1 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

1 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İadliüe 1 el 6 Sayfa / SON POSTA KTT e e L L L AA İ “Ağustos 1 UNIVERSITEMIZ NE OLACAK Dün Darülfünunun ilgası ve Üniversitenin tesisi münasebetile Maarif Vekili Reşit Galip Bey ilmi hayatımızın bir tarihçesini aptı ve ilim yolunda atiyen ta- Lp edeceğimiz veçheyi anlattı. Vekil Bey dedi ki: İlga Edilen Darülfünun Bugün ilga edilen Darülfü- nun Türkiyede bu atla kurulan irfan — müesseselerinin üçüncüsü sayılabilir. İlk Darülfünunun tesisi hükmünü 23 temmuz 1846 tarihli resmi tebliğde görüyoruz. Hab- buki menfi mukavemetlerin şid- deti karşısında teşebbüs ve icra takatinin — çelimsizliği yüzünden ilk ders ancak 1$ kânunusani 1863 te yani 17 yıl sonra başlı: yabiliyor. Başlangıçta dersler ya- mım yamalak hikmet, hayvanat, nebatat ve tarihten ibaretti, Ta- bit coğrafyanın bunlara ilâvesi ancak daha sonraki yılda 1864 tarihinde mümkün ıbıııııçuı. 'anın ü dünyanın yar gı davasının münakaşa- sından korkulması yüzünden idi. Açılması — emirler, iradelerle kararlaştığı halde açilmiyan Da- ıülfihııızııınlliıı yetiştirmek lü- zumunu da hatırlanmış, o devir- lere mahsus garibelerden olarak birisi riyaziyat, diğeri tabiyat tahsil etmek ve ayni zamanda Paristeki Hıristiyan Osmanlı te- beasına türkçe öğretmek üzere yalnız iki efendi Parise gönde- rilmişti. Birinin ismi bilinmiyen bu iki efendiden ikincisi Selim Sabit Ef. idiki İstanbul Darülfünununa muallim olmak için Pariste altı yıl riyaziyat heyet ve fizik tahsil ettiği halde memlekete dönüşün- de 6 ıncı belediye dairesi rüsu- mat kalemine kâtip tayin edilmiş, daha sonra Dırllr fünun açıldığı zaman ise kendisine riyaziyat kürsüsü yerine edebiyat muallim- liği verilmişti. Müesseseye Darül- fünun adının verilişinde Medrese- ler zihniyetinin tesir ve nüfuzu .olmuştur. Fen kelimesi © zaman sadece teknik ve tatbiki bilgilere delâlet eden bir tabir oldüğü hal- de Türkiyede yeni ilmi yeni irfanı temsil etmek için açılan müesse- seye Darülfünun adı verilmesi ne bir yanlışlık ne de bir lisan zühulü neticesi idi. Bu, o zaman- ki zihniyeti çok manalı bir surette ifade etmek üzere verilmiş isim- dir. Riyaziyat, fizik, kimya, tarih, a, ha t, mebatat ve saire gibi ilimlere © zamanki medrese uleması ancak “Fenler,, denilmesine müsaade ediyorlardı. Çünkü onların itikadınca hakiki “ilim,, , yalnız ğı münbasıran nak- li bilgilerdi. “İlim,, in yeri ancak Mödrese olabilirdi — . İlk Dırüanımu kuranlar “fen,, ve onun cem'i olan “fünun,, tabi- rini kullanmakla memlekette med- reseye karşı mütevazı, hatta ür- kek bir müessese çıkarmış olu- yorlardı. Ğ Eski Manzaradan Birkaç Hat Açılma resminde arapça du- aların ilk Bıçı:âlfb- nun bugün z mana- da bir ilim yurdu değildi. Sadece yeni ilimlere ait bazı ba- hisler üzerine serbes umumi ders- ler veren bir nevi mektepti, baş- ka .l—t:ı olmuııııh Iılıluıık da tu. üz, orta, hatta ilkmektep- leri bulunmıyan bir memlekette, Darülfünun lamazdı. Zaten bu ürkek teşebbüsün ömrü de pek kısa oldu. Hocalarından ikisinin takrir esnasında ağızlarından ka- çan iki masum cümleyi vesile tu- tarak meşihat ve medrese erkânı, halifenin bir iradesile, bu Darül- fönunu lar, Ka OYR ai Kbdak hamit saltanatının son zamanla- | | | | Tedris Unsuru. Üçe Ayrıldı 1: Mü l a Darülfünundan Alınanlar, 2: Harıçten Davet Edilenler, 3: Ecnebilerden getirilenler Reşit Galip Bey İlim Sahasındakı Veçhemizi Anlatıyor rında kuruldu. Fünun, Edıhıyıl ve ulümu şer'iye şubelerinden te- şekkül — eden u - Darülfünun, sadece bir nevi yühsek meklep- ten ibaretti. Tedrisatı, buıden— ler itibarile bugünkü liseler sevi- yesinde sayılabilecek bu mücssese meşrutiyet devrine kadar sürdü. İşte bugün ilga edilen İstanbul Dırünıuıımuı ilk temelini bu *“ Darülfünunun Şahane ,, teşkil etmiştir. Meşrutiyetten sonra ten- sik edilen bu müesseseye o za- mana kadar müstakil,birer meslek mektebi halinde devam eden Tıb- biye ve Hukuk mektepleri ilâve Jlmi. ve adına da Darülfünunu Muharebe İçinde Yapılan Şekiller Umumi harp içinde Almanya- dan getirilen profuorlerie az çok islâh yolıını girer gibi olmuş olan İstanbul — Darülfünunu — umumi harbin son yıllarında ve hassaten | mütareke nde ağır sarsın- tılara uğradı. O kadar ki Cümhu- riyet devrinin bulınndı bu mü- essese yeniden kurulmıya muhtaç bir hılde bulunuyordu. Milli Maarif işlerini faaliyet ogramının en koymuş olın Cllınlııırî et bir taraftan tev- hidi tedrisat kanunu ile medrese- leri kaparken öbür taraftan da Darülfünuna elini uzattı. Bu mü- essesenin kendi kendine inkişafı, terakki vetekâmülü için, başta bükmi şahsiyet ve ilmi muhtariyet imtiyazları olmak üzere, maddi manevi her türlü imkânları temin etti, 1923 den 1932ye kadar ge- çen dokuz yıl zarfında Türkiye- min bütün münevverleri gözlerini Darülfünuna diktiler, her sahada inkılâplar geçiren yeni Türkiyede Darülfünunun memleket hayatının umumi gidişine uygun bir tekâ- mül — göstermesini — beklediler. Memleketin hiç bir meselesi Da- | rülfünun işi kadar umumi alâka mndırıııd!; hiçbir müessese onun lar tenkide Lâkin bütün ıllkılın.m tenkit- lere rağmen İstanbul Darülfünunu Türk münevverliğinin kendisinden iştiyak ve ihtirasla beklediği sa- lâha, inkişaf ve terakkiye eremedi. İeıılıkını siyasi, içtimal bü- yük inkılâplar oldu. Darülfünun bunlara karşı bitaraf bir müşa- hit kaldı; iktısadi sahada esaslı hareketler oldu, Darülfünun bun- lardan habersiz göründü; hukukta radikal değişiklikler oldu, Da- rülfünun yalnız yeni kanunları tedrisat almakla ik- tifa etti: Harf inkılâbı. oldu, öz dil hareketi başladı, Darülfünun hiç tınmadı; yeni bir Tarih telek- kisi milli bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı, Darülfünunda buna 'bir alâka uyandırabilmek için üç yıl kadar beklemek ve uğraşmak İlâzım geldi. İstanbul Darülfünunu artık uştu, ken- disine kapanmıştı, vüstai bir te- cerrüt içinde harici âlemden elini ayağını çekmişti Eski Darülfünunun - vaziyeti Türk camiasının haâyat seyri A ıçm'k bu hdıı tecerrüt halin- de kalabilen İstanbul Darülfünu- nu dünyanın başka yerlerindeki, ilim hareketlerine karşı da, bit- tabi, yakınlık ve alâka göstere- mezdi. Ve bunlardan da — uzak kaldı. İstanbul Dırülîh-u ilmi taharri ve tetkikler için bir faa- liyet sahası olmadı; şahsi mesai için fırsat ve imkânlar veren bir çalışma muhiti haline giremedi. Tedrisatının tarz ve usulünü mümasil garp müesseselerindeki tarz ve usüllere uygun bir hale etiremedi. Türkiye gibi radikal ir inlılâp memleketirde vatanin müstakbel zimamdarlarının terbi- Leıı hayattan bukadar uzak ka- n, inkılâbın seyrinden bu kadar geride duran bir müesseseye ar- tık daha uzun müddet tevdi edi- lemezdi, Esasen on yıldanberi İs- tanbul Darülfünunu kendi kendi- sini islâh için kendisine verilmiş ohın ve her yıl tekrarlanan bol ğenı; fırsatlardan ııtıfıde et- Geçen zaman ile ilen (ecnîbc de kâfi idi. Büyük Millet Meclisi Darülfünunun 1932 Bütçe- sini ancak bir ecnebi mütehassıs gelirilerek bu müessesenin esaslı ir surette islâh ve tensiki şartile kabul etmiştir. Bu maksat için çağırılan ecnebi mütehassıs geçen yıl Darülfünunda esaslı tetkikler aptı. Gördiklerini ve düşündük- Lnnl bir raporda hükümete bildir- di. Yuk: rdı bir kaç maddede tesbit cdiler noksanlar ecnebi mütehassısın raporunda da ayrı ayrı zikredilmiştir. Bunları belli başlı şöyle tasnif edebiliriz: 1 — Darülfünunun fakülte ve müesseseleri arasında ilmi mesai teşrikini temin &decek bır irtibat bulunmaması, —- 2 — Banı fakültelerin mün- hasıran tedrisat ile alâkadar olan bir meslek mektebi - vaziyetinde kalmaları, 3 — Tedris heyetinin, ekse- riyet itibarile, kendisidi — yalnız muayyen saatlerdeki derslerinden mes'ul mrak ilmi tetkik ve taharrilerden uzak kalması, 4 — Talebe ile tedris heyeti arasındaki münasebelin dershane hududu dabilinde kalarak, bunun haricinde, talebenin her türlü rehberlikten uzak, kendi başına kalması, 5 — Tedrisatın, yinç ekseri- yet itibarile, müderrisin takririne inhisar etmesi, tılcbenıı öğrenme mes'uliyetinin de — muayyen bir kitabın sayfaları veya müderrisin takr'rinde tutulan notlar hududu dahilinde kalması, 6 — Seminerlerin ek..riyetle lâfmı murat bir halde kalması, 7d;—hl.lboı;:ıı;rhrdı ekse- riya, Zİyaı lemostrasyonla il'('txfı edilerek talebenin — şahsi faaliyette bulunmaması ve tetkik üsüllerine alışması —imkâlarının asgari bir hadde indirilmesi, 8 — Telifat ve neşriyatın yok denecek derece azlığı, 9 — Ekseri müderris ve mu- allimlerin, barici iş ve alâkaları- nn çokluğu yüzünden Darülfü- nundaki vazifelerini ikinci dere- cede sayacak kadar - müesseseye iklerini azaltmaları, m"ıo — Darülfünun tedrisatının Üai aa sele ni e aai Biedalaiin di üeü eeei Deiline ee Vei tAr Ai Ü ee MI.—J mermleketin hayat ve faaliyetlerile temasını kaybederek nazari bir H R T e — el Tıp Fakültesinin ıclınıı hastanelerile temas d= mesi yüzünden tıp tahsil ve biyesinde birinci s:n:ıedı ehem- miyeti olan klinik tedrisatının mahdut bir sahaya mahsur ması, 12— Bir kısim müderris ve mu- allimlerin yıllardanberi Darülfü- nunda çalıştıkları halde ortaya henüz ilmi kıymeti haiz belli başlı bir eser çıkarmamaları, 3 — Basit bir tercümenin bile “Thöse, olarak kabul edilmesi ve bu yüzden şahsi tetkik ve te- lifin kaymetçe hiçe indirilmesi, 14 — Ayni Fakülte dabilin- deki müderris ve muallimler ara- sında bile mesut ve semereli bir fikir ve ideal birligi, ilmi mesai teşriki yerine zıddiyet ve müna- feretler hüküm sürmesi, 15— Eminlik, Reislik, Divan azalıkları gibi vaziyetlerin, sadece bazı müderrisler arasında ihtirasa ve muhasede doğuran birer man- ııp ve makam halini alması, 16— Darülfünun muhtariyetinin imız mevki ve makam ihtirasları Lyııı.tırııı menfi bir âmil dere- kesine inmesi, Bunlar |İstanbul Darülfünunu- nun tekâmül ve terakkisine, kendi kendisini islâh etmesine -şiddetle mâni olan bir çok sebepler ara- sından derhal hatıra gelenlerdir. Ne Yapmak| Lâzımdır ? Bu hal karşısında İstanbul Da- rülfünununu islâh etmek için yapı- lacak teşebbüslerin, evvelce ya- pılmiş olanlar gibi, semeresiz ıı- #acağına kanaat getiren hükümet, bu müessesenin ilgasını teklif et- “meyi memleketin ilim ve irfanı için en kestirme hayırlı hareket saymışlır. İşte, memlekete yapa- bileceğini yapmış, verebileceğini vermiş, hayatımı tamamlamış İstanbul Darülfünunu, yukanda sayılan sebeplerden dolayıdır ki Büyük Millet Meclisinin 2252 nu- maralı kanununun birinci maddesi bükmünce artık Türkiye hayatın- dan şıhlııı iş ve bu günden itiba- ren Tarihe lunın'üı&ıuuula zümresine iltihak etmiştir. Mülga Darülfönuna ait sözle- rimi bitirmeden evvel bu mücs- sesenin şimdiye kadar — elinden gelebilen derecede hirmet etmiş olduğunu söylemek ve orada el- lerinden gelebildiği kadar çalış- miş olanları bürmetle — anmak vıı.ıhıı de yapmalıyım. Dünya uzaktan bakanların gözlerini ka- rartacak süratle ileri gidiyor. Biz bir çıkmaz içinde yarı — boşuna çabalıyan bir irfan cihazı ile da- ha yüz asır ileri gidenlere ye- tişemeyiz. Geri kalanlar hayatla- rını den — güne hylıeuııqe mh= olanlardır. Yalnız ders okutan, ilmi fenni ı;ıb“r:i:î ve çalışmalara hiç deni ıecoçdı'=e veren bir darül- fünun ile hiçbir zaman Türklerin öz malıi bir ilim yaratılamaz. Ve Türk milleti yabancılara ait ilmi ! ! l tu akkilerin haraçgüzarı olmaktan kurîırılımıı Memleket için hes sahada ilmi tetkikler — merkezi olacak, talebeyi muhtelif ilimlere ait metotlarla şahsi taharrilere sevkedecek, şevk ve — heyecan dolu bir fikri hayat içinde ya- şatacak yeni bir irfan — yapısı kurmanın kat'i lüzum ve ihti- yaç olduğunda hiç şüphe edil- mez ki darülfünunun bütün muh- terem tedris heyeti mutabık v müttefiktir. Uzun yıllar kuvvet- leri yettiği derecede ve imkân- lar sınırları — içinde — çalışmış olanların yeni Üîlvınitı kadro- sunda — bulunmamaları - şerefle- rini hiç bir surette — eksiltmez. Memleketimiz Üniversite dışında larının bir an evvel yeni sahalara ebilmeleri için her suretle ve ün —imkânları ile çalışmayı vazife bilecektir. Yeni Kurulan İstanbul Üniversitesi Bugün kuruluşu başlıyan İstan- bul Üniversitesinin dünkü İstanbul Darülfünunu ile hiç bir münase- beti yoktur. Üniversite yeni bir müessesedir. Ananesi kendisile başlıyacaktır. Mücssese T. D. T. cemiyetince Ööz türkçe münasip bir ad bulununcıya kadar Üni- versite adını taşıyacaktır. , İstanbul — Üniversitesi, evvelâ isminin asli delâleti veçhile top- layıcı ve birleştirici bir müessese olacaktır. Yüksek ilim ve ihtısası kendi bünyesinde yaşatan ve ya- ratan bir uzviyet olacaktır. Bu uzviyet kendisinden daha Iıl)ylı: uzviyetlerin, yani bir taraftan tentei ÇUEEER, çdiğor Garüftan _ız'nı vatanı teşkil eden büyük drima canlı, daima bir tefekkür cihazı ola- nkhı 2252 numaralı kanunda derpiş edilen mülkiye, mühendis ve yük- sek ticaret mekteplerinin de Üni- versite topluluğu için kaynaşması fkri bu müessesenin müstakbel inkişaf — plânmı — içinde yetle ve her cepheden te lecek bir mevzudur. Yeni sitemiz hakikatleri araştırmak ve derinleştirmek bilgiyi derlemek, yükseltmek ve yaymak gayelerini güder. Yeni Üniversite plânı, bütün teşkilötin verimini en yüksek de- yeceye çıkırmak, mesai ve faali- yet çörklarının işleyişai değiştir- mek, gayrelleri dağınıklıktan kur- terarak leksif etmek ve bilhassa cu yevi çalışma metotlarını kur- mal esesiar.na istina! etmektedir, Profesör aadece bir takrir makinesi değil talebeye daimi ilhamlar verca, rtehberlik eden, onun çalışma ve areştima şev- kini daima — coşkun — tütebilen kaynaktır. Hok'ki profesör khen- disi de ilmin deimi talebesi olan- dir. ( Deramı 11 iaci sayfada ) ehemmi- edi-

Bu sayıdan diğer sayfalar: