12 Ocak 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

12 Ocak 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Oylar ve kişiler Butler diyor ki Fransızca Europe cöngünün ilk- kışayı günlemecli sayısmda, XIX uncu yüzyıl sonu İngiliz yazarı Sa- muel Butler'den alınmış kısa par- çalar vardı. Bunlardan birine bayıl- dım; bir çevrilmeden bir gez daha ;evrilirken güzelliğinin eksileceğini biliyorsam da onu size de söyle- mekten kendimi alamıyacağım. Siz de beğenirseniz fransızcasını,daha iyisi ingilizcesini arayın; o büyük yazarın başka sözlerini de öğren- miş olursunuz. İşte bayıldığım söz: “Gazetelerin ve magazinlerin ettiği iyiliklerin başlıcası, bizi ba- sılı nesneye kapılmamağa alıştır- mış olmalarıdır.,, Bu sözün ne demek (istediğini anlatmağı gerekli sanmıyorum; her güzel söylenmiş söz gibi o da — memden geçtikten son- rı ortaya koyu- kişi oğlu sevdiği veriyor. Yalnız sevdiklerinden sözaçmağı gibi be teğine de bir türlü karşı Koyamı Evet, bu lin; var? endiği sözleri anlatmak özü E öy n onu 8 öyleyebileyim. Samuel akın ne demek istemiş: aha 8 Butler b işi oğ ölu bitiğl Gezi İnme onlarda yanlış sayar; nan lan çık onların sö; artmak istiyenleri ise taşla | dir ki her adım durücu, kafayı ba güçtür. Yalnız gökten indikleri söy- iyor; öbür- kafasına birer sınır olmamış mıdi Aristoteles bir çok doğru, güz şeyler öğ- retmiş; ancak bir yönden filosof- lar, bilimmenler için de öylesine. Niçin böyle? Çi kineleri yapılmadı bulunur, bulunsa da çok paraya el- lir; bunun için de daha çok düşünelerek ortaya konulur bir nesne idi. de e ialdık- z şey- Gazeteler, magazinler çoğ tan sonra ise onların değersi aşabileceğini, mı herkes görüp (anladı. Bitiğ de onlardan başka değildir; onu da bir kişi yazar. Onu yazan kişi de bir gazete, bir magazin ya- zarı gibi yanılabilir, aldanabilir, | aldatabilir. Bunun içindir ki gr tenin. marazinin çoğalması kişi oğ lunu bitiğlere bel bağlamakt'n kurtardı; artık bitiğ kişi kafner. a bir sınır olmıyor. Daha doğrusu es- kisi kadar olmıyor. Bitiğlerde oku- duk'larımız — üzerinde yor, benimsiyor, öbürlerini atabiliyoruz, Bizim inan- dıklarımıza inanmıyanları ise bitiğ- leri açarak susturmağa kalkmıyo- ruz, çünkü bitiğlerin söylediği de bir şeyin doğruluğuna yeter belge değildir. Samuel Butler bunları söylüyor; | bence doğru da söylüyor. Ancak | basılı nesnenin buyruğundan kur- tu'muş olmak herkesi sevindiriyor mu? İşte o pek belli (o değil. Öyle adamlar var ki her okuduklarınm doğru bulduklarımızı “olmıyan | yalanda uy- | doğru olmasını istiyor; her bitiğin kendilerini düşünmekten kurtar. | Şonra öğrendim tabil.. o kara göz- lü de kim? Babası herhalde kendi kanburu- nu unutturmak için olacak derhal karısından yana çıktı: Evet.. — dedi — bir ailenin haysiyetine hürmet etmeniz lâztm- | gelirdi. Sadun Beyin böyle lâubali- liklere tahammülü olamaz sanırım. - Tabii... — diye (o devametti annesi — evine damat girecek bir gencin şuna buna sarkıntılık etme- sini ister mi? Bunun duyulmasına bile tahammül edemez. Yaşını ba- gını almış adam... Uslu, akıllı, ken- di halinde adam... Evine düşkün adam. * Nazmi kendini tutamadı; — Bu evine düşkün adam Sa- dun bey olmasa herhalde... hanı- mın benim bildiğim Sadun Bey- den başka, Sadun bey adında bir i- kinci baran. varsa ona bir ir iyecei DiFAF Korkmayın, kork. mayınl,. Zelzele olduğu gündü. İkinci sar- sıntıda, evdekilerden biri olduğu yere çöktü, sar'aya tutulmuş gibi, Şurpınıp duruyor, bir yandan da ya- nındakilere: — Korkmayın!.. o korkmayın!.. korkmayin! diye haykırıyordu. Eli ayağı buz kesilmiş, rengi uç- muş, gözleri içeri çökmüştü. Kalbi, göğsünden dışarı uğrayacak gibi çarpıyordu. Yatıştırmak için bir hayli uğraş- tıksa da muvaffak olamadık. O hâ- lâ, ezberlemiş gibi, ayni sözleri tek- rarlıyordu: — Korkmayın, korkmayın, kork. mayın!.. Bu kadar korkuya kapıldığı hal- de bize “korkmayın,, diye teselli vermeğe kalkışması, bu müthiş va- ziyette bile benim güleceğimi ge- tirdi, dedim ki: — Ne yapalım elimizde od biz kor Ama, bu gidişle sen de korkacaksın!.. dini sıkt tatl. Kulakmisefiri Öz Tü lü ile Bilmecemiz - karşılıklarını yazdığımız İzeli e türkçe mukabilelrin Aman yazarak şek Bilmecemiz 567 8 91011 Ceviz (3) ük bir rakam (3) 8 — Gift değil (3 Ayı yuvasi (2), Yuce değil (3). — Tir (2) Zile, harman (4), Uzun değil (4) , Vazife, fiyaka (4). sfat yapan bir edat (2), Kö- pek (2). Cet (3) YUKARDAN AŞAĞI 1 — Sema (3), Esp (2), yama 21 2 — Evmekten emir (2), Rabıt edatı (3). Bazu (3). 10 Füruhi ede 11 — Zira masını istiyor. Bitiğler arasından hangilerinin doğru, güzel olduğu- nu kestirmek yükümü ile akademi. alar kurmak bu istekten de doğma- miş mıdır? Nurullah ATAÇ Müellifi: Nazmi Şahap ğim yok. Babasının sesi bir perde daha yükseldi; — Sizi bu şekilde konuşmaktan menederim. — Olabilir. Fakat © Sadun beyi evlerini satmaktan, şu kadına bu kadına avuç dolusu para vermek- ten menedebilseniz daha iyi olur. — Görüyorum ki müstakbel kay- natam hakkındaki bilginiz pek kı- sa, — Doğru söylediğinizi zanetmi- yorum... Sadun benim çok eskiden tanıdığım bir adamdır. — Vallahi baba. insan o kadar ( değişiyor ki kınız b ugece aradım taradım; ar. kadaşlarımın içinde güç belâ eve getirebilecek iki kişi bulabildim, Hiç farkına “varmadan, © tetrü beli m? adam ii konuşuyordu. L | bi- | beddin beyi | bir müddet düşündü. beklemediği zamanda MİLLİYET CUMARTI | Öz dilimizle Ayının analığı Gazetelerin birinde geçen gün şöy- le bir duyum gözüme ilişti: Balıkesirin okcular köyünde bir köylü, kapan kurarak bir ayı yav- rusu yakalar. Ancak çok geçmeden kapana düşen yavrunun kokusunu alan anası koşa koşa gelir. Haykı- rarak kapanın önünde ardında do- laşmağa başlar. Epeyce uğraştıktan sonra, kapandan bir yer bulup içe- ri girer. Böylelikle yavrusile birlik- te o da kapana tutulmuş olur. Ayı güçlü ayı imiş anlaşılan. Ne yapıp yapıp kapanı deler, yavrusu: nu alıp çıkarken, | boşaltılan dört kurşunla kalıbı dinlendirir.,, Yavrusu uğrunda can veren bu- ayı, çocuğunu boğan bir takım ana- lar için ne taze bir örnektir değil mi? İstanbul gibi, en ileri gitmiş bir kendimizde bile çocuğunu öldüren analar görüyoruz. Öteyanda bir ayı, yavrusuna şı bağlılığını canı ile ödüyor. Çocuk sevgisi; gönülle etmeyen analar, parmakla gösteri- lecek kı i : ene , Bulunması yüreğimizi pa çalasa yeridir. Derler ki, anaya karşı kalkan el harur, Yavrusunu boğazlamak için karumalı de- uzanan ana eli de ir? Salâhaddin GÜNGÖR Bugünkü program ANBUL: Takilâp der genel Kâtibi keler, 044 21,30: Bayan Bad. 18 caz ve tango orkes- or muzun n202 Rad Has BUDAPEŞTE,S Vizolonanl » (olâk. kinden: 1050; Sözler. 20051 li hikâye, #9 Haberler. nakil, Kh. STOKHOLM, 420 m. 18,30: Reportaj, 19,30: Sözler Yeni dans parçaları. 50, Sönle Haberler, 21103 Ulusnl osram. (Berlinden.) Khz PRAG, «0m 18,05; Opera havaları, — Sözler, 16,35: Plâk. - Amele neşriyatı. 19/08: Almanan program 20,10: opereti. 2 1: Dans musikisi BOURG,349'm Maamafih. babası bu olgunluğun farkma varmadı. Onun aklı fikri | başka yerde idi Dudaklarını rakı kadehine değdirere! Belki.. — dedi — belki duy- dukların doğrudur. Kırkından son- Fakat Sadun Parası kalmamış olsa gerek... N Şehabeddin Bey kadehi yuvarla- ri: —O servet biter mi? — Beyoğlundaki evi bakarsak.. — Ne?.. satmış mı? Nazmi güldü: — Yalnız satmış olsa gene iyi. Paraları da savurmuş. Artık sanı- rım ki sıra Adadaki köşke gelmi, tir. Valide hanım, bir oğluna, bir ko. casma bakıyor ve gözlerfle Şeha- attığına Beyoğlundaki konağı gibilerden iskandil ediyordu. Şe- habeddin bey bıyıklarını dişliyerek Sonra hiç siyasi nota almış bir hariciye nazı. gibi kesik kesik; işi.. .tahkik etmeli... mafih... zannetmem ama... verede yanılmış olsak. maas Allah İ çıkmazsam.. Sonra ne yaparım! doğru mu söyliyor,, | mühim bir | 12 İKİNCİKANUN 1935 ii izel Valansiya... Matmazel Valansiyayı siz ta- i nımazsınız. Ben size tanıtayım. İspanyada ondan güzel, ondan da- ha güzel İspanyol dansı eden yok- tur, Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde değil.. Bundan bir kaç sene evveldi. Matmazel Va- lânsiya İspanyada öyle meşhur ol. | du ki.. Her gün gazeteler onun resmini gazeteye basıyorlar, na- sıl oturur, nasıl gezer, nasıl uyur? Nasıl gezmeğe gider. Yemek pi- şirmesini bilir mi? diye mütemadi- yen ondan bahsederlerdi. Kendisinden bu kadar bahse- | dilen matmazel Valânsiya'nın ar- tık koltukarı kabarmağa başladı. Burnu Kaf dağma kalktı, Gel zaman git zaman İspanya- nın bu en meşhur kadını evlerde, ylerde b duğu ai esin diline destan ol kimse onun a şehrinde otu- ek onun oyu- Uzak tesmini resmini nunu sürüyorlerd: amma,. tlerde oturanlar kında | aştı. Muallim demişt Fotoğraf makinesi olduğu gi- | İ bi resimleri alır.. Ammaâ.. gölgeler insanın yüzüne bir başkalık verir. Bazan en güzel olan bir insan fo- toğraf karşısmda çok çirkin gözü kür. Buna mukabil en çir i | söylediğiniz insanları! en güzel çıkar. İşte. gördüğünüz güzel güzel kadın, er- kek, çocuk.. Bunların hiç birisi bu kadar güzel değildir. Belki de fo- toğrafa iyi gelir. Bu sebepten bu gibi güzellere fotojenik... derler Muallimin bu sözleri matmazel Valânsiyanın kulağından eksik ol- madığı için: Aman.. resi Sinemalarda derdi. Ya ben güzel | Bir gün tiyatroda otururken ti- yatronun müdürü matmazel Valân- siyaya bir Bay takdim etti: Bizim memleketimizin en çok iftihar ettiği bir ressamımızdır. Bu kadar kuvvetli bir ressam henüz dünyaya gelmemiştir. desem yerin- dedir. Çünkü öyle güzel resim ya- par Matmazel Valânsiya.. Siz iyi bir ressam bulursam bana getirmekli- ğimi söylemiştiniz. İşte size güzel bir ressam. Resminizi yapacak. Her halde aslından daha güzel ya- | pacak.. ... Matmazel Valânsiya resmini yaptırmağa razı oldu. Meşhur res- sam bu meşhur kadının resmini gü zel yapmağa ahtetmişti. Kendi kendine diyordu ki: — Ben eğer güzel olarak yapar sam.. Bu resmi bütün cihan göre- cek benim ne kadar kuvvetli, ne kadar usta bir ressam olduğumu bütün dünya anlıyacak. İsmim ga- zetelere girecek velhasıl meşhur kadehine sarıldı: — Sen bizi annenle biraz yalnız İ bırak. Ertesi sabah, çok erken uyan- mıştı, Açık pencereden mahalleye dalgın bir bakış atarken kendinde bir hafiflik duydu. — Herhalde, bu gece rahat uyu- muş (olacağım. — dedi — fakat bugün ne yapacağım? Aşağı inerken, sofadaki masayı | temizleyen ahçı kadına rastladı: — Nasılsın? n ya artık? — Sayende beyim... — Bizim enişte ne halde? — Şunu bir göreyim bakalım.. Bu sırada telefen (o çalınmıştı. İ Tenbel tenbel kütüphaneye girdi: — Alle! — Oc.. siz misiniz Abidin Beye fendi?... Efendim... af buyurun e- fendim... Dargılnlık mı? ne münasebet beyefendi? İmtihanlara hazırlanı- yordum efendim. — Teşekkür ederim Abidin Be- yefendi... Henüz bir karar verme- dim efendim... Hele birağ'dinlene- lim de.., | Tiyatro müdürüne, sonra İ rim beyefendi. İSTANBULLULAR! mesi 14 Son Kânun Pazartesi gününden Her iki İstanbul'da bal sine- Şebradil ALEMDAR mada birden Bütün dünyayı heyecana düşüren bu eser başlıyofi BİTMEMİŞ MARTHA Oynıyan : SENFO EGGER al Milli | Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra ey! Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadif? Telefon : 4.4887 ©» 7 şam MAKSİM“ ( Turkuaz Müdüriyeti ) 13 İkinci Kânun Pazar günü Rus yılbaşısı münasebel EVEYYO KOTİYYON SÜRPRİ mm HUSUSİ bir adam olacağım. Ressam boyalarını Güzel güzel resimleri ladı. Bir gün, beş gün, on gün, yünler ilerledikçe ressamm resmi de bitiyordu. Nihayet günlerde bir gün ressamın resmi bitti, Mazmazel Valânsiya hakikated bu koskoca tabloda adeta canlı gi- bi duruyordu. Ressam derhal tiyatroya koştu. natma- zel Valânsiyaya haber verdi. Tiyatro müdürü, matmazel Va- lânsiya ve diğer arkadaşları hep birden bir otomobile Deil re samın evine gittiler. Fakat. Ah bu garip dünya. Bir şey gö- rünce birisi güzel derse öteki fe- na der. Bu güzel tablo karşısında da öy- le oldu. Tiyatro müdürünün ve di- ğer arkadaşları beğendiği resmi matmazel Valânsiya beğenmedi.. Birden bire ressama döndü: Ben böyle miyim, aptal a- dam? diye haykırdı. Ressam kor- kusundan: — Evet.. Deyince matmazel Va- lânsiya: Vay ben bu kadar çirkinmi- şim ha, eyvahlar olsun.. Diyerek düştü bayıldı. Zorla ayılttılar. Matmazel Valânsiya kendine gelir gelmez tabloya bir kere da- hazırladı. yapmağa ha baktı. — Vay aptal adam., Beni bu ka- | dar çirkin zannediyorsun ha.. De- di ve birdenbire tabloyu yakaladı- | ğt gibi zavallı ressamın başına ge- | çirdi. Biçare ressam uzun günler ça- | lıştığına mı yansın.. Bu kadar bo- | ya parası verdi onamı yansın. | Yoksa kafasına yediği sopanın a- | cısma mı dayansın.. Yoksa yüzü- nün gözünün yağlı boya içinde kal-| dığına mı ağlasın! — Emredersiniz efendim. Zaten ziyaret etme kistiyordum efendim. Projeleriniz miv ar?.. Hay hay be. yefendi... -— Hay hay efendi: — Muhakkak... muhakkak geli- Teşekkür ederim efendim. Oruvar beyim. Ellerini oğuşturarak sofaya çık- ta. Kârlt bir ik kokusu | almış gibi takakasına el attı, Ahçı kadın he- men bir kibrit çakmıştı: — Elbiseniz tıpatıp geldi. Ama beyim... Zavallı... pek parasız kal dı. Benim elime geçen paranın eti- ne budu neki... — Babam para vermiyor mu? — “Ben iki ahçı tutamam,, de- mişti, O da siz gelinceye kadar pa- rasız çalışacağını söyledi. Sigarasını tüttüre tüttüre, keyif- | li keyifli aşağı inince, (o hapishane kaçkınınn yemek odasında koca- | man bir bezle ıslak tabakları sildi ğini gördü. — Merhaba arkadaş! Adam elindekileri bir tarafa bı- rakarak ayaklarını öpecekmiş gibi eğildi; — Efendimsin! ne emredersen basım üstüne. .— İstağfurullah canım, doğrul YEMEKLER Mürettipler konj Istanbul Türk Mürettiplefi kongresi, ekseriyet olmadığı kinci kânun cuma günü sast kalmıştır. Kongreye dat Türk Cerrahi Cemiyetin Cemiyetimizin aylık topl kinci kânun pazar günü saat çocuk hastanesinde yapılac nin ve isteyen bütün doktor sini dileriz. / Berberler cemiye Berberler Kurumu idare bah saat 11 de | Kurum Mi 4 üncü Vakıfhanda fevkalâde! apacak ve mesleki işleri tir. Ayrca müddetleri bitecek! heyetinin yeniden seçimi için © yapılacaktır. Gem TEPE ehirTiyatrosd riya MUM e: uy) © Ins: AN Koi 4 Pi BA yöllliy« “ABONE ÜCRETL Türkiye için LK Asrın wmdesi rak geri verilmer— halar 10 kuruştur. — © zaman “herhalde bu i olacak,, demiştim. Bizim dının gustosu varmış. mışım. Hakikaten bu, yakışıklı b dı, bileklerine kadar sr rından epey kuvvetli bir duğu da görülüyordu. Bi le m — dedi — anl lım iki nasıl kandırdın b; şii tunu? Hapishanede bir a büyük serancam... Adın ne — Selim.. beyim. Ve gülerek ilâve eti —“ Ferhad ile Şi biz.. Ama doğrusunu ğim asıl kabahat bende O kanddırdı beni. çesi vardır. — Evet görüyorum... aç ta var orada... — Hab... Biz oraya art, mam yapmağ ( çıkıyordi gârdiyanm iyi bir tarafın* Beni hamamcı yaptı...

Bu sayıdan diğer sayfalar: