3 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

3 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gâvur Mehmet Kara Yürek Çetesi Tefrika No. 47 Kara Yürek Çetesine Girer Misin Sevgilim ? : ,Yıpmı be yıvruııı. Soylo beni meraktan çatlatma!.. de et.. Ne olur.. İki gece sonra... Diye yalvardı... Gâvur Mehmet, Lüna'nın bütün hislerini harekete getirecek kudretli bir busşeden sonra tıpkı o da omn gibi yalvardı: — Ne zamandanberi ortalığı tesinden Myu şüphesiz, bunu sen de işitmişsindir. Gâvur Mehmet, yumruğunu — Masanın üstüne dayayarak tak- 7 dir ile cevap verdi: — Yapma, be yavrum.. Beni — Yaman herifler.. Çok ya- | meraktan çatlatma.. Düşündük- — Man berifler, Lüna.. hani yok- | lerini söyle.. yüreğime biraz su muya, — şunlardan bir tanesi | serpilsin.. Hiç olmazsa, senden elime geçse, şöylece alnında öpe- | ayrılmıyacağıma dair kalbime bir rek (pest...) diyeceğim. ümit gelsin. — — Demek bu adamlar, bu | — Lüna, heyacanlandı. İstirham- kar hoşuna gidiyor âyle mi?... kâr bir mazarla Gâvur Mehmedin — Nasıl hoşa gitmez.. sapına | yüzüne baktı: kadar babayiğit herifler.. galiba, — Peki sevgilim:. —Üzülme.. — dün de bilmem kimin kızını | Onu da söylerim... Fakat, bana kaçırmışlar.. kızin babasından bir | söz ver. Yemin et.. Eğer herhan- gi bir sebeple bu iş olmiyacak olursa, bundan hiç bir yerde, hiç bir kimseye bir tek söz söyle- miyeceğine dinin üstüne yemin ©t Gâvur Mehmet, burada yine maharetini gösterdi. Kollarını bir- denbire Lünanın boynundan çek- ti. Ağır ve dargın bir sesle ce- vap verdi : — O halde bir tek söz söy- leme, Lüna... Demek ki bu kadar sevdiğin bir adamın, ne olduğunu hâlâ tanımamışsın ?.. Senin yemin dediğin şeyi kimler eder bilir mi- sin?.. Cıvıklar ve çocuklar... Ma- demki bana emniyetin yok.. Bırak, sırrın yine sana kalsın.. Lüna, telâşla Gâvur Mehme- din boynuna sarıldı: — Darılma yavrum.. Darılma sevğgilim.. Dur sana herşeyi söy- liyeyim.. Gâvur Mehmet, heyecandan titriyor, Lünanın sözlerini - sabır- sızlıkla bekliyordu. Lüna, gözle- rini bir noktaya dikmiş, söyli- yordu: “araba yükü para almışlar. — Onu bırak şimdi.. sen, benim sorduklarıma cevap- ver.. — meselâ.. bu Kara Yürek çetesi, | — Beni aralarına alsa, girer misin?. | Gâvur Mehmet, sevincini sak- — lamak için, bu sefer de bardak- lara şarap doldurürken, mütered- it bir tavırla cevap verdi: — Olacak şey, değil.. herif- | ler bugün tezgâhlarını kurmuş- | “dar.. uygun adamlar bulmuşlar.. | kına gibi un öğüdüp duruyorlar. — İyiyı işte.. — şimdi bunlar #eni çağırsalar, gitmez misin?.. — Nasıl gitmem a yavrum.. bir kere, yaşadığım hayat, hayat değil.. sonra.. sana açık söyliye- O yim; bu iş, benim işim.. gitmek değil, nallarımı havaya atarım. —O halde, birkaç — gün bekle... “Gâvur Mehmet, burada çok Mmahirane bir rol oynadı. Öyle bir geriye çekiliş, çekildi.. Lünaya | “öyle bir bakış baktı ki... Lüna- | nin da dudaklarından memnun | bir tebessüm —uyandı.. Gâvür i | — Mehmet, büyük bir hayretle — Sana açıkça itiraf ediyo- * oh'hı | rum sevgilim.. Karayürek çetesini — Ne dedin.. Birkaç gün, | amcam teşkil etmiştir. Bu çete, | muhtelif zamanlarda muhtelif işim- ler altında biçok işler görmüştür. Çetenin daima oniki kişiden iba- ret olması adettir. Bunların içinde bir ve yahut birkaç tanesi, ya — Hayret ettin ne demek, | ölür ve yahut, çeteden ayrılır da ç Az kalsın küçük dilimi | başka bir yere giderse, bunların ’_;;—!!'P“k'm Birkaç gün beklersem | yerine adam bulunur; çetenin adedi olacak?.. Yoksa, senin onlarla | yine onikiye iblâğ olunur... Şimdi ' çeteden bir kişi noksandır.- Bil- mem işittin mi; galiba bir buçuk ay evvel Gâvur Mehmet isminde bir polis hafiyesi öldürülmüş; ce- sedi bulunamamıştı. İşte onu, bizimkiler öldürmüşlerdi. Fakat un.“i“. Bılı- bu hafiye de bizimkilerden birini O zamandan beri onun yeri boı kaldı. — Arıyorlar, münasip birini bulamıyorlar. Gâvur Mehmet, büyük bir sevinçle, Lüna'nın sözünü kesti: — Vallahi, yavrum.. bunların arayıp ta bulamadıkları adam bekle, mi dedin.. Lüna, muvaffakiyetinden mem- pun bir tebbessümle cevap verdi: — Evet sevgilim.. Buna niçin kadar hayret ettin. — Mademki bukadar ucunu çit Lünanın başı ateşler içinde gözleri kıvılcımlanıyordu, dolanan Gâvur Mehme- ğ 5 g ğ emniyetle cevap verdi: kollarma başını da- | — Bin G ; sevgilim.. bi . K > ılıiç*hııtııym Oıınlçın Bılj sremerl l Tünüç büyük bir. kanaatıöve | /|Meisle Andifili arasında San- | bir | adasından gelmekte olan bir ka- SON PGSTA Sılah Birakma Konferan- sında 5 CT he Tz — Ben, patlayan silâh lınnA hepsini da taarrazi silâhlar adde- derim, kaldırılmalarını isterim ! — Seabep ? İ — Silinip temizlenmesi Çok güç! Resminizi Bize Gönderiniz * * ize Tabiatinizi Söyliyelim Reşminizi kupon Hs gönderiniz. z Kupon diğer snyfamtedadır. 2 Mohmet Kemal B.: Kendisine ğ mahsüs — bir neş'esi vardır. Göründü gü kadar — sakin değildir. Men- faat bahsinde kanaatkâr ve feragatkâr de- gildir. Başka- ları için ken- «isini dertlere üzüntülere .sevketmek — istemez. Başkalarının açtığı yol üzerinde yorulmadan yürüyebilir. z 5 Leylâ H, (İstanbul): ( Fotoğrafı- nın dercini istemiyor.) Becerikli ve hamarat bir ev kadınıdır, De- dikodulara karışmaz, keder ve elem verici hâdiselerden uzak katmak ister. Din bahsinde mü- teassıptır. Çocuklarına farzla düş- künlük gösterir. H 1 Salihlide Tüler H.: (Fotoğral- nin dercini istemiyor.) Zeki ve sevimlidir. Süse, zerafete ehem- miyet verir, moda cereyanlarını takip ve sinema artistlerini tak- lit eder. İzbırarı kinsiz ve devam- sız olur. Arkadaşlarile neş'eli ko- nuşur, simasında tebessümü ek- sik olmaz, hal ve tavrunda ço- cuklara mahsus bir sadelik var- dır, ağzını çok açmamak ve diş- lerini fazla göıtermcmek şartile gülmesi güzeldir. E 6 Şuban El: Sakin hvırlıdır Üa ründüğü — ka- | dar - muhitine BF A, daa önayak olmaz, ataklık yapmaz, tesadüflerden is- tifadeyi bilir. Sandal Kazası dalile beraber bir adam kayboldu Andifili 3 (Hususi) — deniz kazası Burada olmuş, Meis yık devrilmiş, bir Rum boğulmuş, “ | bir Rum da kaybolmuşlur. Kayr | beyazlığını K ntknı: Bu Sütunda Temmuz Hergün Sloven Edebiyatından : Yazan: İvan Cankar D PrS Tercüme Eden :: Hatice — Bir Fincan Kahve Hayatımda birçok defalar çok sevdiğim insanlara karşı haksızlık yaptım. Öyle haksızlıklar ki bun- lara birer günah demek daha doğru — olacaktır. — Affolunması imkânsız olan bu günahların aza- bını ömrümün nihayetine kadar unutmıyacağım. Bu acilar uzmn seneler kalbinizin en derininde, derin bir uykuya dalmış gibi sa- kin kalır, fakat en beklemediği- niz bir zamanda, bazan en neş'eli bir dakikanızda, bazen en ke- derli bir saatinizde birdenbire bu hâtıraların elemini sanki şimdi işlenmiş bir günah gibi - hisse- dersiniz. O zaman bu azabiın, bu nedametin acısı herşeyden, her hâtıradan, her kederden da- ha kudretlidir. Bu acının ya- mında herşey kuvvetini kaybeder. Kalbinizde siyah bir leke gibi yalmz boş kalır! Siz istediğiniz. kadar künahr nızı te'vil etmiye, yaptığınız o şe- yin bir haksızlık olmadığına ken- dinizi inandırmıya uğraşınız, bü- tün bu gayretler beyhudedir. Bu elem, bu ıstırap sizi rahat bırak- mıyacaktır. Sevdiğiniz mahlüka karşı yaptığınız haksızlık bir kere | yapılmıştır, bunun tamiri kabil | olmadığımı ne acı bir surette his- sedersiniz! , On beş sene oluyor, memle- ketime avdet ederek ennemin evinde üç dört hafta kalmıya ka- rar vermiştim. Tahsil için vatanımdan uzak- ta geçirdiğim zamanlarda çekti- ğim eziyet ve yoksuzlukla adeta harap bir hale gelmiştim. Halbu- | ki evimizi benden daha harap, ve kasvetli bir halde buldüm. İlk geceyi anamın odasında geçirdim. Gece yarısı arada bir uyandıkça annemi karanlıkta masanın ba- şında otururken görüyordum. Ya- tağında yatmıyordu. Fakat o ka- dar sakin duruyordu ki oturduğu yerde uyuduğu zannolunabilirdi. Başı elleri arasında idi. Oda kapkaranlık olduğu halde alnının görüyordum. — Biraz dikkatle nefesini dinlediktan son- ra büyük bir hayretle onun uyu- madığını, fakat bir cebri nefisle hıçkırıklarımı işittirmemiye uğra- şarak sessizce ağladığını anladım. Başımı yarganın altına sakladım. Fakat buna rağmen yeniden uyu- yuncuya kadar onun ağladığını , Ertesi gün tavan arasında ken- dime bir yer hazırlamıştım. Buraya gayet dik tahta bir merdivenle çı- kılıyordu. Odamı ı'luıeltıı'tw Hatta kitaplarımı koymak için raflar yapmış, yazı masamı süslemiştim. Tepedeki küçük pencereden gökten başka birşey görmiyor- duüm. Bu sıkıntılı yerde ilk âşıka- ne hikâyelerimi yazmıya başla- dım. Bu hikâyeler, kendi haya- tımda hiç görmediğim, refah ve saadetleri anlatıyordu. * ün annemle — otururken, catım bir fincan kahve içmek Kalbimdelti sıkıntı ve yeis beni, merhametsiz ve fena yapıyordu. Bu arzumu, soğuk ve hain bir ses- le anneciğime söylediğim zaman bana o parlak ve büyük gözleri- nin temiz bakışlarile baktı ve cevap vermedi. Merhametsiz ve mükedder bir yürüyüşle, ben de bir söz ilâve etmeden, tavan ara- sındaki odama çekildim, ve orada hıkıyeı yazmakta devam ettim: “ Güneşin tatlı — nüvazişleri altında, herkesten mes'ut, elleri birleşmiş, bir söz söylemeden ağır ağır ilerlemekte idiler.,, Merdivende ayak sesleri vardı. Bu annemdi. Oturduğum yerden iyordum. erdivenleri ağır ağır, elin- deki kahveyi dökmemiye gayret ederek çıkmakta idi. Evet elinde, küçük bir tepsi içinde bir fincan, kahve . vardı. — O günkü halini okadar iyi bhatırlıyorum ki.. Çün- kü ogün her zamandan çok daha güzeldi. Tavandaki pence- reden giren güneş, annemin yü- zünü ve gözlerini aydınlatıyordu. Bu iri gözlerin temizliği, parlak- bği inanılmıyacak bir derecede idi. Sanki semanın bütün iyiliği ve sevgisi bu güzel gözlere dob- muştu. Dudaklarında, mektepten iyi notlarla avdet eden küçük bir çocuğun mes'ut ve günahsız te- bessümü vardı. Fakat ben, sabır- sızca bir hareket ve hain bir sesle : — “Amne beni rahatsız etme, dedim. Artık canım kahve iste- miyor... Demin istemiştim ! ,, O henüz merdivenleri niha- yetine kadar çıkmamıştı. Oldu- ğum yerden onu yarı beline ka- dar görüyordum. Sözlerimi du- oyunca birdenbire olduğu yerde durmuştu. Elleri titredi. Sev- gili gözleri hayret ve dehşetle bana bakıyordu. Bu nazarlar kar- şısında utancımdan — kıpkırmızı kesilmiştim. Kalbim şiddetle çar- parken acele ile yerimden fırla- dım, ona doğru koştum. Heye- canla: . —" Ver kahveyi anneciğim,,. Diyebildim. —Fakat artık çok geçti. Anncmin güzlerinde artık biraz evvelki parlaklık, dudakla- rında o mes'ut tebessüm yoktu. Kahveyi içerken, kendikendimi teselli etmiye İıeylıude yere uğ- raştım. Akşam ondan ı;kdığıııı günah için af talep edecek, ve Mı sevgim ve nevazişimle — yap! unutturmıya uğraşacaktım. karar verıııııhı. Fakat bıııl ne o akşam, nede onu takip eden :ıiı“vıdı * giderken - bile yapmadım. —— * Üç'qıd&tıuıeıunhı gün, bir yabancı evde, yine yabancı bir kadın bana bir fin- uıılııh'e getirdi. İşte bu bir “fincan kahveyi görünce birdenbi- re kalbimde öyle müthiş, öyle yakıcı bir acı hissettim ki beğı- rarak ağlamamak için cebri nefsetmiye mecbur oldum. Çünkü çok sevilen insanlara karşı yapıl- ksızlıklar büyük

Bu sayıdan diğer sayfalar: