. Ev sahibi, azametle cevabı kesti attı: — Seneliği yüz yirmi liraya!. . — Peki ama, ben bir sene otura- cak değilim!... — Bizce farkı yoktur!.. — Sizce farkı olmıyabil akat bence farkı var.. diyip yürüdüm. Bugünler, nerede, hangi evi tut- mak isteseniz, sayfiye sahipleri ile kolayca anlaşmıya imkân balamaz- sıniz. Geçen gün Şehir Meclisi azasın- Güldü: — Var ama, tsu beklemelisin!.. — Kelim geçtikten sonraa mer- hemi başlarına sürsünler. Ağustos- ta sayfiyeyi neyapayım? Aziz Bey, taşmak için vesile arı- yormuş; dedi ki: — Ah, bu sayfiye sâhi'pleri!.. Ne meram anlamaz kimselerdir!.. Ba- ri siz gazeteciler bu işle meşgul ol- sanız... Sordum: —Ne yazalım? — Yazınız ki bizde'bir darbi mesel vardır: At beslenirken, kız istenirken. . derler. Ben, sayfiye sahiplerini, gelinlik sağa gelmiş kız analarına benzeti- rim. Talip bir çıkar, iki çıkar. Üç çıkar. Verilmezse, bir daha semdi- ne kimseler uğramaz. Kız da evde Kapya Sayfiye sahipleri, Aziz Beyin söz lerini yabana atmasalar iyi eder - ler.. M. SALAÂHADDIN meli değil, ağus- Beyoğlu Tahsil Müdürlüğünden: Vergi borcundan dolayı Kasımpaşa'da Sahaf Mühit- tin mahallesinin iplikci fırın sokağında 149 - 149-1 numaralı hanenin ihalei kat'iyesi müza yede suretile 16-5-934 tarihin de çarşamba günü icra edilece ktir, Talip olanların yukarıda yazılı günde saat 14" den 14 buçuğa kadar Beyoğlu kazasında müteşekkil İdare: Hey'eti- ne müracaatları. (2336) KANLISIR — Istıraplarını, kimse ile paylaş- mak istemiyorsun. — Çünkü insanlara güvenemiyo rum,! — Haklısm.... Ve düşündü, düşündü, ayağa — Demek şimdi Fransois'dan vaz mı geçiyoruz? — Hayır... Çok muvafık... Germaine, bir sigara yaktı, ma- sanın etrafında dolaşmağa başla- dı: — Seni, gene amlayamıyorum.. Fakat beis yok... Cevap vermedim. Fransois'ı ta- nımaklığım onu sevindirmişti. Ha- yalımın bir kısmı, bir (o parçacığı hakkında malümat edinecekti. Çok bir şey ( öğrenemiyecekti. Fransois'da beni, tanımıyordu. Düşünüyordum; benim ismimi duyunca,Fransios'ta ne yapacaktı? Onu görmek istiyordum. Bu, benim İçin mukavemet edilmez bir ihti- Fakat Ferhundeyi, onun va- Yazan: Mahmut YESARİ nina an e iyi mi ediyor- dum, yoksa fena mı? Germaine, im sigarasını tablaya bastırdı: — Mösyö Raymond öldü. Fran- sois, yalnız başma yaşıyor. Merakla sordum: — Fransois evlenmedi mi? — Hayır, Hüsrev Bey! Fransız kadınının ciddiyetinden, verdiği haberin üzerimde bıraka- cağı tesiri anlamak istediği pek belli idi. Donuk donuk baktım: — Halbuki çok sevimli bir kız- dı da. — O, evlenmek istemedi! Hâlâ Germaine, elini omuzüma daya. miştı: , — Sen, Fransois'ı sevmişsin, a- zizim! — Sevecek, sevişecek kadı İ zun zaman ahbaplık mleemedi. gi — Sevmek, sevişmek, zaman işi sunuz da, neye bana Gazeteyi açıp ta 12445 numa- ralı biletin iki yüz bin liralık ik- ramiye isabet ettiğini görmek, 12445 nuzsaralı bilet sahiplerinin yüreklerini şöyle hoplatabilir. Zeki ve şürekâsı mağazasında çalışan kâtip Ahmet Şemsi Efen - di de bir sabah yazıhaneye gelip masasma oturduktan sonra, işe başlamadan evvel sabah kahvesi ni ısmarladı ve yolda gelirken al- dığı gazeteyi açtı. Hemen numa - ralara baktı , Gözlerine inanamı- mıştı. Onda biri eder Yirmi Ahmet Şemsi Efendi birden bire zengin olmuştu. O ande çalıştığı oda gözlerine her zamankinden daha karanlık, daha pis göründü. Kirli masa'ına baktı, örümcek ağlı dıvarlara bak tı, iğrendi. Nasıl olmuştu da bu kadar sene böyle yerde çalışmıştı. O sırada kapı müteazzim ve kibi çeriye girdi ve temizlenmesi zım gelen bir dosyayı kâtibin ma - sasının üstüne attı: — Hemen bu dosyanm , hesap- larını çıkar, bana getir, kapıya doğru yürüdü. Ahmet Şemsi Efendi kendisini tutamadı: — Biraz daha nazik olunuz efen di, dedi, : doğru yürüyen başkâ öp baki böyle bir hitaba maruz kalınca, birden bire geri idöndü. Sert bir sesle: — Anlamadım, ne söylediniz? dedi. i — Size biraz daha nazik olma nızı söyledim. * İnsana köpeğe ke mik atar gibi dosya verilmez, şaşalamıştı. Maama bozmadı: istemem, çıkar dos yanın hesaplarını, getir bana. — Hişt... Beyefendi, senin kar şında uşağın yok. Zaten gık dedi, buraya kadar geldi. — Onu bana değil, git patrona söyle. N Ahmet Şemsi Efendi şaşkın bir hale gelen başkâtibin önünden hışımla yürüyerek çıktı. Patronun kapısma vurdu: Giriniz. Ahmet Şemsi Efendi içi emni | yet dolu, doğruca müdürün masa- sına ileriledi, iki yumruğunu ma sanın kenarına dayadı, ayaklarını | çaprastlaştırdı: — Efendim, dedi, on beş sene dir müesesenizde çalışırım. Ahmet Şemsi Efendinin hiç u mulmayan bu vaziyeti karşısmda endişeye düşen müertese sahibi: — Peki ne olacak? diye sordu. — On beş senedir ticarethane nin bütün hesaplarını . santimine kadar çıkarırım. Şimdiye kadar hiç bir kusurumu gördünüz mü? — — Hayır, görmedik, .fakat bu halinizle ne istiyorsunuz? — Haydi on beş sene değil de, on dört sene olsun, maaşıma kü çük bir zam bile yapmadınız.. — Ellerinizi masamın kenarın- dan kaldırır mısınız, pek mânasız oluyor. ) — Mânasız olabilir. Onun için i bu mânasızlıklara artık ta iydiğim gibi gidiyorum. — Size ne oldu “bügün Ahmet Şemsi Efendi? — Bir şey olduğu yok.Vazifemi bırakıyorum. İşte o kadar... Ahmet Şemsi Efendi sokağa çıktığı zaman, ciğerlerinde geniş ürriyet havsı duyuyor, kendi lünyaya gelmiş zannediyor Öyle ya, cebinde yirmi bin kirası olan adam.. Doğru piyanko müdi riyetine gitti. Yüzü ekşi bir'me mur bileti muayene ettikten son ra: — Bunun numarası 12445, de di, bu numaraya bir şey çıkmadı. — Ya 200,000 lira hangi numa raya çikti? — 13455 numaraya... — Ne diyorsunuz? Gazetelerde N2,445 yazıyor. Ben telere karışmam. E limdeki listeye bakarım. * Vaziyet Ahmet Şemsi Efendi i- çin büyük bir felâket manzarası arzediyordu, müdüre kadar çıkış, tıktarı sonra bir daha eski işine dönmeğe yüzü yoktu, Bu zaman pacağmı düşünerek serseri serse- ri dolaştı. Akşam yeis içinde eve döndüğü zaman, karısı kendisine bir mektup verdi: ç — Şimdi postacı getirdi, dedi. Ahmet Şemsi Efendi mektubu Saye o X im Ahmet Şemsi Bey, Müesseemizde şimdiye kadar na muskârane ifayi vazife ettiğiniz hepimizin malümudur. Zam iste mekte haklı olduğunuzu kabul ediyorum. Buradan gidişinizi bir sinir meselesi addedelim ve hâdi seyi unutalım. Yarın vazifenize ge liniz. Maaşınıza yirmi lira daha zammedilmiştir. Selâmlar, hürmet ler. SEM ———— ZAYI: Kasımpaşa askerlik şubesinden aldığın askeri vesikamı zayi ettim yeni alacağımdan oğlu Asım, Şibin Karali a “ Harik Hayat iş bulmak ta hani hayfi şeydi. Bütün gün ne yap Kaza ve Otomobil Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hamidi Küin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpas; bir kere uğramadan * siggeta yaptırma) TE rai : Beyoğlu 4.4888 Tİ) ZEY Bugünkü program ISTANBUL, 18,00 Fransizca ders, 19; Muammer Bay rafından leğ ve ajanı, 19.30: Alat musiki meşriyatı. (Ekrem B. Ruşen B. Cacdi B. Şeref B. Yahya B. Cevdet B, Vecihe H. müha H. Nedime H.) 21,15: — Ajans ve bo haberleri. 21.25: Örkesira tarafından muht) Mf eler (Viyilemel sale) Messt Cemil taralından, - aaikisi. 30: Konferans. 21,45: Tagenni (Mme Sivil Tiren) 22,15: Keman konseri APEŞTE, $69m iş i mdor Lasrle). UT m makber 24, 'ranumen konferins. (Cimnastik yas piyonluğu hakkında.) HAMBURG, İ3İZ m. 20; Eski Haydelberge dair, 20,40: Sebili 1.10; Sanr havzası hakkımda Wei iller senesinin açılma TERHAUSE! » LOU ösen KONİGSYUS BELGRAT, 47 20: Orkestra konseri. Zi: Jülliyanadan » kil, — Haberler. — Dans masikisi, OLİ, BARİ konrer, 2216: Piyes. İ dana m ŞİMALI İTALYA GRUPU Uç perdelik O piyes, — Müteakil 2, VİYANA, SOT m. Askeri konser. 271: MAK deygul| İuhtelif, 21,45: “Ea saft sina vasikili #keç, 2220 Moc Regerin inden konser. — Müsahabe, haberler, şam konseri, İçki aleyhinde konferan Cümhuriyet Halk fırkası ve b meyanda Halkevinin alkol ve k mar hakkında halkı aj için tertip ettiği seri konferansi dan biri de dün akşam egm de Dr. Fahrettin Kerim Bey tar fından verilmiştir. Konferansçı v cut, idrak, hâfıza ve çalışma ka biliyeti üzerindeki di objektif bir tarzda ki kullananlardaki ruhi hastalık ları izah etmiştir. milliyet Türkiye için Hariç içir LK. LK. | iruştur. — Gazete için müdiriyete müre iz ilânların mes'uliye. geçen nüshalar 18 matbaaya ait inler ema edilir. timi kabul simez, değildir. Birden Neşidenin, sevmek hak- kındaki düşüncesini, o kanaatini, kararını hatırlamıştım. Kalbi periyordu. : — Bir şarap daha ver!.. —14— Sırrı Nevres, gözlerinden kıvıl- cımlar saçılarak bana bakıyor; — Bu, ne demek, rica ederim, Hüsrev Bey, lütfen bana, izah e- der misiniz? Ellerim pantalonumun ceplerin- de, kayıtsızca omuz silkiyorum: — Neyi izah edeyim, Sırrı Bey? Sırrı Nevres, âdeta diş. gıcırda- tıyordu: — Ferhunde, nerede? — Onu, siz, benden daha iyi tanıyorsunuz, — Bu, sualime cevap değil... Onun kafa tutuşu sinirlerime do- kunmağa başlamıştı, yavaş yavaş sükünetimi kaybediyordum. Sert bir sesle: — Affedersiniz ama, beni istin- taka mı çekiyorsunuz? dedim. Tavrımın değişişi onu şaşırtmış- im ür. t — Hayrın Sadece so Ferhunde nerede? EİN — Bunu, başkalarma sormuyor- FE makama soruyorsunuz? — Seminenin evinde, Ferhunde ile tanıştınız. O günden sonra, Fer- hunde, tamamile değişti. Ve dört - beş gün sonra da ortadan kaybol- Ferhundeyi ben mi anuşta: — Sizden şüphelendiğimi itiraf- tan kendimi sem ya e R “hunde, beş parasız bir İere- ye gider? Semineye | borcu vardı, Onu'da ödememiş. Böyle çabuca- cık, paralı bir dost o bulabilmesi, az çok su götürmez mi? Artık fazla geliyordu, suratımı asarak hiddetle bağırdım: — Bunlardan bana ne? Velev, ben, kaçırmış olayım, bundan, si- | ği ze ne? Siz, bir belâdan kurtuldu- ğunuz için sevineceğiniz yerde.. Sırrının da hiddetten dudakları titiriyordu: — Artık, şüphelerimin bir ha- kikat olduğunu anladım. Bu, kâfi.. devam ettim: — Evet... Şimdi sorduğunuz değil, ileride soracağınız sualle - rin cevaplarını bile... Bilinen şey di, ne diye tekrarlayalım? Sırrı Nevres, tehdit eder gibi MZ ln > öğreşekten tsi menediyorum! Kollarımı kavuşturarak gül - düm: — Kuvvetlerimizi deneyebili - Tiz. Dik dik, hain hain bakıyordu: — Paranıza güveniyorsunüz, de il mi? Şiddetle başımı geriye itim: ıyır.. Bileklerime de güve im, Hem ortada kırılmış dö külmüş bir şey yokken, ne diye, bu kadar parlıyorsunuz? Ger - maine, artık yorgun, bitik. Onun Peki, Germaine'le ne diye ve ne İbiraz dinlenmesi, refahı mı sinirle maksatla aramı açtınız? Bu, âdeta, doğrudan doğruya benimle uğraş- mak... Niçin benimle uğraşıyor: sunuz? Elimle, sakin olmasını işaret et- rinize dokunuyor? Ferhundeyi za ten başınızdan atmıştınız atmıştı- nız? Bu iki çiçekten alacağınız ba İr almışsmız. Daha ne istiyorsu - nuz? Hâlâ onların peşinde koş - maktaki maksadınızı anla; yormuş gibi beni dikkatle süzüy| du. Beyaz saçlarım, ona belki gi be ümidi 'verebilirdi. Fakat ö belim, titremiye Ee le el Sesinin perdesi biraz düşmüştü: — Peki, sizin onlardan ne is) fadeniz var? | — Ben, her hareketinde bir) tifade güden bir adam değilimdi Sırrı Nevres, act acı güldü: — Yani merhamet mi? Benil Germaine, Ferhundeyi Fraf #ovazm yanma yerleştirdi. Sf Nevresten yana artık tehlike 9 yalnız ben, Fransovazı görm için çıldırıyorum. Fakat iki hal tayı geçiyor, köşke gitmedim. K dekiler, merak içindedirler. Nef de ile doktor, biribirlerine sor” yorlardır: — Hüsrev amca, nerede acab' Birden bire kayıplara karıştı? — Hüsrev amca haval liba! ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: