7 Şubat 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

7 Şubat 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İSTANBULDA Teklifi Neden Kabul Ettim? SON POSTA H | Bir Ölünün Hâtıra Defterinden | H İNGİLİZ CASUSLARI Enver, Kafır)iyıi Kiîe, Yanıma Sokul Sana Evime döndüğüm zaman pek yorgun bir halde idim. Dayak ye- miş gibi kemiklerim kırılıyor, bey- nim — oğulduyordu. Soyunmaya bile vakit bulamadım. yatağıma, öylece uzandım. Yatağım buz gi- bi souktu. Kalbim, muntazam fa- sılalarla çarpıyor. Fakat bir nok- tası acı, acı sızlıyordu. İçimde tahlil edilemeyen bir bhis vardı. Bir türlü uyuyamıyor, bir taraftan diğer tarafıma dönüyordum. Kor- ku, boyecan, İhtiras. lar birbirine karışmış; beni fena halde bizar ediyordu. Zihnimden şu sözler geçiyordu: — Ah (Fikri), ah... Başıma öyle bir İş çıkarmıştıki... Acaba ©o da bu vaziyeti bilmeyormidi ?.. Beni Mister Corcun evine sevke- derken, bir az olsun bu adamdan bahsetmek.. Bu adamın — teklif edeceği iş hakkında biraz olsun izahat vermek Iâzım gelmezmidi?.. | Corcun — evine, — gözü bağlı gitmiştim —oradakl esrar engzl hâl. Büyük servet tek- lifleri.. En metin bir insanın bile iman ve maneviyatını sarsacak derecede kuüvvetli ve kandırıcı sözler.. Ve sonra.. Greta... Evet, Greta... Gretanın o, nefiş ve zam- bak kadar ince mesamatlı olan parlak teni,. Gözlerinde kaynıyan büyük cazibe.. Onun, anahtarı behane ederek odadan - girişi.. Anahtarı bana verişi.. Yanıma sokuluşu.. O, sarhoşluk — veren kokusu.. -Dudaklarındaki ilıklık ve yumuşaklık.. Ve.... Nihayet, —uyuya Gözlerimi açtığım zaman, hemen saata sarıldım.. TelAşla yataktan fırladım. Saat on bir buçuğa ge- liyordu. Bir taraftan elbise deği- şgirken, diğer taraftan da akşam tasarladığım pilâmı zihnen bir daha tekrar ettim. en candan arkadaşlarımdan ( En- Minter kalmışım... ver ) in yazı! anesine gittim. Enver yazıhanesinin önline oturmuş, bü- | yük bir sükünetle öğle yemeğini yiyordu. Beni görür görmez, ağ- zını dolduran lokmayı yutarak: — Hoş geldin yahu.. bu ne hal?.. Rengin sapsarı. Gözlerin yumruk — gibi şiş. Dudakların mosmor... Gece kumarda mı idin, yoksa... Yanındaki koltuğa gömülerek gevap verdim: — Vakıâ öyle.. Neticesi he- nüc anlaşılamıyan bir kumarda.. — Ne demek 07... — Anlatırım.. Hele sen, şu yemeğini ye... Enver, Ağrındaki lokmayı sık sık çiğniyerek mukabele etti: — Yook, Hamdi.. Bilirsin ya, ben meraklıyım.. Anlat bakalım.. Hem yemeği yer, hem de seni dinlerim. , — Sana anlatacağım - şeyler, çok mühim, Euver.. Veresiye dinlemek olmar.. Yemeğini çabuk ye.. Kalk şu kapıyı da kilitle.. Ondan sonra karşı karşıya masa- ya oturalım, konuşalım... Maksadım, biraz -daha - vakit l Bütün bun- | Koşa koşa, | - ga taldarım ' BU, kazanmak.. Zihnimde tasarladı- Rum sözleri ve fikirleri biraz da- ha yoluna koymaktı. * Hiçbir şey saklamadan, gece başımdan geçenleri Envere am- lattım. O, bazan heyecan içinde kalarak, bazan da gözleri parlıyarak sonuna kadar beni dinledi. Nihayet sordum: — E, söyle bakalim Enver, şimdi bu meselede bana hizmet edebilecek misin?.. O, dik dik yüzüme sordu: — Anlamadım... — Canım, bundu anlanıya- cak ne var?.. Şimdi bu mesele- de bana bir muavin olmak, be- nimle beraber çalışmak istemez mişin ?... bakarak Biıdenbiı.' onun gözleri bü- | | yüdü. Âdata, beni tahkire hazır- lanız gibi bir vaziyet — aldı ve bağırdı — Sen İngiliz casusl. çıldırmışsın — ayol... ına salılmak.. Va- - Mersin'de Halk Evi İçin Hazırlık Yapılıyor Mersin 5 (A.A.) — Şehrimiz Halk Evinin 19 şubatta aç İması için hazırlıkta bulunmak üzere buyün — vali beyiu — reisliğinde meb'uslar, fırka mensupları - ve gençlerden mürekkep bir heyet toplanarak açılış merasimine ait program etrafında görüşmüşler- dir. Şimdiye kadar Halk Evine kaydolunanların sayısı 500 zü geç mişlir. Manisa Vilâyat Meclisi Manisa 6 (Hususi) — Umumil vilâyet meclisi açıldı. Yeni sene bütçesi 833 bin lira varidat ve 846 bin lira masraf olarak tesbit edilmiştir. Karakış Antep, 5 (A. A.) — İkl gün denberi şehrimizde devamlı bir surette kar yağmaktadır. Yağan kar, yarım metreye yakındır. Hava bugün açılmıştır. öfkesinden | g Va ! tanın aleyhinde bulunmak.. De- mek, sen bunları yapabileceksin. Yazık Hamdi.. — Ben seni böyle bilmezdim.. Bir de, utan- madan bana da İştirak — tek- lf —ediyoraun.. —azizim, — sana birşey söyliyeyim mi.. şimdi... Gülerek onun sözünü kestim: — Çok acele ediyorsun En- ver.. Ben bu Işi kabul ettim, Fakat, na maksatla.. bilir misin?., — Bunda bilmiyecek ne var?.. Para... — Hayır efendim.. — hayır... Ben bu teklifi kabul ettim. Fakat İnglizlere casasluk etmek için de- ğil.. Bilâkis onların fikirlerin! an- lamak.. İşlerini bozmak.. Onlara unutamıyacakları kadar parlak bir oyun oynamak İçin.. Enver, hiddetle yerinden kalk- t — Senin ne Üzerine vazife.. Git zabıtaya haber ver.. Çekil aradan.. Hükümet ne yaparsa yapsın... | — Evet doğru — söyleyorsun amma.. Bu hareketim, hükümete | kek noksan bir hizmet olur. Bur | gün bu adamın bir casus şebe- kesi müdürü olduğunu isbat ede- cek elimde hiç bir delil yok.. Hem bu adamın ne mal olduğunu za- bıtamın bi'mediği, hatta takip et- mediği ne malüm?. Enver, biraz yumuşadı. — Vâkıa öyle... Sen, bir kahe ve içermisin ?. — İçerim ya... Enver, kahveciye, kahve söy- | lemek için kapıya doğru gidiyor- dı. Akşamdanberi girdiğim yenl | meslek hayatının İcabatına tabi olarak: — Enver... Kahve söylerken, şöyle etrafına da bir göz gerdirk- ver. Bizi, bir dinliyen filân ol masın. Enver, Gülerek döndü: — Bu derece ihtiyata ne lü- zum var?.. | — Atzizim, bu mesleğin elif« besi, ihtiyattan başlarmış, —Hay allah müstahakını ver- sin., Ayol sea bu işi adeta be- | nimsemişsin,. | Gülüştük... Enver gitti. Kahve | söyledi, geldi. Yerine oturduktan sonra sordu: ÇArkası var ) Bi Şubat y T ——— A>) ——— BT ' HİKÂYE Bu Sütunda Hergin Esat Şefik Yarzan : “KIZININ SESİ, — Bu gün mahkümiyetinizin son günü.. On beş seneyi bitir- diniz.. Bugün mektebi bitiren bir genç gibi yeniden hayata karı- gıyorsunuz. Bu yeni hayatta size hayırlı muvaffakıyetler dilerim. — Teşekkür ederim, efendim. — Görüyorsunuz ki size di- ğer mahkümler gibi muamele etmiyorum. Bir arkadaş gibi hi- tap ediyorum. Bunun sebebi de halinizden, hareketinizden, konu- şuşunuzdan kibar bir allenin, ço- cuğu olduğunuzu, İyl bir terbiye ile yetiştiğinizi anlamaklığımdır. — Tevecclhünüz efendim. — Yalnız bir merakımı gider- mek için sormak cesaretinde bu- lunuyorum. Sizin bendeki — sicilli- nizde —mahkümiyetinizin - esbabı mucibesi olarak “katil,, gösteri- liyor, fezla malümat yok. Bu ck- nayeti siz nasıl yapabildiniz?. yapmaniza — sebep neydi? Kiml öldürdünüz?. — Ah beyefendi, sizden rica ederim, bana bunu — sormayınız. Ben, bütün bu sorduklarınızı unutmak İçin senelerce çırpındım.. Zorla hafızalı körlettim. Bunları yine bana hatırlatmayın. Bana istırap veriyor. — Size ıstırap verecek taraf- larını anlatmanızı, İstemiyorum. Yalnız çok kısa bir malümat vere mez misiniz? — Kimi mi öldürdüm? Karı- mıl.. Onu seviyordum.. O beni aldatıyordu.. — Peki kendinize acımadınız mi?, Bir kadın için bir hayat mahvedilir mi?. — O, benim için her şeydi. Onun elimden gittiğini gördüğüm gün hayatımın ne kıymeti kalırdı, Beyefendi, ne ehemmiyeti kalırdı? — Şimdi çıkınca ne yapa- caksınız?. — Bilmiyorum! — Kimseniz yok mu? — Var.. Ben buraya girdiğim zaman bir kızım vardı. Küçüktü.. Halası almiştı.. Fakat şimdi ne oldu? Nerededir?. Yaşıyor mu? Öldü mü?. Bilmiyorum. — İnşallah kızımızı buluru- nuz.. Size, muvaffakiyetler diler, aynı zamanda bir şey tavsiye ederim: Düşen, çamurlaşan bir kadın için göz yaşı dökmek ya- zıktır. * İsmat, bacakları biribirine do- laşarak yollarda yürüyordu. Ka- labalık caddeler, akın akın geçen insanlar içine üntü veriyordu. Gördüğü herşey ona yalancı liyordu. Ruhu vahşileşmişti. j Ön | beş senenin paslandırdığı kulak- — larında tramvayların, otomobille- rin gürültüsü derin uğultular ya- pıyordu. Kavuştuğu bol ziya, Lnl aydınlık gözlerini kamaştırıyordu, kıyafetinin perişanlığından uta- niyordu. Hayatta yalnızdı. Kalbi bom- boştu. Bir gaye, bir emel, bir Bmit yoktu. Kımı? Kimbilir o da nerede? — Belki — bakımsızlıktan çoktan ölmüştür. Hem nerede aramalı? Nerede bulmalı? Onu on beş senedir bir kere gelip arayan oldu mu? O kimi arasın! * İnsanların arasında yürümek içine sıkıntı veriyordu. Bir tram- vaya atladı. Galatayı geçerken: urada bir gazinoya girer, bir ax kendimi dinlerim, dedi. Ve tramvaydan indi. Sokak içlerindeki aşağlık meyhanelerden birine girdi. Bir köşeye çekildi. — Yanma gelen garsona: — Bir kahve.. Dedi. — Bizde kahve yok, veririz.. — Öyleyse bir duble getir.. İlk duble beynine cilâ verdi. Seslendi: rakı — Bana bak.. Bir daha getir! || Her dubleyi içtikçe içinin sı- kıntısını bir az daha unutuyordu. Zaten onun istediği de bu değil midi? Fasılasız istiyordu: — Bir daha getir... Büyük olsun! CArkası var ) Güneş Banyosu Herkes İçin Faydalı Değildir Güneş banyosu umumiyetle her vücude elverişli — değildir. Güneşte mevcut ve gözle görül- miyen birtakım ziyalar vardır ki bunlara ültra viyole ve İnfra ruj derler. Bu 'ziyalar, bazı vücutlere fayda yerine <zarar verirler ve meselâ güneş banyosunu fazla sulistimal etmiş kimselerin ciğer- lerinde yara açılması nadir gö- rülmüş —hâdiselerden — değildir. ı | İ | Onun içindir. ki, PİZTETESEE 'a & 8 şimdi, güneş (” ü banyosuna muhtaç, fakat banyo|'m yaparken yukarıda zikrettiğimis ziyalardan — korunmuya — mecbuf (| kimseler için husust birtakımi çamlar yapılmıştır. Güneşin ziyat (p ; bu camlardan geçerken — Hitrk le şuaları içeri nüfuz ede“ |) ktedir. Bu suretle zararti'| surette herkes, şimdi, gü banyosundan — istifade mektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: