22 Ocak 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

22 Ocak 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Saydırmak için Memleketimizde sanate karşı alâka. nm az oluşunda ve muhtelif sanat şube- lerinde kuvvetli şöhretlerin teessüs ede- meyişinde birçok âmiller yanında bizzat sanaticârlarımızın da biraz rolü olmuş- tur, “Birbikten güc doğar, deyen eski atsözüne pek a uyan sanatkârlarımız, meslekleririn ve meslektaşlarının itiba- rine sl birliğile arttırmaya çalışmanın doğ rudan doğruya kendi menfaatleri icabı olduğnu hiç anlamamış görünüyorlar. Hepsi, ayrı ayrı, müşterek istinatgâhla- rını yıkmak için sözleşmişler sanki, Hal- buki tanatkârlarımız arasında eren bu geçimsizlik ve kıskançlık havasınm za- Farı sanat hayatımıza oluyor. Ressam olsun, edebiyatçı veya müzikçi olsun, kon di değerlerini takdir edemeyen muhitle rinden şikâyet edenlerin ( hepsi öteki meslektaşları hakkında fikirleri soruldu- ğu zaman, kendilerinden başka bir adın awılmasma tahammül © edemiyorlar ve hatti bu hiddetle iddialarmı daha ileri götürerek “bizde sanat yoktur, fetvası- nı savurmak için hiç te tereddüt geçir- miyorlar. Hiç di süyorlar ki verdik» leri hülüm kendi kendilerinin tekzibidir. Mademki bizde sanat yoktur, şa halde muhitin nankörlüğünden nasıl şikâyet edilebilir. Nankörlük ancak mevcut olan bir değeri inkâr veya ona karşı kayıt - sızlığı tavsif e ğ Gürçek, sanatkârın geçimsizlik şöh- reti, yalnız bize has değildir, evrensel dir. Fakat o sanatkörm fazla asabi ve muhteris tabintinden © doğan bu kusur, ileri kültür memleketlerinde sanate kartı daha az zararlıdır. Çünkü, sorlaren tec- rübe neticesi, orada sanatkârlar anlamış- lardır ki kendilerinin tek tek sayılabil leri için her şeyden önce mesleklerinin itibarını kurmak lâzımdır. Onun içindir ki şahsi dedikodularını kendi aralarında bırakarak, mektep ve zümre kavgalarını mesleklerinin itibarmı lekeleyecek bir şe- kle sokmaktan çekinerek, kooperatif men faatlerine zarar verecek hareketlerden kaçmırlar. Sanat muhitlerinde, maddi is- tinatgâhı olmayan manevi bir ahlâk ha- Yası eser, Bizde kuvvetli bir efkârı umumiyenin benüz vücut bulmamış olması da sanat. kârlarımızın, içlerinde o kalması lâzum- gelen garaz ve kıskançlık hislerini dışarı vuran iç çamaşırlarını — halka teşhir et. #nelerini kolaylaştırıyor. Kuvvetli bir ef- kârı umumiye bu neviden lâubaliliklere hiç bir zaman tahammül © göstermez. Yüksek kültürlü bir okur kütlesi karşı- sna, her sanatkâr, kötü huylarını evi- Bin eşiğinde bırakarak, önü ilikli olarak Şılımak lüzumunu hisseder. İki ünlü ve sanatkâr tasavvur ediniz ki & ibirlerinde hiç bir deger bu- lanmadığını açıkça herkese ilân etmekte. dirler. Onların karşısında okurların var ziyeti ne olacaktır.? Ya her e de i- manacaklar ve bu yüzden her ikisinin de şöhret ve itibarı zarar görecek, veya hiç birine ianamıyacaklar, fakat büyük ta nıdıkları adamların bu çirkin iç yüzleri- ni görmekten iğreneceklerdir. Sanatkârlarımızdan pek çoğunun, yap- mak değil, yıkmak aznale silâhlanmış ol- duğunu görüyoruz. Tek başlarına kalmak için bütün değerleri yıkmak istiyorlar, fakat bu yıkılanın yerine neyi koyacak. larını düşünmüyorlar ve düşünmüyorlar ki yıkmak istedikleri “de onun gibi ha- nce sanat sahasında müthiş bir anarşi işinde oturup temelleri» Si kaçkar” Vibx M6: ün başları ye kilrverecektir. de de artık sanat vadisinde toleran- ve kimseyi şöhretinden dolayı menin sanat'e hücum devri devrine geçtiğimiz gün yapıcıl'k yolunda ilk ciddi adırarmızı atmış olacağız. De- za izliği hücum değil ancak süküt etraflarında koparılan gürül! ie sanat entrikac:larının ancak işlerine yarar. Onun içindir ki yapıcı tenkit an cak gerçek değerler üzerinde adese: durdurur. Sanatkirlarımızın o bugünkü dağın'k | sarkacağı günler, artık inanıyoruz, manzarası da pek hazindir. Müşterek men 18 tefrika: 80 Kapıcı, bıyıklarını burarak ve o- na bakmağa lüzum görmeyerek ho murdanmıştı: — Hayır... Ben görmedim ama... mademki o verdim diyor, vermiş- tir. O kadın yalan söylemez. Kararsızlık içinde idi. Arasıra ya bir hazırlop yumurta soyarken, ya- hut bir gazeteye göz gezdirirken, birdenbire babasının verdiği mek- tubu çıkarıyor. Bakıyor. Bakıyor sonra tekrar büküp cebine koyuyor- du. O zaman gözlerini şuraya bu- raya daldırarak Tekirdağını, İsme- ti evin balkonunu hatırlayor, sonra olduğu yerde kıvrılarak gündüz ge ce demiyor horul horul uyuyordu. Bugünlerden birinde, bir. sabah, bakkaldan getir: riyi masa üzerine yayarken sokak kapısının zili çalınınca; —Kim bu?— dedi— in geçmez, 2 sin si Ki € geçmez... Toprak nasıl kısır kalabilirdi? Öz türkçe yazıları okurken, el deymemiş, bir çiçek tarlasında yü- rür gibi oluyorum. Burada bütün çiçekler var; en bizim olanı kokula- rt, en bizi molan duruşlarile bütün çiçekler... toprağımın yetiştirdiği bu taze çiçeklere, bakarken içimin, gönlümün genişlediğini duyuyorum Daha düne kadar, tarlamız kupku- ru idi. o Yağmursuzluktan yer yer çatlamış, yaban otları yaban sarma. şıkları her yanını bürümüştü. Ele alacak ne bir tek © çiçek, ne bir tek yaprak... Kendimizin olarak gösterebilecek neyimiz vardi ki? Şimdi bakıyorum da,tarlamızın ve- rimliliğine şaşmamak elimden gel- miyor, Üzerinden bir yıl geçmeden arık sandığımız bu öz tarladan, bi. re bir değil, bire on, bire yirmi ü- rün (mahsul) aldık. Gelecek yı verimin yüzdesini biraz daha ço- ğaltacağız. Ot bürüyen toprağımızın bağ- rından, öyle başak taneleri fışkır. mağa başladı ki, rasını, bunca zamandır, nasıl gözümüz görme:| miş, neden işlememişiz, neden ba- kımsız bırakır. 12 diye içimizi yi, sek yeridir. l Türk dilinin, gölgeli bir ağaç gi-| Bi salkım salkım başımızın üstünde, | uzakta değil, Bu ağacı da, işte bu öz toprakta yetiştireceğiz. Güneşimiz, Atatürk. yağmurumuz, bütün gencliktir. Böy le bir güneşin bol ışığile can bulan böyle gür yağmurlarla sulanan bir toprak, nasıl olur da kısır kalabilir. di; Salâhaddin GÜNGÖR TEPEBAŞINDA ŞEHİR ““atrosunda Oatarbut Belediyesi Bu aleşam seni ŞehirTiyatrosu vd ij zere KUCAK İ | Üniversite talebo- vaa i : sine tahsis edil. Tiyatrosunda Bu akşam saat 20 de BİR KAVUK DEVRİLDİ Yazan : Müsahip Zade Celal. miştir. ğile korumak, meslekle. rinin itibarını elbirli lı gerekliğini en az takcdi r sanat kârlar mı olmalıydı? Biribirlerini dinle çalışmak için olsun ihtiyaçtır, Fa- tecrübelerde ermek ve | kat şimdiye kadar yapılan olduğu gibi biribirlerine i didişmek için değil, için teşkilâtlanmak. Sanatın itibar görmediğinden ne hak- la şikâyet ediliyor? Sanatin sayılması ve sanatkârların cemiyetimiz içinde hürme- te lâyık bir mevkie sahip olmaları için sanatiirlarımız. şimdiye kadar ne yap- mışlardır? Sanatkârlarımızın, kerametini kendi latan şeyh gibi, başkalarını kötülemek retile kendi propagandalarını yapmak in boşuna harcadıkları emeklerini etlerinin hakiki mimarı olacak müsbet eserlere vermeye başlayacakları zamanı özleyoruz. Yaşar Nabi NAYIR Nazmi Şehap bu gelen kim? Merak.'va bayreile kopıya başta fakat ne içi hoplamış, ne de Ürreza mı geldi? Mariden bir haber mi getirdi,, gibi bir düşünce gelmişti kafasma... Anahtarı çevirince canı sıkıldı: Ev sikii > gelmişti, Bu yünşak çeneli bir adamdı. Kurnaz geçinen ve kendilerini çok bilgiç sayan birtakım enailer vardır ki karşılarındakileri avla. mak istedikleri zaman çeneleri 40- ğuk bir gülüşle yayılır ve bu gibile- rin dişleri de ekseriya pis olduğu için insan katmerli bir tiksinme du yar. Nazmi bu halini bildiği için sura- tını buruşturmuştu. Fakat muvaffa kıyetli bir dalkavukluk yapabilmek için merdivenleri çıkarken zavallı beynini kim bilir nasıl yormuş olan İ nr derhal tepesine fırladı. kapıyı it- MİLLİYET, SALI 2 IKINCIKANUN 1935... 1935 Nasıl ie? Nermi, mahallelerindeki zabt kâtibi Kerim beyin kız kardeşi Nadideyi sevi- yor, bu sevdası bir aya yakın bir zaman- dır devam ediyordu. Bizi, bu hissini bir türlü Nadideye açamamıştı. Ailece ko- nuşmadıklarından fırsat bulamıyordu. Nadide kocasından ayrılmış olgunca bir duldu. Nermi ise altı senedir Şahende ile evliydi, Delikanlı düşündü, taşındı. O kadar ki artık con zamanlarda geceleri uyku uyuyamamağa başlamıştı. Ne yapmalıy» dı? İri siyah gözlü, levent | boylu bu 0s- mer güzelini nasıl ede etmeli, bu emel anak 3 için hangi yollardan gitmeliy- Arayan mevlâsını da bulur, belâsin da len rihayet bir gece yatakta aklı- lk geldi. Hemen © ertesi şladı, Aybaşı idi. Maaşını he Bakkal, kasap, ekmeleçi pa- | ardı, Sabahleyin ölkceli öfke- ısını ederken karısına çıkıştı: masrafından bıktım şrmı dışardaki boreları» kileri arbık sen idare e kocasma: (peki) dedi; fakat içinden ki ur ay böyle yapma- miştu, Nermi, evden çıkıp vaziferine git m kapıya ekmekçi gelmişti, E suz hsş hira oldu, ho. ade cevap verdi: Bu ay dursun, bizim Nermi maaşını Fırıncı bize bedava ver» man evde bulunur, Ben kendisine söyleyim, — Yarın sabah erken gelirsen evdedir. Biraz sonra kapıya bakkal geldi. O da borç istedi. Genç kadın bakkala da ayni saretle mukabele etti, Mümkün değil... © da sabretmiyordu. via Oyleyre yarın sabahı saat sekizde zel Et almak için kasaba giden Şahende kasapla da ayni münakaşayı ve sözleri etti. Ertesi sabah Nermi kavlatısmı eder. ken sözleşmiş gibi ekmekçi, arkasından bakkal, kasap kopiya dikildiler: -- Paran. dediler. Nermi soğukkanlılıkla çekişte — Yahu ne nezaketsiz adamlarsinız. Insan biraz sabreder, batakçıya mal kap- tarınadınız ya... Ekmekçi haykırdı: — Insan yediği ekmeğin parasıni Ver- meli, bize fırıncı bedava vermiyor, Beza ketsiz sensin batakçıl O sırada işitilen gürültüye komgüla- rin pencereleri açıldı. Başlar çıkarak kav- 1 dinlemeğe © başlamışlardı. Nermi, bıyık mitmdan gülerek kavgayı kızıştır- mak istedi: — Hem ben sizden bir şey aldım imi... kapıma gelip sabahleyin beni rahatsız et- meğe ne hakkımız var? — sen hakikaten İsin,.. mi — Bu Kikardıyı sana iade ede alacaklılara dolandırıcı Bakkal — keratayn hak, bir de nezsket taslayor. Nermi — Onu da sana iade ederim y- tanmaz adam, Bakkal — ben hakkımı istiyordum. U- ma.. diyerek elini suratına bir takat — Ah... diye haykırarak yüzünü tut — Komşularım gördünüz ya... üç bu- guk kuruş maaşlı namuslu bir memur, maaşını başka borçlarına yatırdığı için böyle ayak takımlarının hakaretine ma- ruz kalıyor, üstelik te tokat yiyor. Hak- kımı adliyede arayacağım şahitsiniz ya... Penecredeki komşı5rdan bir kaçı ce- vap verdi N — Şahidiz... gördük, işittik şahidiz. Nermi, hemen © gün adliyeye bir da verdi. Evvelce hesapladığı gibi kâğı tahkikat için polise havale edildi. Arzü- hal verirken Nadidenin kardeşi Kerimle konuşmuş, evrakı hakkındaki muameleye göz kutak olmasını rica etmişti. İşte bu suretle Kerimle ahbaplığı ilerletti Vakit- e ederek onun e- Vadideyle karşı- v s tahkiki için tal Larakoluna havala, Gfkmuştu. havet Nermi Nadideyi evde Artık kulunazu affediniz. Berihi, böyle geylere pek alışmış bir ta- İn fıkrrdadı” man efendim böyle teveccühlere buyurunu Genç adam tereddütle içeri girdi. Yu- karı çıktıkları zaman ılık bir oduda, orla- yerinde bir şişe hane likörü bulunan ye- miş dolu tabaklarla süslenmiş bir masa başına geetiler. Nadide, bu levend boylu, Ner- ne münasebet, biz lâyık: değilir. İçeri esmer güzeli, yakıcı kara gözleri mine dikerek bir müddet alıcı gözile bak- te: — Nermi zekâna bravo... Ben, mesele- yi alttan alta ne zamandır takip adiyor- dum. Kurnaz şeysin doğrusu... — Sevda, insana neler yaptırır Nadide- ciğim. Yeşil renkli likörden birer kadeh dol- durarak içtiler. Uzümlerden, incirlerden, bademlerder, fındıklardan yediler. Epey- ce açkır keyf olmuşlardı. Nadide, Nermi nin marşının cebinde istif olduğunu bil yordu. Fırsata istifade kırıttı. — Cicim, bana otuz beş lira lâzım... Terziye vereceğim. Aybaşı inde ederim. Beriki hemen elini cebine soktu. Bir deste yeşil renkli birer liralığı ona uzat- tı, Kadın gözlerini süze süze aldı. Koy- nuna attı ve teşekkür etti; fakat bu kuru lik te adliyede başımın hakiki alacaklılar. İn beyhude yere derde girdiğini düşüne- rek içi yandı. içindeki bu yanığı Nadide sevda merhemini sürmek istedi: Şekerim, tabii artık sizinle evlene e münasebet, #2 evli değil misi. niz? Nermi, büsbütün bozulmuştur — Ne zararı var, lenp ederse Şahende- yi boşarım. Nadidenin, bir dekika evvel | ot bira ile daha fezla ısımmış ve şip duran göğsü gür bir (o kahkaha ile fıkır dedi: — Aman cicim dedi, Hiç öyle şey 0- lur mu? Sonri Mn gü İttihad Türk Sigor Hirik ve hayat üzerine sigor ı Milli ta Şirketi ta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi Galatada Unyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon : | da hemen o anda kayboluvermişt. , Adam âdeta Nazmiyi hakir çö * bir eda ile ve bir köy ahırını tefti- şe gelmiş bir baytar müfettişi aza- metile apartımana dalmıştı. Genç bu hale kızmıştı; kapmın yanından ayrılmadan; | endi.. — dedi — gözün mü kör, dayak mı.yemek istiyorsun? —“ Selâm almak yok mu? ahıra mı giriyorsun? Ev sahibi vaziyetini bozmadı onu tepeden tırnağa kadar süzdü, Son- ra dudak bükerek, — Böyle yüksekten atıp tutacak insan evvelâ bir aynaya bakar — diye söylendi — anlaşılıyordu ki gemiyi şapa olurtmuşsunuz. - Mukaveleniz bittiği için gel- miştim. Maksadım yeni bir muka- | vele yapmaktı. Fakat görüyorum ki sizden ev kirası almak bundan böyle epey müşkül olacak. Öyle insanı kudurtan bir küstah- | lıkla konuşuyordu ki Nazminin ki ti. Ev sahibi devam ediyordu: — Zaten iki aylık borcunuz var. Onlar için bir senet alayım diyorum ama. Senedi ne yapacağım?... Ezip ezip suyunu mu içec ev sahibinin şi yıhşkanlık. 4 4887 İD 7 na yanaşınca göbeğini dürttü; Demek iki aylık | borcumuz var. ha. — öyle... Fakat göbeğine ikinci ve şiddetli — Ne 0? bana ne yapmak istiyor sun? Hiç bis şey... Yalnız iktae'k ki ranm ne Ye'tuğunu öğrenmek isti- yorum. - Ellişörden yüz... — Âli. Genç derhal cüzdanını çıkardı. Şişkonun gözleri hayretle açıldı. Hele bu cüzdandan yüzlük bir banknotun çıktığını ve içinde daha epey para kaldığını görünce allak bullak oldu. Nazmi müthiş bir cid- diyetle homurdandı” — Bu ne? 11 - Tamam mı? — Al bakalım... Ve banknotu herifin avucuna sıkıştırı sıkıştırmaz yaradana sığı nıp bir gerindi. Sağlı sollu iki to- kat attı; — Şrak, şrak! bir muşta yeyince ürkerek geriledi: * Sonra hızını alamadı iki eli kâh yumruk halinde, kâh şamar halin- Herif şi anca id i. Naz i yan de ev sahibinin yaralan, omuüzu- na, karnma, y dan terli terli bir Öz Türkçe il ile Bilmecemiz Geçen delaki bilmecemisi doğru halleden Erenköy Kir lisesi 10 encu snf A şubesi taleberinden 363 numara ir Bayan Güzin Hasip, ikinciliği Ramide © « Cami sokak numara 15 te Ba - Makbul mizden hediyelerini ler arasında birinciliği alli ehe aldırın rinden riza olunur 5 heseniye Göçen defaki bilme- arada Muhasel idüriye tünde Zehra Sönmezioy' erden kazandığınız hedi derilmiştir. Ceçen defaki bilmecemi- zin halledilmiş <»*li iza /1011 x ndresinie gön lerin öz türkçe mukabilleri yerleşti « hallad Bilmec»mizi dı ve ka Müddeti Perşembe günü akşama kadardır. Yeni bilmecemiz 34567891011 sekiyor SOLDAN SAĞA ; 1 — Sert 4, Lezzet 3, 2 — Oküzün karısı 4, Milliyetin yeni adr İ, Şart dat 2, — Bir kümes hayvanı 3, Afrikada bir me bir 3, $ — Gıya 3, Nota 2, Beyaz 2, 6 — Mantar edatı 3, — Hümleri sıfat yapan edat 2, Dünya 4, Kurak sütünden yapılan bir içki 6, Yar —. 8 — Hükümet merkezinin son hecesi 2, Raf aden, nazar klan 5, Fill 2, Nota 2, YUKARDAN AŞAĞI « 1 — Bir yaz meyvası 5,” 2 — Valide 3, Hazer, Amade 4, Nota 2, Çini değil 3, Uzak 4, ik 2, Kuvvet 3, 7 — Trabzonlu 8, Rabrt edatı 2, 8 — Büyük valide 4, Hayvan ölüsü 3, 9 — Rabıt adatı 2, Âh 2, Yama 2, 10 u mii Silillyet Asr umdesi “ MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için — Hariç için LK. LK 3 4— 8- 8 Asmaktan esi Telgrat 3, Rab liyetini kabul etmez. kalkmağa başladı. Herif kaçıyor, © kovalıyor kovalıyor, dövüyordu, nibayet; — Kerrata! — diye bağırdı — al sana iki aylık ev borcunu! Ve yakasından çekerek merdiven ina kadar sürükledi; kıçına bir tekme indirdi; Haydi bakalım... Bir daha borcu- muz olursa gelmemezlik etme! * Sonra tekrar (o kapıyı kapadı. Hiddetini alamamıştı, burnundan soluya soluya yatak odasına girdi. Bir kaşer peyniri parçasını kaptı, bir pasta gibi ısıra ısıra dolaşmağa başladı. İşte bu sırada gözü nasılsa aynaya kayıverdi. — Vay canına ! — dedi — ne hale gelmişim be... Peynir'parçasını Aynaya yaklaştı: — Öööö! gömlek ne hale girmi Sakal... bıyık... ben keşişe dönmü- şüm de farkına varmamışım. Me. ğer herifin hakkı varmış. Bu kıya- fette bir kiracı yüz liralık borcu şıppadak ödeyebilir mi? Hemen soyundu. Yaptığı boğuş- ma yalnız adalelerini yormamış, kafasındaki pası da silmişti. Bir- ben masaya attı. ) m Yarın akçşafi İsanbul halkı, fazla sevli tist... tahayöl edilen oan. LİAN HAD Bu mevsimde ik defa 9 SUMER SiNEMASİN iraesine başlanacak Aşkdan Korkil muhteşem ve büyük müzikalinde görecek, şarki liyerek dans ederek, se; eğlendirecektir. Bagün ve yarın son matiü kadar haftanın en gözel fi İSKANDAİ erini görmelidir. Oysıyi BY MORLAY » HENRİ Rİ Yalı akşam 4 MELEK ar Fransızca sözlü paramount fi Oynuyanlar : JORJ RAFT - KAROL LOMB Ayrıca; Parmount dünya baberleri Lindf çocuğunun katli bürün muhakef fahan ve saire Bu ISTANBUL: 18: mlm ez 18,30; 0. Şehir iyetronu ark Sümiha tarafından şan. 20,101 günkü progr: 40 Bej Piyano ila. 21: Şiir. Zi, 161 Son ise - Borsalar. 21,301 Rad, Radyo cax ve tango orka, PYAR OY Ae 18, Senfonik k 1680 Sözler TBrAp Tİ ler, 203 Şarkılar, — ur. 2130: Belgrad" Gikarmonlsinin konseri, 23/30: Plâk. Piyana ROMA-NAPOLI-BA RİN ir Sözler. 19 li 21 o: Be Çi komur. — Si yi, isimli piyes. — Dama meikisi. 2 ke “Lora KİR KONLGSBER GELE 20,10; Plâk. 2040: Akı Kolkor neşriyatı, Maki dülerle ayip | | Yarınkı program İ İSTANBUL 18; Almanca dere, 1800: Dana mn 190: Haberler, 19,40; Bayan Sal sanı Piyano refakatile, tı. Ütülü bir elbise çıkardı. tan bakkaldan getirdiği şe! lip süpürüyordu. Bu çifte bitince cüzdanını çıkardı. — Bakalım ne kadar , Cüzdanın her tarafını du ki, parasız kaldığımı ö sinden korkuyorum. Çeker, dağına giderim, Bakalım, postasmı da günü... haaa. Bak bunu iyi akıl ettim. Bir yıldırım gibi apartı mobilyacı dükkânma daldı. 7 uzun boylu bir adama; — Karabet efendi — nim mobilyaları biliyorsun denbire canlandı, silkindi. Derhal lobutlara sarıldı. Arkasın de vermişim. — Evde ne vavrsa hep yorum, alır mısın? Bir taraftan giyiniyor, bir “ İsmet benim eski halimi bili Te fırladı, Rumeli hanının içine — Evet beyim... Bir kısımınf” kolonya ile oğdu. Perdahlı bif krem, pudra... sonra bavulu! İcalmığ..— diye mnçıldandı ği ederiz. Elbet bizim elimizde bir iş gelir. Hem bugün Teki ue yigwgwg PO E ESP sike li: ağ

Bu sayıdan diğer sayfalar: