30 Temmuz 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

30 Temmuz 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Konuşmalar) Bele Ne Yapmak İstedim ? Sayın dinleyicilerim, Bayanlar, Baylar, Bugün â&ize, Marmaranın yeşil bir Ada kıyısından, Boğazın bu güzel hayal ülkesine bir ufak de- met şiirle geliyorum. Martılar iki sahil arasında yalnız beyaz kanat- larının köpüğünü taşırlar. Benim sunabileceğim armağan ise ancak biraz ses biraz his pazrıltılarıdır. Umarım ki bu kadar az bir parıl- tı ile kendimden bahsedişime şaş- mâzâinız ve otuz yıllık bir san'at yolunun sonunda ilk defa tovazu- dan ayrılmamı yalnız bunun için mazur görürsünüz. Hasılı size vak- tin müsaadesi nisbetinde, bir ar- kadaş samimiyetile, şiirden, kendi di şiirlerimden bahsedeceğim ve karşınızda, böyle güzide bir top- laluğa karşı söz söylemek fırsatına kavuştuğum için de pek bahtiys- rım. Bu bir şair eaadetidir. (1 Halid Fahri Ozansoy, bu konuş- mayi, 4 Mayıs 1943 Pazar günü Sariyer Haikevinde yapmıştı. Konferansta hazir bulunmiyan ve şiiri seven okuyucularımız birkaç nüsha sürecek ol bu konuşmanın metnini zevkle takip edeceklerinden eminiz. | Yazan; Halid Fabri Ozansoy | Yalnız burada, ilk söz olarak «şair» le <gair adam >» arasındaki farkı belirtmek isterim, Bu mü- himdir. Çünkü sadece çair de, ce- miyet ve tabiat karşısındaki insa- nın binbir duygusunu dillendiren bir şahsiyet görürüz, şair adam da ise ekseriya bir yapmacık ve bazan fazla bir saflik sezer gibi oluruz. Şair bizdendir, bizim hs- yat içindeki his ve hayal alemle- rimizden şu veya bu safhayı açan süsliyen ve onları yeni, taze bir şekle koyandır. Şair adam ise, bu hayatın içinden hayata bakmadan geçen ve en hazini, kendi hislerini bile müphem bir hayal dalgaa içinde kaybeden gavallıdır. O hal- de şairin heyecan anlarında ya- rattığı âlemin dışında, cemiyetin bütün fertlerile beraber müşterek geçen hayatında tam realist ve doğru görür bir adam olması da onun kıymetine bir ekâiklik değil bilâkis bir kuvvet ve hakikat ilâ- ve etmektedir. Bir mimardan veya heykeltraş- tan yarattığı eseri, derhal gözü- müzün önünde tunç veya mermer şeklinde belirimesini istiyemeyiz. Fakat bize tezini anlatabilir ve maketlerini gösterir. Bir ressam, bir anda renklerini levha halinde gözlerimizin önüne geremez, fakat bizi uzun emeklerle vücude getir- diği bir tablosunu seyre ve karşı- sında hayran kalmağa davet ede- bilir. O zamanda onun, tabloları- nı teşhir ettiği bir salona kendi. liğimizden gideriz, Fakat bazı san- atlarda, san'atkör, her an bizi eserile karşı karşıya getirebilir. Bestekâr ve şairde bu zümreden- dir. Nerede ve hangi mevkide olursak olalım, bir musiki aleti refakatile o besteyi dinliyebiliriz. Şair.de bize giirini herhangi bir mecliste okuyabilir. Yeter ki, ilk şart olarak, onunla cemiyet ara- sında, karşılıklı bir anlaşma, bir dostluk ve bir sevgi evvelden te- essüş edebilsin. Ben işte burada bu samimi havayı şimdiden hisse- diyorum ve bundan mes'udum. Bunun için, karşınızda hayatının otuz yılını yalnız san'at aşkına vermiş ve Türk dilinin cazibesine — Devamı 133 inci sayfada — yapar. Bu da tabii bir netice ver- miştir, şudur: Herkes yalnız ken- disini düşünür; başkasının vazi- fesi hakkında ağzını açmaz. Arkadaşıma hak verdim, Epi uzun olan İş hayatımda çok tew rübeler yaptım. Hele resmi işlerde daha açı levhalar gördüm. 1914-18 muharebesinin ve mütarekeşinin gösterdiği manzarsları unutamı- yorum. Bir tanesini söyliyeyim: Almanya ile Fransa arasında mü- tareke olmuştu. Ben de İşvişrede idim. Birde ne göreyim? Elektrik ile yapılmış büyük levha şöyle di- yör: «Almanya üçyüz milyar altın frank tagmiuai verecek !l Yahu bü- tim dünyada bunun dörtte biri kadar bile altın yoktur... Mahud 172 — Servetifünun — 2397 Franchet d'Esperey'e mütarekemizi müteakip ordu kumandanı olarak İstaubula geldiği zaman üniforme- sile bir kır ata biniyor, Düşman dalkavukları olan levantenlerin Galatada köprü başına yere ser- dikleri bizim mubarek sancağımı- zın üzerinden gururla geçiyor. Şimdi ne oldu? Fransız frank- ları zaferde onda bire düşmüşken şimdi üçyüzde bir olmuştur. Daha ne manzaralar görüyorum ? Lozan- daki Fransız konsolatosu benim pasaporta vize etmedi; yanımdaki ermeninin pasaportunu vize yaptı. Sordum.!Ona hiç sıkılmadan: “Türk- ler, artık İstanbula gidemez !,dedi, İşte bütün deli hareketler, ci- hanı şimdi ateşe, ölüme ve yıkıma soktu. Rostof da düşmüş; bütün Azak denizi rusların elinden çıktı demektir, Halbuki benim çocuk- luğumda 1876 de Türkiye - Rusya harbi vardı? Rumelide kardeşleri- miz aç ve çıplak muhacir olmuş- lardı. O zamanın Avrupa gazete- lerini açıp bakınız, ne aiklı yazı- lar okursunuz | Kibir ve gürur fena şeydir. Zu- lüm ve adavet doğurur, fakat mut- laka bir dönüş yapar. Onun için cihan yanârken biz rahatız, bu rahatlığı bize temin edön tecrübeli devlet adamlarımıza candan ve yürekten dualar ediyoruz. Ahmed İhsan TOKGÖZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: