4 Nisan 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Nisan 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SA OA NN Tavukçuluk Bahsi w “ Tabit Kuluçka ,, Civciv çıkarmak için yumurta- ların üzerinde tavuk, hindi ördek veya kaz yatırmak kâfidir. Vahşi kuşlar bile birkaç yumurta yapın- ca cinslerinin devamı için his ve sevki tabiileri ile yumartalarının üzerine otururlar. Halbuki ehlilik bu sevki tabiiyi kısmen tahrip etmiştir. Bundan dolayıdır ki bir- çok tavuklar kuluçkaya yatmaz ve yahut nadiren yatmayı islerler. Bu sevki tabityi tamamile mu- hafaza eden bazı tavuklar da var- dırki gidip gizli bir yerde yumurt- laysrak kuluçkaya yatar ve günün birinde civcivlerile berâaber mey- dana çıkarlar. Tavuklar mart, nisan, ve mayıs ortalarina doğru kuluçka olmak havesini göstermezlerse bunları karanlık, Rutubet — ve cereyanı havaya maruz bulunmiyan - bir mahalle — kapayarak — midelerini bozmıyacak derecede buğdayın içine kenevir gibi kızdırıcı yem- ler karıştınp — vermek — suüretile kuüluçka olmalarını - temin etmek mümkündür. Bir tavuğun hakiki kuluçka olduğunu anlamak - için dikkat edilecek bazı noktaları izah edelim: Evvelâ kuluçka olmuş tavuk- | ların ibikleri solar; güğüslerinin altındaki tüyleri seyrekleşir. Daima (kork kork) diye gezer, kimsenin yanına geldiğini istemez, civcivleri | raktı mı? Sabahlara kadar evin varmış gibi, bazan kanatlarını aça- rak iİnsana bücum eder, kümes- te, yakmında bulunduğu yumur- taları toplayarak Üzerine otururj, yumurtaya olturduktan sonra asa- biyeti geçer, dokunulsa bile yu- murtalardan kalkmazlar. Bu tarz- da olan tavuklara bir iki gün kuluçka muamelesi yapılır. Bun- dan sonra hakiki kuluçka olduğu- na kanaat getirilerek altına da- mızlık yumürtalar konur; bir ta- vuğun hakiki kuluçka olup olma- dığını kontrol - etmeden « kork, kork» diye gezmesine — itimat ederek altına damızlık yumurta koymak doğru değildir. Tabil kuluçkada bir aylık yumurtalardan civciv çktığı- gö- rülmekte ise de bu civcivlerin taze yumurtalardan çıkan - civcivlere nazaran çok zayıf, kuvvetsiz bü- yütülmeleri çok güç oldukları için tabil- kuluçkaya yirmi günlükten daha bayat >yumurta koymak doğru değildir. Gerek tabil, ge- rek sun'i kuluçkada başlıca mu- vaffakiyet yumurtaların taze ve tobumlu bulunmasındadır. Kuluç: ka olmuş tavukların küçük ve büyüklüğü de nazarıdikkate alr- narak ona göre yumurta konul malıdır. Büyük tavuklara (20-22) ortalara (17-18), küçük tavuklar» da da (12-13) yuümurtadan farla koymak |doğru değildir. Birçok kimselerden işittiğimiz veçhile kuluçkanın altına konulan yumurtaların tek veyahut çift olması gibi itikatların hiç yeri yoktur. Dikkat edilecek en mühim nokta : Damızlık yumurtaları mü- teyassıt ellerden değil, — fenni surette yetiştirilmiş olarak tedarik etmek hususudur. Erenköyı Bereket Tayuk Çittliği () Tavuk ve Tavukçuluğa ait olan müşküllerinizi sorunuz, mütehasıe alse Gevap vereceklir. | öteki uçtan, şe vAnZdrat _)"o/culd;ı— “Mükerrem, Dayıma Uğramayı İhmal Etme.. Dikmen'de Kime Sorsan Bilir,, ç Kari Mektupları Karilerin uallerine “Sepete Taze Köfteler Koydum Kenan.. Sakın Üzülme, Üç Cevaplar Vapurdan çıkar çıkmaz, etra- fimı bir sürü hamal saran, ihtiyar, çatık kaşlı, kürk mantolu Hanı- mefendi, dudağını büktü: — Açılın ba'sayım. Hammal, mammal lâzım değil.. Sizi işinize bakın, damat yapıyor!.. dedi. Sonra yanındaki genç kadına dönerek homurdandı: — Yürüsene.. Treni kaçırta- caksınız. bana... Ankaraya git- mekte galiba bana nasip olma- yacak.. Ayağınızı açsananızal. Geriden — gelen damat bey, lâhavle der gibi başını — salladı sonra, elindeki bavulları — biraz daha yukarı kaldırdı. Vapurdan bir gürü Ankara yolcusu çıkmıştı. * Gariın geniş merdivenlerini çıkarken, ihtiyar çatık kaşlı hanımefendi birden- bire durdu: — Tüh Allah — müstahakını versini. Gördünüz mü yaptığınızı? Damat bey, — ağır bavullarla küçülen vücudunu büsbütün gev- şetti: — Ne oldu hanımanneciğim!, — Ne oldusu var mı?.. Deli- nin zoruna bak.. Ayol Gülizar Hanımefendi ile vedalaşmadım. Genç kadın alay eder gibi güldü: — O halde geri dönelim annel. Kadın büsbütün kızdı: — Yalnız o mu? O bizim hiz- metçi bozuntusuna da tenbih et- meği unuttum: Mestanı geceleri bir odaya kapasın.. başıboş bı- Aylıklarda Sana Beş Lira Da Gönderirim, Harcarsın!,, damında kediler cirit oymyorl.. * Gar upuzun bir dehliz gibi uzanıyor.. Ağır bir vınlama ta kapıya kadar çar- piyor, loş ve serin bir karanlık kalın direkler arasında yer yer yayılıyor... Kalabalık yavaş yavaş gara doluyor. Etrafta hamallar, bir sürü ültücü, ratırtıcı insanlar.. Hep ket.. Deride vagonlara postalar yerleştiriliyor.. Arasıra gilrüı'lu ile geçen demir yük ara- alarında, yığın yığın bavullar, çantalar, denkler, sepetler var.. Hamallar, her geçiş- lerinde Roma Eulıdız.*î u hayi leri gibi kuru rıyorlar: — Varda, varda de- dük!. Deymesin!. * Ankaraya seyahat bu- radan başlar. Hergün bu gürültü bu sesler ve bu gölgeler ve bu eşyalar du- rmadan taşınır, durmadan vagonlara yerleştirilir. De- ğişen yalnız bir şeydir: Yolcuların, yüzleri.. * Loş istasyonda kalabalık git- tikçe artıyor. Kompartıman pen- cerelerinden başlar görünüyor., Dümdüz, beton istasyonda bu- run buruna, dudak dudağa ko- nuşanlar var.. Şu köşede, kalın - demir dire- ğin yanındaki çiftler yarım saat tenberi hiç ayrılmadan, oynaşma- dan — duruüyorlar.. — Yanlarından geçerken az yüksek seslerini du- yabilirsiniz: — Dayanamıyacağım — Hulki, iki ay düşün, senden uzak:.. Çocuk musun?. — Ayrılık aşkın kuüvvet ilâcıdır. çocuğum.. Arasıra böyle seyahat reçeteleri lâzım ki, ğiıibirimiıden bıkmı- yalım.. — Ya gelmezsen? — Seni aldırtırim. — Ne iyi olur, - bilirmisin? Küçük bir a an — tutarız orada.. yalnız ıza,. anvnem, çocuklar hepsi burada kalırlar. — Amma, kalacağımı hiç zan- — Koş anne koş!., Ay itreni kaçıracağız!.. — Ferit, dayıma uğramayı ÜÖ mal etme. Cebecide kime sorsan Hrif eder ! Ankaraya gidenleri tazan Böyle kalabalıklar da teşyi eder. netmiyorum.. Kadın asabi asabi erkeğin parmaklarımı sıkıyordu: — Ankaraya bir alışır, bir de güzel bir kadın gönlünü çalarsa.. — Çocoksun î!ilrüvvel. çocuk bile câhil... Bir aralık İstasyon kapısından hefs, nefese gelen ihtiyar bir ka- dın bir. direğe dayandı, - kalbini tuttu: — Ooff, —ölüyordum, Daha vakit varl., Ayol baksana Feride! | İleriye, niyordu: ) — Ayol kaçırsaydım! kadın onu görünce tatlı bir çığlık kopardı! — Aaa, işte annem! Ödümüz koptu anne!. Neredesin canımi, vapuru müa — kaçırdı, ne oldu? diyorduk. Hikmet nerede?. İhtiyar kadın hâlâ nefes nefese — Of, dür. ayoll. Tikanıyo: sarışın bir kadına — sesle- ödüm koptu... Ya rum.. Hasan Hüseyin aşkına bir bardak su bulun kızlar!.. Bu sırada ta uzaklardan acı acı birinci çan çaldı.. Bir anda dört tarafta büyük bir kaynaş- ma oldu. Gürültüler, çığlıklar arasında yolcular kompartımana doğru koştular. Genç bir adam sesini duyurtmak için avaz avaz bağırıyordu: —Yahu, durun, telâş etmeyin, Daha birinci çan.. Vakit var!.. Yolcular vagonlara dolmuş- lardı. Herkes bir pencere kapı- yor, dışarıdakilerle konuşayordu: Selma, dediğimi unutmadın değil mi?.. Saliha Cebecide.. Tam köşeyi dönünce beyaz bir ev var., Bana mektup yazmayı unut- ma.. Bir ara vakit bulursan Sü- heylâyı da ara.. O da Ankarada — Büyük anne, ilk posta ile filoş ceketimi gönder, e mı? — Ferit, babamın kulağını çek. Beni kitapsız bırakmasın; çatlarım. —- Ha, aklıma gelmişken söy- liyeyim Sahibe, bizim köşkün ki- rası gelmiştir. Ev sahibi sıkıştırırsa bana yaz, unutma,. — Mükerrem, dayıma uğramayı ihmal etme.. Dik- mende kime sorsan tarif eder. Söyle, senin Toraman çok büyüdüde; dayısından ufak bir Ankara keçisi bekliyormuş, de. Bütün bu gürültüler arasında ikinci çan daha acı, daha keskin bir sesle çaldı. Ta dipteki üçüncü mevki kompartimanlarının birinde ihtiyar siyah çarşaf- h... pencereden sarkan in- ce, zayıf birgence do%rn başını kaldırmışağlıyordu. ide birde başını geri çevirerek göz yaşlarını si- liyor, mırıldanıyordu: — Sepetine taze köfteyle köy- dum Kenan.. yolda yersin.. ara- sıra ufak şişeden de İlimonata içersin.. üzülme üç aylıklardan sa- na beş lira gönderirim, harcarsın çocuğuml.. Zavallı anacık!.. O beş li- rayı sen çok mu gördünl. Çok şey- ler, çok bovardalıklar, çok çap- kınlıklar mı yapılır zannediyorsun!. Genç çocük, ince, magmum bir gülümseme ile gülüyor, başını sallıyordu. Büyük, loş istasyonda üçüncü çan da çalınınca, bütün vücutlar, kopmuş gibi duraladı. Lokomoti- fin boğuk horultusu — arasında nezleli bir boru öttü ve vagonlar ağiır ağır yürüdü.. Artık Ankara yolculuğu baş- hyordu. y --- Vagaonlar yürüdükçe, istasyon. Kütahyada Şarip zade Sait Beyet — Adresiniz sarih olarak kaydedilmediği için mektubunuz maalesef dercedilememiştir efenr dim. * Denizlide Hacı Halil zade Mehmet Efendiye: Bahsettiğiniz faiz yergisi hak« kında 16 mart tarihli gazetemizin altıncı sayfasının beşinci sütunu: nun en altında izahat vardır. Lütfen o nüshaya bakınız efendim. * Topkapı Melekhatun mahallesinde Zühtü Efendiyes Membaülirfan idadisi kayıtları- nın Maarif idaresinde bulunması icap eder, Maarif Mü: bulamıyorsa, Ankara maarif Ve- kâleti Orta Tedrisat Müdürlüğüne müracaat ediniz. * Arnavat küy ekmekleri hakkında ıpokyıp yazan karilmizes — Mektubunuzda - imza — ve adres yoktur, onun için derce- lilmedi. 202 inci sayfasında Beşir Fuat Bey tarafından tercüme edilen hir hikâyenin “S. M., imzasile bir © başka mecmuada çıktığından ba- hisle “hakşinas olmalıyız,, , tavsi- yesinde bulunuyorsunuz. Fakat o mecmuanın isminden ı bahsederek bunu bizim yazmamız meslektaşlık nezaketi ile Kat / telif değildir. Mektubunuzu doğ- || rudan doğruya mecmuaya gön- | dermek daha muvafık olur efendim * Mıntaka San'at Mektebi muallim- l' Terinden Osman Beyet Tezkerenizi aldık, Bahsettiği- niz. mesele mes'uliyeti mucip ah- valdendir. Bunun için mesmuata istinaden değil bizzat şartname tetkik edilerek tenkit yapılması icap eder, Şartnameyi tetkik et- menizi ve bahsettiğiniz yolsuzluk- lar varsa bize bildirmenizi rica ederiz efendim. * Balıketir'de M. Burhan ve H. Kemal Efendilere: — Artist olmak için Nişan- taşında İpek filim stüdyosuna veyahut Darü'bedayie mektupla müracaat ediniz efendim. da kalanlar da — hızlanıyor, göz yaşları, mendil sallamaları, bağ- rışmalar arasında yine konuşma- ğa, bir tek kelime daha fazla konuşmak — için bütün yolcular çırpınmağa başlamışlardı: — Selma, evi Keçiörende tu- tun.. Sakın Cebeciye — gitmeyin havası fenadır!. — Amne, çocuklara iyi bak.. Hastalanırlarsa, günahı sana, ka- vallahil, — Haydi uğurlar olsun.. — Ağlıyor musun?, Yok - ca- — Bedrikai Hsetn Fransevinin Şi | mm sen de.. Çocuk musun kuzum? — — Güle güle canım.. Gözüm yollarda seni bekliyorum Tren hızlanmış, beyaz mendil- ler kompartıman pencerelerinde © benekleşmiye başlamıştı. Bütün — koşanlar, bağıranlar, çırpınanlar arasında bir tek kişi, © siyab çarşaflı kadın duruyor, susuyor, hareket etmiyor ve sessiz, sessiğ hıçkırıyordu. Onun bü hareketr sizleşmesini hangi ana kalbi a lamaz. — * Si

Bu sayıdan diğer sayfalar: