4 Temmuz 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Temmuz 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- TAVEAATAARET ŞNT TCC TT R T FAO ÇANAKKALE Türklerin Süveyş,Kafkas, Irak Ve İran- daki Meşguliyetleri Düşünülmemişti Eğer ©o endişe göstermezso, bir sivilin tehlike hissetmesine mahal yoktu, hatta Başvekil bile onun noktai nazarlarından şüphe etmiye lüzum görmüyordu. Bununla beraber 19 martta, Mister — Askit —asker ihracı için bir. program — tanzim edilip edilmediğini sordu. Lord Kiçner, merkezde böyle bir plân tertibine müsait malümatın mev- cut olmadığı, bu sebeple mezkür plânın mahallindeki amiral ve kumandanlar tarafından tanzim edileceği bildirildi. Bu — cevap Üzerine mesele kapandı ve yu- karda zikredilen suallerin hiçbiri mevzubahs - olmadı. Şüphesiz asker ihracı projesi mahallindeki kara ve deniz er- kânı harbiyeleri tarafından müş- tereken — tanzim edilmek lâzım gelirdi. Fakat bu plânin çok ev- velinden — hazırlanmış olması ve bu plânın tatbikı için merkezden istenecek —asker ve mühimmat miktarının tesbit edilmiş bulun- ması lâzımdı. Bu sebepledir ki, Mart nihayetinde ceneral Hamil- tonun emrinde bulunan asker miktarile, bu işin istilzam ettiği kuvvet — arasında hiçbir münasebet yoktu. Jeneralın mai- yetindeki kuvvet, Lort Kiçnerin Fransız erkânt harbiyesini renci- de etmeksin Fransadan ve Mısır- dan topliıyarak oraya sevkettiği 75 bin kişiden ibaretti. Fakat ©o tarihte bile bu kadar bir kuv- vetin kifayet edip etmiyeceği şüpheli idi. 8 kânunusanide Lort Kiçner Harp Meclisine Gelibolu yarım- adasını zapt için 150 bin kişilik bir kuvvete ihtiyaç olduğunu bil- dirmişti. Halbuki 12 martta Ce- neral Hamiltona 75 bin kişilik bir kuvvetin kifayet edeceğini söylemişti. Lort Kiçnerin noktai mazarını değiştirmesi kısmen ma- kul idi. Çünki ilk tahmin, bir Yunan erkânı harbinin harpten evvelki mütaleasına istinat ediyordu ve bu mütalca Türklerin Süveyşte, Kafkasta, Irak ve İranda meşgul olduklarını nazarı dikkata alma- mıştı. Bununla beraber, şubatta başlıyan İngiliz donanma taar- ruzu — neticesi — olarak — Geli- boluya —asker ihracının bu- gün dünden daha müşkül ol duğunu tahmin mümkündü. Fakat Lord Kiçner o tarihte Çanakka- leye 75 bin kişiden fazla kuvvet gönderememişti. Zaten boğazların ordu. yardımına ihtiyaç hisset- meksizin — donanma — tarafından geçilebileceğine olan — emniyeti hiçbir vakit sarsılmamıştı. 27 martta, karaya asker ih- racı takarrür ettiği zaman, te- şebbüsün daha bir ay gecikme- sinin işi daha ziyade işkâl ede- ceği anlaşılıyordu. Fakat bu kuv- Veti takviye meselesi henüz mev- zubahs olmuyordu. Bu sert şerait — dahilinde nekadar büyük — bir kuvvete ihtiyaç hissedileceği hakkında merkezdeki —erkânı harbiyenin fikri sorulmamıştı. Hatta, ilkba- harda garp cephesinde yapılacak taarruza ilâveten, bu yeni ve mu- azzam cepheyi İngilterenin idare edebilecek askeri olup olmadı- F SON P Tmgiltere Hükümeti tarafından Gafl Hı. ne hediye edilen eserin tercümesi. Yazan : Ceneral Oglandı 32 - Çanakkalede bir hücuma Iintizar ğını düşünmemişti. Bunun böyle oluşu, kismen — İngiliz. Başku- mandanından alınan bir telgraftan dolayı idi. Fakat Jeneral Hamil- ton muvaffakıyetinden emin gö- rünmekle beraber, elindeki bütün kuvvetini kullanmıya mecbur ola- Ordugâhın her tarafında ayni faaliyet vardı. On binlerce esirin bir kısmı su kenarında boğazlan- dığı gibi bir kısmı da önünde kesiliyordu. İfasis suyu yavaş yavaş kırmızılaşıyordu ve yüz küsur bin âdem oğlunun bir anda kesilmesi gibi işitilmemiş bir hâdise, kızıl bir haber halin- de ilerilere doğru akıp gidiyordu. çadırlar | Timur, boğazlananların har-« harelerile boğazlanma — sırasını bekleyenlerin vaveylâsını işitmi- yor gibiydi. Hasren ve bütün benm- liğile Mollayı tarassut ediyordu. İşte Hintlinin ona gösterdiği sah- ne de tahakkuk etmişti. Ömrlünde bir tavuk bile keşmemiş olan hoca, kendi hissesine isabet eden esirleri elile boğarzlamak mec- buriyetine düşmüştü. (1) Akabey- gümün ölüm haberinin akabinde | tahakkuk eden bu kehanet Ömer Şeybhin de ölümünü ettiriyor gibi idi. Timur işte bu düşünce ile Mollayı gözetliyordu. (Arkası va Temo Awğ;ıv İle B;r llğlâl—cat En Yaşlı İhtiyarımızın Asıl İsmi Bugün Yaşıyan Çoc.uk Ve Torunlarının Mehmettir Adedi Altmışı Geçiyor ( Baş tarafı | inci sayfada ) Birinci karımdan hiç çocuğum olmadı. İkincisinden 3 kızım oldu. Üçüncüsünden üç erkek bir kız çocuğum vardır. Dördüncü karım- dan da beş kız ve bir erkek ço- cuğum oldu. Şimdi oğlumun oğ- lunun, oğlunun oğlu var., Zaten bizim köyün bütün halkı hep benim çocuklarım torunlarım ve onların çocuklarından ibaret gibi bir şeydir. Ailemiz altmış kişiden fazladır. Asırdide Temo Ağa kahve, çay ve cıgara kullanmamaktadır. En ziyade tatlı ve et yemektedir. Maalesef bu sevdiği gıdaları da son zamanlarda bulamaz olmuş.. Temo Ağanın süt dişleri çıkmak üzeredir. Bu dinç ihtiyar, köyü- nün civarına kar yağdığı zaman, köye gelen yolcuları sırtı Üzerin- de taşımakta ve onları kardan çıkarmaktadır. Temo Ağa şimdi genç bir kızla sevişiyormuş ve evlenmek Üzere imiş. Bu şayianın doğru | olup olmadığını sordum. — Elbette yaaa... Bunda hay- ret edecek ne varki?,. Ben sizin gibi zamane gençlerinden deği- lim ki.. Temo Ağa, isminin men'şeini- de şöyle anlatıyordu: — Benim asıl ismim Mehmet- #ec—— — - t Demir gibi olduğum — için babam bana “demir, dedi. Gel zaman, git zaman bu “Demir,, “Temo,, oldu çıktı. Bu işin nasıl olduğuna — bende hayretteyim vallahi.. Temo Ağa ahvali âlemden de haberdardı. Bilhassa cümhuriyet hükümetinin sadık bir duacısı idi. Dedi ki: — Hey evlât.. Bugünün kıy- metini anlamak için eskiyi bil- mek Jâzımdır. Ne idi bizim za- manımız.. Soygunculuk, vurmak, kırmak, öldürmek.. Bunlar her günüı:lup biten şeylerdi. Elham- dülitah şimdi bunlardan — eser kalmadı. Ortalık gül gibi vallahi. — Ağam, Zaro ağayı tanı- yor musun, hani Amerikayı Ay- rupayı dolaşlı. 150 yaşında imiş.. — Hadi oradan Zaro da kim oluyor be?.. Ben onun gibilere ancak evlât nazarile bakarım. Türkiyeye gelir gelmez ilk işim | elimi öptürmek olacaktır. Gelsin elimi öpsün.. Ona bir hayır dua edeyim. Türkiyenin ve dünyanın en | yaşlı ve dinç ihtiyarından ayrılır- ken elimi uzatmıya korkuyordum. Elimi sıktı: — İaşallah yine — görüşürüz evlât. Yaz da beni bu vaziyetten kurtar.. Vallahi çok sıkıntıdayım, en sevdiğim ete ve şekere has- retim billâhil.. diyordu. Niyazi Yılmaz tahakkuk | Temmuz 4 üyük T arih_Konğfe;'sinde he Dünya MedeniyetTarihin- de Türkün Oynadığı Rol Ankara, 3 (A. A.) — Tarih müderris ve muallimleri içtimaı bu; saat 9 da Halkevinde Ma- arif Vekâleti Talim ve Terbiye Dairesi Reisi İhsan Beyin riyase- tinde devam etmiştir. İçtimada Muarif Vekili Esat Bey de hazır bulunmuştur. Bu- günkü toplanmada Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti âzasından Dr. Reşit Galip Bey tarafından (Türklük ve medeniyet tarihine umum! bir nazar) mevzmı Üüze- rinde bir konferans veri!miştir. Reşit Galip B. memleketimiz- de ilk defa bir milli tarih kongresi toplandığını ve bunun- la inkılâbımızm — millt kültür sahasındaki — safhalarından — biri Üzerinde — aydınlık ufuklara doğru ehemmiyetli bir 'yürüyüs Lıpmıı olduğumuzu ve milli tari« imizin son yıllara kadar kendi aramızda ne mertebe ihmal edil- miş ve bütün dünyada ne ağır iftiralara uğratılmış bulunduğunu söyledikten sonra, bütün Türk- lük hakikatinin şanlı timsali Bü- yük Reisi, bu yolu açan ve hepi- mizi irşatlarının mütemadi ış- ğında yürüten rehber olarak tazimle selâmlamış ve kongre bu selâmı şiddetle alkışlamıştır. Reşit Galip Bey hulâsaten demiştir. ki: “Tarih bütün beşeriyetin malı« dır ve beşeriyetin en geniş aileleri ırklardır. Bir millt tarihin tetki- kine milletin mensup olduğu ır- kın mütaleasile başlamak lâzım- dır. , Konferansçı buna ırkların tarifine ait bir tarihçe ile gir- miş ve her tasnif, teklif veya nazariyede Türk ırkına verilmiş olan mevkil göstermiye çalışmıştır. Reşit Galip Bey, ırk kelime- sinin bütün ilim ıstılahları içinde şimdiye kadar en fena muamele görmüş ve en yanlış mânalara ve tefsirlere çarpılmış bir (turani ledl:l'ır b:::ıı nu ıöyledikt;n ve içinde ğumuz asrın başına kadar muhtelif irk tasnif tecrü- belerini bir hulâsa halinde göz- den geçirerek Türk ırkının Moğol camiasına ve sarı derililer ara- | sına sokulmasının ilim için bir | ayıp teşkil ettiğini söyledikten son- | Dra ınh'_epoloii esasına müstenit irk tasnifi mesaisinin en yakın ve en son safhalarına geçmiş ve buna aitte bir hulâsa yapmıştır. Müteakıben tiplere geçmiş ve anlaşılmamış formülleri mütema- diyen — kullanmaktan kurtulmak için sekiz esas tipe — verilen isimleri — zikrettikten — ve — bu tiplerin çok muayyen manala- rı ihtiva ettiğini hatırda tut- mak lâzım geldiğini soyledikten sonra herbiri hakkında izahat vermiş ve sözünü nihayet Alpen tipine nakile Türk ırkinın va- larını temsil eden bu tip hak- kında tahminlerinin ve hükümle- rinin birçoğuna — iştirak — ettiği profesör Roland B. Dixonun bu husustaki mütalealarını anlatmıştır. Reşit Galip Bey, elde mevcut bütün vasıtaların bu noktai nazar lehin deolduğunu ve muasır antre- polojistlerden hepsinin denecek kadar büyük bir ekseriyetinin Türklerin Brakisefal camiasının Alpen adı — verilen zümresine mensup bulanduğanu kabul ettik- lerini söylemiştir. Reşit Galip Bey, müteakiben Alphlar — dedikleri — atalarımızın mubtelif kadim medeniyet saha- larındaki görünüşlerini ve yara- ti — faaliyetlerile bu sahalara attıkları silinmez imzaları gözden geçiriyordu. Reşit Galip Bey, Çinden başlıyarak - sırasile Hint, aşağı, yukarı Mezopotamya, Mi- sır, Ege, Eti medeniyetleri hak- kında uzun uzadıya ve en son vesaike müslenit izahat ve ilâ- veten eski Anadolu halkına ait olarak şimdiye kadar bulunabilen kafatasları — ve yapılabilen ar- keolojik tetkikler hakkında ma- lâmat vermiştir, Reşit Galip Bey, Çin medeni- yetinden bahsederken 1919 da yukarı Sarı Irmak vadisinde baş- hyan ve 1920 de Kansu ve Ho- nan'daki hafriyatla ehemmiyeti artan bu taharriler neticesinde bilinen Çin medeniyetinden çok evvel kadim devirlere ait mede- niyetlerin varlığının ispat edilmiş olduğunu söylemiş ve Hindistana nakli kelâm ile, son aylarda çıkan ve elimize ancak iki gün evvel gelen bir eserde Hindista- nn şimalinde yapılan hafriyat neticelerinde şimdiye kadar bulu- nan kafatasları içinde Brakise- fallaerin ve bunlar içinde Alplıla- rın bütün diğer tipler arasında mütefevvik — bir mahiyet gös- terdiğinin — yazılmış — olduğunu söylemiştir. Reşit Galip Bey, Mezopotam- ya hafriyatını bahisle gittikçe daha şümullü — surette devam eden taharrilerin ortaya koyduğu esas hakikatleri şu surotle hulâsa etmiştir: 1 — Sami ve yerli olduğu zanndilen (Mezopotamya) medeni- yetinin yerli sayılması imkânsızdır ve çok daha kadim ve Sanmi ol- mıyan bir ırkın malıdır. 2 — Bu ırk ve medeniyet Orta Asyadan gelmiştir. 3 — Bu medeniyetin mümtaz mümessillerinin Türk ırkından olan Somerler olduğu meydana çıkmıştır. Ankara, 38 (A.A.) — Tarih muallimleri içtimaı öğleden sonra Yusuf Akçora ve n Beylerin riyasetlerinde dört celse aktet- miştir. Reisicümhur Hz. kongreyi şereflendirerek localarında müza- keratı nihayetine kadar dinle- mişlâ:diı. z eşit Galip Türk san'at ve neınlyeü hakkında Strey- övski'nin fikirlerini ve — tet- iklerini bu — konferasta — ser- dettiği —mütalcatını teyit eden kuvvetli delillerden olarak ehem- miyetle kaydetmiş ve konferan- sına şu suretle nihayet vermiştir: Darülfünunumuzun, — liselerimizin, ortamekteplerimizin — muhterem, güzide okutucuları, hakikat sizce ve bizce sabittir. Her asil ma- nada cevheri tükenmez Türklüğün kanını taşıyanlar bundan şüphe edemezler. Davamız, bizim hakikatimizi bütün beşeriyetin itikatları — sıra- sına koymaktır. Sizlerin ve eli- nizde yetişecek beynelmilel Türk tarih otoritelerinin ve teb kin — şimşekleri tarihine asırlardır katran yağdıran yerli ve yabancı — taassup bdıl;uliı- rını ya -i cak, m"nri l Ergınotlon- dan çıkacaktır. Bu yalnız tarihi- mizin değil, ezeli ve ebedi (haki- katin) zaferi olacaktır. Reşit Galip Beyin konferan- sından sonra Darülfünun müderris muavilerinden Zeki Velidi Bey söz almış ve — Reşit Beyin — konferansta — zil İ Orta Asyada kuruma meselesini mevzuu bahsederek - kablettarih zamanlar için kurumayı mümkün görmüş olduğunu ve tarihi de- virlerde ise kurumayıp - suların ayni vaziyette kaldığını söylemiş ve bu hususta bazı vesikalar okumuştur. Reşit Gı.llŞ Bey tekrar söz alarak; Zeki Velidi Bey kablet- tarih zamanlardaki kuruma hu- susunda kendisile mutabık ok- duğunu, tarih devirlerindeki kuru- maya gelince bu devirde ku- rumanın mevcut — olduğunu söy- lemiş ve birçok vesikalar okuya- rak ve deliller göstererek müta- lcalarını ıspat etmiştir. Kon; yarın saat 9da me- saisine devam edecektir. Bu akşam kongre murahhas- ları şerefine Halkevinde tarihi bir müsamere verilecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: