30 Haziran 1938 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

30 Haziran 1938 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

86 SERVETİFÜNUN Mütareke Destanı ve Halüâk Nihad Pepeyi *ir Bir Destan ki; milyonlarca Türkün hiç bir zaman unutmiyacağı kanlı, acılı, yaslı gün- lerimizin en canlı portrelerini gözlerimize ve düşüncemize sermiş bulunuyor. Yazan : Ali Kemal Meram Bir cenaze evinden naml çskarsa insan, Dizi, dizi esirlir öyle çıktı vapurdan Kimi tanımıyor uykusuz sokakları, Taşları ürkütüyor tahtadan bacakları. Çeşit, çeşii bayrakla rengi uçmuş denizin, Süsü bayrağımızdı bu sararmış benizin, Her köşede bir pusu, her taşında başka dil, Sokaklar diyor artık İstanbul bizim değil!. Bu mısraları, - Türk deştanına giriş - Çanakkale - işimli destanların kıymetli şairi Halük Nihad Pepe: yinin en yeni eseri olar: - Mütareke - destanından alıyorum. Bir destan ki; milyonlürvü Türkün hiç bir zaman unutmıyacağı kanlı, acılı, yaslı günlerimizin en canlı portrelerini gözlerimize ve düşüncemize sermiş bu- Tanuyor, Yaşı yirmibeşi aşmı olanlarımıza kadar bütün 'Türk milletinin kafasında o karanlık ve o kötü gün- lerin wn derin tedaisini yepabilecek olan bu destan, - Türk deştanına giriş - Çanakkale - ve şairin bize şimdiden müjdelediği - Milli savaş - destanlarile Ha- lük Nihad Pepeyi, edebiyatımızda şimdiye kadar ib- mal edilmiş bir nev'in tek ve en muvaffak örneğini vermiş oluyor. kıymetli şair, o muztarib ve felâketli günlerimizde hâlâ gülen duygusuzları, yabancı zabit- lerin kollarındaki ruhsuz kadınları ve o iğrenç sah- neleri, şu mısralarla nekadar kuv vetle canlandırmıştır. Vaisin dalgalarında kucak, kucak genç kızlar, Güneşin etrafında böyle döner yıldızlar.. Sarhoş sesler taşıyor koridorlar içeri, Salma dolduruyor ecnebi zabitleri.. Sürünüyor yüzlere şehvetin azgın dal, Gözlerde okunuyor birer fuhuş masalı, Şair, uzun süren bu kara günleri hastalara sabah- sız gibi gelen gecelere benziyor. No. 2184— 499 Ne uzun gece! sanki hastaların gecesi; Beyoğlunun bitmiyor bu siyah eğlencesi. Yurdun kara bahtına o da benzesin diye, Kara bir bayrak olmuş gökde Süleymaniye! Bütün o zillet ve facia dolu günlerimiz şu iki mısrala üstün bir sanat kudreti ve çok derin bir du- yuşla senbolize edilmiştir. Bir destanın mevzuu diye, bir roman hulâsası verir gibi bir şeyler söylemek bilmem ki doğru mu? Fakat muayyen bir fikir edinilebilmek için söyliyelim. Eser, mevzu itibarile, esaretten vatana henüz dön- müş bir ihtiyat zabiti olan Selimin vatanında ken» disini karşılıyan felâket levhaları karşısında dahi kortuluş ümit ve imanını kaybetmemiş aydınlık ka- fasile, ümidi tükenmiş bir ihtiyar olan Bekirin sönük düşneelerile mücadelesidir, Fakat, eser haddi zâtında milyonlarca Türkün »7- tarabını terennüm, eden azab duyacağımız sahneleri işaretliyen bir ders ibret levhasıdır. Halük “ihad bu eserinde, epope tarzının mnvaf- fak bir örneğini vermiş olmak için vak'ayı şahıslan- dırmış ve kahramanlarını konuşturmuştur. Bu ihmal edilmiyen cihet bir destan için ön plân- da tntulması icab eden bir teknik ve estetik mecbu- riyeti olmakla beraber bir epope şairi için sanat kud- retinin en bariz hususiyetidir. Meselâ; işte şu mısralar, her eserde daima üçüncü şahıs vaziyetinde kalan müellif tarafından anlatıla- cak gibi değildir. BEKİR — Gökler şimdi benziyor bulutların yasına, aldın Selim ölçüsüz bir hayat rüyasına, Karanlık huylarını kaptık uçurumların, Bu acı günleri de özliyeceğiz yarın. SELİM — Kanımızla beslerir acımızı bilirim, Hayat mezardan doğar bazan ! diyordu Selim, Hangi güneş batşyor büsbütün karanlığa ? İnsanlar inanmalı her zaman aydınlığa! BEKİR — Yerleşmiş yüreğine Selim ebedi bir yaz, Bütün ölüler kalksa vatanı kurtaramaz / SELİM — Bizi gelip kurtaran ölüler olmıyacak, Bir dirinin elinde yükselecek bu yaprak! Halük Nihadın eserlerini okudukça hissediyoruz ki; Mehmed Akifin birkaç mısralık Çanakkale Şiirile, Mehmed Eminin başit ve cılız manzumeleri © yüce savaşlardan kazandığımız ne o büyük zaferleri ve ne de bozgunlarımızın büyük ıztırabını duyuracak birer kıymet değidi. Bu büyük eksik, içe acılık duyuran bu ihmal yalnız bir edebiyat ve edebiyat tarihi bakımından değil, on yedi milyonluk Türk milletinin vâdesi çok- tan tükenmiş alacağıydı

Bu sayıdan diğer sayfalar: