2 Mayıs 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

2 Mayıs 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

H İt .- — mediği Üç Serseri.. Uç ; Milyoner eşinde.. ÜRLüRER Stakpool di v “ — Nasıl mı biliyorum ? diye mukabele ettn.. Sen — beni rastgeldiğime altının hakiki ye- rini, hatta iki yüz mil kadar yakinini — söyliyecek — derecede budala sanıyorsun? Zannederim soracak başha sualler kalmamış- tır. Devam ediyorum. Evet, dün akşam kendi kendime: — Buraya hiçbir beyazın ge- muhakkaktır, diyordum. Fakat, ya yerlilere ne diyelim? Papular sadet haricidirler. Çünki — çok — budala insan- lardır. Fakat Diyaklar kur- nazdırlar. Binaenaleyh tesadüfen defineyi bulmuş - olabilirler. Bu takdirde muhakkak (Con Land) a ait olduğunu anlamış ve derenin kenarından daha emin bir yere götürmüşlerdir. Bugün Viyar ile konuşuürken ağtımı aradım ve az çok malümat aldım. Adamın anlattığına göre iki sene evvel Diyaklar bir haf- — fa müddetle balıkçılığı bırakmış- lar. Aşağı taraftan örtülü sepet- lerle köylerine eşya |(taşımışlar. Fakat Viyar kauçuk toplamakla meşgul olduğu için bu eşyanın ne olduğunu anlamayı merak etmemiş, fakat bir gün tesadüfen — ormandan geçerken Diyakların taşıdıkları eşyayı köylerine de- ğil, — mabetlerine götürdük- — lerini görmüş, Maamafih işlerine karışmak — istemediğinden - tetki- katını daha fazla ileri götürme- miş. Ve hiçbir zaman heriflerin Altını taşıyabileceklerini hatırına getirmemiş, sadece — adamların dini bir sebeple dere kıyısından — toprak alıp mabetlerine - götür- düklerini düşünmüş ve elân da bu fikirdedir. Fakat ben bu hikâyeyi din- — lerken derhal anladım ki define yerini değiştirmiş ve mabede git- — miştir. Viyar bu mabedin nerede olduğunu bilmektedir. Şimdi me- sele onu bir rehber gibi kullan- ç — maktadır. Kaptat Hul: — Bundan kolay ne var? de- — di. Zarzor berifi önümüze katarız. Hagton bhikâyenin doğruluğu- îukııibiredıih — O balde işler pılı fena de- — ğik dedi. Maamafih yine ihtiyata Ha rlıyu etmeliyiz. ». Tilman da muhavereye karıştı: — Yalnız unutmıyalım ki, eğer — Diyaklar defineyi bulup sakladı- lırıı kolay kolay ellerinden kap- N ,.ısıoııu kesti: D ü Şi E — tırmazlar. Hagtan — arkadaşının — Peki, fakat tüfeklerimiz- le revolverlerimizi unuttunuz mu? Bahsın bu noktası Makarın işine pek iyi geliyordu: — Evet öyledir, dedi. Fakat elendiler; Diyaklar ile aramız açılırsa siz hepiniz silâhlısınız, — kendinizi kurtarabilirsiniz. Fakat — ben ne yaparım. Hiç olmazsa — bana da bir revolver veriniz! Hagton muvafakat etti: Hakkınız var, — defineyi — ele geçirir geçirmez benimkini size devrederim. Makar cevap vermedi, Hag- tonun vadi ile iktifa etmiş gö- K rünüyotdn. — miktar daha — Maamafih bu akşam bir toprak — kazalım, “Makar Bu Defa Da Definenin Yeri Degışmış Olabılecegını llerıye Sürdü.., dedi; kim bilir, belki define yer- liler tarafından — bulunmamıştır. Belki sadece bir zelzele netice- sinde yerini değiştirmiştir. Bir defa emin olmak Jlâzım. Eğer bu geceki araştırmamız da boşa çıkarsa — yarın Viyar ile — ko- nuşur, —anlaşırız. Kaptan Hul sabırsızlanıyordu: — Neden derhal konuşme- yalım ? Makar : — İstersen konuşabiliriz, ce- vabını — verdi, fakat — tavsiye etmem. — Viyar bu — dakikaya kadar buraya — bizim — neden geldiğimizi bilmemektedir. Eğer Eğer işin idaresini bana bırakır- sanız onu son dakikaya kadar meçhulât içinde bırakabilirim, Hagton tekrar söze karıştı: — Hul, arkadaşımızın hakkı var. Kendisini serbest bırakalım, O, muhakkak ki bu işte hepi- mizden kurnazdır, — Oh, ben kendimin kurnaz olduğumu iddia etmiyorum. Bu fikir bana tesadüfen geldi, Viya- kı ne olur ne olmaz diye istic- vap ettim. Bütün mesele bundan ibarettir. Hagton işi tatlıya bağ- lamak istiyordu: — O halde bu akşam yeni bir teşebbüste bulunmıya intiza- ren bu dakikada konferansı bit- miş addedebiliriz. * Yarım saat sonra Tilman ar- hdııı Hagton'u iskeleye dognı bir gezintiye götürdü ve sordu : — Makar'ın samimi olduğunu zannediyor musunuz ? —Asla!Bizi faka bastırmıya ha- zırlanmaktadır. Zannederim ki Vi- yar ile ortak olmuştur, bittabi ilerde onu da kündeden atmak niyetile.. Maksadı bizi ormana gö- türüp orada öldürtmektir. Bizden | silâh istediği zaman suratına dik- kat ettiniz mi? — Evet, fakat siz de bana söyleyiniz, istediği silâhı vermeyi neden vadettiniz. — Çünki — vadimi tutmaniın zamanı gelmiyecektir. Ben Makara “defineyi ele geçirdiğimiz zaman | revolverimi sana devrederim,, de- dim. Halbuki define ormanda değildir ve güzellikle ele geçmi- yecektir. ( Arkası var) Çocuğu Bulanlara Amerikada — çıkan — (Şikago Tribün) —(Nevyork — Niyus) ve (Detroyt Miror) — gazeteleri 10 mayısa kadar Lindbergin çocu- | süzüyorlardı. | dakika ğunu bulana ve bulmıya yardım edene 50000 dolâr ikramiye ve- receklerini ilân etmişlerdir. Bir Haydut Çetesi Amerikada Şikago şehrinde | Milyoner Bulverstonu soyan ve ayrıca İllinoysta 29 — müesseseyi soyup soğana çeviren 11 kişilik haydat çetesinin efradı Şikagoda kâmilen yakalanmışladır. Haydut- lar uykuda iken yakalandığı içi polisler müşkülâta maruz fılmı- mışlardır. Hastaneyi Beğenmeyip Kiliseye Giden Hastalar Pariste Sakra Kör isminde meşhur bir kilise vardır. Bu kilise yüz sene evvel inşa edilmiştir. Birkaç gün evvel yüzüncü yıldönümü tesit edilen bu maruf kiliseye mutaassıp Fransız aileleri, hastalarını getire- rek, birkaç gün için kilisede yatırmışlardır. Garip bir itikadın neticesi olarak yapılan bu hareketten beklenen faydayı şöyle izah ediyorlar: Hayattan ümitlerini kesen hastalar kilisede yatmak suretile Alla- hın lütfuna mazhar olacaklar ve belki şifa kazanacaklardır. Bu asırda ancak fenden ve ilimden beklenebilecek bir şifayı kilisede arıyanlara şaşmamak elden gelmez. Yalnız şunu da söyliyelim bu garip hareket daha ziyade papazların yaptıkları propagandanın bir neticesidir. Bu suretle papazlar halkı kiliseye merbut kılmakta ve binnetice kilisenin varidatını çoğaltmaktadır. FIKIR Lokanta da herkes lıeııdı lle minde idi. Kimse kimse ile meş gul değildi. İçeriye ihtiyar bir kadınla ihtiyar bir erkek girdi. Bir masaya karşılıklı - oturdular. Kadın, güzellik, gençlik ve şıklık iddiasında olan çirkin ve ihtiyar bir kadındı. Oksijenli kesik saç- ları pudra ile doldurulmuş yüzüne sarkıyor, kıpkırmızı dudaklarının arasından takma beyaz dişleri görünüyordu. Kıyafeti 18 yaşın- daki hoppa bir genç kızın giyi- nişini andırıyordu. Erkek basit | fakat itinalı bir şekilde giyinmişti. Hiç konuşmuyorlardı. Etrafı Çorbalarını sükün bitirdiler. Henüz - bir iki geçmemişti ki, — sesleri yavaş yavaş yükselmiye, etraftan duyulmiya — başlamıştı. — İkisi de suratlarını asmışlardı. Bir an geldi içinde ki, bütün —lokanta kendilerile meşgüldü. Artık enikonu kavga edi- yorlardı. Hem de karı koca kavs gası.. Erkek yumruğunu masaya vuruyor, kadın elindeki — çatal bıçağı : — Şak!. diye tabakların üze- rine fırlatıyordu. Garsona çıkışı- | yorlar, biribirlerine en kaba söz- leri söylemekten çekinmiyorlardı, Lokantada, umumt bir mahalde olduklarını —unutmuşlar, kendi evlerinde imiş gibi, iç çamaşırlarına varıncıya kadar, herşeyi ortaya ya- yıp döküyorlardı. Bütün müşteriler yemeklerini bırakmışlar, ağızları açık, hayretle bunları seyrediyor- du. Kadınlar, dudak büküyorlar, kabahati erkekte buluyorlardı! Erkekler içlerinden: — Ah kılıbık herif ah.. Ulan sustur şu kartaloşu! diye mırı- danıyorlardı. Lokantanın mihanikt hareketi durmuştu. Etraf bunlarla meşgulk- dü. Ahçıbaşı bile beyaz takke- sile mutfaktan dışarı fırlamış, on- lara bakıyordu. Fırtına bütün şiddetile devam ederken, lokantanın kapısı açıldı. İçeriye bir çift girdi. Bütün göz- ler bu yeni gelen genç kadınla genç adama çevrildi. Yeni gelen çiftler lokantanın dahili vaziye- tinden bi haber yürüdüler, demin kavga eden karı kocanın masa- sına oturdular. Gençler, masum bir eda ile âdeta etrafa lâvlar saçan bir yanardağın eteğine oturmuşlardı. Farkında değildiler. * Birdenbire lokantada sükün avdet etmişti. Kavgacı ihtiyar karı koca susmuştu. Herkes bu âni sükünun sebebini araştıri- yordu. Yüksek sesle konuşmak şöyle — dursun, konuşmıyorlardı. bir sessizliğe ne idi acaba? ihtiyar karı kocanın masasına oturan genç kadınla erkek, tatlı tatlı kanuşuyorlar, biribirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Her halde bunlar - biribirini seven bir çiftti. Masada fıkır, fıkır, kivil - kivil oturan genç kadın ihtiyar kocanın, İevent endam, yakışıklı genç adam da ihtiyar kadının karşısına oturmuştu. İhtiyar kadın genç adama, ihtiyar erkek genç kadına yiye- Bunları mutlak sevkeden sebep — Bu gönlü taze ihtiyarlar, mırıldanarak bile | Bu Sütunda Hergun Muharriri: — Sabah FIKIR! cek gılıı sabit nazarlarla bakı- yordu. — İhtiyarlar hayatlarından memnundular. Bakıyorlar, bakr yorlardı: Gözlerini — kırpmadan, başlarinı oynatmadan. * Mütecessis müşterilerden bin diğerine diyordu ki: genç bir karı koca ile ahpap olsalar, her akşam onlarla buluş- salar görüşseler ne iyi yaparlar. Hayatları daima böyle sessiz ve tatlı geçerdi!.. Elbise Gibi — * Vücuda Giyilen Bir Sandal Burada gördüğünüz adam Se- sil Karmişal isminde meşhur bir sporcudur. Bu maruf sporcu, re- simde gördüğünüz şekilde kalın ve su geçmez yelken bezinden bir. kayık yapmıştır. Fakat bu garip kayığın altında bacakların geçmesi için iki delik vardır. Adamın ayaklarına dikkat eder- seniz ufak bir kanat görürsünüz, İşte bu sporcu bu garip kıyafetle Manş denizini geçmiye teşebbüs chııeJııedîı SON POSTA Raşit Rıza Tiyatrosu Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk Mece Elena Halkusi iştirakilo 2 Mayıs Pazartesl akşamı 930 da Bir Gece ve bir Hayat Dram 3 Perde Razetesi * İstanbul: Eski Zaptiyo * Çatalçeşme sokağı 25 Pelefon İstanhul - 20908 a kutusu: İstanbul - 741 Talgraf: fatanbul SON POSTA ABONE FİATİ TÜRK !_Y_l_'. 1400 Kr. 7150 » 400 » 150 » Ecnebi 2700 Kr. 1400 » 800 » 300 » 1 Sene 6 Ay 8 » üi — Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan — mes'uliyet alımmaz cevap için möktuplara 6 kuruşluk Pol ilâvesi Tâzundır , Adres değiştirilmesi (90) kuruştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: