26 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

26 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£ e- — darına gidecek Kara Fakat Gâvur Mehmet Yürek Çetesi Tefrika No. 70 Henüz On Onbeş Adım İlerlemişlerdi Ki... — Artık otomobil de gözüme Bizim bir usulümüz vardır: Gideceğimiz yere| küçük — görünüyor. —Onun için bir yabancı götürürken gözlerini bağlarız Kuyumcu, bunu söylerken ye- leğinin cebinden bir mecidiye çıkardı Müşteriye uzattı. Müşteri büyük bir dikkatle baktı. — Bu, sağlam, usta.. Kalpa benzemiyor. — Benzemiyor değilmi?.. Hal- — Şaşılacak şey.. — Şaşılacak şey, ya.. Söyle bakalhm... Şimdi senin ne kadar paran var?. Ne kadar mal sipa- riş edebilirsin?. — Otuz altın param var. — Eh.. Çok birşey değil ama yine, bir alış veriş olur.. Nasıl, © dediğim yere gider misin?.. — Giderim amma usta.. Üs- tüme altınları almam.. Evvelâ, gideriz. Konuşuruz. Mutabık ka- lacak olursak.. Onlar malı hazır- larlar... Beni şüphelendirmiyecek bir yere getirip teslim ederler. Benden de altınları alırlar.. Ku- sura bakma, usta.. Biribirimizi tanımıyoruz.. Dünyada bin türlü işler oluyor. Hele bir kere ara- mızda emniyet hasıl olsun... On- dan sonrası kolay. — Hakkın var delikanlı. Öyle ise, yarın akşam, ikindiden sonra Arnavutköyünde.. Taş ocaklarına gidilecek yerde — bir meyhane vardır.. Beni, orada bekle.. — İstanbulu o kadar iyi bil- mem usta... Buraya gelsem de beraber gitsek, — o da olur. — Hadi, kal sağlıcakla. — Hadi, sanada — uğurlar olsun. x» Ertesi günü güneş gurup eder- ken, Arnavutköyünde taş ocak- yol üstündeki meyhaneye iki müşteri gelmişti. O sırada, bu küçük meyhanenin kirli masaları bir. takım Hırvat — taş ocakları amelelerile dolmuştu. Bunlar yüksek sesle, adeta biri- birlerile kavga eder gibi konu- şuyorlar.. Önlerindeki bakır ku- palarla rakı ve şarap içiyorlardı. | Yeni gelen iki müşteri içeri girdi. Bunlardan öndeki kuyumcu Bag- dasar ahpar, diğeri de dün onun dükânında — konuştuğu — Aydınlı müşteri idi, Bağdasar ahpar, içeri girer girmez, yüksek sesle selâm verdi. Muhtelif masalardan sesler yük- seldi.fHemen orada bulunan müş- terilerin hepsi tarafından eski ve samimi bir dost oldukları gösterir surette, kuyumcunun — selâmına mukabele edildi... Bağdasar ahpar, etrafına bakındı. Gözlerile arandı. Sonra, köşede iki kişi tarafından işgal edilen ve başbaşa görüşülen bir masaya ilerledi. Bu iki kişi, düşüne düşüne konuşuyorlar; elle- rindeki kurşun kalemle, masanın üstüne bir takım hesaplar yapı- yorlardı. Kuyumcu, bunlardan birinin omzuna vurdu. Bozuk — Akşamlar hayır, Dimao !.. — Ooo, senmisin?.. Akşamlar hayır usta.. Ne haber?.. Yoksa bu gece iş mi var, — Dökme, kesme işi yok.. [ vatça ile şu kısa sözleri konuştu : Başka bir iş var. — Hayrola. — Bir müşteri buldum. — Alıcı mı.. Satıcı mı?.. — Hem alıcı. Hem satıcı... — Kim.. Şu, arkanda duran adam mı ?.. — Evet. — Kimmiş, bu.. Eyi anladın, dinledin mi ? — Şüphe mi var?.. Budalanın biri.. Amma bizim işimize yara: yacak. — Ne gibi?.. — Şimdi — burada lâkırdıyı uzatmıyalım.. Siz, ocaklara ne zaman gideceksiniz. — Önümüzdeki rakımız bittiği zaman. — Hadi bitiriverin de geç kalmıyalım. Öyle ise siz de birer tek atın.. Ne millet bu herif., — İslâm. — Buyrun oturun. Bağdasar ahbar, — müşteriyi de davet etti. Hep — beraber oturdular. Birer tek derken, üçer kupa rakı yuvarladılar. Artık ortalık kararmıştı. O zaman kalk- tılar. Taş ocaklarına doğru yü- rümeye başladılar. Fakat, henüz on on beş adım kadar ilerlemişlerdi ki: Bağdasar hep unutuyorum. Dedi... Müşteri cevap verdi: — Davut — Haa, Davuttu sahi.. şimdi Davut Ağa. Bizim bir usulümüz vardır. Gideceğimiz yere bir ya- bancı götürürken gözlerini bağ- larız. Eğer buna razı isen gel.. yoksa geri dön... Davut mütereddit aldı: — Gözlerimi mi — bağlıyacak- sınız.. yapmayın yahu... Ben za- ten korkak bir adamım. Siz, böy- le yaparsanız, bütün büütn ödü- mü — koparırsınız. Gelin, — vaz geçin şu işten.. ben yabancı bir adamım.. hem de esnaftanım.. benden size kötülük gelmez. Diye yalvardı. Fakat Bağda- sar âbbar, ısrar etti. Nihayet- Davut: — Eh, ne yapalım.. Kâr ha- tırı için ona da razı oluruz. Fakat, size teslim oluyorum. Südünüze havale. Dedi. Davudun gözlerini bağladılar, Dar ve tozlu yolda ilerlemiye baş- ladılar. Hırvat Dimo ile arkadaşı önde gidiyorlar; Bağdasar ahpar Davudun koluna girmiş olduğu hal- de, onları takip ediyorlardı. Da- bir - tavur vudun elinde eğri saplı bir baston vardı. ( Arkası var ) KrElar ahbarla, iki hırvat — birdenbire durdular. Bağdasar ahbar müş- | teriye döndü: ı — Yahu.. senin Aadını da | bu maç 3-0 otobüse binmeyi tercih ediyorum. 'esminizi Bize Gönderiniz * * ize Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon İle gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır 47 Ali Tekin B.: Zeki lidir. Munta- ; zam bir tale- be vasıflarını muhafaza et- mektedir. Ce- sarete — müte- vakkıf tehlike- H teşebbüsle- re — girişmez. Menfaatleri ne 4 karşı tok gözlü davranır. ve sevim- Zeki ve sami- midir. — Süse, pek ehemmi- yet — vermez, bir mektep ta- lebesine yakı- şacak bir tarz- da sade ve temiz — giyin- mesini — bilir. Çabuk — mah- cup ve müteessir olur, gürültücü değildir. İyi şeyleri taklide tema- yül eder. b 43Rizede Zeliha H.: B 40 Konya'da Raif Ef, (Fotoğrafı- nın dercini istemiyor.) Zeki ve yaramazdır ve fakat yaramazlığı çekilmez bir halde değildir. Pa- rayı buldukça sarfeder. İntizam kuyudatını ihmal edebilir. Sureti- umumiyede sevimli ve samimidir. —— Spor Hır;kouul —— Gençler Birliği Konyada Konya, (A. A.) — Bir kaç günden beri şehrimizde maçlar yapan Ankara şampiyonu Gençler birliği takımı Konya İdman Yurdu ile yaptığı ikinci maçta berabere kalmışlardır. Üçüncü ve son maç Konya Gençleri Birliği ile yapılmış ve yetile neticelenmiştir. | Su Sporundan Davet L 5. K. İstanbul su sporları klü- bü reisliğinden: Klübümüz lokali olark kiraladığı- mz Moda iskelesi üstündeki daireyi görmek ve tanzim şeklini görüşmek üzere klübümüz müessis ve asli aza- larının 27 Temmuz 1933 perşembe günü saat 18 de Moda da Lokalimizi teşrifleri rica olunur efendim. Denizlide Bir Temsile _İîöylüler De Çağırıldı Denizli, 25 (A.A.) — Halkevi temsil şubesi dün akşam Çoban piyesini kalabalık bir halk huzu- runda muvaffakiyetle temsil et- miştir. Bu piyesi görmek için yakın köylerden 200 f:dıı köylü davet filmişti ö ö aeça ae d KAT nkaralıların galibi- | z | Bu Sütunda Hergün eeT K — “Evleneli bugün tam kırk sene oluyor. Düğünümüz olduğu g:nl hatırlıyormısın, ne güzel ir bahar günü idi?, — Hiç hatırlamaz olurmıyım Fatmal iliyormısin, ben hayatım- © senenin baharı ka- İhtiyar kadın titrek sesile: — * Bütün bu şeyler bana san- ki dün olmuş gibi geliyor. Ara- dan yarım asra yakın bir zaman geçtiği halde herşeyi teker teker hatırlıyorum. Ah! hayat ne çabuk geçiyor. Bilhassa büyük bir saa- det ve sükünetle geçen bir ha- yat... doğru değilmi?.. —* Tabii. Hayatımızın başın- da oldukça para sıkıntısı çekmiş olduğumuz halde herkesten iyi anlaşarak ve sevişerek gayet bah- tiyar yaşadık. Kendimizi maddi sıkıntılar için üzmediğimize — isa- bet — etmişiz. İşte — sonunda pekâlâ — işimizi — düzelttik. A- laha çok şükür kimseye muhtaç olmadan pek güzel yaşadık. Daha ne istiyoruz.,, — “ Hakkın var. Bizim kadar iyi anlaşmış karı koca hemen yok gibidir. Ben seni bütün ömrümce ayni sadakatle sevdim. Sen de öyle değil mi? Biribirimize hiç yalan -söylemeden yaşadık. ,, Bu sözleri söylerken ihtiyar kadının sesi hafifçe titredi. Ko- cası ona cevap vermedi. Arala- rında kısa bir süküt oldu. Kadın küçük ve siyah gözlerinin zeki bir bakışile kocasina bakıyordu, yavaş bir sesle : — “ Neye ses çıkarmıyorsun. Söylediğim — sözler canını mı sıktı ? ,, İhtiyar adam telâşla başını kaldırdı. Fakat cevap vermeden evvel biraz tereddüt etti. — “ Fatma, dedi, mademki bu akşam eski şeylerden bahse- diyoruz. Sana acı ve mühim bir şey itiraf edeyim. ,, İhtiyar kadın mütehayyir gö- ründü : — * Nasıl, acı ve mühim bir itiraf m? Vicdanında seni ra- hatsız eden bir günah mı var?,, — “ Buna bir günah denile- mez. Fakat bir vakitler bu gü- naha yaklaşmıştım. ,, - ğ — “Bundan bana hiç bah- setmedin. , e. — * Edemezdim, — cesaretim yoktu. » — * Bu nasıl bir şey canım!,, — *“ Sana karşı bir haksızlık.. Az kaldı seni bir başka kadınla aldatacaktım. Aradan çok zaman geçti. Artık sana bunu itiraf edebilirim. Vicdammı bu ağır yükten kurtarmak istiyorum. ,, “ Doğrusu bunu senden hiç a HİKÂYE Nakleden : Hatice aybolan Mektup beklemezdim Ben sana sürdü. Ve cesaret vermiye uğraş- tığı bir sesle: sonra idi diye söze başladı. Kom- şumuz Nail Beyleri hatırlıyorsun ya onların evine uzaktan akra- baları olan genç bir dul kadın gelmişti. O zamana kadar sana bir an bile hıyanet etmek ak- lımdan geçmemişti. İşte o kadın beni baştan çıkarmıya uğraştı. O ne fettan şeydi bilsen!. Daha ilk görüştüğümüz gün gözümün içine, öyle tuhaf tuhaf bakmıştı ki benim yerimde bir başka erkek için bu kâfi bir şeydi. Fa- kat ben seni çok sevdiğim için onun bu mazarlarına ehemmiyet bile vermedim. Bütün bir yaz Nail Beylerle sıkı sıkı görüştük hemen hergün o kadını görüyorduk. O her defasında da bakışları ve etvarile bana birçok şeyler söyle- mek istiyordu. Fakat ben oralı değildim. Birgün ounu bahçele- rinde yalnız buldum. Beni görün- ce kızardı. ve göğsünden küçük bir zarf çıkararak elime sıkıştırdı ve kaçtı. Şaşırdım. Oradan çık- tıktan sonra telâşla mektubu okudum. Bu mektupta delicesine sevdiğini yazıyor ve eğer onunla bir kere başbaşa — konuşmıya ratı olmiyacak — olursam - kendini öldüreceğine yemin — ediyordu. Verdiği randevuya — gidip git- miyeceğine dair bir iki satır ya- zıp bu kâğıdı akşam bahçe ka- pısının yanındaki büyük taşın altına bırakmamı istiyordu. İşte nasıl oldu bilmem, ona kapıldım, söylediklerine inandım ve mek- tubuna cevap verdim. Bir iki sa- tırla ona randevusunu kabul etti- ğimi ben de onun kadar bu ran- devuyu tahassürle — beklediğimi yazdım. Zarfı kapadım v& cebi- me koydum. Ortalık karardıktan sonra söy- lediği yere bırakacaktım, o gün bir müddet evde oturdum. Son- ra seninle beraber Ahmet Bey- lere gittik. Akşam seni eve bırak- tıktan sonra mektubu taşın altına koymak için evden çıktım, oraya yaklaşınca elimi cebime götür- düm — mektup yerinde değildi. Bayılacak bir hale geldim mek- tubu kaybetmiştim. Bunu ya evde yahut Ahmet Beyde kaybetmiş- tim. Şüphesiz ki bunu bulanlar sana verecekti, adeta ayaklarımın üzerinde sallanarak eve avdet ettim. — Saadetimiz — mahvolmuş demekti. Bu mektup senin eline geçerse ben ne yapacaktım? Bir deli gibi idim. Ne yapacağımı ne ( Devamı 1İl inci sayfada )

Bu sayıdan diğer sayfalar: