17 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

17 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir İdare Bahsi Kooperatif . . İdaresi —- (0 İstihlâk kooperatiflerinin teş- kiline esas.olan mukavelenamel.r hakkında bir fikir üzere şu projeyi takdirı ediyoruz. Müteşebbisler kendi dilek ve va- ziyetlerine göre tadil edebilirler. Esas Mukavele Merkez, Unvan, Maksat, Sermaye ı i verobilmek | “A..Doğrusu Şuraya Gelmişken Havuzu Yakından Görelim. Ki İçimiz, Bağrımız Adamakıllı Madde 1 — Merkezi Kırkağaç | kasabasında olmak üzere memur, | zürra — ve işçiler tarafından (Kır- kağaç halk istihlâk kooperatifi ) namı altında “ Mahdut mes'uli- yetli ,, bir kooperatif şirketi teş- kil edilmiştir. Madde 2 — Şirketin maksat ve gayeleri: Her nevi istihlâk eşyasını mü- sait şartlarla mübayaa veya istih- sal ile bunları gerek azasına ve gerek — bilâmum — müstehliklere imkân dairesinde ehven fiatle satmak ve memleketimizdekl ko- operatiflerin mahalli mahsulâta ait ihtiyaçlarının mütekabilen te- minine ve aralarında bir federas- yon - teşkiline —müzaheret — et- mektir. Madde 3 — Şirketin serma- yesi bu mukavelenamenin ririnde imzaları bulunan — hissedarlarla sonradan dahil olacak ortakların iştirak — hisselerinden — toplanır. Miktarı gayrimahdut ve asgari 1000 liradır. Müddet Ve Hissedarlık Şartları Madde 4 — Şirketin tesis ta- rihi 1932 senesi eylül iptidası ve devam müddeti bu tarihten iti- baren on beş senedir, bu müddet umum! heyet kararile uzatılabilir. Madde 5 — İhtiyaçlarını şir- ket mağazasından tedarik etmek istiyen ve bu mukavelename ah- kâmını kabul eden ehliyeti ka- Büniyeyi haiz her Türk şirkete hissedar olabilir. Madde 6 Hissedarların adedi gayrimahdat ve hissedar- hk sıfat ve hukuku şahsidir. Madde 7 — Beher hisse be- deli beş türk lirasıdır. Her şerik dilediği zamanlarda azaml yüz hisseye kadar alabilir. Madde 8 — İlk hisse bedeli peşinen tediye edilir. Beş hisseye kadar beher hisse için birer aylık taksitlerle tediye şekli ka- bul olunur. Daha fazla hisse bedelleri de azami bir sene zar- fında muayyen taksitlere bağ- lanabilir. Madde 9 — şirketin başlan- gıcında mevcut olan hissedarlar bu mukavelenameyi imza eden- | lerdir. Sonradan hissedar olmak istiyenler bir talepname ile şir- kete müracaat ederler. İdare he- yetinin tensibi halinde ismi şürekâ defterine yazıldıktan sonra bissedarlığı muteber olur. - Madde 10 — Her ortağa his- se senedi makamında, kanunun tarif ettiği şekilde, bir. cüzdan verilerek iştirak hissesi ve te- mettülerile her nevi tediyat ve reddiyat tarih sırasile bu cüz- dana yazılır. ve şirketi temsil eden zatla hissedar tarafından imza edilir. Bu cüzdan zayi olursa, şirket kayıtlarına göre, usulü daire- sinde yenisi verilir. Madde 11 — Hissedarlar şir- ketin mali teahhütlerinden ancak malik oldukları hisselerin bedeli kadar mes'ul olabilir. Ahmet Ekrçm (Arkamı var) talibin | Beyazıt ha- vuzunun etrafın: da akşam <e fası... On iki bu- çukluk bafra tü- tün paketini ho- vardacasına or- taya — açmışlar.. Sigaranın — biri sanme- den öte- ki yanıyor. S- raların Üstünde öyle —bir yan gelişleri, — öyle bir — kuruluşları var ki, eski zamanın Üç tuğlu vezirleri de erkân minderinde ancak o kadar keyif çatabilirlerdi. Birisi dedi ki: — Canma yandıklarım, havu- zun da keyfini kaçırdılar.. Baksa- na, kaç akşamdır, kimseler yok... Öteki bıyıklarını burarak ce- vap verdi: — Bırak şu hırtları be... Ulan eşşoğluları.. Bizim gibi adamın teyemmüm nesine yetmez. İki paralık rakı içip, karılara dört yüz dirhem lâf etmiye kalkarlar.. Durur mu elin karısı, kırar kirişi elbette!.. Yarım pabucunu, — kutusunu takırdatarak önünden geçen bo- yacıya uzattı: — Ayna gibi yapmazsan pa- ra yok! — Başüstüne beyim... temennayı — basınca, hemen kulağına iğildi: — Haltetme artık... Beş ku- ruşun batırı için bey de oldun.. Kolunu dürttü: Aldırma bir günlük beylik beyliktir. Havuza daha yakın kocakarılarda bir telâş: — Yok! Vallahi yok canım... Çalmışlar ! — Deme?. — Demesi yeller esiyor! — Vah, vah, vah.. Şimdi ne olacak ? Acaba çalınan bir mücevher çekmecesi filân mı, diye bayağı merak etmiştim. Biraz sonra, iş anlaşıldı. Koca- karılardan birinin mendili çalın- diye yanındaki oturan yok.. — Yerinde sar ediyor: — Elleri kırılsın alanın,.. Ecel terlerini silmek nasip olur işallah.. Öteki, kesik saçlarını örten mış meğerse.. Durup durup inki- | SON POSTA Te — Ağustos __I__Z BEYAZITTA HAVUZ BAŞI oyalı başörtüsünü çapkın bir eda ile düzeltirken cevap verdi: — Günahına girme kimsenin... Belki yere düşmüştür... Tekrar tekrar araştırdılar : — Yok... dedim ya, çaldılar işte... Sararmış çarpık dişleriri gös- tererek güldü : — Helâl et gitsin... Belki, yadigâr olsun diye delikanlılar- dan birisi almıştır.. Bu söz pek hoşuna gitmiş olmalı ki, fıkırdaya - fıkırdaya güldü: — Aman Ayşe H. sen de... Yarım pabuçlu genç, bu gö- nülleri kocamıyan acuzeleri, ar- kadaşına gösterdi: — Horoz ölmüş amma, gözü çöplükte... —DBunlar horoz değil.. Tavuk. — Ne tavuk amma.. Kırk yıl kazanda kaynasalar pişmezleri Zavallı hatunlara la_f atan sade bunlar değil. İki serseri daha peyda oldu: — Bileti nereye aldın Vehbi.. — “ Karlal,, a, oğlum “ Kar- tal,, a... — Geç Kartalı be.. Gide- cek yer bulamadın mı?.. bir. oyuncakçı, ço- cuklara bakarak düdüklerini öt- türüyor. Tutturan tutturana; İhhi ihbi... — Ben dük isterim.. — Düdük öttüreceem ben... Ayaküstü birkaç dakikanın İçinde epeyce düdük sattı adam- cağız... Neticede düdüğü öttüren de çocuklar — değil, kendisi oldu. Havuzun sularından yeşil çarşaflı bir hanımın şikâyeti: — Anne. Sen de hep gelir bu ön sıraya oturursun! Kaşkor- sem sırsıklam oldu... dü- Beyazıtta havuz başı salasından ikl sahne Eski Kağıthane Âlemleri Beyazıt Havuzunun Başında Canlandırılıyor Serinlesin...,, Gözlüklü an- nesi, hiç oralarda değil: — A.. Doğ- rusu gelmişken havuzu şöyle yakından görme- liyim ki içim bağrım serinle- sin ayol. Seyire gidemeyiz, sey- rana gidemeyiz. Koca İstanbulda görüp göreceği- miz rahmet bu...,, Havuzun sula- rına bakarak ak- şam nevalesi yiyenler bile var. Bazı akşamlar, çay samaver- lerini omuzlayıp gelenler de olu- yormuş... Herifin biri müvezzlii çağırdı: — Gel bakalım!.. Çocuk, ateş gibi koştu: — Son Posta mı, Akşam mı? Kâğıdın içindeki sakız leble- bisinden birkaç tanesini ayırıp müvezziin avucuna — koyduktan Bonra : —E... dedi, siz. olanı biteni bilirsiniz ? Bize de anlat, dinliye- lim... Ne var, ne vok ortalıkta?., Çocuk kaşlarını çattı : — Beş kuruşu verip bir ga- zete al... Oku... Aldırmadı: — Yene dünya güzeline ait mi yazıyor? Çocuk bu sözden fazla satış için yeni bir ilham kuvveti a- mıştı. Bağırarak uzaklaştı: —Deh... şe... tli yazıyor.. Dün- ya güzeli Keriman Hanımın pır- lantalarını yazıyor... Çıplak ayaklı bir küfeci çocu- gu, havuzun içine hayran hayran bakarken — arkadaşı — kolundan çekti: — Ne oldun ulan... — Hiç! — Yok, yok.. bir şeytanlık düşündün Ben.. —Şey be.. Hani bıraksalar da, şu havuzun suyunda geceleri yüzsek ... Ensemde bir mırıldanma : — Çocuğun hakkı var.. Açık- ta yüzdürmezler.. deniz hama- mma müsaade etmezler. Günde üç buçuk kürüş kazanan küfeci de gidip Floryada banyo yapamaz yal... Böyle Beyazıt havuzuna fit olmasın da ne yapsın? Kari Mektupları Mahkümların Teşekkürü Taliin hışmına uğrıyarak - se- nelerdenberi İstanbul hapishane- sinde yatan biz mahkümlar, Mü- dürümüz Baha Beyefendinin gös- terdiği şefkat ve hüsnü muame- leye kalplerimiz minnetle dolu- dur. Bundan başka hapishanenin Sertabibi Zati Beyefendi de has- ta ve pek bedbaht olan biz- lere, maddi manevi yardımda bulanmak suretile kalbi yarala- rimızla pek yakından alâkadar olmaktadır. Doktorumuzun muh- telif hamiyetli zevattan sık sık tedarik ederek biz zavallılara tevzi ettiği et, yumurta, peynir, sabun ve çamaşırları ömrümüzün sonuna kadar unutamıyacağımız bir bissi minnetle daima kabul etmekteyiz. Hapishane köşelerinde geçir- miye mahküm olduğumuz uzun senelerin acılarını bu gibi şefkat ve yardımlarla bize unutturmak istediklerinden — dolayı, — gerek müdürümüze, gerekse kıymetli doktorumuza minnet ve şükran hislerimizi alenen izhar etmek arzusunu duyduk. Muhterem gaze- tenizin sütunlarında bu teşekkü- rümüz yer bulabilirse kendimizi bahtiyar addederiz efendim. Köy Muallimleri , Gazetelerden birinden genç muallimlerden bir kısmının köyle: re tayin edileceğini öğrendim. Cümhuriyet devrine kadar biz köylüler nimeti — irfandan mah-« rum kaldık. Saltanat idaresi köyleri ihmal ediyordu. Şimdi ise — köylere ehemmiyet verildiğini ve verile- ceğini görlüyor ve Öğreniyoruz. Nüfusumuzun kısmı azamı köylü- dür. Bu memleketin maarifinin de esasını köy mekteplerinin teşkil etmesi icap eder. Okuyan yazan köylüler, mem« leket için bir hayat ve servet membat olur. Yalnız temenni ede- rim ki genç muallimlerin daha ziyade — köylere — gönderilceği hakkındaki sözler, sözde kalmasın, fill hâline geçsin. Köylü karilerinizden! Şükrü Teşekkür Tıp Fakültesi Birinci Seriri- yati Hariciye Şefi Operatör Dok- tor Kâzım İsmail Beyin, refikam Muallim Hadiye Hanıma yaptıği pek seri ve muvaffakıyetli ameli« yattan dolayı kendilerine alenen beyanı teşekkür eylerim. Mütekalt Yüzbaşı: İhsan I Cevaplarımız i Bursada, — Tuzpazarında — kebapçı Salâbattin Eföndi vasıtasile Mustafa Asım Efendiye: Bu mesele için İstanbulda 4 üncü Vakıf Hanında 3 üncü katta Sanayi Müfettişlerinden Ali Rıza Beye tahriren müracaat ediniz. * Karilerimizden Kadri Beye: Yükseldikçe havanın kesafeti azalır. Belçikalı pröfesör Pikar bu bususta yeni tecrübelere g- rişmiştir. ve henüz #son sözünü söylememiştir. İkinci sualinize ge- ** l lince, ziya olduğu muhakkaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: