9 Temmuz 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

9 Temmuz 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

106 SERVETİFÜNUN No. 2081—396 Yazan: Andr& Gide Dünya Nimetleri Çeviren : Avni İnsel WEN Ay aydınlığı kaybolmuştu. Hazla ağırlaşmış, hüzne varacak bir dereceye kadar sermest olup uzanmış ya- tiyordum. Yola koyulmak ve tesadüfen bulunacak yollarda koşmak için sabahı beklemiştim. Yorgun kafam uyuklamaktaydı. Birkaç saat uyumuştum. -Sonra şafak sökerken hareket etmiştim. Kitap V AN İl ağmurlu Gm ekimiz e Diyordun sen: ilkbaharda, bildiğimiz dallar al- tında, yosunla dolu ve örtülü flânca yerde, flân saatta, lâtif bir hava içinde, geçen sene kuşun öttüğü ve bu sene dahi öteceği yerde birbirimizin olacağız. — Lâkin bu sene bahar geç oldu. Çok taze hava başka bir neşe teklif ediyordu. Yaz durgun ve sıcak geçmişti. Beyhude yere sen bir kadının gelmesini beklemiştin. Kış, sıkıntılarımı tes- kin ve yanlış hesap ve ümitsizliklerimi telâfi edecek diyordun. O kadının gelmiyeceğini, - fakat iri orman- ların kızaracağını ümit ediyordun. Bazı lâtif günler, geçen sene bunca ölü yaprakların düştüğünü gördü- güm göl kenarına oturmağe gideceğim ve orada ak- şam oluşunu bekliyeceğim. Bazı akşamlar, son şuala- rın istirahat edişini görmek için şehir kenarına çıkaca- ğım. Sonbahar bu sene yağmurlu geçti. Çürümüş or- manlar hafifçe renklendi. Taşan ırmak kenarına gelip oturamıyordun sen. v5 ıl hep toprakla oğraştım. Çift sürmelere ve ha- satlara iştirak ettim. Sonbaharın ilerleyişini gördüm. Mevsim ılık, fakat yağmurluydu. Eylül sonlarına doğ- ru, bilâfasıla on iki saat esen korkunç bir kasırga ağaçları bir tarafından kurutmuştu. Rüzgârdan kur- tulan yapraklar çok geçmeden yaldızlandılar. İnsan- lardan wzak yaşadığım için, bunları yazmak bana her hangi bir hadiseyi yazmaktan daha ehemmiyetli göründü. # Lİ Günler ve başka günler vardır. Sabahlar ve ak- şamlar vardır. Fecirlerden evvel, atalet içinde uyanılan sabahlar vardır. Yorgunluktan uyumak istiyen, fakat uyuyamıyan ruh, ölümü tasarlıyor ey hazanın sincabi sabahıl Soğuktan titriyen bu ovaları yarın terkedece- gim; otlar kırağı ile dolu. Ben dahi kendime, köpek- lerin açlıkları için kendilerine ekmek ve kemik saklıya- cak yerler buldukları gibi, zevk yerleri bulmasını bilirim, Dere boyundaki ılık rüzgârı, elbisesini daha atmıyan koruluktaki altın renkli ıhlamuru, mektep yolu üstündeki demircinin oğlunun okşayış ve gülümseyişlerini, düş- müş yaprakların kokusunu, tebessüm ettiğim kadını ve onun yavrusuna verdiği puseyi, güzün, pek uzaklardan işidilen demircinin çekiç seslerini bilirim... Hepsi bu kadar mı? - Ah! Uyuyalım! - Bunlar pek az şeyler - lâkin ben daha fazla ümit beslemekten yorgunum... e Fecirlerden evvel zuhur eden yarı aydınlıklardaki azimetler. Ruh ve ten ürpermeleri. Başdönmeleri. İnsan beraberinde götürebilecek daha başka şeyler arıyor. Azimetlerde en fazla neyi seversin Menalgue? O da cevap verdi : Ölüme tekaddüm eden ihsası. Hareketlerde sevdiğim, yeni şeyler görmek değil, bana elzem olmıyan şeylerden ayrılmaktı. Nathanaâl, daha nice şeylerden vazgeçebilinirdi. Ah! Saadetin bol olduğu bu yerlerde yaşamak kabildi. Çalışkan çiftçiler, tarlaların > ve iş- leri; yorgunluk; uykunun muazzam sükün Haydi gidelim ve nerede olursa lie di NE. Araba ile seyahat. Çok asil görünmemi icap ettiren şehir elbiselerimi çıkardım. * Lb O, oradaydı. Göğsümde! Kalbinin çarpıntılarından onun yaşiyan bir mahlük olduğunu hissettim. Onun vücudünün ateşi beni yakıyordu. Omuzuma dayanmış uyuyordu; nefesinin ılıklığı beni sıkıyordu; fakat, onu uyandırmak korkusile kımıldıyamıyordum. Yığılı bu- lunduğumuz arabanın sarsıntılarından onun küçücük başı sallanıyordu. Diğer yolcular da geceyi tüketerek uyukluyorlardı. Evet aşkı ve diğer bir çok aşkları tanıdım; lâkin o zamanki muhabbetten hiç bir şey söyliyemiyecek im Evet, aşk nedir bildim. Âvare dolaşan her şeye dokunabilmek için âvare oldum. Isınacak bir yeri ol- mıyanlara muhabbet duydum. Âvare dolaşan her şeyi çılgınca sevdim. e) Hatırlıyorum : şimdi geçtiğim bu köyde, dört sene evvel bir sabahın sonunu geçirmiştim. Mevsim şimdiki gibiydi: hazan. Hava sıcaktı; gün ise pazar değildi. Hatırlıyorum : şimdiki gibi, şehir kenarında bütün semtlere hâkim taraçalı bir bahçe buluncıya kadar sokaklarda dalaşırdım. Ayni yolu takip ediyorum ve her şeyi Be a

Bu sayıdan diğer sayfalar: