5 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

5 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M * Dünya Hüdiseleri Macar Adliyesinin Garip Bir Kararı Peşteden yazılıyor: Macarls- tanın Debrehen kasabasında bir tramvay kazası olmuş ve bu kaza, adli tarihte bir gariplik nümunesi addolunabilecek — bir mahkeme kararını davet etmiştir. Kazaya uğrıyan adam tek bacaklı bir dileci idi. Tramvay kazası neti- cesinde ikinci bacağı da kesildi. Bu adam mahkemeye müracaat ederek zarar ve ziyan istedi. Fakat mahkeme, bü talebi red- detti. Karar esbabı. mucibesi hay- retle okunacak bir vesikadir: * Kazazedenin mesleği dilen- cilik olduğu için ikinci bacağını kaybetmesi, halkın daha fazla merhametini davet edecek mahi- yette bir hâdisedir ve binnetice kazancını arttıracaktır. Bu nok- tadan zarar ve ziyan talebi red- dedilmiştir. ,, İnsan Yüzen Vahşiler Londradan bildiriliyor: İngiliz hükümeti Cenubi — Amerikanın Nikaragüda — hükümetine — siyasi bir nota vererek bir milyon İngiliz — lirası tazminat — iste- miştir. Bu — tazminat, Nikara- göa hükümetine isyan ederek memleket dahiline çekilen Jene- ral Sandino ismindeki asi reisin on bir İngiliz tebaasını öldürtme- sinden dolayı istenmektedir. Ni- karagtia halkı, ekseriyet itibarile Kızılgönlü ismi verilen kısmen yerli halktan kısmen Avrupa ve yerlilerin — birleşmesinden — hâsıl olmuş — karışık bir — kavimdir. Onların düşmanlarıma - karşı tatbik ettikleri feci bir işkence usulü vardır ki buna Kort dö Şaleko ismi verilmektedir. Bu usülde işkence edilen adam bir ağaca — bağlanmakta, — Mahete kismi verileâ keskin bir bıçakla vücüdünün bir tarafından aza ve | meselâ kulak, burnün, vöyün yarısı, bir el ve bir ayak | — .p yüzülmektedir. Ast Jeneral Sandinonun asker- leri, bu onbir İngilizi de hep bu şekilde öldürmüşlerdir. Öldü- rülen bu İngilizler, Nakarağüa da mevcut büyük çiftliklerde mü- dürlük vazifesini ifa ediyorlardı. Tabiat Ve Bir Renk Bahsi Paris!— Şehrin büyük mağaza- larından birine müşteri sıfatile gi- ren şik bir kadın, ipekli bir kumaş çalarken yakalanmıştır. Bu kadı- nın ismi Gabriyeldir. Derhal tevkif edilen — bırsız kadının parası - olmadığı - için mahkeme huzurunda — kendisini müdafaa edecek bir avukat tu- tamamıştır. Bunun üzerine hırsız Gabriyel baro reisine bir mektup yazarak kendisine, acli vasıta ile bir avukat tayin edilmesini iste- miş, fakat şu garip şartı . ilâve etmiştir: “ — Yalnız sizden bir ricam yardır. Cariyeniz, sarışın erkek- lerden hoşlanmam. Bu itibar ile gayet esmer bir avukatın tayin edilmesine dikkat buyurulmasını rica ederim.,, Paris Baro heyeti azasından bu kadının talebini tetkik eden zat lâtife sever bir kimse olmalı ki Gabriyel Hanıma zenci bir avukat seçip göndermişlir. ON POSTA — “-BABIALİ:BİZİM CADDE. Bir Fasulye Piyazına Bir Forma Yazı Yazan Bir Karış Sakallı Muharrir.. T a açi ın & İstanbulun HavadîsîBo&smda[ Satış Yok, Mübadele Vardır ç ; Şş ç $ Başlıbaşına bir âlam yaşatan ( Babıali ) Ankara caddesi Bankada paramız yok.. Ba- şımızı sokacak bir evimiz yok. Kısaca bu dünyada bir dikili ağa- cımız yok. Fakat bir caddemiz var. Bu caddeyi hep biliriz. Dünkü Babiâli, bugünkü Ankara caddesi. Caddemiz, galiba yokuş olduğu için, yolcularına yalmız alın teri döktürür ve mukabiliande pek az bir şey toplatır. Bu yokuş, hiçbir ağırlığı, biçbir. kıymeti yerinde tutmaz. Mutlaka bir gün tepeüstü getirir. Caddenin kaldırımlarına düşen hiçbir imza, camekânlarda güvelerin gıdası olmaktan kurtula- madı. Bir asır. evvelin mürekkep Âdetleri çok iptidat ve - vahışldir. | yalamış divan efeadisinden bugü- nün üç dört dil konuşan gencine kadar süzgeçin Üüstünde kalan nesiller dolusu insan, Hep bu oluktan geçti ve hâlâ bu oluktan geçiyor. İrfan tarihimizde yeri olan bu köhne caddenin size birkaç satır içinde küçük bir krokisini çizeceğim. Sabahın saat yedisi.. Kapının Öönünü süpüren piyazcının çırağı, karşıdaki işkembeciye seslendi : — Bir tazlama gönder ! Ve satır takırdamıya başladı. Direksiyonunun başında yorgun- luktan sızan bir şoför, yerinde ağır ağır doğruldu: — Hasan oğlum.. Bir bardak su al gel. Ahçı dükkânları, yeni yeni açlıyor. Caddenin kenarına sıra sıra mangallarını dizmişler, gelip geçenlerin burun direği- kıran — müthiş — bir marsik kokusu.. Çöp tenekesindeki artık domates dolmasının üstüne sinek-, lerin bini kalkıp bini konuyor. Acem çaycı, çıplak kafasile, ortada dört dönüyor : — Ehmet Efendi, istek var mı ? Teze deminden, yapmışem.. — İççi gehve Sudi Beye, üç çıy"İhbıl. € hazırlamışem, al da götür... Sahlepçinin — vakitsiz. peyda olan sesi, — köşenin — başından duyuldu : — Kayniyor... Sütlüüüü,.. (Milliyet ) in camekânına ası- lan o günkü nüsbasını beleşten okumıya gelen daimi kariterden(!) biri, gazetede gördüğü bir hava- disin alt yanımı merak etti; göz ucile baktım: — Mabadi altıncı sayfada... Gözlerile altıncı sayfayı araş- tırıyordu. Bulamayınca âdeta key- fi kaçtı. Ötekiler, harıl harıl okuüyor- lar. Hele bir ihtiyar var o kadar meraklı ki insanın nezaketen altına yaylı bir koltuk uzatacağı geliyor. Birde, gazeteler okunmıyor diye şikâyet ederiz. Ne münase- bet efendim... Mükemmel fokunu- or. Yalnız satılmıyor yoksa... htimal ki bu satış azlığı çok okunmasındandır... Kitapçıların dükkânlarında renk renk - kitaplar... Meslek kitapları mı, arıyorsunuz, mektep kitapları- ni mi soruyorsunuz, edebi romana, dair — bir şeymi istiyorsunuz, yoksa —seyahat — kitaplarına mı meraklısınız?, Hangisinden arru ederseniz, var... Saçları lüle lüle uzamış, zayıf yüzünde sinekkaydı traş, donuk donuk bakişları kararsızlık ifade eden bir genç, koluna girdiği arkadaşına, camekândaki kitap- lardan birini sırıtarak gösterdi. Hani, çocuklar, yeni bir elbise giyince —arkadaşlarına — gösteriş yaparlar : — Bak, benim cicilerime... Lüle Jüle saçlı, donuk bakışlı genci ben, bu çacuklara ben- zettim. Sanırım ki: dükkândan içeri girip salış defterine Lir göz atsa, bu neş'esi kalmazdı. Kendi kendime düşünüyorum: — Bir asırdanberi, kimbilir böyle kaç genç, camekânların önünde hayran hayran imzalarını seyrettiler. “Ahmet Rasim,,in forması iki mecidiyeye kilap yazıp “Arakel,, matbaasında — bastırdığı — devre yetişmedim amma, tahmin ede- rim ki, o günün yazıcıları da bu- günkülerden — farklı değillerdir. Aşağı yukarı ayni mahrumiyet... Belki ayni rağbetsizlik değil... Fakat mubarririn eline geçen para, eminim ki, bir incir çekir- deği dolduracak kadar değildi. Bir tabak fasulya piyazına bir forma kitap yazılan bu kısır yo- kuşta, muharrir daima sakalı bir karış uzamış, yırtık - pantolonlu bir adam olarak mı kalacak? Her halde bugün için hâlâ öyledir! Yalnız yazı yazarak hayatını kazanabileceklerini — düşünenler son nefeslerini üzerinde rahatça teslim edebilecekleri eski bir şilte bulamıyorlar. t Eğer bir öğle vakti, bizim caddeden geçerseniz, kitap dolu camekânların üstünde gözlerini dinlendirenlerin çokluğuna şaşar- sınız. Bunların kitap mlüşterisi ! olabilmek için Hğlı kabiliyetleri eksik değildir. Kitaba ayıracak paraları - olmaması, onları bu pek sevdikleri şeyden — mah- rum bırakıyor. Sinemaya para var, her akşam rakıya para var, Fakat kitaba gelince para yok.. Para etmiyen — metaların başında gelen kitap, tozlu raflarda birikirken bizdeki özlü muharrir- lerin çoğalacağına “Son Posta,,nın meşhur. sütununda dediği gibi “ İster inan, İster İnanmal ,, Bir arkadaşla, geçen sene, müzenin hazine dairesini dolaşı- yorduk. Şah İsmailin zümrütlü tahtının önünde durduk. Arka- daşım, hayran hayran tahtı. tet- kik ederken bir aralık: — Ne ihtişam.. diye söylen- di, bizim Babıâli caddesinden aşağı şöyle bir yuvarlayım desen birkaç milyon lira eder. Ben hemen atıldım: — Aman o yokuşlan yuvar- lamal... — Niçin? — On para etmez de ondan... İstanbul Vilâyetinin karşisın- daki köşede bir kıratane görür- sünüz, burası, akşam saatlerinde, dolup dolup boşalır. Bütün müşterileci gazeteciler olduğuna göre, buraya “ Bizim kahve ,, diyebiliriz. Akşama ka- dar daire — daire dolaşmaktan dizlerinde derman kalmıyan gaze- teci, bizim kahvede bir parça nefes alır. Buraya, —imuayyen - saatlerde devam edip, gazetecilerin ellerin- deki not kâğıtlarına şöyle bir göz gezdirenler, ertesi günkü gazete- leri okumak — külfetinden kurtu- lurlar. Bizim kahve, bir nevi havadis borsasıdır. Yalnız bu borsada havadis satılmaz, sadece muba- dele edilir. Ara sıra şöyle muhavereler duyarsınız : — Vilâyet, kimde bugün? — Filâncada... — Polisi sen mi alacaksın? — Hayır.. Belediye, Fırka, Sefaretler, Nafıa, Sıhhiye, hepsi bende.. Üstelik serbest iş te ab- dıml.. Bir de — polisi alaydım tamam olurdu.. Kan ter içinde, bir gencin te- lâşla kahveye girdiğini görürsü- nüz: -—.Bılıilı bir cinayet olmuş, ben oraya gidiyorum.. Falancaya söyle, beni beklesin.. Bizim cadde ve bizim kahve- de gün işte böyle geçer. Afaf Öi Kari Mektuplar: ; | Karilerimizin Suallerine Cevaplarımız Hilmi Hamdi Beye: Yedikule surları Bizans İmpi ratorlarımn zamanında yapılmıf tır, — İmperatorlar — muzafferan' döndükleri zaman bu kapıda istik” bal edilirlerdi. Bunların ismi “Alt kapı,, idi. Bunlar birer zafer olduğundan ve o zaman mim de ilerlemiş bulunduğundan içlef ve dışları muntazam ve muht şemdir. İstanbulun fethinden so! ra burası depo yapılmış ve g ra da Fatih buraya üç kule dahâ ilâve ederek Yedikuleye ibl. edilmiştir. Burası zindan olarak kullanılmıştır. — Padişah — Gen Osman da diğer birçokları gi burada idam edilmiştir. * Bursada Yozgatlı M. Pertev Bey Şiirlerinizi okuduk. Çok zel. Fakat gatemize şilir derci miyoruz. Bizi mazur görünlüz Edebiyat mecmualarından birint müracaat ediniz. * H. Şükrü Beye: Söylediğiniz yere girebilme için birkaç lisan bilmek, bilb iyi fransızca görüşmek lâzımdır: Bu şeraiti haiz iseniz doğrudat doğruya bir studyoya mürac ededeblirsiniz. x Ankarada Halit Beye : Yazdığınız. “Tüccar Bey,, y msını zevkle okuduk. Bu yazı b şahsın husus! hayatıni - mevzü” bahsettiği için yeni kanun mü cibince bu yazıyı denodcmlyı' ceğiz. Viranşehirin Tereyağları Viranşehir (Husust) — Kasa* bamız Türkiyede yağ ve yüf istihsalâtile şöhret almıştır. ” lep yağı namı ile Türkiyede tılmakta olan yağ kasabamızdi istihsal edilen yağdır. Bu yaği kasabamızda göçebe denilen bif kısım yapmaktadır. Burada — ziraate ehemmiy' verilmemektedir. — Arari — gayeö münbit olmakla beraber yirmidt biri bile ekilmemektedir. Bun! sebebi balkın çiftçiliği hâlâ bir badan görme eski vesnitle " makta olmasıdır. Bu vesaitle 6© bittabi iyi mahsul alınmamaktadıf Son sistem traktörlerle çiftçilik yapılsa toprağımız bire elli mab” sul verecek ve (5060) kilometr” murabbar mesahasımdaki — arar' mizin bir karış yeri bile işlem” meden kalmıyacaktır. Hayvan Hastalıkları — — Konya (Hususi) — Cihanbe kazasının Ağabeyli, Kırkışla, rabağ köylerinde koyun ve kt” çilerde çiçek hastalığı; İ kazasının Delimahmutlar, Yast” köy, Burma, Seydi köylerin! sığırlarda şap hastalığ, Sultan kazasının Emirakça köyünün yün ve sığırlarında da hastalığı zuhür ettiği anlaşı! mücadeleye başl nıştır. ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: