26 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

26 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA 26 Teşrinevel 'KAPIALTININ MANZARAS[ ““Ah Hayırsız Evlât.. Ah Bo yu, Bosu. Devrilesi.. Nedir senden Çektıklerım.,, Kari Mektupları 'Bıktık Usandık 'Bu Terkostan! Karadenizde Tutulan Korsanlar Bükreşten yazılıyor: Geçen- | lerde, Karadenizde seyahat eden | Felemenk — bandıralı bir vapur deniz ortasında korsahların taarru- zuna uğradı, vapurun hamulesi soyuldu. Bereket versin içinde fazla kıymetli eşya yoktu. Mas- | keli haydutlar, yine geldikleri gi- bi hiçbir emare ve iz bırakmadan uzaklaşmışlardı.. Bu — hâdiseden | sonra Romen polis ve deniz za- | bıtası, Romen - sahillerinde sıkı! tertibat aldı, nihayet korsanlar yakayı ele verdiler. | Azası yirmi kişiyi bulan kor- sanların — başında Mişel - Assip isimli bir adam vardı. Arkadaş- ları, kendisi gibi, kâmilen eski mahkümlardan ibaretti. — Bunlar, evvelâ iki kayık tedarik ederek | bazı soygunculuklar — yapmışlar, elde eltikleri motörlü | bir yelkenli satın almışlar ve şimdiye kadar elliye yakın küçü , büyük gemi soymuşlardı. Ha dutların bilhassa Tuna nehrine faaliyet gösterdiğini nazarı dik- | kate alan Romen zabıtası, bir | gemi mürettebatı arasına kâfi | miktarda sivil polis paralarla yerleştirmiş- ti Ba gemi de korsanların taarr- rüzuna uğradı. Fakat tam zamanında meyda- na çıkan zabıta memurlarile hay- dutlar arasında şiddetli bir mü- sademe oldu ve hepsi yakayı ele verdiler. — Korsanların — bir | bataklık ortasında bulunan mer- | kezleri - basılarak birçok - silâh | ve çalınmış eşya ele geçmiştir. Sesil Sorelin Cesareti W Puriste — bildiriliyor: * İstanbul balkının da iyi tamıdığı meşhur | san'atkâr Sesil Sorel geçen gün, hava şebitlerinin yetimleri menfa- atine verilen bir müsamerede, nadir insanın gösterebileceği bir cesaret hareketile —büyük bir facianın önünü almıştır. Müsame- re, büyük bir tayyare hangarında | veriliyordu. Büyük bir kalabalık vardı. Sahne ve tiyatro salonu iptidai bir şekidle olduğu için: bir yangın vukuunda kalabalığın | emniyetle — çıkabilmesini — temin | edecek mahreçler yoktu. — Artist temsil ettiği piyesin tam ortasına geldiği sırada elektrik tellerinin kontak yapması neticesi, sahne- nin büyük perdesi tutuştu. Se- yirciler, bu manzara karşısında şaşalamışlardı. Sesil Sorel de yangını gördü. Fakat hiç renk vermedi. Muhave- reyi - değiştirdi. Sanki yangın piyesin bir icabı imiş gibi itfaiye- ye Mmalümat vermek Üzere sah- neyi terketti, haber - verdi, tekrar geldi. ve ilfaiyenin gelmesine kadar halkı eğlendirerek endişeye düşmesine —meydan vermiyecek bir monologğ tullurdu AÂAz sonra itfaiye — geldi, )ıng nı söndürdü. Bu suretle de bir panik hâsıl olmadı, Yüzlerce çoluk, çocuk ayak altında ezilmedi, aklı evvel ve cesur bir san'atkârın soğuk kanlılığı birçok insanın hayatını | kurtadı. : Bir Düğün Faciası Kahire 25 — Yukarı Mısırda | Kkâin Girgada bir düğün vevinin tavanı birdenbire çökmüş, 14 kişi ölmüştür. Ölenler arasında da- mat ta vardır. l Ü bir kat daha çelimsiz “Sus Peçesi Düşük.. Seni Tırnagıma Bile Değişmem!,, Kapıaltı.. Allah, bir koluna bu kapının — eşiğinden atla- mayı nasip etmesin. İn- san bir kere içine girdi mi, adı sabıkalı defterine geçer. hemen Bu kapı, kapıların bek ki en uğursuzüudur: Bü- tün gün sabah tan akşa- ma — kadar Misafiri durmadan işler. hiç eksik olmaz, Şehrin, köşe bucağın- olup biten — bütün vak'aların nekadar kah- da ramanı varsa mutlakâ bu | kapısın -- ipini bir -kaere çekerler. Kapıaltı, hiçbir mis.firi — geri çevirmez. - Onu elden geldiği kas dar ağırlamıya — çalışır. Her tarafı mazbut, sım- sıkı kapalı odalarında istirahatini temin eder. Kapıaltı, adeta bir Yolgeçen hanıdır. Bu hanın yolcuları ara- sında kimler yoktur ki.. Ak saçlı ihliyarlardan, —emzikli amnelere, yeni boy atan delikanlılara, ağzı süt kokan çocuklara — kadar.. Kapıaltı, adalet kapısı ile hapis- hane — İkapısı : arşamda ; kurulimaş bir sırat köprüsüdür. Bu köprü- dea irkilmeden geçebilenler, dün- ya cennetine : kayuşurlar.. Vay ayağı burkulup düşenlere.. Ha- pishane denilen gayya kuyusu böyleleri içindir. Ona hapıaltının. önünde ladım. Jandarma çavuşuna anlatmıya Çalış yordu: — Ha.. Ha... Tıknazca, be- yıkları yeni terlemiş.. O, işte... adı Mahmut... basacak... Jandarma çavuşu, kara kaplı bir defterin —üzerine eğilerek, isimleri birer birer okudu: — Yok, —hanım. Mahmut adında kimse gelmedi bugün. Binbir yamalı çarşafı ras- görünen burusuk yüzlü kadın, bu cavabı alnca şaşaladı: — Aman evlâdım.. Bir kere daha bakıver.. kolda idi. “Ana beni kapıaltına götürecekler. Oradan ara..,, de mişti, Jondarma deftere — bir bakarak, mülâyim bir sesle: Bütün maznunlar Yirmisine bu yıl | san, Dün, akşam kara- | kapıaltına llirken — Yok, valideciğim.. Dedi, daha gelmemiş... Sonra, teselli için ilâve etti: — Belki karakoldan salver- mişlerdir.. Olurya.. Kabahati yok- sa, niçin tutsunlar.. başını yumruklamıya başladı: —Ah hayırsız. evlât.. Ah, boyu dervilesice evlât.. Nedir se- nin bu zulmün bana.. Hırsından dudaklrını koparır gibi dişliyordu : —- Amman, kaç gündür sağ gözüm pır pır eder duürür.. Bana hiç yafamaz bu göz seyirmesi... Başıma bir felâketin geleceğini anlamıştırm... Elleri kelepçeli iki çocuk, ona bakıp bakıp gülüyorlar. İçlerin- den biri jandarmaya yalvardı: — Amca be.. — Gevşet şu | bileziği dinini seversen... Jandarma. kelepçeyi bir pâr- ça yerinden oynattı. Fakat, genç | suçlu yüz bulmuştu. Bu sefer de | Sigara içmek için müsaade istedi: — İki nefes Ççekeyim yahu... Kafamın içi ç.t pazarına döndü. Jandarma kaşlarını çattı: — Burada cıgara içilmez ! — Kaçacak diye korkuyör- ayağımdan urganla bağla... Vallahi billâhi... — Süs be!... Jandarmalar, İstintak —Hâki- minin buzuruna çıkarılacak on kadar sabıkalıyı, önlerine katmış | getiriyorlardı. daha | Kapıaltının 'bu yeni misafirleri, koridörde boy gösterince kadınlar Sf inkel K evvelâ adilyedeki Kadıncağız | .,..' !V H z atrafını — aldılar. — Artık, her kafadan bir ses çıkı- yor. Yakasının kürkü par- | ça parça dökülmüş çiçek | bozuğu kadın, ması — gibi bir çam yar- adamın yüzüne bakıp bakıp ağ- | hıyor: — Düşmanların göz- leri kör olsun inşallah... Bigayri yatırıyorlar, se- ni... — Rabbım, onları da sürüm sürüm süründür- sün. İri yarı adam, soruyor : — Oğlanı gelirmedin mi? — Sorma... Hep ken- dini yerden yere attı. Ba- bam — göreceğim, beni babama — götür... diye höykürdü — durdu. — İçin kalkar diye getirmedim... — Evde nasılsınız? Kadın zoraki bir gülümseme arasında : — İyiyiz.. bizi düşünme.. — Kilimi satmışsınız.. — Sattık.. Canın sağ olsun... Daha sandığımda, sepetimde sa- tacak çok şeymiz var. Çarpık - topuklu bir - kadın, koltuğu altında bir bohça. jan- darmaya sesleniyor: — Efendi ağbey.. Şunu içeri gönderiver.. Bizimkinin çamaşır- larını getirdim.. Demir parmaklıklı küçük pen- cerye abanan — bir ihtiyar, dö- nüp dönüp arkasına bakan yaşlı bir kadına: — Haççeye dedi, İyiyiz.. sen selâm.. — Bizim | kos derdinden ne | uğradık. Bazan | fıkranın ledettahkik - hilâfı Artık bıktık usandık. Bu tef vakit kutulâ” cağız. Günde kiırk elli kuruş $© parası vermekten canımıy — çıktk Biz Cağaloğlu kapalı fırın sakin” leri hiç su yüzü görmiyecek miyi Yüzümüzün, elbiselerimizin, — evi mizin pisliği şöyle dursun sinir” lerimiz de bozuldu, mütemadiyeti hırıldıyan ve insanı mütemadi bif intizar içinde birakan terkos mus* lukları önünde sinir hastalığınt su geliyor. diy8 yüzümüzü yıkıyoruz, yüzümüz sa* bunlu kalıyor. Bu yüzden her sa* | bah bütün ev halkı bir sinir bul* ranı içinde sağa sola çalıyof. Terkos şirketi su vermemekle İstanbul halkım pis yaptı, yaptı ve nihayet aile saadetleri” ni de bozmıya başladı. sinirli Z.Ş. Bir Tavzih Gazetenizin 20 - 10 - 1932 tas rih ve 805 No.lu tıncı sayfasının beşinci sütunun” da (Burası fotoğrafhane değil dir ) serlevhası altında yazılan haki- kat olduğu anlaşılmıştır. Filhaki ka bir efendi Diş radyoğrafisi için müracaat etmiştir. Fakat hastanenin fenni mesaisi noktal Röntgene — hariçten gelen hastaların evvel emirde Baştababete. — veya polikiliniğe mütehassıslara müracaat ederek nushasının ab nazarından bir numara almaları usul ittih-” edilmiştir.. Bu noktai nazarda hastane Laburatuvarları hariçte serbest — laburatuvarlara — kıyas edilmez. Röntgen şefi bu efendi- ye ülelusul hastanede - Polikilinik mütehassısına — müracaat ederek bir numara getirmesini söylemiş” tir. Fakat mumaileyh muayeneyi istemiyerek hastaneyi terketmiş” tir. Bir devlet müessesesine mü- racaat tarzını kabul etmiyen bü efendinin — şikâyetçi — olmasında hakkı yoktur. Keyfiyetin ayal sütunda tashihini rica ederim efendim. Baştabip ve Operatörf Ümer Vasfi Cebelibereket Ve Spor Cebelibereketten Mustafa Fuat | imzasile yarılan birfmektupta spo! | teşkilâtı olmadığından bahsedik | mekte: — Gençliği hareketlendirmek | ve kuvvetlendirmek için yeni spor ve gençlik — teşkilâtı yapılmalı, V eski teşkilâta da can ve kuvvel verilmelidir, denilmektedir. işimiz bugünlerde biter! Çıkarız | ——— A inşallah.. diye — teselli çalışıyor. | Kucağında çocüğile bekliyen | bir kadına sordular: — Sen ne bekliyorson? — Bizliki içerde da. — O daha çıkmaz.., — Olsun, ben beklerim... Fakat çocuk, duruyormu ya... Basıyor feryadı... Bir Jandarma, tazeye acıdı: — Şu köşeye siper alda ço- cuğu emzir.. İki kadın, kapının önünde kar- şılaşınca hemen saç saça baş ba- şa geldiler: — Vay alçuk aşifte.. burada a NER ÜÜ ll vermiye | da mı erdin yetiştin? — Aşifte sensin! — Kaocamın başını nara yak- tığın yetişmedi değil mi? tu, yü* | zune iki gözüne,.. — Tu, şana... — El, gün kepazesi şırfıntı.. — Şırfıntı sana benzer.. y — Sus peçesi düşük... Seni murdar tırnağıma değişmem alir mallah... Gürültüye yetişen jandarma* lar kavgacı kadınları derhal ayır” dılar. Kapıaltının ciddi ve ağif | süküneti yeniden avdet etmişti. Kapının önünde bekliyenler, birer ikişer dağılmıya başladılar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: