23 Haziran 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

23 Haziran 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

54 SERVETİFÜNUN No.1871—186 Neler Dediler Sadrı Etem B. Diyorki.. « Seyahat edebiyatı istiva hattını bir pantalon kayışı gibi kar- nının üstüne saran Anglosaksonların yaşadıgı bir devirde tabiidirki bir sevda halini alacaktır. Bu moda müstemlekecili- gin başladığı gün meydana çıkmıştır. » Münekkit sadece bir harem ağasıdır. akit yurdu.. V € Bir kapı,birmerdiven; bir merdiven daha... Ve merdivenler.. Sonra, hemen orada, mer- divenin bittiği yerde sıra sıra fincanlar, çay bardak- ları.. bir iki limon ve beyaz semaver.. Merdivenler ve sofa büyük bir insan Kalabalığı içinde. Büyük makine, demirden kafesi içinde, yaralı bir arslan gibi homurdanıyor. Müvezziler makinenin mütlriş gürültüsü arasında seslerini birbirine işittirmek için adeta haykırıyorlar.. Ne vakit buraya gelsem, kendimi görülmemiş hayvanlar teşhir eden bir hayvanatı vahşiye sirkinde Zan- nederim.. Sol tarafta iç içe, camlı bölme- lerle ayrılmış kısımlar. Arka arkaya, biri içeri açılıyorsa öteki dışarı açılan kapılar.. Tavanları kubbeli odalar. — bu odalara ekseriya birbirinden geçilir— Bütün bu manzarasile Vakit yur- dunu esrarengiz polis ve macera filimleri çevirmek için yapılmış bir stüdyo zannedersiniz.. hı Ben bir kapı açtım, bir odaya gir dim. Orada bir kapı daha açtım, başka bir odaya girdim. İşte Sadri Rtem bey, Yusuf Ziya bey. Karşılıklı koltuklara oturuyoruz. Duvarlarda tanıdığım, tanımadığım birkaç artis- tin resmi var. Kapının yanındaki etajerde gazeteler, e va çok güzeldi. Ve açık pencereden tavukların nesi: bir bahçe görülüyordu. Ve rüzgâr sanki esmiyor, yalnız genç bir kız dudakları arasından içinin cazip hararetini üflüyor gibi idi. Sadri Etem B. Çaylarımızı içerken konuşmaya başladık: — Sam'al hayalımızda ne yapmak isiöyordunuz ve tsliyorsunuz? — San'at hayatı ve san'at hayatının harici diye bir şey tanımıyorum. an'atkâr bütün hayatile san'at- kârdır. San'atkğrın içi bakkal dük- kânı değildir ki kepenkleri indiril- dikten sonra insan gidip başka şeyle meşgul olsun. Bence san'at, ilim, siyaset birbirinden farklı şeyler de- ğildir. Duyuşu, görüşü ve yapışı bir- birini tamamlar. Onun için ilim sanati, siyaset ilmi takip eder. Ben yaşayan bir san'at taraftar rıyım. Mamafih san'ati kuyumculuk, söz perendebazlığı, yahut mahut teş- bib ve istiare bilmecelerinin halli manasında anlıyanlara karşı söyliye- ceğim söz şudur; Ben san'atten nefret ediyorum. — Bizdeki edebi mektepler hakkın- daki fikriniz. — Bizdeki edebi mektepler... işte bu bir mesele. Hem evet hem hayır. Evet çünkü bir araya gelmiş, beraber mecmua çıkarmış, şekilde ahbaplık etmiş muharrirler var. Bunlara bir mektep demek lâzımsa evet, Edebi- yatı cedide gibi. Amma muhteva itibarile bunlar XIX nci asırın Garp edebiyat mekteplerile benzeyen tarafları nedir? demeyiniz. Siyasi fırkalarımız ne kadar muhtava itibarile Avrupai olmuşsa edebiyat mekteplerimiz de o kadar Avrupalı olmuştur. Başka bir noktadan da Edebiyatı cedide, hatta ondan evvelki Tanzimat Ricalini — yalnız Şinasiyi istisna ediyorum — Namık Kemalden İzzet Melih Beye ve hatta bugün eserlerine tegadif ettiğimiz daha genç istidatlara kadar bir çok edip ve şairleri bir mektebin firması altında toplamak mümkündür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: