16 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

16 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ge MALLAR Askeri Bahisler | cı -L Hicaz - Yemen savaşı Eski Osmanlı İmparatorluğundan ay- | rılan ve sayısı yarım o düzüneye varan Arap kırallıklarından iki büyükçesi olan Hicaz ve Yemen arasında, iki aya yakım bir zamandanberi silâhlı bir çarpışmaya tanık oluyoruz. Bu savaşın, şimdiye ke- dar geçn safhalarını hikâye etmek ve ge- lecek akış şekli hakkında bir kaç söz söy- lemek önteresan olsa gerek. Bu İki Arap reisini biribirile çarpışma- ğa sevkeden şey, (Seyit Tdris)in (Asir) denilen topraklarını paylaşmak davası- dır. Malümdur, ki bir müddet evvel (Ib- nissut) tarafından imamlığı ve hükümeti ortadan kaldıran (İdris) in asir memleke- ti Hicazlılar tarafamdan benimseniyordu. Halbuki (Seyit Idris) Imam Yahyanm memleketine yani Yemene sığınmış idi. Imam Yahya Hamidettin dahi, kendisine sığınan ve kendi eylemeği düşüyordu. Bu dava yüzünden iki Arap memleketi araarnda bir sava- şın çıkmasının önüne geçmek kaygusile (Ebha) da toplanan Suudi ve Yemen mu- rahhaslârı arasında yapılan müzakereler de müspet bir netice elde edilemiyordu. Hicazklar, (Asir) i kendilerine ekle- mek, (Behran) da dahi müstakil bir va- ziyet yaratmak istiyorlardı. Eğer (Imam Yahya) bu şartları kabul edecek olsay- dı, aralarında yirmi yıllık bir dostluk mu- ahedesi bağlanacaktı. Bir taraftan (Eb- ha)da konuşmalar yapılırken, diğer ta- seftan, bir Yemen kuvveti, veliaht Ahmet Seytülk : ii yfülisldm da birdenbire, Asir toprakları içinde (o (Fika) dağı ile (Benimalik) win: â mühim ve sarp mevzileri işgal ediverdiler. Ve bu- rada serpilmiş kalelere ve kulelere yerle- şerek müdafaa tertibatı aldılar. (Kroki ye bakıla). Yemenlilerin bu beklenilmiyen hareke- ti Hicaz kralını kızdırdı. O, birkaç defa, kan dökülmeksizin bu toprakları boşaltıp geri çekilmelerini Yemenlilerden istedi. Yemenliler işi uzattılar. Nihayet sabrı tü- könen Ibnuasut, (Ebha) da bulunan ordu kumandanı ve veliaht (Emir Sund)a ile- ri hareket emrini verdi. 23 martta veri- len bu buyruk 24 martta icra edildi. Hi- cazlılar, üç koldan Yemen üzerine saldı- rıma geçtiler. En mühim olan sağ (sahil) kolu 29 martta Yemenlilerin hazırlanmış müdafaa mevzilerine çattı. ? Hicaz kuvvetlerinin, ilk taarruz ve hü- cumları ko'ayca neticelendi. Bazı kule- lere karşı bir kaç defa hücumlar yapmak ve fazla insan kanı akıtmak lâzım gel- di. Yemenlilerin ilk mukavemeti çok şid- detli oldu: Fakat, kendi dağlık memleket lerinin hudutları kın inin dışında kavgaya alış Koma Abbas) adir bulunan 1500 kişilik bir Yemen kuvveti ile Suwdi kuvveti arasında (Vadi Beh- ran)da vukubulan bir vuruşma oldukça uzun ve kanlı oldu, neticede Imam Yah- ya kuvvetlerinin büyük bir kısmı kılıçtan geçirildi. Hicaz sahil kolu buradan sonra (Hüdeyde) üzerine yürüdü, ve (Hüdey- mi Mia e Sirel kole Çorta kol), Jb. nissuudum İeardeş oğlu. (Emir Faysal bini Sait) kumandasında (Akabüşşatiye) mey köini aldı, (Bayat) O köyünü zal (Snade) dağlarma yaklaştı, Münasebeti düşmüşken söyliyeyim, ki, (Sade) hava- isi (Imam Yahya) nın başlıca dayandığı ve özvatanı sayılır, Osmanlı hükümeti za- manında (San'a) ve (Hüdeyde) mınta- kalarına Osmanlılar tamamile hâlim ol. dukları halde (Sande)ye nüfuz edememiş lerdir. Orası Imam Yahya saltanatın en kuvvetli kalelerinden birisidir. (Behran) üzerinden ilerliyen en sol- üçüncü Hicaz kolu da (İbmissumd)- daki wn genç © oğullarından (Emir Halit)in kumandası altındadır. Bu kolun dahi u- Yemenliler- zun mı sonra den 3 - 4 bin kadar esir aldığı iddia edil mektedir. Görülüyor, ki en sağdan ilerliyön ve Milliyet'in edebi tefrikası: 77 'KANLISIR Germaine, cigarasını uzun ne - feslerle çekiyordu: — Sırrıya para teklif ediniz! Düşünüyordum: — Bu, benim de aklımdan geç- ti. Fakat inat için ısrar ederse.. Germaine, sinirli bir kahkaha attı: — O kadar prensip sahibi de- ğildir. Para için, hiç bir şeyde inat, ısrar etmez. Siz, birkere teklif edin. Fakat bir şartla... Hem kız- dan vazgeçecek, hem de İstanbulu kedecek... ve Esas itibarile kabul etsin, te- ferruatı kolay... Germaine, saflığıma katılacak gibi gülüyordu: — Bazan bir çocuktan umulmt- yacak kadar safsınız! Sırrı ile bir İş göreceğiniz zaman, kılı kırk ya- rarcasına, gayet ihtiyatla hareket dan, o, büyül temiz meği bilir. Sözüne, yeminine inan- To 9 MERE (Kızıl deniz) kıyısı o boyunca yürüyen birinci Hicaz kolu en fazla | ilerlemeler kaydetmiş, (Hüdeyde)yi alarak Yemenin diğer dünya ile alâkasını ve irtibatı kes miştir, Bu şartlar altında Yemen hüküme ti, harbi uzatmak için hariçten silâh ve cephane tedariki | imkânından mahrum kalmış oluyor. . Vakıl, (San'a)mın (A- den) ve (Şeyh Sait) lerinden denizle alâkası ve bağlantısı mevcut ise de bu noktalar İngilizlerin kontrolü altında bulunduğundan İngilterenin müsaadesi l sizin Yemenlilerin bu yollardan is- tifadesi mümkün olmaz. İngilterenin ise (Aden) ve Şeyh Sait) teki mevkiini teh- dit eden ve kendisi ile iyi münasebetler kurmıyan Yemen Imamma karşı cemile göstermiyeceği ve yardım etmiyeceği pek tabidir. Bu halde bir tarafta hariç ile serbest irtibatı olan ve gerek İngiltere ve beğenilen millettir. Fakat dağlarının hudutları dı- sında sıcaktan bayılırlar, perişan olurlar, İşte bu — yüzdendir, ki deniz kıyısmdan ilerliyen Hicaz kolu pek çabuk muvaffa- kıyetler elde etmiştir.. Fakat bu kol (Hü- dezde)den sonra sola çark ederek (San? A) üzerine yürüyüşe geçince, çok büyük zorluklara çatacaktır. Bu defn da, dağlık arazide hareket ve muharebeye © alışkın olmıyan Hicazlılar, serin ve geceleri üşü- tücü dağ iklimine dayanamıyarak titreye. cekler, her dağ başımdan ve taş arkasın- dan bir Yemen baskın kıtasının yanlarma ve arkalara saldırdığını gö dir. ziyette toplamıştır. Burada, kendi dağ rr içinde inatçı bir müdafaa devam etti- | rebileceği gibi, merkezi vaziyetten istifa de ederek müteferrik Hicaz kuvvetli —. baskın taarruzları dahi yapabi- ir. Hicaz ordusunun böyle çevik, hama- rat, kahraman dağlılar karşısında çabuk bir zamanda ( yıpraması ve zaten uzun müddetli savaşlara ve dövüşlere alışkın olmıyan ve mevcudun büyük bir kısmını teşkil eyliyen aşiretlerin ve kabilelerin bi Ter birer boğuşma © sahasin; terkederek yurtlarına dönüp — gitmeleri ve nihayet Tbğnussuudun, İmam Yahya ile bir an- laşmayı mecbur olması da çok muhtemeldir. Gerek (Hicaz ve gerekse Yemen, be- beri bugün bir milyon kadar nüfusa ma- Tile iki memlekettir. © Bunların daği mu vazzaf orduları bir kaç tabur piyade ile bir kaç batarya toptan ibarettir. Parası daha bol olan, ve belki de hariçten paraca yardım gören, esasen demokrat ruhlu ve alçak gönüllü bir adam olduğu için etra- Yazan: Mamut YESARİ mamalısınız. Sağlama bağlamalısı- nız... Ah, o, ne dönektir, siz bilmez siniz!.. Ben m gülüyordum: — Beni cesaretlendirecek kuvvetimi kırıyorsun! e Birden ciddileşti, ellerini dizleri. min üzerine koydu: — Gülme, Hüsrev... Sen, iyi in- san olduğun için fenalığın derece- sini ve şiddetini tamamile takdir edemezsin. Ne kadar bilsen, tahay- yül etsen, gene sana şaka gelir. Hal buki ben, şaka söylemiyorum, Bil. hassa en kötü ve hattâ affolunmaz tarafın, neresi biliyor musun? Âli. cenaplığın... Şovalyelik - devirleri geçti, insanlar, sadece insan oldu- dular, Germaine'nin ağır ciddiyeti, be- ni düşündürmeğe başlamıştı: ümü korkutuyorsun, kı. zım... Paran varken korkma. rı, pi yola gelir. — Bu işte, sen, bana im et- miyecek misin? g5 Lömekân - Bimekân... “Şinasi” nin meşhur bir kâsidesi vardır: Hak taalâ azamet âleminin padişehi Lâmekândir olamaz devleti - nin tahtigehi diye başlar. Arkadaşlardan biri, e- line geçirdiğisenki bir divandan Şi- nasi'nin bu kasidesini kouyordu. İ- kinci mısraı henüz bitirmişti ki, ha- Mi ile tanınmış bir genç, a- > — Yahu, Hak taalâ ile benim a- ramda mühim bir fark yok! — Nasıl fark yok? diye sorduk. Güldü: — Baksana, Şinasi'ye. . . Allah hakkında “lâmekân,dır, diyor. O lâmekânsa ben de bimekânım.... İl'sinin de lügat © manası yersiz yurtusz değil mi? M. SALÂHADDİN Bugünkü program v lere. 19 Münmmer bey te Ajanı, 1930 Alaturka mu akya miha H. Nedimeli.) 2115 Ajans ve borsa haberleri, 2125 Necip Yakup Bey orkestrası tarafından muhtelif asarlar. (Viyolonsel So- 10) Mesut Cemil Beş VARŞOVA Mi5m 19,10 Hafif musiki, —Muhüslif bahisler. 21,053 Sporcu mwganniye ve ba öy Dans önüsiki- si. — Konferans, — Dana musikisi. MOSKO VA,i72ğim Karış'k neşriyat. BUDAPEŞTE, 550, 18? Musahabe. 18.30: © Parlofam ve odeon plâkları, 19: İtalyanca ders, 1955: Musahabe. 2030: Operndan: Franz Lekerin “GİUDİTTA, opermar eakiben: Sigan musikisi. VİYANA ST m. 20,15: Beücknerin eserlerinden konser, 21,30 Muhtelif maşriyat. 23, ize: EL T, GR 47 19/30: Ders. 20: Plâk, 20,10: Piyane kom seri. 20,50: Rek Zi: lam make len opera temaili. KÖNİĞVUSTERHAUSEN, 2130: “Ren sahillerinde dolaşma, isimli masikili skeç. 23: ahiberler. 23,20: teknik meş“ riyal, 245 Dana musikisi, 125: Talöbe yarkıları PRAG, ilmanca mepriyat, — Muh telif. 20,10: Şrammel takımının kü SARAY SİNEMASINDA| Yarınki Perşembe günü saat 18,30 da Konservatuar konser heyeti Yaylı sazlar orkestrası tarafından SON KONSER Şef dorkestr: CEMAL REŞİT Solistler; Matmazel ODİLE KAMMERER MUHİTTİN SADIK Fiyatlar: 160 - 100 - 50 —————....— fına çok fazla aşiret ve kabileler toplama- ğa muvaffak olan Hicaz kralı Ibnussuu- dun bugünkü vaziyeti daha üstün oldu. ğu aşikârdır. Fakat Yememn İmamın. arkasından da © mücadeleden bıkmaz ve korkmaz bir anane ve tarihi vardır. Da- yandığı 2000 rakımlı — dağlar, haşin ve a Hi- beraber, manevi nelemarlar Yemen Ie beraberdir. Birisi taarruz ediyor, biri- si de müdafax ediyor. Birisi haritçen yardım görüyor, diğeri ondan mahrum bırakılıyor. Tarih, bilmem kaçıncı defa olamk tekerrür ediyor. Bakalım tali ki- min yözüne gülecek? anut bir halietır. Maddi el carla CINOĞLU — Ne zaman ve ne şekilde ister- sen... Eğer lüzum görürsen, tehdit ederim. — Nasıl — edersin? Germaine, tekrar cigara yakmış- İl, uzun uzun dumanına baktı: — Sırrının zayıf taraflarından biri, gürültülü rezaletlerden kork- maktır. Gürültüsüz oldu mu, hiç al- dırış etmez. Fakat gürültü, patırdı- dan dehşetli korkar, çekinir, — Peki, sen, böyle bir iskandal yapabilir misin? Bu sual, pek hoşuna gitmişti. İ. giliyor, başımı dizlerine vurarak gülüyor, gülüyordu: — Ah, Hüsrev. toysun... İskandal Şe Biz, onun için. üyüdük.. lapariziyen, alaburjuva, şekil kil, renk renk... a > Ondan kolay ne var? — Peki, bu, Sırrıya tesir eder mi, dersin? Ciddiyetine inandı mı, sıfırı tü- ketir... Bir de şu var ki zamanını intihap etmeli. Vakitsiz yapılırsa, tesiri biraz şüphelidir. Hemen ayağa kalkmıştı, beni ko lumdan tutup çekti: — Haydi, durma... Git, Sırrıyı bul. Onunla konuş, — Acaba nerededir? — Arayacaksın.... ŞA BABAM Nİ Hizmetçi Ayşenin nişanlısı mahallede büyük bir hâdişe ol - muştu. Herkes bundan bahsetti - ler, Cemile Hanım da kocası İrfan beye bu haberi bildirdi; — Biliyor musun, Ayşe nişan- landı. Kafasını gazeteye sokan İr « fan Bey dalgın dalgın ; — İyi ya! dedi. — İyi amma, evlenirse bizi bırakıp gidecek. Ona da ne kadar alışmıştık. Sonra Azra Ayşeyi se- ver mi, sever. Azra küçük kızları idi. Bir ta- necik, on yaşlarında küçük kız - Azra her küçük çocuk gibi daima etrafına bakar, gördükle « | rini kafasının içine siralar, mana « sını anlamağa çalışırdı. Anlaya - madıklarını da gider, ya anne sinden, ya babasından sorardı. Pek tabii olarak Ayşenin nişan- lanması Azrayi alt üst etmişti, Ay- şe daha otuz yaşımda değildi. Fa- kat on senedenberi evde çelişiyor. du. Azra çocukluğundanberi on - dan başkasını görmemişti. Ken - disini Ayşe uyandırırdı, elbisesi - ni o giydirirdi. Mektebe o götü rürdü. Azra bildiği, öğrendiği ne kadar sir varsa hepsini | Ayşeye söylerdi. Anası babası ile bile Ay- şeye olduğu kadar yakın : değil - di. Şimdi Ayşe evlenecek, çocuk- ları doğacak, belki de kendisi gi- bi bir kız çocukları olacak. Azra bu kız çocuğu daha © doğmadan kıskandı : — Senin kızın olursa, artık be. ni sevmiyeceksin ? diye sordu. — Hiç sevmez olur (o muyum Aşan; delikanli işanlı deli ınm eve girişi de yeni bir hâdise oldu, Cemile Men bunu pek tabii buluyor - lu : — Hakkıdır kızım, gelsin, ben senden eminim, itimadımızı suiis - timal etmezsin, diyordu. O günden itibaren mutfakta e- vin yeni bir adamı daha'peyda ol. du. Ayşenin nişanlısı o Mustafa “genç, sevimli bir adam,, Azra - ». Bir gün Azra o müteheyyiç bir halde koşarak annesinin yanma geldi: — Anne, dedi, bilsen neler gör- düm. Mustafa Ayşeyi öptü , ha- Bi sen bazen beni öpersin ya. Bu öylesi değil. Cemile hanım (o kızma çıkış. — Sen öyle şeylere (o karışma, Elbette öper, nişanlısı değil mi? Fakat Ayşeye de daha fazla çıkıştı. Küçücük bir kızın önünde daha dikkatli davranmalarını em - retti, Ayşe bu emri mahcubane telâk- ki etti, Zaten ondan soürâ da bu- na benzer bir hâdise olmadı ya.. Bir ay sonra düğün yapılacak. tı. Fakat Mustafanın anası ağır has talandığı için & düğün geriye kal- dı. Bu müddet zarfında Mustafa- nın eve hizmetleri dokunmuyor de- gildi. Dışarıdan alınacak şeyleri gidip alıyor, elektrik zili tamir'e - diyor, şunu bunu yapıyor, evin i- üşünceli düşünceli tani sal- kanl — Bu, biraz zor olacak. Ode gördü ni... meraktan çıldıracağım. Sırrıyı bulmak, hiç te zor olma- dı. Kulüpten çıkarken yakaladım: — Sizinle biraz konuşmak istiyo. rum, Sırrı Bey! Sırrı Nevres, mübalâğalı bir ne- zaketle, karşımda iğilmişti: Emirlerinizi heran ifaya hazı- rım, beyefendi. Sesim, tavrım kadar ağırdı: — Bügün ciddi konuşacağım. Sırrı Nevres, bilâkis, isti lu bir neşe ile gülüyordu; — Siz, daima cidd ir. Kendimi tutmaktan, sinirlerimi idare etmekten (o başka çare yok, En ziyade hayret ettiğim şey, oun kendinin kuvvetli mevkiinde oluşu- nu derhal edivermesi... Sırrı Nevresin, alayını, neşesini bisetmemiş gürünüyordum. Cevap bekliyen bir tavırla yüzüne bakıyor dum. Sırrı Nevres, bunu anladı: — İsterseniz, kulübe girelim. — Hayır... Tenha bir yere otura- pantalonu- ER, Sırrı Nevres, ellerini nun ceplerine NLANDI çinde faydalı bir adam olduğunu gösteriyordu. vas Her şey yolundaydı. Zaten İr- fan Beyin de, herifin de o kadar çok misafirleri yoktu. Yalnız Ce - Konukomşu hep bu nişandan bahsediyorlardı. mile hanrmm çocukluk arkadaşla. rından Ülviye hanım ara sıva ziya- rete gelirdi. Şen bir kadındı. O ge lince evin içine de hayat beraber girerdi, kahkahalar, hikâyeler, fık- tenkitler, çekiştirmeler or - herkesin hoşuma giden bir iklik verirdi. Başkaları ile bu kadar iyi an - laşan Ülviye hanrm sadece ko - Casile anlaşamamıştı. Kocası vazifesi icabı srk sık $6- yahate çıkar. Ülviye hanım da o zaman geniş bir nefes alırdı. Ko- cası bir seyahate çıktı mı, hemen çarşıya gider, en beğendiklerinden bir çok yiyecekler tedarik eder, doğ ru soluğu Cemile hanımların evin. de alırdı. Bu kadar insanı eğlen- dirici ve sonra da hiç yük olmu - yan bir misafiri o kim kabul et « mez? Herkes Cemile hanımı sevi - yordu. Hele Azra bayilırdı. Bu güzel hayat Ülviye hanımın ko - casının seyahatten dönüşüne kadar devam ederdi, O seyahatten dön- dü mü, yenisine intizaren hayat eski tatsız yeknesaklığına avdet e- derdi . Azra da daima mütecessis.. Bir defa Ulviye hanımın kocası İs- tanbulda olmadığı zamanlar, ne « den bu kadar neşelendiğini ve fı- kırdadığını bir türlü anlayamıyor- du. Hattâ bir gün sordu; — Beyiniz evde yokken canınız sıkılmaz mı? — A, a, neler de söylüyor. Ni- ye sıkılsın Yavrum? İrfan Bey de bu mütaleaya iş- örak etmiş gibi manalı manalı Harik Hayat Sizortala, Galatada Ünyon Hasında Kâin ÜNYON SİGORTASINA Yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 — Demek hakikaten ciddi... Pe- ii idelim? ik e diisak. Öde da tenha, kır kahveleri vardır. — Mükemmel... Bir arabaya at- lıyalım mı? — Hay hay... Hava sıcak, fazla terleriz. ye be rinden birine girdik. Sırrı, bana hissettirmeden gözü- cile, hep beni muayene ediyordu. Daha konuşmağa başlamadan ev- vel, benim niyet ve maksadımı keş- fetmek istiyordu. Ben, mukaddemeye lüzum görmi yordum: — Sırrı Bey, size (o bir teklifim var. — Buyurunuz, Hüsrev Bey. — Neşideyi unutunuz ve onunla meşgul olmayız! Sırrı Nevres, gözlerini kırpıştı- rarak bakıyordu: — Bu, Neşide hanım tarafmdan bilvekâle bir teklif mi, yoksa bilesa le zatıâlileri tarafından mı? Alayı, bütün acılığı ve zehri ile hazmetmekten başka yapacak bir şey yoktu: — Bilesale zatrâlim tarafından. Sırrı Nevres, doğrulmuştu: ” — Ne münasebetle? Kaza EVLENME Sevkiyat komisyonu reisi merhum Kaymakam Süleyman Beyin kerimesi Melda Harımla merhum Doktor Mira” lay Cemil Beyin mahdumu £ Eskişehir Şeker Fabrikası - Şeker. anbarlar şefi Zekâi Beyin evlenme meratimi 10 Ma“ yıs perşembe günü Kadıköy Belediye dairesinde icra edilmiştir. Tarafeyne sandetler dileriz. ————————— IRTİHAL Hilâl matbaası sahibi ve müessisi Esa Muhli Bey müptelâ olduğu halitalıktan kurtulamıyarak vefat elmiştir. Cenazesi 16 Mayıs 1934 çarşamba günü saat on birde Göztepe Kayışdağı caddesinde 113 numaralı köşkünden kak dırılarak Üsküdarda Yeni camide cena ze namazı kılmacak ve Usküdardaki ai- le makberine defnedilecektir. Azra cevap vermedi, fakat dü- şündü. Demek ki evlilik o kadar iyi bir şey değil. Ayşe ile Mus - tafa gözlerinin önüne geldi. De - mek ki dünyada nişanlı kalmak - tan güzel şey yok.. Azra iyi kalpli bir kız olduğu için artık bütün dün: yayi nişanlı görmek istiyordu. »... Ne mes'ut ev, ( diyeceksiniz. Fakat talih te yapacağını zama - nda yapıyor. Güneşli bir mayıs günü.. Ülvi- ye hanım gene kolunda kocaman bir paketle eve gelmişti. İrfan B. dedi ki: — Çocuklar, ben felekten bir gün çalacağım. Bugün daireye git“ miyeceğim. Şöyle kırlara doğru bir il gezintisi yapsak. Cemile hanım hasta teyzesini | görmeğe gitmek için söz vermiş - ti. Gelemiyeceğini söyledi. o Azra mektep arkadaşlarından birile oyun oynıyacaktı. | e İrfan Bey Ülviye hanıma sor- | — Ya siz? — Vallahi, o bence hava hoş.. İrfan Bey alay makamında: — Öyle ise ben bugün sizi ka- çırayım, dedi. | Kocasından son derece emin o- lan Cemile hanım, onların bu gi “ | dişlermde bir fevkalâledik sezme- mişti, Pencereden otomobile bi - nişlerini seyretti ve sonra hasta tey | ek ziyaret için hazırlanmağa baş" adı. ».. Tam o sırada Azra bir fırtına gibi içeriye girdi: — Anne, anne, dedi, sana bir müjde vereyim mi? — Ne müjdesi yavrum? — Babam nişanlandı. Hem de gözlerimle gördüm. — Ne nişanı Azra? Ne gör « dün? A, ben insanlar nasıl nişan- İı olurlar bilmez miyim? Ayşe ile Mustafa nişanlı değil mi? Onlar gibi babam da Ülviye hanımla Bi şanlandı. Otomobilde öyle sarmaş dolaş oldular ki... i SEM Otomobil ve muamele etmekte olan, 2470 Kan çıkaracak kadar dudakları- mu isırıyordum? — Bu suallerinizi zekâvetinize yaraştıramadım. — Neden beyefendi? — Ne münasebetle? diye sormi- yacaktın. , — Peki, ne diye soracaktım? —Ne mukabilinde, diyecekti- hattâ pazarlığa girişmek isterken, Pot kırmaklığım, affolunur hatalaf dan değildi. Sırrı Nevres, kaşlarını çatarak; yüzüme dik dik baktı: — Bunnla nedemek, neyikas detmek istiyorsunuz? v Te'vil ettim: — Sizden, bir fedakârlık istiyo” rum. Bir fedakârlığın mukabili ol maz mı? — Hayır... Hiç te iyi tevil edem? diniz.... Siz, bana; seni satın als” cağım, gözünü kaça, ve ne kadaf satacaksm? diye soruyorsunuz. — Pardon! Böyle | birfikir ak Irmdan geçmedi. Fakat için için Sırrı Nevresin 9 kâsından ürkmeğe başlamıştım. . Sırrı Nevres, elini alnından geğ"” riyor, düşünüyordu: ai )

Bu sayıdan diğer sayfalar: