July 5, 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

July 5, 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B B Tefrika No, 49 # Gâvur Mehmedin Öldü- ğüne Hükmedilmişti Bu esnada selâmün ıloy'kri'iiıi'diyorok içeri girdi herkes hayret içindeydi — Demek ki, kapıyı arkadan sürmelemişler. Diye mırıldandı... Artık burada yapılacak hiçbir iş kalmamıştı. Şimdi, sabah olmadan evvel işe başlamak.. başlıca üç yerde ol- dukları — anlaşılan çete — efradını bir anda bastırmak.. sarraf Gü- zeloğlunun kızını kurtarmak - za- mamı gelmişti. Gâvur Mehmet, dehlize açılan kapıyi da kapadı. Fakat sürgüyü açık bıraktı. Salona müntehi olan yokuşu — süratle tırmandı. Taş merdivene ayak bastı. Fakat o anda merdiven, ayaklarının altın- dan — kaydı. Gâvür. — Mehmet, birdenbire — derin bir boşluğa yuvarlandı. * Sabah — oluyordu. — Serteftiş Hüsnü Efendi, Kasımpaşa'da Mus- tafa ustanın dükkânında sabır- sızlıkla Gâvur Mehmedi bekliyor, bu vakite kadar gelmemesinden şüphelenerek türlü endişelere dü- şüyordu. Vakıa Gâvur Mehmet, gece Bonelli'nin evine giderken Hüsnü Efendiyi de beraber gö- türmüş, evi göstermişti. Şimdi derhal zaptiye kapısına koşmak ve bir zabıta kuvveti alarak avi basmak mümkündü. Fakat Hüsnü efendi, evde hasıl olan vaziyeti bilmediği için Gâvur mehmedin — pilânını — bozmaktan korkuyor, biraz daha beklemeyi muvafık buluyordu. Halbuki saat- ler geçiyor, öğle vakti yaklaşı- yor, Gâvur Mehmet Mmeydanda gözünmiyordu. Hüsnü Efendi, artık Gâvur — Mehmedin başına bir iş geldiğine Kit Hi .'— buk - olalım.. bu caniler, hükmetti. — Nehayet.. zavalhı - oğlanın başını yediler. * Dedi. Hemen bir sürücü bey- giri getirtti. Üstüne — atlıyarak dört nala Zaptiye kapısına gitti. Doğruca Zaptiye Müşiri Pepe Mehmet Paşanın huzuruna çıktı. — Meseleyi Baştan nihayete kadar anlattı. Müşür, dinledikçe hayret- ler içinde kâahyor. Hele Gâvur Mehmedin — fedakârlığını takdir edecek söz bulamıyordu. Hüsnü Efendi büyük bir sa- bırsızlık gösteriyor: — Aman paşa hazretleri.. ça- şimdi Gâvur mehmedi ele geçirdikleri için zabıta tarafından takip edil- diklerini anlamışlardır. Buna bi- — naen şüphesiz derhal dağılacak- lardır. Zavallı oğlanı, nihayet kur- ban verdik, bari şunun intikamı- nt alahın. Müsaade buyurun da evi basalım. - Diyordu... Zaptiye müşiri Meh- met Paşa, müteessirane başını salladı: — Olamaz, Hüsnü Efendi!. Hünü Efendi, hayretle sordu: — Aman paşa hazretleri, ' ni- in olamasın.. siz, hemen emir iyurun.. bendeniz... — Olamz Hüsnü Efendi. Çün- —sng.'" bir ecnebi ikamekgâ- « Uhudu atika mucibince, Fime oraya girmek bir takım merasime tabidir. Hele verin şu kılıcımı.. ben mabeyni hümayuna gideyim de efendimize arzedeyim. Mehmet Paşa, mabeyne gi- derken, Hüsnü Efendi de kendi odasına çekilmiş.. Deli Kerim ve Gürcü Hasan Efendilerle başbaşa vermiş.. Hem dün akşamdanberi geçen hâdisatı anlatıyor; hem de böyle bir takım merasim yüzüw den canilerin kaçacaklarını söy- liyerek teessüründen ağlıyordu. Mehmet Paşa mabeyne gitmiş.. | Muharrem bir vasıta ile vaziyeti Abdülhamide arzetmişti. Abdül- hamit, canilerin izlerinin keşfe- dilmesinden memnun olmakla be- raber evin doğrudan doğruya ba- sılması hakkında bir karar vere- memiş, meseleyi müzakere için Hariciye Nazırına haber gönder- mişti. Hariciye Nazırı, meselenin ehemmiyetinden bahsetmiş, evve- lemirde sefarete malümat veril- mesi lâzım geldiğini söylemişti. Sarayda bu müzakere. cereyan ederken, saatler geçiyor, akşam ezanı takarrup - ediyordu. Zaptiye kapısında, Hüsnü Efen- di ile arkadaşları, derin bir tecs- sür ve ıztırap içinde bekliyorlar.. Bu gidişle canileri elden kaçıra- caklarım — düşündükçe, çıldırma derecelerine geliyorlardı... Birden bire kapı açıldı. Gür ve neşeli bir ses: — Selâmün aleyküm. Diye bağırdı.. Hüsnü, Kerim, Hasan efendiler, hayretle yerle- rinden sıçıradılar. Üçü bir ağızdan: — Gâvur Mehmet... Diye — haykırdılar.. —Hüsnü Efendi Gâyur Mehmedin boynuna sarılmış yüzünü, gözünü öpüyor: — Artık busefer, senden bü- tün ümidimi kesmiştim.. — Anlat, balalım, ne oldu?. Diye sabırsızlık gösteriyordu. Gâvur Mehmet, bütün neşesine rağmen çok yorgun görünüyor; ayni zamanda, iki elininin de bileklerinden kanlar sızıyordu. Aman, bana bir fincan şekerli kahve... Dedikten sonra Gâvur Meh- met, sedire diz çöktü, oturdu.. Dün gece başından — geçenleri anlatmıya koyuldu. Gâvar Mehmet, — merdiyenin kaymasından ve © boşluğa yu- varlanmasından — sonra — geçen şeyleri şöylece anlatıyordu: — Aşağıya yuvarlanır yuvar- lanmaz, Üstüme iki kişi hücum etti. Karanlıkta görmediğim bir şeyle, enseme şiddetli bir darbe indirildi. O anda, kendimden geçtim... Aradan ne kadar zaman geçti, bilmiyorgm. Yavaş yavaş kendimi topladım. O vakit, bi- leklerimin sımsıkı bağlı olduğunu anladım. İki elimle yere dayan- dım. Güçlükle ayağa kalktım. Bağlı ellerimle etrafımı yokladım. Derin bir mezardan hiçbir farkı olmıyan her tarafı taş bir mahzen içinde olduğumu anladım. Artık herşeyden ümidim kesildi. Şüp- hesiz bu caniler beni şimdi işkencelerle öldüreceklerdi. * ( Arkası var ) Ş$eker Yapmayı Taahhüt Etmişiz ! a — Merak etme fazıa yük altına girmiş değiliz! Yaptığımız şeker nasil olsa bize bile yetmi- or, okkasının (60) i geçtiğini _—İ_İnı'yor ınııııfn? İstanbulun Köşebucağı ( Baştarafı 6 ıncı sayfada ) kınları da yok degil hani.. Ba- ğırışlarına bakarsanız pek cid- didir.. Fakat manaları okadar derin ki.. Oldukça güzel, her dem taze | bir Hanımefendi, çiçekçiye yak- laşarak sordu: — Neler var bakalım sizde ?. — Her şey Hanımefendi.. Ko- kulu hanımelleri, gümüş gibi küpeler, kınalı şebboylar.. Hep: Kokladıkça — koklayasın — gelir.. İstersen, sana güzel bir menekşe seçeyim ?. — Şurada bir gül var,. Verse- ne onu bakayım... Hanımefendi gülü eline alır almaz, kır saçlı, mümeyyiz kılıklı bir adam, yutkunur gib İvıir sesle : | Bir elinde gül, bir. elinde mey, geldin salaya Kangisın alsam, gülu, meyli, ya senl.l Diye mırıldanıyordu.. Kadın gülmüştü.. İhtiyar ak saçlı ile derhal aralarında bir muhabbettir başladı ki, deyme gitsin... Arkadaşım kolumu sıktı: — İhtiyar yaman.. Dedi. — Elbette., Çiçek meraklısı- dır. Dedim. * Birdenbire sağımızda müthiş | ll:ir ıg(lrültıükkop(u.. iki gcnîldeâj- anlı gırtlak gırtlağa gelmişlerdi. Etraftan b'ııE'ıç î tişti. Horuz gibi döğüşen delikan- hları ayırdılar. Biri soluya soluya bağırdı: — Halt etmişsin!. Ben dişi çiçek satmam.. Öteki sapsarı yüzünü gererek gülüyordu: — Satarsın.. demin - sakallıya verdiğin menekşe ne idi?. — Ulan kızdırma beni.. — Kızarsan ne yaparsın?. — Yarabbi, yaresulüllah !.. Bende dişi çiçek yok diyorum da... ar! — Yok! — Varl — Eeceh?.. Çok oldun amma sen?.. Tekrar boğuşmak - için biribi- rine girmek istediler.. Yine koda- manlar mani oldu.. Biri bir tara- fa, diğeri de öbür tarafa sürük- lendi.. Ayrıldılar. Meğerse çiçeğin dişisi, çiçek- çiler için adeta bir namus işi imiş.. Olur a... Bazan insanlar arasın- da da «karı gibi..» tabiri vardır. Hakaret mahiyetinde — kullanılır. Niçin olmasın!.. Çiçek pazarında yalnız çiçek yoktur. Patlıcan, domates, kabak, hiyar fidanları vesaire yiyeceğe dair şeyler de vardır.. Şu ihtiyar fidancı Ermeni ka- rısı, karşısındakij Yahudi kadına aliba müthiş kızmış.. Önündeki gomı(eı fidanını tirete titrete oynatarak bağırdı: — Alacaksın?... — Bir yuruştan alâlim... — Olmaz!... — Haydal.. Ver bir yuruştan vereceksen aman — ye- | | rindeki — bu T | j Szeti <Sor Tensiani g Bir İtalyan Müessesesi Tetkikat Yapıyor a MlemleketimizdeF otoğralf Sanayii Yapılabilir Mi ? İtalya ile aktedilen yeni tica- ret muahedesinden sonra muhtelif İtalyan müesseseleri memleketi- mizde yeni ve mühim bazı te- şebbüslerde bulunmak üzere ha- rekete geçmiye harzırlanmekta- dırlar. Bu harekete geçen mües- seselerin başında merkezi Milâ- no'da bulunan (Kappelli ve Fer- rania) fabrikası gelmektedir. Müessese bu maksatla Tür- kiye mümessili Mösyö ( Umberto Referzo ) yu Anadoluda bir tet- kik seyahati icrasına memur et- miştir. M. ( Referzo ) Anadoluda uzun müddet dolaşmış ve bilhas- sa hangi mallar üzerine iş yapa- bileceğini tetkik etmiş İtalyan mamulâtının diğer memleketler mamulâtı ile kolaylıkla vekabet edebileceği neticesine varmıştır. Müessese şimdiki halde en ziya- de röntken filmleri ile uğraşa- caktır. Kanaatine göre, memleketi- mizde bu film pahalıdır. ve pahalı olduğu için fıkara tara- findan kullanılmamaktadır. Hal- buki — bugünkünden — mukayese edilemiyecek derecede aşağıya verilmesi. mümkündür. Müessese bu noktadan derhel faaliyete geçmiş — ve filimlerinin — fiatle- tenzilâtın — mem- leketimizin her tarafında büyük bir memnuniyet husule getirdiğini görmüştür. Esasen müessese üç seneden- beri mütemadi faaliyeti ile mem- lekette tanınmış ve fotoğrafçılık ilminde kâğıt, cam ve filimleri için yaptığı müsabakalar ile de nazarı dikkati celbetmiş olduğu için bu fiatleri indirme teşebbüsü derhal tesirini göstermiştir. * Bu münasebetle M. Roferzo ile konuştuk, dedi ki : — Türkiye ile İtalya arasında mevcut iktısadi ve ticari sıkı M. Referza münasebat tarafeyn için büyük istifadeler temin etmektedir. Ana- doludaki son seyahatimde bunu şahsan her tarafta gördüm. Tem- sil ettiğim ( kapelli ) müessesesine gelince: Üç senedenberi Türkiye- de gördüğü büyük rağbetten ve elde ettiği tecrübe neticesinde memleketin ihtiyaçlarını bu günkü iktısadi şeraite uygun bir şekilde temine karar vermiştir. Bilhas- sa (röntken ) filimlerinden her sınıf — halkın Jistifade — edebil- mesi — için nisbet kabul et- mez derecede ucuz fiatle temin etmiye karar — verdik. Esasen ( Kapelli ) fotoğraf malzemeleri Türkiyenin her tarafında tanın- miş olduğu için (rontgen) filimle- den halkın ve doktorlarımızın memnun kalacaklarından eminim. Haber aldığımıza göre bu müessese zaman içinde memleke- timizde bir cam ve kâğıt fabri- kası yapmanın mümkün olup olmadığını anlamak için de tet- kikat yapacaktır. | İstanbul Evkaf Müdüriyeti ilânları I Kıymeti Muhammenesi Lira 200 Ortaköyde Küçük ayazma mahallesinde Hacı Mahmut Efendi Hamamı sokağında 14-16-18-No.lı hanelerin harap olmasına binaen enkazı Temmuzun on ikir Çarşamda günü saat on birde mahallinde müzayedesi icre kılmacağından Taliplerin pey akçelerile beraber mahallinde bulunacak memuruna müracaatları. *3096,, Kırklareli Vilâyeti Daimi Encümeninden: Kırklareli memleket Hastanesi için tahminen “1200,, lira kıyme- tinde “126,, kalem ceza ve laburatuvar, Röntken, alâtı tıbbiye 26 Temmuz 933 çarşamba günü saat on beşte ihale edilmek üzere açık münakasaya konmuştur, taliplilerin şartnamesini görmek ve münaka- saya iştirak etmek üzere Kırklareli daimi encümenine müracaatları ilân olunur. "3099,, naz etme., İhtiyar Ermeni karısı öfke ile elindeki domates fidanını yere attı, iri pabuçlarile ezdi, ezdi, ezdi: — Zo seninki yaptığın inat- tır? Na sana inadı?.. Ayagımın alt yanında çigner de gene sana vermem, agnoorsun!.. Çiçek pazarı pazartesi günün- den maada, hergün oldukça ka- labalıktır. Bazan bu çiçekçiler içinde Ööyle ustaları vardır i, gözü kapalı çiçeğin ne cins öldu- ğgunu yoklıyarak anlarlar, belki yetiştirdikleri — çocuklar - kadar bususi çiçekleri vardır.. Arkada- İrer —a şim, uzuün — müddet 2 imiz halde bir şey alat tan sıkı- larak nihayet — ufa bir saksı içinde ufak bir menekşe buldu.. Pazarlık etti. 40 kuruşa aldı ve sordu: — Kurumaması için ne yapalım buna ?. Çiçekçi gururla cevap verdi: — Şekerli su içir.. Bir şeycik olmaz.. Açılır Kadife kadife olur. Bir de geceleri yalnız bırakmayın.. Hoppala!. Ne yalnızlığı bu?. Meğerse havasız bırakmayın demek imiş bu adamın söylediği... YA

Bu sayıdan diğer sayfalar: