7 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

7 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Deliler Yalnız Tımarhanelerde Bulunmaz Ya? Delilerin yalnız tımarbanede görüyor gün şahidi olduğumuz bâdiselerle tesbit ediyoruz. Fakat öyle deli- Bikler var ki zararsızdır. Bir misal Son zamanda, Londrada te- gekkül eden Rüdolf Valantino'yu Maruf sinema aktörü Holivutta bir apandisit bubranna kurban gittikten sonra, siyah favorili, zeytin renkli İspanyol delikanlı- #ınm meftunu olan birçok insan- lar arkasından yas tuttular. Fakat bu alâkanın uzun sürmiyeceği, nihayet onun da her ölen gibi unutulacağı zannolundu. Ne gezer, Valantino unutulmak şöyle dursun gün geçtikçe hatırası tazeleniyor ve meselâ Londradaki kulüp azaları, onun yedinci ölüm yık dönümü münasebetile kulüplerin de ufak bir kilise hazırlamış, artistin resmini siyah kreplere sarmış, etrafını kırmızı güllerle süslemiş ve putperest cemiyet- lerde olduğu gibi âyin yapmışlar. Valantinoyu sevenlerin yakında gizli tarikatler gibi bir mezhep kurmalarından korkmak lâzımdır. “ N Möbr Hanri Ford ile Ame- rika Cümhur Reisi ara- sında mühim bir Mi He i, 00SV (Mücadelesi | iktisadi kalkınma münasebetile birçok sanayiciler gibi Ford'u da müşterek itilâfna- meye dahil olmıya davet etti. Ford kabul etmedi. Hanri Ford hakkında bu münasebetle her- bangi bir zecri karar almak mevzubabs değildir. Meselâ oto- mobillerinin ihracına ve satışına müsaade etmemek suretile tazyik yapmak ta düşünülmüyor. Fakat Hanri Ford'un bu tarn bareketi Reisicümhur © vasıtasile (Obütün Amerikan halkının nazarı dikka- tne vazediliştir. Bu suretle hal kın bundan'böyle Ford otomobili almaması teşvik edilmek isteni- yor. Buna mukabil otomobil sa- mayi birliğine dahil olanların mavi kartal markalı otomobilleri wardır. Onların satın alınmasi teşvik olunuyor. * / Mantoban şehrin- de aslen İtalyan olan bir #tlik © sahibinin Ahlâksız i mübilkiimi tesla Bir Boba | edilmiştir. Bunun adı Ferdinant Botta'dır. Elli yaşın- dadır. Biri on altı, diğeri on ye- di yaşında bulunan Katerin .ve Marya namındaki kızlarile cinsi münasebette (bulunmakla maz- pu L 933 125 Rumi Ağustos - 134p ' Gmmkdilrma vaa) i —...— Yeki JErmnt/Vas 1 Vakit Erant |Vaaatt Güneş | 10 57) 5 32İ Akşun 12 — |18 34 Öğle |537| 14 12) Yanı illsdü | 9 15 | 15 SD; kinaz e öd ii nik an 2 Edir dibi p URL Sİ iğ İŞ Sersekiir Nil Yaşar Ve Nasıl Geçinirler ? İstanbulun İçi Dışı, Bizim Bam Telimizdir. Aynasız Her Yanı Bilmez Amma Biz Kaynana Otunun Bittiği Yeri Bile Biliriz Hamal serseriler, Yenicami kaldırımlarında düşünen ve uyuyan öç tip, tatlı bir öğle uykusu Ağustosun en ağır sıcağı. öğ- le güneşi Yeni- cami merdiven lerine kızgın bir ateş parçaşı gi- bi düşüyor.. Dört # taraf yanıyor ve Şarkım ezeli sü- kütü, bu Allah kapısında ihtiyar bir kedi gibi, cansız ve kan- sız bir vücut gi- bi uzanmış, ya- | tıyor ve uyan mamak | Üzere uyuyor.. o Cami eliklerine sığınan alız pi maraş biri, biçimsiz boya sağdığını önüme konduru- verdi: , — Boyalım beyim!. Ayna E bi yapmazsam, para vermel. e alırım amma, beş gün aranti! Parlağında tuvaletini ya- parsınl, — Sana beş kuruş var.. ayak- kabı filan da boyamıyacaksın.. yalmz, sen benim sorduklarıma cevap ver, kâfi. — Ne soracaksın be ağabey?. Evvelallab bir haram mala göz komayız. Burada akşama kadar inekleyeceğimize, gider Yemişte von z aşınırız. Fenamı?. Küçüğe maksadımı anlatınca yerinden sıçradı: — Dur hele, ben bizim İnce- Iboyu çığrayım da, sana dedik- lerini dinle, dedi. ; İnce İbo, hakikaten cılız, sıska, e a ie lenberi işsizmiş!.. Ma- Ne kudretlere delicesine vur- nın sözünü ğ mış.. anam dermiş ki: “harama el uzattığın gün, ben mezarımdan m, cenabı mevlâ seni iyi saatte olsunların gazabına uğ- ratır, zinhar bir iğne bile çalma!,, * İnce İbo Yenicami ve civarı- mn aşinas,. Taş kaldırımlara oturunca, cebinden bir sürü iz- marit 3 bâsit cümlelerle anlattı... bul serserilerinin Onasıl (o yaşa- dıklarını, nelerle geçindiklerini, nerelerde, nasıl yatıp kal ve akıbetlerinin nereye yuvarlan- dığını baştan aşağı, yarım saatin içinde dizdi, bitirdi. Şimdi bu koca İstanbul şehri- nin gittikçe büyüyen çıbanını ben şöylece deşip gösteriyorum : * birkaç ölümle âdeta bir gayyaya yuvarlanır, şuursuzluk ve hima- yesizlik yüzünden birer hayvan gibi sokaklara ei en ik: an üstlerinden bir ve se sokak (o köpek- lerile dost yapar. Bir serseri ne kadar pejmürde, ne kodar sefilse, insanlığı obayvanlığa o©- kadar çok yi mış demektir. Şehrin, asrın medeniyetin ve raşayışının onca hiçbir eti akl Eski iyi şeyler, onda bir daüssıla gibi, aydan aya, saattan saata kabarır ve bu kabanş ni- hayet yine sefalet çerçevesi için- de birdenbire taşıp yok olan bir isyanla, sönüp |gider. İstanbul serserisi, serseriliğe evvlâ e le başlar... Kaç hafta ari sından bir lokma ekmek arkasın- dan koşmuştur. Kaç haftadan beri, izzeti nefsini ayak altına alıp ayak öpmüş, yüz sürmüştür. Her gittiği yer ona bir cennet kapısı görünür, çıkarken cehen- nemdir.. Çünkü bu çılaş oru ezeli ölüm Da az da- ha rmıştır. İnce İbrahim, ilin it kelimelerle anla- tirken: — Meselâ ben, diyor, anam öldükten sonra, baş vur- madım ki.. çöpçü bile olmıya ran idim.. fakat yok, ber yer ddlu... pe rg ara acı! w. li, herkes: “Aptal aptal ne bakıyor- sun? haydi işine. hem yer olsa da, senin gibi kopuk adamlara mı?:.., diye k orlardı... Her serseri, Yenicami merdi- venlerinde bayılır.. hele şu ları olmasa, muhaki merdivenlerde bel- ki yığınla ser- © sana acı düşln- © dürmez, ve hayatın sefaletini burada hatırlatmaz bi- le.. Karşı Eminönü meydanının ka- labalığı, tramvay- lar, otomobiller, vapurlar, köprü ve deniz bütün hareketlerile ser- seri insanlar için birer © aldatıcı hayallerdir. En — w ——— bu zavallı lerde ehemmiyet da eder. g Sokakl miyet pey iie yemek için büyük bir iştiha var- dır. ez buluşturdukları bir boya sandığı, bir kırık küfe ile iş görmiye çalışırlar.. Fakat ya sefaletlerinin meskeneti veyabut ta talisizlikten nihayet bu boya sandığını ve küfeyi de satmıya, bir | ekmek parçası almıya mecbur kalırlar.. Ondan sonra hayat kendi- liğinden ve büyük bir acı ile başlar.. Çalamazlar, dilenemezler. namuslari ve izzetinefisleri var- ie Bazan günlerce aç kaldıkları Mr, Çöplükler serserilerin gıdaya en çok yarayan yerlerdir. Hele Yemiş, onların yazın kavun, karpuz ve meyva ihtiyaçlarnmnı giderir, gider. * İnce İbrahim bunlar anlatırken sigara küllerini parça parça ağ- zna abyor, İezzetle çiğneyip İstanbulun içi dışı, bizim bam- telimizdir paşam.. Aynasıza - po- lise - sorsan, her yam bilmez, amma biz kaynana otunun bittiği i hile biliriz. Nereye dokunsan, Dizim. sesimiz çikar ordan.. Eski- den Galatada, Tophane deki avrat sokaklarının kokucular - esrarcılar » e Beyaz Ruslar da asilzade di. Arasıra damlayınca, ispirto ile yemek ikram ederlerdi.. Am- ma, şimdi orası tamtakır, kırmızı geçmişler, etraf boşalmış. ra ayaz olursa, oralara başvurup çatı altında yatıyoruz. Yaz olursa, bizim — tek kursak derdi vardır. da nasıl olsa buluruz.. Asıl e kışın çekiyoruz.. Karda kışta iki kadeh ruh almayınca, yaşı- yamıyoruz. Matiz olmak lânm, Halledilemiyen Bir İhtilâf Sekiz aydanberi Kemalpaşı- daki 86 li beli Gemi ratifi ile Ziraat bankası arasmda sürüncemede külan ihtilâf ve gerginli| son bir içtimadan sonra Bu Dm e Mame tirmemek istemesidir. Kooperatif umum beyeti, bu hak bizimdir! diyerek ısrar etmekte ve vaziyet il bir lama Kanünum sarih olması dolayı- sile, alâkadar makamların nazarı dikkatini celp ederim. Okuyucularınızdan: Süleymarı fMilii Marşımıza Hürmet Edelim Evvelki etenizde bir İ şey nazarı e ce celbetti. İ Almanya hükümeti, bundan sonra radyo ile milli marşın, gazino ve eğlence yerlerinde çalınmamasır: emretti ve bu emri mevkii tatbika koydu. Acaba bu bizde de tatbik edilemez mi?, Ankara okuyucularımzdan: M, N. raya li tayfa en nerelerde mi bulunur?. j Yağkapanında, o Yenicamide, Balıkpazarında, O Kerestecilerde, Yemişde, Kadıköy iskelesinde. * * İçlerinde (oefendiden insanlar, vardır.. Fakat bunlar pek Selanik yüreklilerdir. Dayanamazlar. Haf- tasında ya canlarını pazara çıka- rırlar, yahut ta balıklara yem atarlar. Efendiden adamlar dedisem, hel peştemalsız cascavlak kalımş- zn ta işlerinden çıkmışlar- dır.. İspinoz gibi hergün kötü kötü düşünürler. Açıkgözlük edip şuradan buradan beğ on kurüş, bir iki lokmayı bulup çıkarama- yaa da, elbet te kursağı yemsiz * İnce İbrahim, denilen bu adam, cehaletin bir felsefesidir.. kıvır cık vepis sakah, yırtık ve berbat üstü, onu. yaşamak kaygusuna değil, uzaklaştırmış büsbütün sine boynuna attıkça bir şeyler yapıyor, iki parmağı arasında bir şeyler eziyordü.. benim dikkat ettiğimi görünce mahcup mahcup güldü: i — Bu ufakhklar da, hani çe- kilmez oldu beyim, üstüm, başım biraz bakılır şey olsa, hamama damlayıp, beleşten: m... ei ufaklı düğ nümü vardı, neydi?. Sabaha dar cami kubbesinde kıvrandım, durdum.. Kafamı (kızdırdılar, kalktım, ta Kerestecilere kadar ttim de köpekoğlular belki gile dim.. Deniz yaradı meretlere büsbütün azdılar. * İnce (İbrahimin © anlattığına göre İstanbul serserileri içinde oldukça mahir yankesiciler, gece hırsızları, karmanyolacılar, taver lar, kaldırımcılar varmış.. Fakat para dikten sonra yine bura merdivenlerine düşerlermiş.. Ser #erilerin uykuları gündüzündür.. geceleyin yalnız ve sessiz her yeri gezerler, açık bir “kap ayazda bir kursak lokması v€ geç kalmış matiz enailer bekler” lermiş.. İnce İbrahim, boynun“ büküyor: — Ben bir Ks ra ” , diyor. Yüzüm namın sözü de kul# işte... büsbütün alevlenmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: