24 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

24 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Tgııınk!vd TiMURLENK -— 124 — Muharriri : * * Timuru Kıskıvrak Bağlayıverdiler Bu ses, apaçık kendisini ça- ğırıyordu. Demek ki pusuya tu- tulan adam, yahut adamlar onu tanıyorlardı. Oralarda bulundu- Bünu biliyorlardı. Böyle olmasa bile onlar müşkül bir - dakikada kendisini hatırlıyorlar — demekti. Acaba bu meçhul aşınalar kim- 'di, pusu nerede idi ve kendisi adamlarını çağırmadan tehlike yerine koşmalı mı idi ? Timur, ancak bir saniye dü- * Şündü, tek başıma giriştiği çar- Pişma demlerinde olduğu gibi hmp ve kitaba ehemmiyet ver- mMmedi: — Erkişi, çağırılan yere gider! Diye söylendi, hemen yürüdü, Sesin aksettiği istikamete doğru koştu, önünde bulunan suyu yü- Tüyerek — geçmişti. Ayağındaki Çizmeler, su işlemez cinstendi. ylede olmasa minimini bir dere Önünde geçit aramak onun şa- n'ndan değildi. İcabında yüzerek- te 6 engeli çiğneneyebilirdi. Timur cidden heyecan içinde | İdi. Artık ormandaki karışık ve bayıltan itri duymuyordu, ağaç- ların şiirini anlamıyordu, sulardan akan nağmeyi işitmiyordu. Yak niz kendisini imdat — çağıran adamları düşünüyordu — ve eli hançerinde, gözü ileride, av ka- kusu alan bir kuş gibi koşu- Yordu. Bu koşma, ormanmın öbür Ucuna kadar sürdü, orada birta- kiım —adamların — köşekapmaca Oynar gibi ağaçtan ağaca kaç- tıklarını, biribirlerini kovaladık- larımı gördü. Bu adamlardan iki- #i kaçıyor, dördü de kovalıyor gibi idi. Kaçanlar, derviş kılıklı kovalıyanlar çerkez kıyafetli idi. Kıçıılır silâhsızdı, öbürleri hem lnlıç, hem hançer taşıyordu. Timur manzarayı görünce du- rakladı, kollarını kavuşturup sey- Te daldı. Vaziyete göre kendi- &inden yardım diliyenler, şu ka- Sanlar, ağaçların arasına sığınmı- Ya çalışanlardı. Pusu kuranlar da Serkez biçimli adamlar olacak- lardı.. Fakat iki kişinin dört ki- #iye karşı duramaması çirkindi. Aksak Cihangir, bu çirkinlikten İğrenmişti, bitaraf kalmak isti: Yordu. Matta ileri atılıp çerkes- &i durdurmayı ve — dervişleri Yakalayıp sillelemeyi bile tasar- iyordu. Onun — taşıdığı zihniyet thanzi bir erkeğin bu kadar basit bir hücum önünde kaçma- Sıni mazar göremezdi. Bu sebeple ğ yordu, manzarayı — dikkatle *maşa ediyordu. tutulması mu- Vafık olan yolu düşünüyordu. Bir aralık dervişlerden biri hedense sendeledi, düştü. Çer- keslerden ikisi hemen atıldı, dü- Yen adamın öldürüleceği apaçık görünüyordu. Çönkü hücum eden er, — hançerlerini — çekmişlerdi, Amansız saldırıyorlardı. İşte o an- da Timurun düşüncesi değişti, kendini yardıma çağıranların yi- he kendi gözü önünde öldürü- :';'uı;ı razı — olamadı, ileriye 'Oğru hi ı“;ıııı“iı::ııı yürümekle be . — Bey baba yiğitler durun, Miskin dervişe ilişmeyin! Bu ses, muhacimleri durdur- Makla beraber henüz yakayı ele Yermiyen dervişi de canlandırdı. bi aati e O, kendini kovalıyanların vücude getirdikleri dar ve müteharrik halkadan kurtuldu: — Var ol Ulu Hakan, Fazıl kulun uğruna kurban!.. Diye bağıra bağıra beri tarafa koşmıya koyuldu. Çerkes kılıklı adamlar şaşkın şaşkın — bakınıyorlardı, ne yapa- caklarını takdir etmiye savaşı- yorlardı. Fakat Timur da ansızın duraklamıştı. Dervişlerden birinin kendi baş hafiyesi, baş casusu Fanl Bey olduğunu anlamak, birdenbire ayaklarını köstekle- mişti, ileri gidemiyordu, onu bekler gibi dinelip duruyordu. O hiç umulmıyan bir yerde Fazıl Beyle karşılaştığına değil, ken- di büyük ordusunun yanı başın- da €n kıymetli adamlarına pusü kurulabildiğine — hayret etmişti. Fazıl, bütün ömrünü maceralar | içinde geçiren bir adamdı. Bir vilâyet — valisinin sırrım çalmak için kadın kıyafeline girmiş, ken- disini halayık olarak sattırmış ve valiye odalık rolü oynıyarak iste- diğini öğrenmiş, bir kılıma zarar gelmeden de otehlikeli vaziyet- ten yakasını sıyıra bilmişti. Bu kadar becerikli bir adam, belki şu pusudan da postunu kur- tarmak çarelerini bulurdu. Lâkin şu çerkes kılıklı adamlar, büyük orduya bu kadar yakın bir yerde ne cür'etle yol kesenlik yapabi- liyorlardı, Fazıl Bey gibileri öl- dürmiye kalkışıyorlardı? İşte Timuru şaşırtan — bu idi. İlkin basit bir kavgadan ibaret sandığı şu işin ucunda siyasi bir *taarruz kokusu sezerek celâllan- mıya başlıyordu. Fakat yine yü- rümiyordu, bekliyordu. Fazıl Beyin “Ulu Hâkan,, diye bağırmasile mubacimlerin kendi — hüviyetini öğrenerek telâşa — düşeceklerini umuyordu. Halbuki iş hiçte ozun umduğu gibi olmadı. Çerkesler, çok kısa bir duraklamayı mütea- kıp, yere düşen dervişi de biraka- rak, ileri atıldılar, Fazılın ardına düştüler. Onu kovalarken cihan- gire doğru yaklaşmış oluyordu- lar. Fakat o, demir bir sütun gi- bi durduğu yerde yine hareket- sizdi, hiç bir tehlike sezinsemi- yerek kaçanı kovalayanları bek- liyordu. : Fazıl Bey önünde, dört çerkes arkada ağaç kümelerini yararak geldiler, yirmi metre kadar Ti- mura yakınladılar. Kovalayanların nefesi Fazıl Beyin ensesini yakı- yor gibiydi. ( Arkası var) ervakit el İ tehlikesiz vE en çok istimal olunat bir HâÇLK J_ .At Yüşük SON POSTA Biribirile Hiç Geçinemiyen ü çok serbest bir hayat yaşar. Bu hal memleket gençliği arasında büyük bir rekabet duygusunun doğmasını temin eder. Bu reka- bet yarışı, S0N zamanda memle- ketin iki büyük ilim — mücssese- si arasında derin bir uçurum aç- mış ve bir felâketin vukuu :::— lükle atlatılmıştır. Hâdise şudur: Kanzas Siti şehrinin yüksek Mühendis Mektebi talebesi, öte- denberi âdet olduğu üzere sent- lik bir balo tertip etmişlerdir. felsefe fakültesi vardır. Her ne- den ise, iki mektep talebesi ara- sında anlaşılmaz bir geçimsizlik hüküm sürmektedir. Kazans Sitinin müstakbel mü- hendisleri tarafından tertip olu- nan balo hazırlıkları, işte bu se- rait altında başlamış, müsamere- bin parlaklığını temin etmek için bir de kıraliça intihap edilmiştir. Bu dilberin ismi Mari Luiz- Batterfilddir. Amerikan güzelliği- ni canlandıran bir cazibesi var- . ,Fakat —Amerikanın müs- takhel filezofları, mühendis nam- zetlerinin bu — muvaffakıyetlerini g.lıeııemcktodîıkr. Ve kendileri- ne göre bir plân tertip etmişlerdir. Bütün bir şehrin sabırsızlığı içinde balo akşamı gelip çatmış- tır. O gecenin eşsiz. kıraliçesi Mari Luiz Batterfild - odasındadır. Elbiselerini yaymış, kendiside so- yunap dökünmüş, tuvalet yapmak- la meşgüldür. İşte tam bu sırada pansiyon kapısı çalınmış ve ev sahibi, mühendis mektebi talebesi namına altı kişilik bir heyetin aşa- da kraliçeyi beklemekte olduğunu genç kıza haber vermiştir. Mari Luiz Battarfild bu vakıtsız ziya- retten bir parça hayrele düş- müştür. Fakat ani bir vaziyet zuhur eltiği zannile sırtına mam- tosunu alarak aşağıya — inmiştir. Darül $ — Hâdisaede en ağır yara- lanan Frank La- 3 — Baynu kı- rılan Şari Lav 4 — Barnesin evini basanlar- y dan Fred Horn Amerikan Darülfünun gençliği | Gelen gençlerin cümlesi de ken- ’vıziyeün Bu mektebin yakmında Missuri | İki Amerikan ge S yaralı. disine yabancıdır. Fakat onlar, mektebin kurbağaları yani ilk sınıf talebesi olduklarını, tertip komite reisinin emrile geldiklerini, otomobille hemen gidip bazı şey- ler görüştükten sonra tekrar geri getireceklerini söylemişlerdir. Mari Luiz biçbir şeyden şüp- helenmemiştir. İçine bindiği oto- mobil büyük bir sür'atle şehir haricine doğru yol alırken ağzına tıkanan mendilin tazyikıyledir ki fevkalâdeliğini anlamıştır. * Sahne bir kır evidir. Mari Luiz kendisini şaşırtan hâdise ve ağzına tıkılan mendilin neşrettiği klorform kokusundan bir parça kendine gelebilmiştir. Karşısında yakışıklı bir delikanlı vardır. Ke- mali nezaketle genç kızın önünde iğilerek af diliyor ve : — Affedersiniz, Mis, diyor. Fakat sizi kaçırmak ve mühendis dostlarımıza güzel bir oyun oy- nıyabilmek için başka çare yoktu. Bu söz genç kızın kaşlarını çattırdı, asabiyetle yerinden doğ- ruldu ve çıkıştı: — Biliyor musunuz ki bu ha- reketinizi kanun şiddetle ceza- landırır. Namuslu bir genç kzı zorla otomobile bindirip nas| ka- çırabilirsiniz ? Delikanlı, bu sözlere doğru- dan doğruya — cevap veremedi. Hafif bir surette gülerek arka- sına sakladığı büyükçe bir kutu- yu uzattı, düğmesine bast, göz kamaştıran bir gerdanlık meydana çıklı. Mari Luir'in hiddeti geçmiş, iki genç —arasında pek çabuk ahbaphk teessüs etmişti. Bu mu- vaffakıyetin şerefine sabaha ka- dar şampanyalar - içildi, gramo- fonla dansedildi. * Fe!'s>fe Missuri Fakültesinin |Kamzas Siti- “mühendislerine -oy- nadıkları oyun parlak bir surel- _ünımu 5B — Genç ki: asıl kaçıran Bar nes Fredrik. key. 6 — Kiraliçeyi 2 — Genç kızi ka çırarılar dan Kloruformla uyu- Hamton. tan Stanley. 7 — Hâdisede elinden yarala- nan linkolen. 8 — En ağır ğ İ * te muvaffak olmuştu. Mübhendis- lerin balosu başlıyalı epey zaman geçtiği halde müsamerenin kira- liçası ortada yoktu. Hadise e- hemmiyetlendi. Her tarafa adam- lar koşturuldu. Fakat Mari Luizi bulmak mümkün olmadı. Mühendisler, bu darbenin kendilerine Missuriler- den geldiğini anlamışlardı. Fakat Mari Luiz'in meydana çıkmasını bekliyorlardı. Nihayet ertesi sa- bah, onu — pansiyonunda bul- »dular. Nazarı dikkatlerini boy- nunda gördükleri elmas gerdanlık celbetti. Herşeyin sırrr bu ek- mas gerdanlıkta idi. Derhal pa- çaları sıvadılar, şehrin bütün ku- yumcularını dolaşgrak birkaç gün evvel Mari Luizin boynunda gör- dükleri gerdanlığa benzer — bir mücevherin hangi müşteriye sa- tıldığın| tahkik ettiler, Zahmetleri boşa çıkmadı. Uğradıkları üçüncü kuyumcu, bu gerdanlığı Barnes Fredrik isminde bir darülfünun talebesine saltığını defterine ba- karak — söyledi. İşin bundan sonraki kısmı ba- sitleşimişti. Genç — mühendisler Barnes Fredriki tanıyorlardı. Der- hal evine gittiler, odasını bastılar, Fakat delikanlı bazırlıklı idi. Fena bir muamele göreceğini zannede- rek tabancasımı çekti, facıa- dır başladı. Ük kurşunu Frank Lakey ismindeki talebe - yedi, barsakları — delik — deşik — oldu. Şarl Lov'ua boynu karıldi, bir Üçüncüsü de elinden yaralandı. Barnes Fredrik şimdi tevkif edil- miştir. . Fakat nefsini müdafaa halinde bulunduğu için beraat edeceği zamolunuyor ve gizliden şizliye Mazi Lüiz'e nişanla dık- İarı söyleniyor. Amerika maasrili, yekdiğeri ile geçinemiyen bu iki miee- seseyi — birleşiiri » — aymi ., yna dahilirede ve “mvra ? Tilte — hae linde çal ştırmıya kazar Vermişlir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: