27 Mayıs 1937 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

27 Mayıs 1937 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 SERVETİFÜNUN i Hafta Yazısı; İn mmm No. 2127—442 Anhara 22 Mayis 935 a Akbaba leylek, hani bana gömlek! Akbaba, leylek, hani bana gömlek!... Bunu çocuk- luğumda Şayan dadım bana öğretmişti; ilkbahar gelip akbabalarla leylekler görününce acaba gömlek getirdi mi diye pencereden böyle bağırırdık ! Geçen haftanın Ak- babası, Halid Ziya Gecesi vesilesile ve ince lâtife yap- mak isteğile benden ve benim Halid Ziya kardeşime çektiğim telgraftan bahsederken bugün dünyayı tutuşturan borçtan ve hayali paralardan dem vuruyor, İlâhi akbaba! Sana ilâhilerle güvey giresin desem uygun olmıyacak! Çünkü 40 sene evvelki gazetecilik ve muhatritlik hayatımızın içinde bulunmuşsun gıbı sözler yazıyorsun; demek yaşlısın; fakat ne yapayım ki buna- mişsın IP Eğer bunamasaydın hatırlardın ki, 40 yıl önce Babiâli yokuşunda didinen kültür adamlarında mefkâre- cilik ve istibdat düşmanlığı ve medeni cesaret denilen has- letler her türlü maddi hislerin üstünde dururdu. Öyle olmasaydı, meselâ benim Servetifünun şimdiye kadar 48 yıl yaşamazdı, 1897 de Servetifünun yurdunda Edebiyatı Cedide kurulamazdı, ben de arkadaşlarım gibi çokluk yılmaz- lardan olmasaydım Servetifünunu o zamanlar neşretmekten korkardım. Çünkü Edebiyatı Cedidecilerden önce gelenler ve yazanlar Saray tarafından birer birer harcanmış, birer köşeye fırlatılmıştı. Namık Kemal Midillideydi, Ebüzziya Tevfik Konyadaydı, meşhur Sait Bey Yemendeydi, Abdülhak Hâmid Londradan kımıldatılmıyor ve Basiret gazetesi sahibi Ali galiba Bağdat çöllerindeydi, Ve bun- İarın hiç birisine yazı yazdırılmıyordu. Fakat merhum Recaizade Ekremin topladığı gençler, Tevfik Fikretin etrafında Servetifünunda çalışıyorlardı ve onların çoğu birer mevki ve mühim memuriyet sahipleri oldukları halde mefkörecilik şerefine mevkilerini de, canlarını da tehlikeye atmışlardı (*). Nası ki 1901 de görünen kazaya düştük: Servetifünun kapatıldı, beni ve muharririm Hüseyin Cahidi ve bize Matbuat Müdürlüğünde müzaheret eden Velet Çelebiyi padişah iradesiyle cinayet mahkemesine verdiler, tarumar olmuştuk, bizleri arıyan, soran kimse kalmamıştı. Allaha şükür ki Mektebi Mülkiyede arkadaş- larımdan ve sınıfımın birincisi Arif Bey, sınıfının birincisi olduğu için mabeyine alınmıştı ve mabeyinci olmuştu. O önayak oldu, zamanın adliye nazırı olan çok doğru ruhlu ve halis Türk Abdurrahman Paşa Arife yardım etti; (9) İçlerinde maddeten zayif olanlar da vardı, onlara da gene Tevfik Fikretin, o arkadaşların karerile cılız bütçemizden yardımlar yapılırdı. Benim Mektebi Mülkiye arkadaşlarımdan o'up da o tarihte vilâyetlerde kaymakamlık ve mutasarrıflıkta olanlar Servetifünuna abone yazarlardı ve bu sayede gazete masrafını korurdu. 1997 de Servetifünunun oleuyucusu çoktu ama, alıcısı pek azdı. Okuyucular her perşembe kraathanelere dolarlar; nöbetle Servetifünun okur- lardı. Yani o zamanım nesli yeniliği böyle coşkunca severdi. Ede. biyatı Cedidehin en parlak devresinde Servetifünun 300 taneden fazla İstanbulda satılmamıştır. Hüseyin Cahid ile Velet Çelebi ile birlikte men'i mu- hakeme kararı alarak mutasavver ebedi kürek cezasından yakayı sıyırdık ama, adliyenin bizi kurtarışına köpüren Padişah Servetifünundaki muharrirleri birer birer, şuraya buraya dağıtmıya başladı; şair Safa Sıvasa, Hüseyin Siret Hasınmansura, Abdullah Taife sürüldü. Diğer arkadaş- lardan Süleyman Nazif Avrupaya kaçabildi. Tevfik Fikret Bebekte Robert Kellejde hocalığa çekildi; Halid Ziya Galatadaki eski tütün rejisinde büzüldü. Cenap Şeha- bettin karintina idaresinde ve onun taşra memuriyetlerinde selâmeti buldu. Kemalzade Ekrem Kudüs mutasarrıflığına uzaklaştırıldı. Servetifünun bu padişah tekmesinden sonta tekrar çıkmıya başladı ama, rahmetli Mahmut Sadıkla beraber ben orada yalnız kalmıştık. Suya sabuna do- kunmaz havai yahut fenni makaleler yazar olmuştuk. İşte 1908 inkılâbı bizi bu halde buldu. Mahmut Sa- dıkla ikimiz de Selânikte kurulan İttihat ve Terakki ihtilâl cemiyetine gizlice önceden girmiş olduğumuz için 1908 Temmuz inkılâbında derhal maskeleri atıp, Abdül- hamidin istibdadına karşı, gündeliğe çevrilen Servetifü- nunla ayaklanmıştık. Ey Akbaba! İşte Sevvetifüünun ve Edebiyatı Cedide zamanının çocukları böyle tehlikeler içinde yuvarlamrlar ve çabalarlardı; muharrirlerinde ve gazetenin sahibile, bütün alâkadarlarında opottunist gözlük yoktu. Onların hepsi gözlerini budaktan sakınır soydan değildi. O aziz arkadaşlarımın çoğu bugün toprak altına girdi; birkaç tane kaldık ve kalanların arasındaki sevgi ve saygı bağı kırk yıllıktır, kopmaz ve çözülmez. Ey Akbaba! senin adın ak ama, daha saçların çokluk ağarmamış olsa ge- rektir, Onun için bu satırları çocukken «hani bana gömlek» diye çağırdığımız Akbaba adını takınan meslek arkada- şımıza armağan olsun diye yazdım. İstersen kulağına küpe diye tak, istersen uzun gaganın altındaki sevimli boynuna gerdanlık diye geçir. Ahmed İhsan Tokgöz N Tablolar ; Eski İstanbul İstanbul minarelerinde her günkü ezan. İhtiyar sularında Bizansın gün batiyor. Dalmış, mazisimi yadediyor Ayasofya, Hâlâ kulağında Koslantin devrindeki çan, Ve günün battığı Marmarada yan yatıyor, Bizans işi yelkenleri s8nmüş bir kadirga. Cahit Sıdkı Tarancı

Bu sayıdan diğer sayfalar: