9 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

9 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D W G ' y LHAMİL İA LA TEEE a aa Müspet Ve Tarihi Vesaika İstinat Eden Bu Eseri, Bir Tesadüf Hazırlamıştı Doktor Atıf, Rasim Beylerle NaKLI ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 285 — Bu Eseri Nasıl Yazdım?.. -Mühterem karilerime hesap veriyoram * Bu eseri yazmamım en büyük amili, basit bir tesadüften başka bir şey değildir. Bir gün münev- ver bir aile mubhitinde otururken, memleketimizin — şöhretşiar mü- derrislerinden bir zat, tarihi bir bahis açmıştı. Bu bahis sürük- lene — sürüklene — Abdülhamide intikal etti. O devre ait yine bazı dedikodulardan sonra, o zevat; Selânik ve Beylerbeyi sa- rayında Abdülhamide tabibi hu- susilik eden doktor Atıf Beyin bir hayli not tuttuğunu söyledi ve bizzat mülalea ettiği bu notlar hakkında da bir hayli izahat verdi. Ben, bu izahatı dinlerken, gözlerimin önünde yepyeni bir hayat canlanıyordu. Gerek (On temmuz inkılâbı ) ndan, — gerek (31 Mart ) vak'asile onu takip eden ( Hal) hâdisesinden sonra Abdülhamit hakkında birçok ya- zılar yazılmış ise de, bunlar hiçbir esas vesikaya İistinat etmiyen hatta ekserisi üç beş kuruş ka- zanmak için hayalden ilham ah- narak — yazılmış — safsatalardan âbaretti. Halbuki Abdülhamit, tarihin çok büyük bir alâka ile takip edeceği mühim — bir şahsiyetti. l.!aaleıef. onun hayatı çok muz- lim ve müphemdi. Saltanat za- manında, onun bayatına ait en küçük bir malümat almak müm- kün olmadığı gibi hal'inden ve hatta vefatından sonra da onun hususiyetine vâkıf olanlar derin bir ketumiyet gösteriyorlardı. Tabiüi, bu, çok fena bir zih- niyetti. Vücudu toprağa, ismi ve hayatı da tamamen tarihe intikal etmiş olan bn mühim ve tarihi | adamın amal ve ef'alini bilip te saklamak, istikbal taribine karşı sarih bir hıyanetti. Abdülhamit bizden ve bilhassa şu cümhuriyet devrinden okadar uzaklaşmıştı ki onunla aramızda ne maddi ve ne de manevi, hiçbir rabıta kak Mmamiştı. Ortada yalnız hizmet edilecek bir tarih vardı. Ben, tarih karşısındaki bu vazifeyi nazarı! dikkate aldım. Yarın, herhangi bir sebeple zayi olmak tehlikesi varit olan o not- ları aradım,' buldum ve okudum. Bana büyük fırsatı bahşeden zate kalbimin en büyük minnetlerile şurada alenen arzı şükran eder- ken, bu hatıratı tatmak suretile İstikbal tarihine büyk bir hiz met elmiş olan ve'bugün Hakkım rahmetine kavuşan merhum dok- tor Atıf Beyin ruhunu — şadet- meyi de bir vicdan borcu telâkki ediyorum. Atıf Beyin notlarını gördük- ten sonra, bunları kâfi bulma- dim. Kısmmı âzamı” ancak - mes- leğine ait hatırattan mürekkep olan sayfalardaki hurda malü- matı zaptederek bunları daha ziyade çalıştım. Bu esnada bazı arkadaşlar, gerek Selânik ve gerek Beyler- beyi sarayında Abdülhamide ser- mubhafızlık — etmiş olan Rasim Beye müracaat — etinemi tavsiye ettiler, — Gittim. Erenköyündeki köşklerinde — kendilerini ziyaret tevsi ve tevsik etmiye Diğer Zevata Teşekkürler ettim. Rasim Bey evvelâ, tered- düt etlikten — sonra, bir hayli , Malümat verdiler. Bunlari kendi l huzurlarında — not ettim. Fakat, bunu da kâfi görmedim. Çünki önümdeki saha gittikçe genişli- yor, derinliklerine — doğru nüfuz edildikçe birçok karanlık perde- ler kalkıyordu. Artık, işimi, gücümü bıraktım. | Günlerce, — haftalarca, — aylarca uğraştım. Bu mesele ile alâkadar olan zevatın ayrı ayrı kapılarını çaldım. Bazıları itizar ettiler. Büyük bir ketumiyet gösterdiler. da istediğim malümatı verdiler; fakat şimdilik kendile- rinden bahsedilmemesini tenbih ettiler, ( Arkası var ) ——— — Bize Gönderiniz, | Öi |SizeTabiatinizi Söyliyelim. : Resminizi 85 HASAN FEHMİ BEY: Sa- kulgan ve mü- teşebbistir. Gözü pekçe- 0 dir, itidalden - Ziyade aceleyi ihbtiyar — eder. İı:ı.h’eü nefis mesailinde kıs- kanç ve alın- 4 gandır. Ta- hakküme ta- hammül göstermez, serkeşliğe ve mukabeleye — mütemayildir. Medihten hoşlanır. Teşvik ve teş- cie uysallık gösterir. 96 SEYRET BEY: Ciddi ve sakurdur. O eder, mes'uliyeti üzerine alarak kendi başına iş yapmıya taraftar değildir. Bazan inatçı olur. E 97 M. YAŞAR HANIM: (Fo- toğrafının — dercini istemiyor. ) San'atkârlara mabsus bir tavn vardır. Sadelikten hoşlamır, gay- ri tabil şeylere rağbet etmez, her giydiğini kendisine yakıştır- masını pek bilir. Çabuk sevilir, etrafını kendisile meşgul edebi- Hir. Gururunu rencide edenlere karşi iğbirarı devamlı olur. Medih ve takdire karşı zâhı vardır. n 4 İZMİRDE BERBER REFİK EL. (Fotoğrafının dercini istemiyor.) Şıklığı ve temizliği sever, gürük- tücü ve kavyacı değildir. Uysal- dır, kendi başına iş görmek ve yaratıcı olmaktan ziyade başka- larının kurduğu işlerde çalışır. I I Birkaç Fıkra İşe Yakın Olmak İçin Bir san'atkâr, yolda rastgel- diği arkadaşının sevinçle yakası- Ha yapıştı: — Azizim, dedi, muvaffaki- yet, Nihayet aradığımı buldum. | — Ne buldun? — Emiyet Sandığının tam | | bitişiğinde bir ev. Bu suretle iş- | lerimden uzakta kalmamış - ola- cağım. Yerinde Bir Ceva) Müteveffa Fransız Hariciye Nazırı Briyan sokaktan geçerken önüne bir dilenci çıktı, elini açtı. Briyan, cebinden iki metelik çi- karıp dilenciye uzattı. Fakat dilenci verilen sadaka- yı az buldu. İstihfafla dedi ki: —İki meteliği ben payım ? Briyan soğuk kanlılıkla cevap verdi : — İlk gördüğün dilenciye ve- rirsin kalsın ! Tarih Dersinde Hoca — İkinci Beyazıtın oğul- ları ne oldu ? Talebe — Öldüler efendim. a 1 KEMAL Bey; (Suallere cevap variyoruz ) Dostlarını intihapta müşkülpesenttir. Pek — sokulgan değildir. " Müteşebbisleri — takdir eder. İsraf yapmaz, hasis te de- gildir. Her sahada becerikli de- ğildir. İntizamı ve ciddiyeti sever, kafasile — çalışmakta — muvaffak olur. İşlerini dikkat ve teemni ile takip eder. Fotoğraf Tahlil Kuponuna 11 inci Sayfamızda bulacaksımız. ne ya- | üstünde de AKTİLO Bugünün Roömanı GEAAADLN 7” AA Yaranı Z Şekir Biz konuşurken kapı açıldı. On sekiz yaşlarında kadar sarışın | bir kız girdi. Hocam bunu gö- rünce elini uzattı : — Gel bakalım Nesrin.. Dedi. Ve sonra beni takdim etti. Bu da, hocamım talebele- rindenmiş.. Kızcağız oturdu. Ge- niş bir nefes aldı. Hocam sordu: — Ne, galiba yorgunsun Nes- rin, Nesrin, cevap verdi: — Hayır.. Yorgun değil, si- nirliyim... Ve sonra, birdenbire ellerini yüzüne kapıyarak, ağlamıya baş- ladı. Hem ağlıyor, hem de söylü- yordu: — Nedir bu başımıza gelen bilmem ki... Hayat.. İş ha- yatı.. - Diyorlar... Biz bu ha- yatta — çalışacakmıyız.. — Yoksa şunun bunun zevkine alet mi olacağız ? Ben, ellerimi yüzüme kapama- | dim ve onun gibi hıçkırmadım. Yal- nız bu zavallı sarışın yavrucuğun yüzüne baka baka, kalbimden | ağladım. Nesrin anlatıyordu : — Dün sabah size gösterdi- ğim adrese gittim, buldum. So- kak içinde bir apartımanın üst katı... Burası bana biraz garip geldi amına, babamın bir arka- daşı tarafından tavsiye edildiği için fazla şüphelenmiye lüzum görmedim... Kapıyı çaldım. Otuz beş yaşlarında kadar - bir bey açtı. Kendimi tanıttım. — Buyurunuz. Dedi. Beni içeri aldı. Etrafı- ma şöylece bir baktım. Sözde, bir yazıhane.. Adi bir masanın bir yazı makinesi duruyor. Amma nasıl yazı maki- nesi.. Kimbilir kaç senelik.. Adı bile unutulmuş bir Fabrikanın malı.. O Beyin gösterdiği yere otur- dum. Vazifemi sordum. Efendim, bu Bey; büyük Bankalara ve ticarethanelere mühim tercilmeler yaparmiş. Ben de bunları yaza- cakmışım. Eh, pekâlâ.. Benim de iste- diğim bu değil mi?. Aylık mese- lesini derhal kararlaştırdık. Kırk lirayı, hiç itiraz etmeden kabul etti.. Biz böyle konuşurken kapı çalındı. Bey kalk'ı - kapıyı — açtı. On dört yaşlarında kadar güzel- ce bir kız içeri girdi. Elinde bir sepet vardı. Bey, kıza hemen emir verdi: — Haydi' Melâhat, yemeği çabuk hazırla.. Karaim aç. Dedi. Kız, dikkatli dikkatli bana bakarak yürüdü: Bir kapı açtı. Kapıdan içeri gayrühti- yari olarak gözlerim kaydı. Gö- züme evvelâ, bir tel dolap ilişti. Dolabın üzerinde de birçok ş- şeler vardı. Biz, Beyle biraz da- ha konuştuktan sonra kalktım, Yazı makinesini « uayene etmek istedim. Bey de hemen ayağa kalktı — Ma'ine bir az bozuktur. yarın gönderelim yaptıralım da.. Dedi ve sonra içerki - odaya | geçti., Ben, mütemadiyen etrafımı tetkik ediyor ve yazıhane denilen burasını, hiçbir şeye betnizetemi- yordum. Bir taraftan da o kızı merak ediyordum; Acaba kimdi?, Hazırlık yarım saat kadar sürdü. Bey, kapıya geldi. — Buyurunuz. Dedi, Ben, karnım tok oldu- ğunu söyledim. Kız da kapıda güründü. İkisi de okadar ısrar ettiler ki, kalkmıya mecbur ol- dum. Bir de içeri odaya girdim baktım ki yemek sofrası değil, mükemmel bir rakı sofrası... Bir- denbire çıksam, ayıp olacak. Bütün bütün yazıhaneden çı- kıp gitsem, © hiç olmıya- cak. Daha ortada fol yok, yumurta yok. Hele bakalım, 80- nu nereye varacak, masaya olur- dum. Onlar da oturdular. Bey, kendi elile bir kadeh doldurdu. Bana uzattı. Ben fena halde s- kılarak böyle şeylere alışkın ol- madığımı söyldeim.Aman yarabbi, o kadar israr ettiler ki, tarif edememr Fakat kabil değil, rakıyı kabul ettiremediler. Nihayet, © beyle kız, karşılıklı içmeye başladılar... Hem yiyor, hem içiyorlardı. Ben, birkaç lokma yedim. Bey, bir aralık döndü. — Bizim adetimizdir. Öğle ye- meklerinde iştahımız açılsın diye birkaç kadeh içeriz. Sakın, siz sıkılmayınız. Dedi... Artık neşeli neşeli konuşuyor, gülüşüyorlardı. Yemek» ten sonra, Bey, köşedeki karyo- laya uzandı. Sahi onu söylemiye unuttum. Bu oda, hem yemek odası, hem mutfak, hem de Beyin yatak odasıydı, galiba... Biz, kızla |dışarı çıktık. Kız geldi yanıma oturdu. Burada ne iş gördüğünü sordum. Sadece: — Çalışıyorum. Dedi. Bey hakkında almak istedim: — Çok iyi adamdır. İnsana, babası gibi bakar. Ben, çok memnunum. Dedi. Fakat bunlar bana, hep müphem şeyler gibi geli- yordu. Akşam saat beşte bana izin verdi. Eve gelirken düşündüm. Vakıâ bu adamın rakı içmekten başka hiçbir fenalığını görme- miştim amma, yine hallerini be- ğgenememiştim. Eve geldiğim za- man meseleyi olduğu gibi an- neme anlattım.. Annem, beni dinledikten sonra: — Delinin zoruna bak. Her- kesin keyfine karışacak değilsin ya.. Hem sana ne. içip içip boynuna — sarılmadıya?... Kımm eğer sen öyle armudun sapı yar, üzümün Ççöpü var, dersen evde oturur, çok minderler — çü- rütürsün. Fenalık insanin kendin- de olmadıktan sonra kimse — bir- maz, "D’:ö.” Malüm ya, üveyana.. beni çalıştırmak, kazandırmak, kazandı- ğım parayı da elimden almak isti- yor.Üveyanamın bu sözleri özerine bugün istemiyerek tekrar oraya gitmiye mecbur oldum. Bana ka- uyı yine Bey açtı. Girer girmer îl!ıhm İı:ı’kıı.ıışım. kız Ş:klıı. Ben içeri girer girmez bey ka- piyi kilitledi. Fena halde kourk- tum. Hemen pencerenin yanına koşarak: izahat * ÂArkası var «

Bu sayıdan diğer sayfalar: