Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
A gl v 4 Kar5 K , îf"*'bu mersiyenüÜvis Tarihi Fıkrâ Mersiyenüvis! Vaktile bir vak'anüvislik me- muriyeti vardı, hicri onuncu asrın ortalarına doğru ihdas olunmuştu. Bu memuriyete getirilenlerin va- zifesi, padişahların icraatını, dev- letin vekayiini yazmak ve tesek sül eden bir tarih zücuda getir- mekti. Evvelce bunlara “ şehna- meci , derlerdi, sonradan isimleri vak'anüvisliğe çevrildi. İlk şeh- nameci Fethullah Efendidir. Lok- mab, kâtip Mehmet ve Hükmi | Ef.ler de o isimle Osmanlı im- paratorluğunun kısmen türkçe ve kısmen acemce tarihini yazmış- lardır. Vak'anüvis adile ayni tarihi parça parça yazanlar da sırasile gşunlardır : Nişancı Abdurrahman Paşa, Halepli Naima, Raşit, Çe- lebi Asım, Sami, Şakir, Suphi, Azmi. Şefik, Kırımlı Rahmi, Hâ- kim, Çeşmi zade, Musâ oğlu, Behçeti, Süleyman Molla, Trab- zonlu Enver, Edip, Enderoni Nuri, Reisülküttap Vâsıf, Pertev, Amir Bey, Antepli Âsım, Şani zade, Esat Ef., Recai Ef., Nail Bey, Cevdet Paşa, Lüâtfi Ef. , Abdur- rahman Şeref Efendi. Ben Lütfi ve Abdürrahman Şeref efendileri şahsen tanırım, meclislerinde bulundum, sohbet- lerinden müstefit oldum. Lütfi Efendi, Iğıâerkeıi metetmekten hoş- lanırdı ve kalemine en büyük ilhamı gazetelerin tevcihat sütu- nundan alırdı. Bir valiye vezaret mi verilmiş. Koca vak'anüvis he- men karihasını seferber eder, bir mücevher tarih yumurtlardı. Nişanı iftihar olıun sana bu cevherin tarih : Reşit Bey s#a'deder rebbim veziri bi- Dazir oldu! | Gibi, o yeni vezir ile tanışık- hğı olup olmamak, böyle bir ta- rih yazmasına tesir icra edemez- di. Nişan alanlar, evlenenler, çocuğu olanlar « İş başında ve sarayın gözünde olmak şartile - Lütfi Efendiden mutlaka birer methiyecik alırlardı. Abdürrahman Şeref Efendı, vak'anüvis tayin edilmekle bera- ber bu vazifeyi filen ifa etmedi, zamanında — vak'alarını almadı. Yani taşıdığı unvanıuı bu asra göre manasızlığını — İspat eylemekten çekinmedi. Cümhuriyetin — ilânile birçok manasızlıklar — ortadan kalktığı gibi bir nevi kasidecilik olan *vak'anüvislik te tarihe karıştı. Fakat şimdi bir mersiyenüvis yetişiyor. Edebiyat ile uzaktan yakından alâkası bulunan herhan- gi bir zatın mezarında bu fahri mersiyenüvisi — görürüz. — Yalnız yeni ölenlerin değil, mezar taş- larındaki yazılar, uzun yılların yağmurlarile, karlarile silinen eski ölüler de muhtelif vesilelerle bu zâtin mersiyelerini dinlemek | uv— kine eriyorlar. Bütün hayatında kimseden tatlı bir söz işidemiyen, ömrünün her gününü sitemler hazmetmekle geçiren Abdullah Cevdet Bey de geçen gün toprağa gömülürken ayni mazhariyete nail oldu ve Filorinalı Nazım Beyin parlak bir mersiyesini dinleye dinleye öbür âleme yürüdü. Eh, bir kısım tarihçiler, vak'- anüvisliğin göçüp gitmesini belki bir zıya sayarlar. Fakat edebiyat ile uğraşanlar, Türkıyedo fahri tlîı'edığuı en memnun olmıhdırlar.ı zım Bey Şğıyıt ğkdı ölenler, kaleme | iİşaret etti, Çünkü Na: SON POSTA “DİLSİZLER ARASINDA , İki Bin Dilsiz Büt İara Meydan Okuyorlar Sporcu- Sigara Ve İçki Gibi Şeyler Kullanmadıklarına Göre Şam- piyonluk Hususunda Herhalde G “Dilsizin dili elinde, — kulağı gözündedir. ,, Bu söz gsize garip gelmesin. — Biz kafamız - kızdığı zaman dilimizle cayırtı koparır, ortalığı allak bul- lak ederiz. Fakat dilsizlerin sessiz şamalaları insanı sesli gürültüden daha fazla kızış- tırıyor, Binirlerine alev veriyor. Dilsizlerin bol hareketli, fakat çıtsız, — çatırdısız. — hayatlarında görülecek ve öğrenilecek öyle çok şeyler var ki.. Geliniz de sizi kalemimin ucuna takıp onla- rın aralarında şöyle bir gezdi- reyim, : Dilli insanların — çeşit çeşit cemiyetleri, birlikleri ve dernek- leri var. Dilsizlerin de kendi dertlerini döktükleri biriclk ku>, rultayları mevcut. Şehzadehaşında * Letafet apartımatının üst katında tertemiz bir oda. İçeri girer girmez karşınızda cemiyetin pel- tek dilli umumt kâtibi Süleyman Sırrı Bey sizi alâka ile karşılar ve hemen dert dökmiye başlsr. Cemiyet odasında beş kişi gelişi güzel oturmuşlar. Bir ta- nesi masa başında birtakım kar- şik hesaplarla uğraşıyor. Öteki- ler de alışık işaretlerle hararetli bir muhavereye dalmış, durma- dan gevezelik ediyorlar. Süleyman Sırrı Bey çok pel- tek ve çok hafif çıkan lehçesile dert yanıyor: — Şu mektep işini bir türlü halledemiyoruz. Mektebin müdür- lüğünü evvelce Cevat Zekâi Bey isminde bir doktor kabul etmişti. Şimdi o da çekildi. Ne yapaca- ğımızı şaşırdık. Başka doktorlara baş vurduk, Vekâlete müracaat ettik, — bakalım sonu — nasıl çıkacak ?,, Umumi kâtibin — şikâyetleri, arzuları ve tememnileri — bitip tükenecek gibi değil Ben gözü- mü göteki — dilsizlera — kaydır- yorum. Bunlardan iki tanesi işa- retleşiyor. Hareketin fazla oldu- ğguna bakılırsa herhalde ehemmi- | yetli bir meseleden bahsaediyor- lar. Birisi evvelâ elini göğsüne vurdu, sonra kahve içer gibi yaptı, öteki elile de karşısında- kini göstererek yumruğunu yere doğru açtı, başparmağını orta- dan büküp tekrar arkadaşını ve nibayet avucunu tavla zarı fırlatır. gibi hareketli- yerek durdu ve sözüne (|) niha- yet verdi. Ne karmakarış şey değil mi? / Bu işaretlerle şunları anlatmışmış: Kendisi kahveye gıdecekmiş, ya- rım saat sonra işini bitirip öteki e — | mutlaka ebediyetîn eşiğinde onun bir mersiyesini dinlemekle müba- hi olacaklardır! Bunun kıymetini, dııygulırını hıykmıunyın ölülere ıormalı! SÜSME İ LÜ E | de gele bilirmiş de beraber tavlâ oynarlarmış... Felek, şu dil mahrumiyetini ka- dınlara vermeli imiş. Şimdi kılıbık kocasını dayak korkusile uslandı- ran bir hatun, Ottakdirde mutla- ka (iiyata geçerdi. Allah bizi bu biçim kaza ve belalardan sak- lasın. Maamafih “ kadınlar - dilsız disalardı neler olurdul!,, diye uzun uzan düşünmiye lütum' yok. Eğer maazallah öyle bir şey olmuş ol- saydı cümlesi birden: — “Çat, t, t, H,, diye çatlar- lardı. Kadın dediğin konuşmadan yaşar mı hiç? Açlığa belki on gün dayanabilirler, amma dilsizliğe |- eminim on dakika katlanmazlar. —" Aklıma bir hikâyecik geldi: 'Meşhur Fransız muharriri Molye- rin bir komedisinde eşhastan bi- Tinin karısının dili — tutuluyor. Adam doktora muracaat ediyor. Doktor ona: | — Bir kadımın hazır tutulmuş dilini açmıya çalışmak kadar bü- yük belâhet olamaz!,, diyor. Karilerimize —diyemem, zira sabahtan akşama ve geceden fecre kadar sesi, soluğu çıkmıyan put gibi bir mahlukla beraber — yaşamak pek keyif verici bir iş değil, fakat kain valideler için böyle bir şey temenni etmiyorum dersem samimiyetsizlik etmiş ,olıı- rum, Dilsizler, halâ konuşuyorlar, yüzlerindeki çizgiler oynıyor, du- dakları açılıp geriliyor, dişleri sıkışıyor, elleri parmakları habire kıpırdayor. Odalarının duvarlarında acaip, garip, ve mason işaretlerine ben- ziyen bir sürü el işaretleri, lah- lolar asılı. Bunlar dilsizlerin imiş. İçlerinde kolay kolay taklit edi- lemiyecek şekiller var. Alfabele- rinden size bir iki harf ifşa ede- yım: Meselâ iki parmak yukarıya doğru olursa “V,, sayılıyor, sıkılı bir yumruktan yalnız bir parmak- :lfüî.“k bırakıliverdi mi * A ,, * Dilsizlerden birisine hayatının gınp bir hikâyesini anlatmasını rica ettim. Evvelâ düşündü, son- raşaradığını — bulmuş — insanlar n keyfile birdenbire #silkindi. Beş altı dakika, kurulmuş bir makine gibi, ellerini, kollarını, - ağzını, burnunu, — kaşlarını, — gözlerini, ayaklarını ayrı ayrı oynattı. dur- du. Süleyman Sırrı Bey - kelime | caizse - tercüme () etti: Bu dilsiz zat, bir gece Tak- simde bir dar sokaktan geçiyor- k Çekmıyeceklerdır muş, birdenbire arkasından — bir polis düdüğü öt- müş, “durl,, diya bağırmışlar. Za- vallı — korkmuş, « kaçmıya başlamış. Bu ıu'ıâı bır ikiel silâh pılla- miş. Dılıiz, kor- kudan yere ka- paklanmış, ayağı kırılmış. Yetişen ifadesini almak için onu karakola götürmüşler. Dilsiz olduğunu an- latıncıya kadar anasından emdiği süt burnundan gelmiş, üstelik te tam dört ay hastanede yatmış, Ahırkapı rejisindeki işinden de olmuş. Onun işaretlerinden bu vak'a- yı değil, bu vak'anın kırkta biri- ni, hatta bir cümleciğini anlıya- bilene benden bir tabak nefis dil haşlaması var. Öyle bir anla- tış ki, sinema şeritleri ancak bu kadar hızlı geçer. Dilsiz, meselâ kaçışını anlatırken, iki elinin iki —parmağını — masa üstünde Ööyle bir — koşturuşu varki — bayılırsınız. — Söyledikleri- ne nazaran dilsizler çok kutüvetli adamlarmış. Spora çok düşkün- müşler. Hatta* İzmir'de Hikmet Bey isminde bir dilsiz, birkaç senedir. bisiklet şampiyonluğunu muhafaza — ediyormuş, Bundan başka dilsizlerin içinden birçok boksörler de yetişmiş. - Kâtibi umumit Süleyman Sırrı | B. diyor ki: - —Eğer hükümet bize yar- dım etse, biz Türkiye futbol şampiyonu bile olabiliriz. Çünkü içimizde hiç birimiz, ne içki içe- riz, ne de sigara kullanırız. Ben bu iddiaya hak vermedim değil, dilsizler - çalışmış - olsalar, muhakkak ki bizim, Çinin Ara- şimo takımlarına yenilecek dere- keye düşmüş olan meşhur futbol- cularımızdan fazla muvaffak olur- lar. Dilsizlerin bütün şikâyetleri, kendilerine yardım - edilmeyişidir. Yapılan bir istatistiğe göre Tür- kiye'de 2000 i mütecavüz dilsiz varmış. Bunların büyük bir kısmı burada imiş. Halbuki parasızlık yüzünden cemiyete aza olama- makta imişler. Dilsizler hayatlarından mem- nundurlar. Sinemayı eğlenceyi çok Beverler. Okumak yazmak bilenlerine gelince onlar kitap ve gazete düşkünüdürler. Konüşüşlarında, dertlerinde, neş'elerinde, hayatlarının bütün safhalarında uhrevi bir sükün havası içinde yaşayan bu adamlar bence bizlerden — bahtiyardırlar. Dilsizlerin Sohbet meclislerinde | bulunmak ta zevkli şey. Fakat insan bunün kıymetini — ancak çenesi düşük insanların lâf kala- balığında bunaldığı zaman anla- Yapaş polis ve bekçi Kari Mektupları + Şırketi H&ğ;iye- nin Vapur Saatleri Şirketi Hayriye vapurları ev- velce sabahleyin Üsküdardan 7,30 da bareket ediyor ve biz iş sahip» leri vazifemize gelebiliyorduk.Şime di kış münasebetile vapurlar da« ha geç hareket edeceğine bilâkis 7,20 indirilmiş ve kirk dakika gibi mühim bir fasıladan gonra diğer vapur saat sekizde hare« ket ettiriliyor. Gerçi mektepliler için bu tas rife münasip ise de aradaki fasıs layı kısaltarak sekiz vapurunu 7,40 ta hareket ettirirlerse bilw- mum iş sahiplerinin teveccühünü kazanmış ve işlerini teshil etmiş olurlar. — Ünzküdarda yüzlerce iİş sahibi namına Mihran Terzibaşyan Düzce'de Mühmel Bir Cami Düzcenin muazzam bir - camil vardırki bugün içindeki nakış İs- tanbul camilerinde bile nadir tes- sadüf edilen bir nefasettedir. Ca« miün yüksek kıymetine Trağmek etrafındaki medreseler birer mez- bele halindedir. Cami mukaddeş bir mabet olmaktan çıkmış, avlüs sundaki havuz otomobillerin ve tekerleklerin yıkanmasına tahsis edilmiştir. Evkafın nazarı dikka« tini celbederim. Düzce: T. U | Cevaplarımız ] : Mengönin Beşler köyünde mürettip Cemil ELl. ye: — Şikâyetiniz evvelce gazete- mizle yazılmıştır. Tekrarına lü- zum görülmedi. * Hukuk Faktiltesinden Hasan Baari Beye: — Mektubunuz evvelce de 'gazetemize gönderilmiş ve o za- man neşredilmiş, — alâkadarlarım nazarı dikkati — celbolunmuştur. Bize yazdığınız mektubun aynınt Maarif Müdürlüğüne gönderiıılı efeııdım. — —— —-a ——— Yeni Neşriyat: Şark Tütünleri — İktısat Vekâleti müşavirlerinder Habip EdipBeyin «Türk- Şark tütünleri ve ihracatı» hakkında mühim bir eseri çıkmıştır. Esor Türk - Şark tütüncülü: günü etraflı ve ilmt bir şekilde mev« zubahis -etmektedir. Şimdiye kadar tütün hakkında yazılmış olan eserlerin hemen hepsinden daha kıymetli ve yüksek olan bu eserin Almanca, Bule garca ve Yunancaya tercüme edilmeşi tekarrür etmiştir. Zabitan İçin.. Londra büyük elçiliği müsteşarı A, Lütfullah Bey mafınduı « Zabitan için muaşeret usulleri » isimli bir eser yazılmıştır. Tavsiye ederiz. METE Halk Evi temsil komitesi tafafından temsil edilen Yaşar Nabi Beyin Mote isimli, mevzuunu Türklüğün 2100 sene evvelki tarihindencalan, manzum- !rlyeı Muallim Aahmet Halit kıtaphanoıi tı.rı- fından güzel bir cilt halinde nemdıl- miştir. Tavsiye ederiz. p Sosyalist şefler ve Soıyaltzm L _l Esat Âdil Bey -bu isim altında Kuliçerin bir etüdünü lisanımıza nak- letmiştir. Bu etod ( ilim ve hayat ) iemi altında çıkacak bir gerinin ilk cüz'ünü teşkil edecektir. A —i adfğe