14 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

14 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Seyfa SÖN 'POSTA YSAŞKURTMALINI A Ankara Mektupları Otomobil Eğlencesi Ankara ( Hususl ) — Mütema- diyen değişen, yenileşen ve gü- zelleşen — Ankaranın — kendine mahsus öyle bususiyetleri var ki, bunlar bir yabancıyı hayrete dü- şürmiye kâfidir. Birkaç ay evve- line kadar eski Ankara ile yeni Ankarayı biribirine rapteden bir otobüs şirketi vardı. Şimdi otobüs şirketi faaliyetten çekilmiş, yerini otomobillere — terketmiştir, artık Yenişehirle Taşban arasında ©- tomobiller işliyor ve müşterilerini otobüs fiatine taşıyorlar.. Yani etomobiller dört müşteri bindiri- yorlar ve herbirinden 12,5 kuruş alıyorlar.. Fakat bu şekilde gidip gel- meler Öyle garip tesadüfler ya- ratıyorki, Yenişehirden Ankara- | ya gitmek başlıbaşına bir zevk haline geliyor.. İstanbulda Karaköyle Emi- nönü arasında işleyen ve: — Dolmuşa bir adam'.. diye haykıran sandalcılar, gibi bura- daki şoförler de: — Haydi —Yenişehire — bir adami. diye bağrıp duruyorlar.. Ve dört kişi tam olduktan sonra harekete geçiyorlar. Bir senedenberi Ankaradan uzak bulunduğum için bu otomo- bil seyahatinin farkında değildim. Dün ilk defa bu otomobillerden birine bindim. Biraz sonra yanı- ma iki şişman hamm oturdu. Dördüncü müşteri de şoförün yam- na bindikten sonra bareket ettik. | Fakat etomabil hareket edip sarsıldıkça, — şişman — hanımlar giltikçe yerlerine yerleşiyorlar. Ben de otomobilin köşesin- de ezilip, büzülüp, — yassılıp duruyordum. Burnum ter kokula- rının, vücüdüm tazyiklerinin al- tında mahvoluyordu. Fakat ha- nımefendiler oralı değildi: — Vallahi iyi oldu da şu | otobüslerden kurtulduk!.. — Neidi o sarsıntı canım. İnsanın içi dışına geliyordu!.. “— Doğrusu bu otomobiller " çok rahat!.. diye konuşup duru- yorlardı. Ben, bir köşeye sıkıştırılan ve mütemadiyen Üzerine basılan bir kedinin — çıkardığı miyavlamıya benzer bir sesle: — Cidden çok rahat! diye- bildim. Taşhauda otomobilden indi- ğimiz zaman benim yassılmış ve uzamış vücudumun farkına - bile varmadılar!.. Her ne ise, Yenişehir hanım- larının çoğunun modern ve zayıf olduğuna ve beylerininde sporcu ve İevent endam bulunduğuna göre herhalde bir daha böyle bir otomobil seyahatine katlar- mıyacağım — demektir. Nitekim, akşam Yenişehire dönerken oto- mobile — dört — zayıf — müşteri binmiştik. Üçü hanımdı. Hepsi de zayıftı. Vücutleri bir yılan gibi kıvır kivir kivriliyordu. Şüphesiz ki bu otomobillerde tarife filân yoktur. Dolmuşa bir adam usulile gidip gelmektedir- ler. Yalnız saat sekiz buçuktan sonra gece tarilesi tatbik edili- yor ve bir müşteriden 12,5 ku- Yuş — yerine - 20 kuruş — alını- yer. Maamafih bu fazla tari- fe usulünün terbiye edici, aile hayatının sıcaklığını muhala- za edici ve azmağa müstait er- kekleri intizama sokucu bir fa- zileti var! Herkes fazla para ver- memek için sekiz buçuktan evvel evine dönüyor.. Akşamları bir iki tek atınak isteyenler fazla kaçır- | madan zamanında — yuvalarında bulunuyorları. Hattâ benim ka- | naatimce, bu sekiz buçuk tarife- sini değiştirmek lâzımdır. Meselâ, her müşteri elli ku- 4 , n Tepeye Varıncı | Kayseri (Hu- susi) — Ankara- | daki Gazi Mualk- Hm Mektebi tale- beleri son gün- lerde çok fay- dalı ve eğlenceli bir dağ tenez- zühü yapmışlar, —© | tarihl Erciş da- ; ğının dört yüz metre — irtifam- daki karlı tepe- sine kadar çık- mak suretile cid- den — muvaffakı- yet göstermişler- dir. Bu talebeler tatil münasebe- tile bu civardaki Zencidere Köy Muallim Mektebinde oturmakta- dırlar. Tenezzühe iştirak edenler- den Mehmet Oktay Bey bu mw- vaffakıyetli tenezzühü şöyle an- latıyor: “Zencidere Köy Muallim Mek- tebinden otuz arkadaş birleşerek altı saat yürüdükten sonra Erci- | şin dibine geldik. Burada ye- meklerimizi yedik ve Develiye yollandık. Akşam üstü Develide- yiz. Buraya kadar tam on üç saat yürümüştük. Hepimiz yorulmuş- tuk. Fakat yürümiye alışmamış olanlar pestil gibi olmuşlardı. O geceyi Develide bir ilkmekte- Çok Garip Bir Hırsızlık Hâdisesi Alâiye (Hususi) — Bu civarda garip bir hırsızlık hâdisesi ok muştar. Hâdise aynen şöyle geçmiştir : Feriske nahiyesinden köyüne gelmekte olan 80 yaşında Ak- hoca oğlu Mehmede Armenak kazası eşrafından Hacı Emin zade Hüsamettin Ef. bazı fukara köylülere verilmek üzere altmış lira verir. Mehmet ağa parayı heybesine koyup merkebine bi- nerek köyüne yollanır. Arık- arası denilen mahalle - gelince merkep — Ürker, 1 zavallr — il- tiyar düşer, tehlikeli surette ya- ralanır. Bunun Üüzerine civarda oturan bir aşiret halkından baz- ları yetişirler, ihtiyarı kaldırırlar, bu sırada heybeyi de aşırırlar ve içindeki emanet altmış lira da gi- der. Bir aşiretin içinde kaybol- | duğu balde heybe ve para mey- dana çıkmamıştır. Zavallı ihtiyar perişan bir halde sızlanmaktadır. -MLA. ruş vermeli, sekiz buçuk tarifesi yavaş yayaş sekize, yedi buçuğa... Altıya çıkarılmalıdır.. Bu suretle bugün Yenişehir erkekleri saat altıda ailelerinin sıcak yuvaların- da bulunmuş - olurlar!.. Fakat bu | tedbirin bir faide vermiyeceğini şimdi anlıyorum.. Öyle ya, Anka- ranın Şişlisi, Maçkası addedilen | Yenişehirde bir lira otomobil parası veremiyecek kaçj kişi var- dir? — Sabalı l iğyesi Te Ercişin karlı tepesinde bin salonunda geçirdik ve bu yorgunluk üzerine hiç rahat ob- mıyan bir uyku uyuduk. Sabah- leyin uyandığımız zaman güzel Develiyi yemyeşil bir manzara içinde cennet gibi gördük. “Bu kasaba hakikaten güzel. Hayat ucuz, kasaba temiz ve halk cana çok yakın. Kasabanm misafirperver belediyesi bizi ye- meğe davet etti. Gece saat on birde Ercişe yollandık. Meh- tapta yürümek cidden nefis ve şairane bir şey. Mütemadiyen tırmaniyor, fakat mesafeyi bir türlü bitiremiyoruz. Hepimiz gece soğuğunun tesirile titriyoruz. Yarı- MEMLEKET HABERLERİ Ercişin Karlı Tepesinde ya Kadar 30 Kişiden Ancak 18 Kişi Kalmıştı volda biraz ateş yakarak 1sındik- tan sonra tekrar fırmanıyoruz. nin yakınlaştığı &3 anlaşılıyordu. Fa- ©$ kat arkadaşlar- dan bir kısm kendilerinde da- ha yukarıya, te- peye çıkmak ce- saretini bulama- dılar, orada kaldılar. Biz etuz kişiden 18 kişi kaldık ve mütemadiyen tırmanıyoruz. Artık tepeye 500 metrelik dimdik bir yokuş var. Burada karlar üze- rinde yemek yedik. “Soğuktan tüylerimiz diken di- ken oluyor, dişlerimiz biribirine çarpıyordu. Bastığımız yer kay- yor ve üç adımda bir adım geri- Hiyoruz. Nihayet bin bir müşkilât arasında Ercişin meşhur tepe- sine vardık. Hava çok soğuk, fakat manzara çok nefis. Her taraf ayaklarımızın altında duru- yor. Tepede bir hâtıra defteri var. Deftere imzalarımızı attıktan sonra geri döndük ve yaz mevsi- minin ihk gününe kavuştuk. , _Üalâ;amn Bîlrl_ilr)aşl'ırlhjyaçlan Bir Dikiş Mektebi Tesis ke ek Lâzımdır Malatyada makine dersi alan genç kızlar Malatya ( Hususi ) — Şehri- mizde tahsil ve irfan heveskârlığı hemen — herkese sirayet eden bir mahiyet almıştır. Bu sözüm- de hiç mübalâğa yoktur, sade hakikatin kısaca ifadesidir. Elyevm burada —mevcut mektepler bu geniş arzuyu kısmen tatmin et- mektedir. Fakat genç - kızlarımı- zın ve hatta bazı hanımlarımızın bile ameli hayata uymaları için lâzım olan bir dikiş ve biçki mektebinden henüz mahrum bu- hunuyoruz. Eğer burada böyle bir mües- sese açılacak olursa memleket genç kızlığı hesabıma büyük bir hizmet Ha edilmiş olacaktır. Şim- diki halde bu ihtiyaç bir dikiş makinesi licarethanesi tarafından l küçük mikyasta tesis edilen bir duıh" vasıtasiyle temin edik mektedir. Birçok genç kızlarımız buraya devam — ederek makinesinin nasıl kullanılacağını öğreniyorlar. Buraya devam ederek makine öğrenen genç kız ve hanımları- mızın miktarı beş yüzü bulmuş- tur. Bu rakam, şehrimizde kuv- vetli ve asri bir dikiş mektebi tesisinin nekadar lüzumlu oldu- ğunu açıkça ispat eder ıımnî M. Su Başında Bir Cinayet Malatya (Hususi) — Eski Ma- latyanın Alacakapi mahallesi hal- kından Hasan ile Necip arasında * gu başında bir su kavgası olmuş, netiçede Hasan bıçağını çekrek Necibi ağır surette yaralamışlır. « Artık kar | *€mailini Şiğelma;amanı | Halbuki rüyanın ruhu burada idi gelmiştik. Tepe | | , bin büyüklüğünü ve rüyalarda : Ağuslos 14 ı Tarihi Fıkra ;Şaı'ri Azamın Rüyası Abdülhak Hâmit Bey, rüyada :Allılıı görmüşler . Bu büyük temaşayı endişeli bir zarafetle hikâye eden Lüsyen Hanımefendi, rabbi kâinat ile İlâhı edebiyatın karşılaşmasile beraber korkunç zelzeleler yüzgösterip her şeyin yakıldığını, — göğsü — ilikli olarak buzura çıkan üstadın da terler ve feryatlar içinde uyandığını söylüyorlarsa da Allahın şeklini, izah — buyurmuyorlar. ve biz, rabbin üstada ne surette tecelli ettiğini öğrenmek isterdik. İskolâstik iddialara göre A- lah, rüyada görülemez. Bu, Rab- görülmek tenezzülünden masun olduğunu — göstermek kaygusile ileri sürülen bir iddia olmakla beraber ilmi bir hakikati de ihtiva | eder. Çünki dinler ve bilka Müslümanlık, Allahın müce sürette tasavvurunu meneder. Bu sebeple zihinlerde mütecessit bir Allah mefhumun teşekkül edemez. Dimağ hüceyrelerinde vücut bu- nuyan şekillerin rüyada görülme- sine ise imkân yoktur. Hâmit Beyin rüyası bu an'a- nevt imkânsızlığı bertaraf etmiş oluyor. Fakat vakıanın asıl ve zarif —nakili Lüsyen H. fendi, tecellinin. can alacak noktasını nedense mesküt — bıraktıkların- dan hikâyenin uyandırdığı merak ı katmerleşiyor. Bu münasebetle hatırımıza | bir fıkra geldi: Cengizin ilk halefi olan Oğu- ' day Han, rüyaya çok kıymet veren bir zat imiş. Bir gün huzu- runa bir köylü gelir, rüyasında Cengizi gördüğünü ve" Oğudaya söyle, Müslümanları — öldürsün ,, dediğini anlatır. Zeki Hakan, “ sen Moğolca bilir misin , der ve hayır, cevabım almca, öyle ine yalan #söylüyorsun, Cengiz Han Moğolcadan başka dil bik mezdi, mukabelesinde bulunarak herife mükemmel bir sopa attırır. Acaba üÜstadın göğsünü ilik- lediği Huda, hangi dille konuşu- yordu? Hâmit gibi bir şaire ancak | kendi dilile hitap edilebileceğin- den muhaverenin Türkçe cereyan ettiğine şüphe etmiyoruz. Acaba Hudanm — üslübu nasıldı?.. Bize ; kalırsa Hâmidane olacak. Çünkü | Türkçeyi daha yüksek konuşmak imkânsızdır. O hâlde Lüsyenn Hammefendinin, görülen vücudu tarif etmemesindeki sgebep şudur: Hâmit Bey rüyasında bizim an! diğimz müna ile Allahı de mecazi bir istihale ile kendini görmüş!.. f Bandırmada Bu Sene Arpa Ve Saman Azlığı Başgösterdi Bandırma ( Hususl ) — Bu se- ne diğer senelere misbeten şeh- rimiz ve havalisinde saman az- lığı vardır. Çiftçi daha şimdiden samanın azlığından şikâyetçidir. Bu sene havaların kurak gitmesi mahsulleri bodur bırakmış ve sa- man istihsali bu yüzden gayet | az olmuştur. Arpa fiatleri altı kuruşa fırlamıştır. Arpanın dahi diğer senelere nisbeten az yetiş- miş olması fiatlerin yükselmesini intaç etmişlir. z

Bu sayıdan diğer sayfalar: